"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

1. Şahı Merdan Alinin hayatı

Babası: Ebu Talip
Annesi: Esed kızı Fatıma
Lakabı: Murteza
Künyesi: Ebu Muhammed
Yüzüğünün yazısı: Kuluna sahip Allahtır.
Doğum yeri ve tarihi: Mekke, M: 21 Mart 598
Şehadet yeri ve tarihi: Kufe, M: 28 Ocak 661
sembolik olarak kabrinin bulunduğu yer: Necef (Irak)
Yaşı: 63
Imamet süresi: 24 Haziran 656 – 28 Ocak 661
Katili: İbni Mülcem
Şahı Merdan Ali, sadece yaşadığı süre içerisin de değil, onu takip eden yüzyıllarda da zalimin korkusu, mazlumun dostu olmayı sürdürmüştür. Şahı Merdan Aliye kinli haydutlar ve islam düşmanı putperestler, Şahı Merdan Aliye yapamadıklarını evlatlarına yapmaya çalışmışlardır. O zamanın Ebu süfyanları, sonra Muaviye, Mervan, Yezit olarak Şahı Merdan Alinin soyunu kurutmak istemişlerdir.
Nitekim 12. Imam, Muhammed Mehdi sahibi zaman hariç Şahı Merdan Ali dahil bütün Imamlar şehit edilmiştir. Hiç birisi vadesiyle hakka yürümemiştir. Şahı Merdan Aliye ve soyuna yapılan haksızlıklar, katliamlar dolayısıyla Muhammed Mustafa‘ya yapılıyordu. Cahilliye döneminde Arap toplumunun başına bela olan putperest köleci bezirganlar, görünürde islam ümmeti olup fakat özünde bezirganlığı sürdüren bu kişiler, Muhammed Mustafa döneminde yapamadıklarının adeta acısını çıkartmışlardır.
Ebu Bekirle başlayan süreç Yezide kadar uzanıyor, oradan da Yavuz Selime kadar ve günümüze dek süre gelmiştir. Şahı Merdan Ali sürecinden günümüze kadar sayısız acılar yaşanmış ve yaşatılmıştır. Insanlık tarihinde görülmedik vahşi katliamlar yapılmıştır. Bu sürece dair anlatılacak çok şey var ve bunlar dün olmuş gibi güncelliğini korumaktadır. Çünkü günümüzde de bu misyon en inceltilmiş haliyle sürmektedir. Bu misyon kirli, ikiyüzlü bir misyondur. Muhammed Mustafa‘nın torunlarını katletmek ve ondan sonra da ona salavat getirmek ikiyüzlülük değil de nedir? Maalesef islam tarihinde bunlar yaşandı ve günümüze dek etki bırakacak kadar güçlü yaşanmıştır.
Islamiyet, başta Şahı Merdan Alinin soylu mücadelesi olmak üzere gelişmeye devam etmiştir. Bu gelişme, bir çok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu sorunların başında da eski putperest bezirganların islamiyeti kabul etmiş gibi görünmeleridir. Bunlar, islamiyeti hiç bir zaman özümsememişlerdir. Bunların tek gayesi gelişen islamiyetin kazandığı değerlerin üzerine konmak olmuştur. Nitekim bu putperestler, Muhammed Mustafa daha Hakka yürümeden fitne fesada başlamışlardır. Muhammed Mustafa‘nın Hakk‘a yürümesinden sonra, saldırılarını anileştirip sıklaştırmaya başlamışlardır. Bu saldırıların hedefi, Şahı Merdan Ali ve dolayısıyla Muhammed Mustafa ile Ehli Beyti olmuştur.
Islamiyet, gelişen ve güçlenen bir din olarak kendi kurumlarını da yaratmıştır. Bu kurumların en önemlisi, Velilik ve Imamet makamları olmuştur. Muhammed Mustafa, kendisinden sonra önderlik makamına kimin gelmesi gerektiği konusunda hadisleri vardır.
