Babası: Şahı Merdan Ali
Annesi: Seyyide Fatma-tüz Zehra
Lakabı: Şehid
Künyesi: Ebu-Abdullah
Yüzüğünün yazısı: Tanrı-nın emri olur.
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 09 Ocak 626
Şehadet yeri ve tarihi: Kerbela, M: 10. 10. 680 – H:10 Muharrem 61
Kabrinin bulunduğu yer: Kerbela – Irak
Yaşı: 54
Katili: Şimr
Imamet süresi: 11 yıl
Zamanındaki halifeler: Muaviye ve Yezid
Islam tarihinin kara sayfası Kerbela. Ehli Beyt dünyasını yasa boğan Kerbela. Güruh-u Naci nesli, Muhammed Mustafanın torunu-varisi, Şahı Merdan Ali ve Seyyide Fatma-tüz Zehranın oğlu Pir İmam Hüseyini bir kaşık suya hasret bırakıp, şehit eden uğursuz Kerbela.
Pir İmam Hüseyin, yaşantısıyla, davranışlarıyla, cesaretiyle sadece islam aleminde değil, bütün insanlık için görkemli bir abidedir. Pir İmam Şahı Merdan Ali ile Seyyide Fatma-tüz Zehra ananın ikinci evladıdır.
O zamana kadar Araplar arasında pek rastlanmayan Hüseyin ismini, Muhammed Mustafa vermiştir. Pir İmam Hüseyin doğduğu zaman, Muhammed Mustafanın kulağına “O cennet çocuklarının efendisi yani Seyyidi-dir” diye bir ses gelmiştir. Muhammed Mustafa, İmam Hasan ile İmam Hüseyini çok severmiş ve “bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır. „Allahım ben oları seviyorum, sen de onları sevenleri sev” diye Allaha yalvarmıştır.
Pir İmam Hüseyinin çocukluğu, Muhammed Mustafanın derin sevgi ve şefkati içinde geçmiştir. Ancak bu durum, kısa sürmüştür. Henüz beş yaşındayken dedesi Muhammed Mustafayı ve kısa bir süre sonra da annesi Seyyide Fatma-tüz Zehrayı kaybetmiştir. Bu durum, O‘nu oldukça etkilemiştir.
Şahı Merdan Alinin şahadeti sonrasında abisi İmam Hasana itaat etmiştir. Çünkü babası kendisine, abisine uymasını vasiyet etmiştir. Ancak abisinin Muaviyenin hileleriyle zehirletilerek şehid edilmesinden sonra yaşanan gelişmeler Pir İmam Hüseyinin o zamana kadarki durumunu değiştirmiştir. Yezide biat etmemekteki kararlılığı, onun bu yolda sonuna kadar gideceğini göstermiştir.
Pir İmam Hüseyinin yaşadığı dönemde zalim Emevi egemenliği hüküm sürmüştür. Emevi ikdidarını kurumlaştıran Muaviye, Pir İmam Hüseyinin babası Şahı Merdan Aliyi ve abisi İmam Hasanı kendi iktidarı için tehlikeli görmüş ve binbir entrikayla onları şehit ettirmiştir.
Muaviye, ölmeden önce çeşitli hille ve tehditlerle halkı oğlu Yezide biat ettirmiştir. Fakat Pir İmam Hüseyin ve bazı ileri gelenler biat etmemişlerdir. Muaviye ölünce yerine oğlu Yezidi tayın etmiştir. Zaten oğlu Yezid de, babasının kanlı iktidarını korumak istemiştir. Muaviye, Muhammed Mustafayla yıllarca savaşmış ve Mekkeli müşriklerin önderi olan bir ailedendi.
Hz.Muhammed Mustafanın hicretinden sonraki dönemde islamiyetin yaygınlaşmasıyla beraber bu aile, artık islam ümmetini yenmiyeceğini görünce takkiye yaparak islamiyeti seçmişlerdir. Oysa bilinir ki, bu ve benzer ailelerin amacı gelişen islamiyetin değerlerine sahip olmaktı. Bunlar bu amaçla da islamiyeti benimsemişlerdir.
