"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

2. Şah İmam Hasanın hayatı

Babası: Şahı Merdan Ali
Annesi: Seyyide Fatma-tüz Zehra
Lakabı: Mücteba
Künyesi: Ebu Muhammed
Yüzüğünün yazısı: Üstünlük Allahın-dır.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 01 Mart 624
Şehadet yeri ve tarihi: Medine, M: 25 Mart 670
Kabrinin bulunduğu yer: Medine – Suudi Arabistan
Yaşı: 46
Katili: Cüde
Imamet süresi: 10 yıl
Zamanındaki halifeler: Muaviye
Hz.Muhammed Mustafa, sevgili torunları İmam Hasan ve İmam Hüseyin hakkında; “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir, ulularıdır, Onlar dünyada benim iki demet çiçeğimdir” buyurmuş ve onlara, “oğullarım” diye hitab edermiş.
Hz.Muhammed Mustafa, İmam Hasan ile İmam Hüseyin hakkında; Allahım! “Ben bu ikisini severim, sen de bunları ve bunları sevenleri sev. Bunlar, kızımın oğullarıdır” buyurmuştur.
Yine bir hadisinde; “Onları seven, beni sever. Beni seven ise, Allahı sever. Allahı seveni Allah cennete koyar. Onlara kötülük eden bana kötülük eder, bana kötülük eden Allaha kötülük eder. Kendisine kötülük edeni ise, Allah cehenneme atar” buyurmuştur.
Şah İmam Hasan, ahlak bakımından ve cömertlikte insanlara en mükkemel örnek konumunda olmuştur.
Hz.Muhammed Mustafa, bir hadisinde; “Bu benim oğlum seyyiddir. Allah, onun vasıtasıyla islam ümmetinde iki büyük bölüğün arasını uzlaştıracaktır” buyurmuştur.
Şahı Merdan Ali Hakka yürüdükten sonra velilik makamından sonra imamet makamı devri başlamıştır. Imamet makamına Şah İmam Hasan geçmiştir.
Allahı temsilen, yeryüzünde dört makam vardır…
1- Nebilik makamı,
2- Velayet makmaı,
3- Imamet makame ve
4- Seyyidlik makamıdır.
Makamlar ve makam sahipleri
Nebilik makamının sahipleri, Resul ve Peygamberlerdir.
Velayet makamının sahibi, Şahı Merdan Alidir.
Imammet makamının sahipleri İmam Hasan, Hüseyin, Zeynel Abbidin, Muhammed Bakır, Caferi Sadık, Musa-i Kazım, Ali-ül Rıza, Muhammed Taki, Ali-ül Naki, Hasan-ül Askeri ve Muhammed Mehdidir ve
Seyyidlik makamınının sahipleri ise, Evlad-ı Resul olan on bir Imamın evlatlarıdır.
Dolayısıyla imamet makamı, Velayet makamı gibi ilahi bir makamdır. Allah tarafından masum, temiz ve her türlü kötülüklerden arındırılıp üstün nitelik, tanrısal sıfatlarla yükümlenmişlerdir. Velayette gerekli ve mevcut yükümlülükler imamet makamı için de geçerlidir. Alevi inancında imamlar seçilmez, Allah tarafından temiz ve masum kılınmış Muhammed Ali soyundan gelenler temsil eder.
Imam Hasan halka hitaben; “Peygamberlik tahtının sultanlık varisi, velilik mülkü hakiminin yerine geçen benim ki, atam sizi dinine davet etmişti. Babam da sizlere hidayet saadetini eriştirdi. Bende şimdi sizi onların yoluna davet etmekteyim. Ve gerçek odur ki bana uymak onlara uymaktır, bana karşı koymak onlara karşı koymaktır.
Söz buraya gelince Abbas oğlu Abdullah ayağa kalkarak Ey insanlar! “Bu Evlad-ı Resul, Allahın Resulünün oğludur. Bizden, imametine razı olduğunuzun sözünü ve beyatını kabul ettiğinizin gösterilmesini istiyor. Ne dersiniz?”
Orada bulunanların hepsi gönül birliği içinde “Canla, başla kabul ediyoruz” buyurmuş ve İmam Hasana itaat etmişlerdir. İmam Hasana, kısa zamanda otuz bin asker bağlanmıştır. Bunları duyan Şam hakimi Muaviye, sarsılmıştır. Al acele atmışbin kişilik bir askerle Irakı zaptetmek için yürümüştür. Şah İmam Hasanda kırk bin askeriyle onu karşılamak üzere Kufe şehrinden dışarı çıkar. Şah İmam Hasan, çok vakitte; “Ben kendi isteğimle düşmanlığı ortaya koymam. Ve kimseyle dünya saltanatı için kavga etmem” düşüncesini dile getirmiştir.
Şamda Vali olarak bulunan Muaviye ise, Basra ve Kufeye birer adam göndermiş, halkı Şah İmam Hasanın aleyhinde kışkırtmaya başlamıştır. Sonra bu adamlar tutulup öldürülmüşlerdir.