Hz.Muhammed Mustafa, bir çok sohbetinde kendisinden sonra Şahı Merdan Aliyi dini önder olarak tanıtmış ve herkes bu önderliği onaylamıştır. Ne var ki Muhammed Mustafanın Hakka yürümesinden sonra ki süreçte yani daha Muhammed Mustafa defin edilmeden putperest bezirganlar kendi halifelerini seçmişlerdir. Şahı Merdan Ali, Muhammed Mustafa‘nın defin işleriyle uğraşırken onlar kendi halifelerini seçmeye koyulmuşlardır.
Şahı Merdan Ali, sadece bir yönüyle değil bütün özellikleriyle velilik makamını ve dini önderliği hak etmiştir. Bu özellikleri ilk islamı dolayısıyla Muhammed Mustafanın peygamberliğini kabul eden kişidir, bütün ömrünü islam dinine hizmet etmekle geçmiştir. Bilgelik, cesurluk, fedakarlık, sahiplenme vasıflarına sahip tek ulu zattır. Ayrıca Muhammed Mustafa‘nın soyunu sürdürendir. Bütün bunlara ek olarak Muhammed Mustafanın hadisleri vardır.
Örneklersek
“Ben ilmin şehriyim, Ali o şehrin kapısıdır. Ilim dileyen kapıya gelsin. Aliyi sevmeyen beni de sevmiyordur. Bir kimse Aliye saygısızlık etti mi, bana saygısızlık etmiştir.” Bunlara benzer onlarca örnek vermek mümkündür. Bütün bunlar, dünya insanlığının kabul ettiği genel gerçeklerdir. Bu gerçekleri, günümüzün Sünni ile Şii inanç bilginleri de kabul etmektedir. Ne yazık ki çıkarları el vermediği için iki yüzlülük yapmaktadırlar.
Şahı Merdan Ali gücü olmasına, hakkı olmasına rağmen Emevilerin önderleri olan Ebu Bekir, Osman, Ömerle saltanat yani halifelik kavgasına girmemiştir. Şahı Merdan Ali kendi şialarına yani taraftarlarına dünya malının geçici olduğunu telkin edip onları kavgadan uzak tutmuştur. Ne var ki bu eski putperest bezirganlar, sadece dünya malıyla yetinmemişlerdir. Bu putperest bezirganlar, insanlığa umut olan islam dinini de kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya başlamış ve ticaret konumuna getirmişlerdir.
Cahilliye dönemindeki eski geleneklerini, tekrar yaşamaya ve yaşatmaya başlamışlardır. Fakat farklı bir yöntem izlemişlerdir. Bu yöntem, cahilliye dönemindeki gerici geleneklerin islam adı altında yaşatılmaya başlanmasıydı. Halbuki Muhammed Mustafa, sadece putları yıkmamış aynı zamanda bu gerici gelenekleri de yıkmıştır.
Şahı Merdan Ali, putların ve gerici geleneklerin yok edilmesinde önemli rol oynamıştır. Bu rol, bütün bu gericilikleri teşhir etmek olmuştur. Şahı Merdan Ali, bütün sorunları sahip olduğu yüce sabır sayesinde teker teker aşmıştır ve bu sabrı, kimse gösterememiştir.
Dolayısıyla Şahı Merdan Ali mücadelesini daha güçlü bir azimle sürdürdükçe putperest bezirganlar sabırsızlanarak çıldırmışlardır. Ebu Bekirin ölümünden sonra putperest bezirganlar onun yerine Ömeri halife olarak seçmişlerdir. Olup biten bütün haksızlıklara, kışkırtmalara, tahriklere rağmen, Şahı Merdan Ali, halifelik kavgasına girmemiştir. Çünkü O, bir halife değil, bir veliullah makamının sahibidir.