Dolayısıyla islamiyetin ilk temsilcileri, onları yani gerçek islam taraftarlarını saf dışı bırakmışlardır. Bu müşrikler, günümüze değin sürecek bir çatışmanın tohumlarını taa o zamanlarda başarıyla ekmişlerdir.
Işte sevgili Pir İmam Hüseyin, böylesi bir süreçte ya dedesinin, babasının ve abisinin yolunda gidecekti ya da müşriklerin temsilcisi Yezide boyun eğip, biat edecekti.
Zaten Yezid işin bilincinde olduğu için ilk iş olarak babasının yarım bıraktığı bu işi tamamlamak üzere, Velide yolladığı mektupta “her ne suretle olusa olsun İmam Hüseyin, ibn-i Zübeyr ve ibn-i Ömerin biatlerinin sağlanmasını, eğer bu mümkün olmazsa, boyunlarının vurulup, başlarının kendisine gönderilmesini” istemiştir. Hanedanlık ve Iktidar hırsının iştahlarını kabarttığı Emevilerin yapamıyacakları iş olmamıştır. Babası Muaviyenin izinden giden Yezid, gerekirse Muhammed Mustafa‘nın sevgili torununun başını dahi kesmeyi ve Ehli Beyte zulüm etmeyi göze almıştır.
Doğal olarak Pir İmam Hüseyin, Yezide biat etmemiş ve Velidin çabaları sonuç vermemiştir. Velhasıl olan bitenler karşısında Pir İmam Hüseyin, 4 mayıs 680 gecesi kardeşi Muhammed Hanefinin de tavsiyesiyle bütün aile fertleriyle birlikte Mekkeye gitmiştir. Ayrıca bu sırada Pir İmam Hüseyinin Mekkeye gittiğini öğrenen Kufeliler de İmam Hüseyine elçiler göndererek Kufeye davet ederek kendisini halife olarak tanımaya hazır olduklarını bildirmişlerdir.
Kufeliler, Muaviyenin yönetiminden memnun olmadıkları için imamet makamına, yine Ali soyunun getirilmesini istemişlerdir. Bu istek daha çok imamlık hakkının, yani devlet başkanlığının Muaviye soyu hakkı olmayışından ileri gelmiştir.
Bunun için Pir İmam Hüseyini, Kufeye çağırmışlar. Pir İmam Hüseyin, o günkü şartlar doğrultusunda bu çağrıya uymak zorunluluğunu duymuştur.
Velhasıl Pir İmam Hüseyin ve beraberindekiler, Kerbela Sahrasına girdiklerinde Kerbela çölünün o sıcaklığında Pir İmam Hüseyin ve yandaşlarına su verilmemiştir. Çoluk çocuğun su feryadıyla inileyen Kerbela çölü, sayısı binleri bulan Yezidin zalim askerlerini etkilememiştir. Fırat ırmağının yanından geçmesine rağmen suyun verilmemesi, bunun da Yezidin ne gadar ve lahnet bir mahlukat olduğunu göstermektedir.
Nihayet 10 Ekim 680 yani Hicri: 10 Muharrem 61 günü Pir İmam Hüseyin, son hazırlıklarını yapmış ve Yezidin ordusuna yaklaşarak onlara hitap etmek istemiştir. Ancak bu çok kısa ve etkili konuşma, gözleri dönmüş azgınlardan oluşan bu orduyu pek etkilememiştir.
Çok dengesiz bir şekilde başlayan savaşta, Pir İmam Hüseyinin 23 suvari ve 40 piyadeden oluşan askerleri öğle üzeri olduğunda iyice azalmışlardır. Pir İmam Hüseyin de, az sayıda susuz ve bitkin insanla yaya olarak savaşmaya devam etmişlerdir. Sonunda Şimrin emriyle her yandan hücum edilerek Pir İmam Hüseyin Miladi, 10 Ekim 680 şehit edilir. Bu arada On Dört Masum-u Pak da şehit edilirler.