Şah İmam Hasanın ordusunda, kendisine ve Ehl-i Beyte candan bağlı olanlar pek azmışlar. Bu topluluğun içerisinde olanlardan kimisi dünyalık elde etmek için uğraşmakdaymış, kimisi şüphe içindeymiş, kime kul olacağını bilemiyorlarmış. Kimisi rüzgar hangi taraftan esiyormuşsa o yana
Eğiliyorlarmış. Kimisi de haricilerin inançlarına kapılmıştır. Çünkü islam ümmetinin içine düştüğü ayrılık, ötekileştirme, görüşlerin birbirine zıt oluşu, vahdet inancının özelliğini kaybetmiş olması, paranın ve servetin hakimiyeti iman kudretini zayıflatmıştır.
Muaviye ise, bu ortamda Şah İmam Hasanın taraftarları arasına nifak sokmak için bir an bile boş durmamış ve devamlı adamlar göndererek bu ayrılığı, ötekileştirmeyi daha da derinleştirmeye, daha da körüklemiştir. Muaviyenin gönderdiği bu adamlar vaatlerle, parayla, tehditle adam avlıyor ve belli başlı kişileri Şah İmam Hasandan ayırmaya çalışıyorlarmış.
Bu yaşanılan olaylardan sonra Şah İmam Hasan; „Ey Iraklılar! Bize yaptıklarınızdan dolayı Allah‘tan korkun; biz, sizin hem emiriniziz, hem konuğunuz. Hakkımızda, Allahın „Ey Ehli Beyt! Allah sizden günahı, her türlü fenalıkları ve kötülükleri giderip sizi kemalet üzre tertemiz tathir etmek ve pak kılmak murad eder.“ Şah İmam Hasan „Ehli Beyt“ biziz. dediğinde orada bulunanlar mescidde ağlamadık kimse kalmamıştır. Fakat ne çare ki gözyaşları, düşmanı ne mağlup ediyor ve ne de hile ile daleverelerine son vermiştir.
Şam Valisi Muaviye, bu ortamda Şah İmam Hasana uzlaşma teklifinde bulunmuştur. Şah İmam Hasanda bunun üzerine adamlarına şöyle hitab etmiştir; “Biz Şamlılarla, bir şüphe üzerine savaşmadığımız gibi savaştığımızdan dolayı da bir pişmanlık duymamaktayız. Onlarla esenlikle, sabırla savaştık. Fakat şimdi esenlik, düşmanlığa ve sabır ise telaşa, kargaşaya dönüştü.
Duyun, bilin ki sizler, öldürülenlerden iki bölüğün ortasındasınız. Sıffiynde öldürülenlere ağlıyorsunuz. Nehrevanda öldürülenlerin öclerini almak istiyorsunuz. Kalan yenilgiye uğramış, yapa-yalnız, hor-hakir ağlayan, öc alma sevdasındasınız.
Muaviye, bizi öyle bir işe çağırıyor ki onda ne bir yücelme var, ne bir adalet. Ölümü göze alıyorsanız, teklifini reddedelim. Eğer yaşamayı istiyorsanız, kabul edelim. Hangisine razıysanız bildirin.”
Şah İmam Hasanın bu hitabesinden sonra, karşısındaki topluluk her yandan bağrışarak yaşamayı, uzlaşmayı istediklerini bildirmişlerdir. Şah İmam Hasan, bunun üzerine “Vallahi ben bu işi, Muaviyeye teslim etmezdim. Fakat yardımcı bulamadım. Yardımcı bulsaydım, gecemde de onunla savaşırdım, gündüzümde de. Sonunda Allah, benimle onun arasında hükmederdi.”
Yaşanılan bu olaylardan sonra Şah İmam Hasan, Kufe halkından vefa görmeyince „barış, her şeyden hayırlıdır diyerek, Şam Valisi Muaviye tarafından, kendisine teklif edilen uzlaşma şartlarını kabul etmiş ve Muaviye ile bazı şartlarla antlaşma yapmak zorunda kalmıştır.
Şah İmam Hasan ile Şam Valisi Muaviye arasında Hicretin 41.yılında yapılan antlaşma şartları şunlardır
1. Halkın Allahın kitabına, Resulünün sünnetine uygun olarak idare edilmesi.
2. Şahı Merdan Ali şiasından olanlara, hiçbir suretle kötülükte bulunulmaması.
3. Şahı Merdan Ali‘ye kötü söz söylenmemesi.
4. Hak sahiplerine, Cemel ve Sıffiyn savaşlarında şehit olanların evlatlarına, haraç mallarından pay verilmesi.
5. Muaviye‘nin, kendisinden sonra, yerine birisini halife yapmaması.
Muaviye, uzlaşma yazılıp taraflar ve tanıklar imzaladıktan sonra Nuhayleye gitmiştir. Orada okuduğu hutbede; Ben, “Hasan ile bazı şartlara uyacağımı vaad ederek uzlaştım. Fakat o şartların hepsi de ayağımın altındadır. Onların hiçbirini yerine getirmeyeceğim” buyurmuştur. Ve dediğini de yapmıştır. Muaviye uzlaşma şartlarının hiçbirisine riayet etmemiş ve daha Kufedeyken okuduğu hutbede; “Yapı yapıldıktan sonra iskele nasıl yıkılırsa, bende barış şartlarını yıktım“ buyurmuştur.