Nitekim Ömerin ölümünden sonra, bu sefer Osmanı halife etmişlerdir. Şahı Merdan Ali sabırlı ve sabrı, O‘nun en büyük silahı olmuştur. Bu putperest bezirganlar, sadece Şahı Merdan Aliyle savaşmamışlar aynı zamanda kendi içlerinde de büyük anlaşmazlıklar, çelişkiler varmış. Bu çelişkiler sonucunda Osman öldürülmüştür.
Osmanın ölümünden sonra, nihayet Şahı Merdan Ali Velilik makamına gelmiş ve halkın ilahi adaletle yönetilmesi başlamıştır. Ancak kötü ruhlu putperestler, durumu kabul etmelerine etmişlerdir fakat boş durmamışlardır. Bu döneme dair ciltler dolusu değerlendirilme yapıla bilinir. Çünkü bu dönem, islam tarihinin en belirleyici dönemidir.
Şahı Merdan Ali bu putperest bezirgan tayfasının yaptığı tahribatları onarmakla meşkulken, onlar Şahı Merdan Aliyi ortadan kaldırmanın planlarıyla meşkul olmuşlardır. Bu planlarının sonucu, Şahı Merdan Ali 28 Ocak 661 tarihinde ibni mülcem adındaki katil tarafından zehirli bir kılıçla şehit edilmiştir. Şahı Merdan Alinin şahadeti, islam tarihinde kanlı bir dönemin başlangıcı olmuştur.
O tarihten bu yana, başta Şahı Merdan Alinin soyu olmak üzere, Şahı Merdan Aliyi sevenler O‘nun yolunda yürümek isteyenler insanlık tarihinde rastlanmamış katliamlara, baskılara maruz kalmışlardır. Bu katliam ve baskılar, günümüze kadar süre gelmiştir.
Şahı Merdan Alinin kişiliğini, mücadelesini, siyasetini, olguları ve olayları ele alış tarzını, insan ve doğa ilişkilerini anlatmak yüzlerce cildi kapsayacak bir çalışmadır. Ancak bilinen bir gerçek vardır ki o da, Şahı Merdan Ali Muhammed Mustafadan sonra islamiyetin gerrçek ve tek temsilcisidir. Bu anlamda tarih boyunca insanlar, en zor dönemlerinde Şahı Merdan Aliyi çağırmışlardır.
Şahı Merdan Alinin en önemli özelliklerinden bazıları
Insani ahlak, yiğitlik, mazlumu koruma, cömertlik, yardımseverlik, sahiplenme, erdem, vefa, olgunluk ve yola bağlılık konusunda “güvenilir olmasıdır. 1400 yıllık tarih boyunca dillere destan olacak ölçüde sevenlerinin gönlünde taht kurmasının hikmetlerinden biri budur. Alevi temel ahlak ilkesi olan “Eline Diline Beline sahip olmak” anlayışı Şahı Merdan Alide simgelenir. Onu, yolun temel ilkesi haline getirmiştir. Güncel yaşam ilkeleri, yüzlerce söz ve konuşmalarını içeren deyimlerini bir araya getirdiğimizde bu anlamın ne kadar doğru olduğu anlaşılmış olacaktır.
Şahı Merdan Alinin zahir ile batın ilmine sahip olması ve bu ilmi insanlarla paylaşması, onları irşad etmesi O‘nu ulu bir Mürşid, bir Pir konumuna getirmiştir. Bu eğitim sayesinde dinini, inancını iyi anlamak ve yaşamak halkın yarına olduğu amacını gütmüştür.
Gereksiz ve yanılgılı konuşmamayı özellikle gözetmekte, barış içinde ve hoşgörülü olmayı telkin etmiştir. Zulmü ve insanlara haksızlığı şiddetle men etmiş, defalarca haksızlığa uğranılsa dahi, insanların kendilerine haksızlık edenlere zulüm yapmamalarını ısrarla vurgulamıştır. Her türlü yalan, dolan, iftira, ikiyüzlülük ve kem sözden insanları caydırmaya çabalamıştır. Mütevaziliği ve engin gönüllüğü öven, cahil ve yeterince erdem sahibi olanlardan mesafeli durulmasını öneren, dayanışmayı, dürüstlüğü ve adaleti bayrak edinen bir ulu zattır Şahı Merdan Ali. Insan olmanın temel ilkelerinden biri olarak da nefsin köreltilmesini yani kontrol altına alınmasını tavsiye ettiği gibi aynı zamanda uygulamıştır.