Çadırlar ve kadınlar yağma edilir, hasta ve yatakta olan İmam Zeynel Abbidin de öldürülmek istenmiştir. Bu kanlı savaşın bitiminde, İmam Zeynel Abbidin yatak ve yorganlara sarılarak saklanmıştır. Pir İmam Hüseyinin şehit edilmesi sonrasında çadıra koşan Şimr “Hüseyinin bir oğlu daha olacak o, nerde?” diye aramaya başlar. Çadırın her tarafını arayıp İmam Zeynel Abbidini bulur. Ancak orada bulunan Ehli Beyt kadınları, Şimre hücum ederek İmam Zeynel Abbidini Şimr‘in elinden kurtarırlar. Bu çirkin savaşın en küçük kurbanı, henüz altı aylık bir bebek olan Pir İmam Hüseyinin oğlu Ali Asgardır. Pir İmam Hüseyininle birlikte 73 kişi, katledilmişlerdir.
Yezidin onursuz yandaşı Ubeydullah ise, kötülük ve ahlaksızlıkta, zalimlikte efendisi Yezid ile yarış halindeymiş. Şu da bilmelidir ki, Kerbelada Hakk yolunda kendisinin yüz katı bir orduya karşı duran Pir İmam Hüseyinin kahramanlığına da rastlamak imkansızdır.
Pir İmam Hüseyinin ve yol evlatlarının, Kerbelada böyle feci şekilde katledilmeleri ve Muhammed Mustafanın, Ehli Beyt‘inin akla gelmedik şekilde ihanete cüretleri halkı bir kısmını o kadar etkilemiş olması, diğer bölgelerde duyulan katliam halkta Emevilere karşı büyük bir kin ve ayaklanma istekleri başlamıştır. Bu durum karşısında Yezidin paralı kulları büsbütün kudurmuş ve zulüm etmekten hiç çekinmez olmuşlardır.
Bunların tek sorumlusu, Muhammed Mustafanın makamını gasp edenlerdir. Bir taraftan “Allah umme salli ala seyyidine Muhammed, ala Ali seyyidine Muhammed ve Ehli Beyt!” yani „Ey güzel Allahım! Muhammed Mustafaya ve onun tertemiz soyu olan Ehli Beytine dua ile selam olsun. Sen, esenlikler eyle“ derken diğer taraftan Muhammed Mustafanın evlatlarını katletmişlerdir, kutsal başını bedeninden ayırmışlardır.
Acaba, serveri Enbiya, Muhammed Mustafanın çiğer paresi, kadınlık aleminin en hayırlısı olan Seyyide Fatma-tüz Zehra ile Şahı Merdan Alinin evladı, islamın nuru, Ehli Beytin direği, Pir İmam Hüseyin niçin kıyam etmiş ve neden kendisini ve Resulullahın kızlarını, torunlarını Kerbela denilen yerde şehit vermiştir? Niçin, neden acaba?
Allahın Resulü Muhammed Mustafanın sevgili torunu Pir İmam Hüseyinin kıyamı, ilahi bir kıyamdır. Ne bir kavmi, ne bir ırki, ve nede bir mezhebidir. Pir İmam Hüseyinin kıyamı adaletsizliğe, zulme, kötülüğe, merhametsizliğe karşı bir kıyam yani ayaklanma, baş kaldırma, karşı gelmedir.
Pir İmam Hüseyin, dedesi Muhammed Mustafanın makam ve mevkisine oturmak ve kirletmek isteyen zalim hanedan ve diktatorların insanların üzerinde kuracağı tahaküme karşı kıyam etmiştir. Bunun içindir ki Kerbela, iyiliğin ve kötülüğün saffıdır. Tıpkı Bedirde, Hendekte, Uhudda olduğu gibi. Iki saftan biri Hakk Muhammed Ali safı ve diğer saf ise, Putperest olan Ebu Sufyannın safı olmuştur.