Ancak iki yüzlü ve hain Emevi hanedanı Muaviye, anlaşmaya rağmen mescidlerde Şahı Merdan Ali!ye kötü sözler söyletmeye devam etmiştir. Hatta Medinede, Mescid-i Nebevide, ashabın itirazlarına ve müminler anası Ümmü Selemenin bizzat meclise gelerek Muaviyenin yüzüne karşı; „Hz.Aliye sövenin, Resul-ü Ekreme sövmüş olacağına, Resul-ü Ekreme sövenin ise, Allaha sövmüş bulunacağına dair hadis-i şerifi söylemesine rağmen,“ inadında ısrar etmiştir. Bu kötü adet, Emevilerin hüküm sürmüş olduğu 80 yıl boyunca devam etmiş ve Emevilerden Ömer bin Abdülazizin hükümdarlığında son bulmuştur.
Şah İmam Hasan, Muaviye ile barış yaptıktan sonra Ehli Beyti ile Medineye geri döndüğü zaman, düşmanlık yapanlar fitnenin tahrik edileceği zanına düşerek, Imamın ortadan kaldırılması için bazı fesatçılar kışkırtmalarına devam etmişlerdir ve Imamın Basra‘da olan yakınlarından otuz sekiz mümini, bir bahane ile öldürtüp türlü suçlar işlemişlerdir. Sonunda Muaviye, Mervan aracılığıyla İmam Hasanın zevcesi yani eşi olan Cudeye bir haber göndererek, Imamı zehirleyip şehit ettiği takdirde, kendisini oğlu Yezide alacağını ve bin dirhem para vereceğini vaat etmiştir.
Vefasız Cude, bu sözler üzerine Şah İmam Hasana kastetmek için Mervan tarafından gönderilen zehirli balı karıştırarak o gün Imama sunmuştur. İmam zehirli balı yedikten sonra rahatsızlanmış ve Resulullahın türbesine gidip dua ederek şifa bulur. Cude, daha sonra bir fırsatını bulup İmam Hasan‘a bu defasında zehirli hurmalar sunmuştur. Şah İmam Hasan, hiçbir şey düşünmeyip zehirli hurmaları yedikten sonra tekrardan rahatsızlaşınca Cudeye „Ey Cude! Bu hurmalarla halim değişti. Sebebi ne acaba?
Cude, türlü özürler dileyerek Imamın şüphesini gidermiştir. Şah İmam Hasan, dertlilere şifahane olan Resulullahın türbesine giderek tekrar şifa bulmuştur. Cude, en sonunda yine bir fırsatını bularak, Sefer ayının 28. Cuma gecesi Şah İmam Hasanın su içtiği testinin içine zehirli elmas zerrelerini dökerek suyla karıştırır.
Velhasıl Şah İmam Hasan, testiden içtiği suyla zehirlenip, Hicretin 49. yılı Safer ayının 28. ve Miladi 25 Mart 670 günü Medinede Hakka yürümüştür. Şah İmam Hasan Hakka yürümeden önce, Pir İmam Hüseyin, kendisine bu işi kimin yaptığını sormuştur.
Şah İmam Hasan ey sevgili kardeşim. Benim bildiğimi sende bilirsin. Fakat onu Allaha havale ettim buyurup bir şey söylememiştir. Şah İmam Hasan daha sonra kardeşi Pir İmam Hüseyine Imamlık emanetlerini teslim etmiş ve Atası Resulullahın yanına defin edilmesini vasiyet etmiştir. Fakat buna engel olanlar olursa savaşa, kan dökülmesine girişilmemesini, Baki mezarlığına götürmelerini buyurmuştur. Şah İmam Hasandan sonra imamet, kardeşi Pir İmam Hüseyine intikal etmiştir.
Öğütcü sözlerinden bazıları
* Barış herşeyden hayırlıdır.
* Ben kendi isteğimle düşmanlığı ortaya koymam ve kimseyle dünya saltanatı için kavga etmem.
* Aklın kemali, halkla iyi geçine bilmektir.
* Cömertlik, istenmeden önce bağışta bulumaktır.
* Doslukla sana yakın olan senin yakının sayılır, akraban olmasa bile.
* Dünyayı seven kimsenin kalbinden ahiret korkusu kaybolur.
* En düşük insan nimetlere karşı şükretmeyendir.
* Kendine karşı nasıl davranılmasını istiyorsan, sende başkalarına karşı öyle davran.
* Ögüt almanızı önleyen şey, kendinizi büyük görmenizdir.
* Dünyan için ebediyyen yaşıyacakmışsın gibi ve ahıretin için yarın ölecekmişsin gibi çalış!
* Içinde hiç bir şer bulunmayan hayır, nimete şükretmek, bir müsibet gelince de sabretmektir.