Hiç bir insanı kınamayı hoş görmediği gibi, insanları mensup olduğu kavimler, ırklar konusunda da eşit davranmıştır. Insan haklarına son derece uyan ve saygı duyan, kul hakkını kutsal gören, insanların kul hakkına riayet etmelerini, islam ümmetinden olmasalar dahi tüm insanlara adaletle yaklaşılmasını telkin etmiştir. Kimsesizleri, yetimleri, dulları, köleleri, yaşlıları, bedensel özürlüleri ve çaresizleri sahiplenip korumuştur. Onlara toplumun dayanışma ruhu ile sahip çıkmalarını, onlara umut verilmesini istemiştir.
Şahı Merdan Ali, gönül zenginliğini, mal zenginliğinden üstün tutmuştur. Erdemliği, olgunluğu kişinin kendisini bilmesi olarak görmüştür. Dünyevi tutkulardan uzak Insani bir kişilik sergilemiştir. Şöhret ve zenginliği önemsememiştir. Insanların, gönül gözünü açmalarını ve tasavvufa yönelmelerini telkin etmiştir. 1400 yıldır dünyanın pek çok farklı coğrafyalarından milyonlarca kişi “Medet ya Ali” demektedir. Eşiğine yüz sürmek, kapısına kul olmak dileğiyle feryad ile figan ediyor, yalvarıyor ve yakarıyorlar. O‘na yakın olmanın hayali ve umuduyla çırpınıyorlar. O‘nu anıyor, okuyor, deyişlerinde, semahlarında, ayinlerinde ve muhabbetlerinde derin bir coşku ile yad ediyorlar. Bunun nedenlerine bakınca karşımıza pek çok olağanüstü özelliklerle donanmış bir deha ve ulu Evliya çıkımaktadır. Şahı Merdan Ali, hem din adamı ve hem de büyük bir din alimidir.
O hem olağanüstü bir bilgiyle donamış bir filozof hem birikimini toplumula paylaşan bir bilge. O hem arı, hem de arıtıcıdır. O hem bir asker hemde bir kahramandır. O hem zengin, hem de yoksuldur. O hem toplumsal hem de siyasal bir önderdir. O hem zahiri, hem de batini bir sırdır. O hem başta, hem sondadır. O hem insan, hem nurdur. O hem yaradanın nuruna ulaşmış bir yaratıcı, hem de yaratılmış fakir bir kuldur. O hem gözlerin, hem de kalplerin görmeye çabaladıkları dehadır. O hakkında yüzyıllardır “Sırrı hakikatına eremedik” denilen Veliullahtır. Tarihler boyunca pek çok ünlü yazarlar, ünlü araştırmacılar derler ki: “Eğer denizler mürekkep, bütün ağaçlar kalem olsa, Adem oğulları yazıcı olsalar, cin tayfası da hesap tutsalar Ya Ali, senin faziletlerini tamamlayamazlar. Yine alimler derler ki: “Şahı Merdan Aliyi seven saadete erişmiştir, ona düşman bulunan şakidir, her türlü günahı işleyen hayduttur. Şahı Merdan Aliyi sevmek imandan gelir, O‘na düşmanlık küfür ve nifaktandır.”
Şahı Merdan Alinin ismi anılırken, Keremullah-u Veche denir. Bu onun islam öncesi hiç putlara tapmadan islamı sahiplendiği için verilmiş bir unvandır. Muhammed Mustafa, Şahı Merdan Aliye hitapta bulunarak kendisine “Ebu Turab” demiştir. Ebu Turab, toprağın babası anlamına gelir. Ayrıca mütevazilik, her türlü bencillik ve kibirlikten uzak olmak, basit bir deyimle yer olmak, herkesden daha engin gönüllü olmaktır.