Ayni şekilde Kerbelada görüyoruz ki, biri Pir İmam Hüseyinin saffı ve diğer taraf ise, Ebu Sufyan oğlu Yezidin saffı olmuştur. Ebu Sufyan Muhammed Mustafayı, Allahın kelamı olan Kuran-ı, Şahı Merdan Aliyi ve Ehli Beytini ortadan kaldırma mücadelesi verirken, oğlu Muaviye de Kuran-ın yayılmaması için mücadele vermiştir. Muaviyenin oğlu Yezid de, Ehli Beyti ortadan kaldırmak için mücadele vermiştir.
Yezidin safı kötünün, sapıklığın ve saltanatın saffıdır. Bunların gayesi Bedir, Hendek, Uhud, Cemel ve Sıffın gibi savaşlarda Zülfikarın adaleti doğrultusunda can veren yandaşlarının intikamını almaktan başka birşey olmamıştır.
Ehli Beyte gönül verenleri Pir İmam Hüseyinden koparamamışlardır, Ehli Beytin-den uzak tutamamışlardı. Fakat bütün bu uğraşlara rağmen On Iki İmam matem ayı gelince Pir İmam Hüseyini seven Aleviler daha da çoştular, daha da düşmanın yüreğine korku indirmişlerdir. On Iki İmam Ayı geldiğinde gönül aşkıyla, rızalığıyla matemini ve oruçlarını tutarlar. Islam tarihinde, Muharrem Ayı içerisinde gerçekleşen bu katliam her yıl anılır. Ağıtlar, mersiyeler, Duazlar, Deyişler okunur ve matem tutulur.
Ey Ehli Beyte gönül verenler! O günü, iyi hatırlayın. Hatırlayın ki, Hakk ile batılın safı belli olsun.
Sonuç olarak Kerbela katliamı, yüzyıllara damgasını vurmuş benzeri olmayan bir katliamdır. Öyle ki, yabancı araştırmacı Gibbon; “Yıllar sonra bile insanlar nerede olurlarsa olsunlar İmam Hüseyinin bu trajik ölümü en soğukkanlı okuyucu bile üzecektir…” buyurmuştur.
Fakat diğer tarafta bakıyoruz ki, Dünyadaki Emevi yandaşları günler geçiyor, aylar geçiyor, yıllar geçiyor, asırlar geçiyor, Aşura denilen bir gün hatırlatılıyor, Kerbela denilen bir katliamdan bahis ediliyor, acaba nedir bu Aşura, bu Kerbela? diye soran olmadığı gibi, 1400 seneden beri bir gün olsun ne din derslerinde, ne Televiziyonlarda ve nede Diyanet, o günün anlamı ve manası üzerine bir kelime dahi sarf etmemiştir.
Görüyoruz ki, Alevilere Kerbela katliamını ve Pir İmam Hüseyinin şahadetini unutturmak istiyorlar. Gözlerine perde indirmek, ruhlarını karartmak, uydurulmuş kitaplarla Pir İmam Hüseyinden, mateminden, Can aşı olan Aşuradan ve Ehli Beytinden habersiz bırakmak istiyorlar.
Alevileri birbirine düşürmek için, bir olan Aleviliği bölüklere ayırma gayreti içindeler. Kimine Alevi, kimine Kızılbaş, kimine Rafizi ve kimine Bektaşi dediler. Ayırmaya, ayrıştırmaya, bölüp parçalamaya ve asimile yapmaya çalışıyorlar fakat başaramadılar ve başaramayacaklar. Doğusuyla, batısıyla Alevilerin bir bütün olduğunu hesaba katmadılar. Oysa ki, Pir İmam Hüseyin aşıkları bir ölürse bin doğarlar.