Şahı Merdan Aliye bu ismin verilmesinin diğer anlamı da onun yukarıda saydığımız özelliklere sahip olmasıdır. Bu Ulu zat bir sözünde; “Ben müminlerin Emiriyim. Onların en yoksulunun yediğini yemeli ve giydiğini giymeliyim ki yoksul olanlar hallerinden utanmasın, şükretsinler” buyurmuştur. Bu mütevazilik, ancak kendisine toprak kadar tevazu gösteren insanların enginliğidir. Turaplık, ayrıca bir doğa ve evren yasasıdır. Başka bir deyimle Varolma yasasıdır. Insan topraktan gelmiş ve toprağa dönecektir. Bir insanın kendisini toprak görmesi onun büyüklüğü ve ululuğudur. Başka bir açıdan baktığımızda da Turaplık, cömertliktir. Insanoğluna karşılıksız nimet verendir. Ona ürün ve ihsan ulaştırma, onun gıda deposodur. Toprak doğayı, başka bir deyimle evreni var eden asıl temel etkendir.
Şahı Merdan Alinin bu yiğitliğinden dolayı pek çok temsili resmi çizilmiş ve pek çok resimde elinde Zülfikarı ile Düldül üzerinde görülmektedir. Muhammed Mustafanın, Uhud savaşında Şahı Merdan Aliye bağışlanmış çift ağızlı Zülfikar, ilahi adaletin koruyuculuğun simgesidir.
Hz.Muhammed Mustafa‘nın mirac yolculuğunda karşılaştığı aslanın ağzına yüzüğünü vermesi ve bu yüzüğün Kırklar ceminde Şahı Merdan Ali tarafından, Muhammed Mustafa‘ya tekrar iade edilmesi Alevi inancında, Şahı Merdan Ali ve Aslan kavramlarını bütünleştirmiştir. Bu yüzden de Şahı Merdan Alinin bilinen diğer bir ismi, Esedullah yani Allahın Aslanı oluşudur. Şahı Merdan Alinin diğer bir ismi ise, “Şahı Merdan” dır. Bu isim bilgeler bilgesi, özünü fakir gören, mütevazi yiğitler yiğididir. Bütün bu kavramlar, Şahı Merdan Ali isminde bütünleşirler.
Şahı Merdan Ali için kullanılan başka bir isim “Evliyalar Şahı” yani Pirlerin Şahı ismidir. 18 bin Alemi var eden nura gösterdiği takdiri ilahi ve gönül rızalığından dolayı O‘na “Mürteza” adı da verilmiştir. Evliyalar Şahı ve Murteza isimlerini bir arada değerlendirdiğimizde, Onun Hakka tam teslim olmuş ve hikmetine, sırrına Evliya ile Ermişlerin akıl erdiremediği bir Veliyullahtır.
Şahı Merdan Alinin diğer bir ismi ise, “Turnalar Şahı”dır. Turna simgesinde söylenmek istenen, elbette Turnanın kendisi değildir. Şahı Merdan Aliyi sevenlerin bağrı yanıktır. Ehli Beytin ve sırf onları sevdikleri için acımasız zulümlere maruz kalan Alevilerin acıları, türkülerden ziyade ağıt tarzında duazlara, deyişlere, beyitlere, nefeslere aktarılmış ve büyük bir içtenlikle söylenmektedir.
Alevi duaz, deyiş ve nefeslerinin içeriğini sade bir dille aktaracak olsak, çekilen acıyı o kadar içten dile getirmektedir ki en sert yürekler, en merhametsiz taş kalpler bile yumuşamakta ve hüzün çekmektedirler. Bu yüzden Alevi Cem erkanlarında duyazlar, deyişler okununca katılımcılar genellikle huşu içinde ağlamakta, Ehli Beyte yapılan haksızlıklar ve acı dile getirilerek, gözyaşı, feryad ve figan ile paylaşılmaktadır. Ayrıca Şahı Velayet yani Velayet eden ve iman edenlerin Şahı”, “Serpinhan yani yardımcı, yardımsever Can”, “Halük-ül Rahman” yani bağışlayıcılığın yaratıcısı, “Emirül Müminin yani müminlerin, inananların başı, “Babıl ilim yani ilim kapısı”, anlamında sevilen sayısızca isimleri vardır.
Bazı kaynaklar Şahı Merdan Alinin bin bir isminin olduğunu, güzel olan her şeyde onu gördüklerini, ne kadar güzel eser varsa hepsinde Şahı Merdan Aliyi gördükleri inancından hareketle bu isimleri çoğaltırlar. Isim sayısının bir kaç tane daha fazla yada eksik olması onun şahsında fazla bir önem arz etmez. Ancak Alevi toplumu onu öylesine bir içtenlikle sahiplenmiştir ki, sadece Ali isimleri değil, ona yakıştırılan diğer isimleri bile aynı içtenlikle benimsemiş ve nesiller boyu yeni doğan bebeklere bu isimleri vererek bağlılık örnekleri göstermiştir.
Alevilikte başka hiç bir isim ve kavram yoktur ki üzerinde Şahı Merdan Ali kadar geniş ve derin bir iz bırakmış olsun. Aleviler yüzyıllardır bu duygu ile sadece Ali ismi değil, onu başka şekilde çağrıştıran Turabi, Murteza, Haydar, Bin Ali, Ali Ekber, Ali Haydar, Ali Can ve daha nice isimleri çocuklarına takarak ona bağlılıklarını sergilemektedirler.
Şahı Merdan Ali hakkında ki ilk bilgileri Alevi inancına son derece bağlı aile büyüklerimizden öğrendik. Onlar da öyle derin Ehli Beyt aşkı vardı ki, Şahı Merdan Alinin veya İmam Hüseyinin ismi her anıldığında, onların gözleri yaş doluyor, ya derin bir iç geçiriyorlardı. Böyle bir ailede büyüdük. Büyüklerimizin duaları bize sürekli “Ehli Beytin katarından ve didarından ayrı düşmeyesiniz” olurdu. Sonra evimizi şenlendiren, gönlü Ehli Beyt aşkı ile dolu, cemali nur gibi parlayan Seyyitlerimizden, Pirlerimizden, Mürşütlerimizden, Rehberlerimizden, İkrarımızdan onu duyduk ve dinledik. Zaman ilerledikçe Ehli Beyt, dolayısıyla Şahı Merdan Ali hakkında daha fazla öğrenmeye, öğrendikçe daha fazla sevmeye başladık.
Insan onu yakından tanıdıktan sonra, daha önce ne kadar büyük bir hazineden mahrum kaldığını üzülerek fark ediyor. Onun zalime karşı yiğitliği ve kahramanlığı, onun yoksula umut, mazluma derdine derman oluşu, yüksek adalet sahibi, adil oluşu, bilgeliği, sosyal, çağdaş oluşu ve saymakla bitmeyecek kadar büyük erdemleri üzerinde barındırması sıradan bir insan için inandırıcılıktan uzak gibi görünebilir.
Fakat kaynaklarına inip onu tanıyanların aktardıklarını okuduğunuzda, bunun anlamını daha iyi kavrıyorsunuz. Yüzyıllardır Alevi Ozanların, Erenlerin, Evliyaların, onun methine doyamayanların anlattıkları “Hikmetinin sırrına varamadık ya Ali” sözlerindeki derin aşkı kısmen de olsa fark ediyorsunuz. Muhammed Mustafa bir Hadisinde şöyle buyurmuştur. “Ben ilim şehriyim, Ali onun kapısıdır. Ilim isteyen, Alinin kapısına gelsin.” Bu hadisin okunmasından sonra yaşananlara baktığımızda yüzlerce insanın Şahı Merdan Aliden ilim ve irfan almak için adeta sıraya girdiklerini görürüz. O‘ndan ilim ve irfan alanlar, kimi oturdu bir yerlere yazdı, kimi evlatlarına veya dostlarına aktardılar.
Onlar da bunu kuşkusuz başkalarına aktardılar. Aktarıla, aktarıla günümüze kadar gelmiştir. Ehli Beyt dostlarında, o zamanı ve kişileri anlatan o kadar zengin bir birikim var ki, hangi olayı öğrenmeye kalksanız yüzlerce kaynak, yüzlerce tanığa ulaşırsınız. Aktardıkları konular arasında adeta söz birliği etmişlercesine sadece çok küçük nüans farklılıkları görürsünüz. Bu benzerlik Mısırda ki alimde, Basrada ki Bilgede, Balkanlarda ki yol evladından ve Anadoluda ki Seyyidde de böyledir.
Çünkü hepsi aşk ile bağlanmış Ona. Hepsi ondan ilham almış, Onda ışık görmüştür. Bunları okuduğunuzda neden 1400 yıldır on binlerce yol evladının büyük bir aşk ile “Eşiğine yüz sürmek nasip olurmu ya Ali?” diye özlemle tutuştuklarını daha iyi anlarsınız. Şahı Merdan Ali zamanın en büyük bilgesi, filozofu, devlet adamı, askeri, din adamı ve adaletli bir uygulayıcısıdır. Onu sadece elinde Zülfikarı ile Düldülü üzerinde mazlumun ahını alan bir yiğit olarak tanımlamak yetmez. Görüldüğü gibi O‘nun erdemlerini, saymakla bitirmek mümkün değildir.
Alevi inancı, Dört kutsal kitabı Hakk bilir. Dolayısıyla Aleviler, ezelden yani Kal-u Beladan beri Hak dinini savunuyoruz derler ve öyledir. Şahı Merdan Ali elbette diğer Semavi kitaplarda da yazılıdır. Okunur ve bilinir. O‘nun hakkında dile getirilen, aktarılan okyanus kadar bilginin ve erdemin sadece bir kaç damlasını burada anlatmaya çalıştık.
Bugün dünya haritasına baktığımızda göze ilk çarpan islam ülkelerinde ki görüntü insanı ürkütmektedir. Bazen oturup düşünüyorsunuz. Acaba Muhammed Mustafa ve Şahı Merdan Ali bu islam için mi çabaladılar? Bu islam için mi savaştılar? Bu islamı mı yer yüzünde egemen kılmak istediler? Kesinlikle hayır. Bu islam, onların islamı değildir. Bu uygulama ve görüntü, onların istediği islam değildir. Onların islamı, Rıza şehri islamıdır. Onların islamı, Tasavvuf islamıdır. Onların islamı, insan Hakları Evrensel Beyannamesini 1400 sene önce kaleme alan ve uygulayan islamdır. Sevgi ve Barış islamıdır. Bir arada ve kardeşçe, dostça yaşama islamıdır. Eşit haklara ve hukukun üstünlüğünü esas alan islamdır. Göze ilk çarpan ve şimdi genellikle uygulamada olan bu islam ise, islam adı altında uygulanan Emevi gelenek ile görenekleridir.
Islam dinini, kılıç zoruyla benimseyenlerin islamıdır. Islam dinini intikam ve kin üzerine oturtan, talan ve soygunlara alet eden, bağnaz ve yobazlık üzerine kurulu olan ve akıttığı kana bir türlü doymayan islam, Şahı Merdan Alinin islamı değildir ve olamaz. Diri diri insan yakan, din adına fetva verip iftiralar atan ve katliamlara davetiye çıkaran, mazluma ah çektiren, kendi dışındaki tüm değerleri red eden anlayış islam değildir ve olamaz.
Şahı Merdan Alinin erdemleri ve tarihi duruşu bilinmeden O‘nun hakkında yapılan değerlendirmeler, insanı yanıltabilir. Kişiyi çözümsüzlüğe götürebilir veya çözüm adı altında başka bir yanlışa yönlendirebilir. Bunu gidermenin biricik yolu, söz konusu kavramı araştırarak değerlendirmektir. Onu kalemler yazmakla bitiremez. Onu diller okuyarak tam anlatamaz.
Arada bir dalar gidersiniz. Acaba bağlama olmasaydı Anadolunun müziği, çoşkusu böyle zengin olabilir miydi? Duazlar, deyişler, nefesler o zaman böyle etkileyici olur muydu? Bağlama olmasaydı her halde Anadolu müziğinde büyük bir eksiklik olurdu. Tuzu katılmamış yemek gibi her halde çok lezzetsiz olurdu. Işte Şahı Merdan Ali olmasa, Alevilikte her halde böyle içi boş bir Alevilik olurdu.
Hz.Muhammed Mustafa‘nın Şahı Merdan Aliye verdiği lakaplar
* Haydar-ı kerrar: Savaşlarda, düşman üzerine döne döne hücum eden.
* Şah-ı Merdan: Savaşta ve sosyal hayatında üstün mertlikler gösteren.
* Murtaza: Allah tarafından razı olunan ve övülen.
* Şah-ı Velayet: Velayetin üstün mertebesinde olan.
* Ebu Turab: Toprağın babası. Engin, mütevazi ve engin gönüllü.
* Esedullah: Allahın aslanı. Yiğit, mert ve güçlü.
* Ebu‘l Hasan: İmam Hasanın babası.
Hz.Muhammed Mustafaın bazı hadis ve övgüleri
* Kim Adem Safiullahın ilmini, Nuh Nebiullahın azmini, Ibrahim Halilullahınhilmini, Musaın azametini ve Isaın zühdünü görmek isterse, Ebu Talip oğlu Aliye baksın!
* Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır.
* Aliyi inciten beni incitir. Beni inciten de Allahı incitmiş olur.
* Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır.
* Ya Ali! Harun Musaya ne mesafede ise, sen de bana o mesafedesin. Dünyada ve ahirette sende benim kardeşimsin.
* Aliyi rıyasız sevmek ibadetten sayılır.
* Ey nas! Benim Rabbime dönme vaktim yaklaştı. Size iki emanet bırakıyorum. Biri “Kuran-ı Kerim” dir, Allahın emirlerini size bildirir, diğer ise; “Ehl-i Beytim” dir ki, size doğru yolu gösterir. Bu emanetimi birbirinden ayırmadan, Kevser ırmağının başında bana ulaşın ki, size şefaat edeyim.
* Her peygamberin soyu kendi sulbünden yürümüştür. Benim soyum ise, kızım Fatma ile Amcam oğlu Aliden yürüyecektir.
* Bir çok kimsenin evladı olmayıp soyu kesilebilir. Fakat, Fatma ile Aliden yürüyen benim soyum, kıyamete kadar devam eder.
Şahı Merdan Alisiz bir Alevilik ne oluşabilir, ne anlatılabilinir ve nede düşünülebilinir. Şahı Merdan Ali sevgisi, Aleviliğin sadece lezzeti değil, ayrıca onun izzeti ve ikramıdır. Onun kemali ve erdemidir. Onun okulu, alfabesi, onun diplomasıdır. Alevilik O‘nunla güzel olur, güzel görünür, savunulur ve onunla yaşanılır.
Şahı Merdan Alinin yeri bugünkü görünen dünya haritasında belki hak ettiği yer değildir fakat O, sevenlerinin kalbinde büyük bir yer edinmiştir. Elbette gönüllü bir yer edinmedir bu. Arife tarif gerekmez, Onu sevmek, bir Rızalık yani Gönüllülük işidir.