Enel Kuran-u natık. Yani ben, konuşan Kuran-ım. Diğer bir deyimle Allahın konuşan diliyim demektir. Allahın ilahi sırlarını insanların doğru algılaması ve doğru anlıyacakları dilde ifade etmiştir. Tüm peygamberlerle sır olarak gelip gitmiş olması, onlara rehberlik ettiğinin en güzel kanıtıdır.
Ebu Sufyan başta olmak üzere Mekke müşrikleri, Islam dinini açıklayıp uygulamaya başlamasından bu yana Muhammede muhalefet olmuşlardır ve hiç bir zaman gerçek anlamda Islam dinini kabul etmemişlerdir.
Islam dini, Muhammed Mustafaya inmiştir deyimi büyük bir yanlışlıktır.
Allaha inanma, tapınma olgusunun adı Dindir. Din, insanların güzel ahlağa ve o ahlağı koruyacak ilme sahip olmanın manevi boyutudur. Bu güzel ahlak ve ilim, insanlara Peygamber ve Veli aracılığıyla teblig ettirilmiştir.
Dolayısıyla Muhammed Mustafa‘yla birlikte Islam dini gelmemiştir. Çünkü din, Muhammed Mustafadan önce de vardı. O zaman doğru olan varolan dinin ismi açıklanmış bu isim, islam olmuştur ve din, Muhammed Mustafa ile tamamlanmıştır.
Velhasıl islamın güçlenmesi, köksalmasıyla birlikte umudunu kesen Ebu Sufyan, “Ben de islam oldum” deyip canını kurtarmıştır. Oysaki Ebu Sufyan, islam olmamış müslüman yani islama uymuş gibi kendini göstermiştir. Ancak Ebu Sufyan, Muhammed Mustafa ve Ehli Beytine olan kin ile düşmanlığını gizliden devam etmiştir. Kin ve düşmanlığını oğlu Muaviyeye ve torunu Yezide miras bırakmıştır.
Tarih bizlere Ebu Sufyannın ve onun Soyu, sopu da gerçek anlamda islamı kabul etmemişlerdir.
Dolayısıyla Muaviye, Şahı Merdan Alinin yöneticiliğini kabullenmediği gibi kendisine karşı oluşturduğu düzenli ordu ile savaş açmıştır. Bu savaş, Sıffın savaşıdır. Savaş sürecinde yenilme aşamasına geldiğini gören Muaviye askerlerine, mızraklarının uçlarına Kuran sayfalarını takmalarını emretmiştir.
Bu durum karşısında yandaşlarının, bozguna uğradığını gören Şahı Merdan Ali; “O mızrakların ucundaki birer kağıt parçalarıdır, Esas Enel kuran-ün natık-u yani ben, konuşan Kuran-ım” demiştir.
Şahı Merdan Alinin bu mesajından, iki Kuran varlığı söz konusudur; Yazılı Kuran(Mushaf) ve konuşan Kuran(Kuran-ı Natık).
Kuran-ı Kerim, Hakk kelamıdır. Kelam sözdür, dildir. Söz nefestir ve Erenler sözü, Hakk nefesidir. Şahı Merdan Ali, iki cihan ilmimine yani zahir ve Hakk kelmını olan Batın ilmine dolayısıyla Velayet mertebesine nail olmuş Enel Hakk diyebilen Kamil-i Insandır.
Velayet makamı, ilim mertebesidir. Velayet makamının sahibi ise, Şahı Merdsan Alidir.
Ilim rehberdir, insanı hidayete ulaştıran ışık ve ilahi kudrettir. Bu ilahi kudrete ulaşmak, insanın kendi elindedir.
Medeni insanların kıblesi ilim, yolu ise bilimdir. Dolayısıyla bir insanın ilim mertebesine ulşması için, okuması ve aklını olgunlaştırması gere
Onun için diyoruz ki elinize bir kitap almayı, araştırmayı, sorgulamayı, vs. unutmayın.
Çünkü ilim mutluluğun, mükkemel yaşamın ve medeni insan olmanın kaynağıdır.
Şahı Merdan Alide şahit olduğumuz gerçek ilim bitip, tükenmeyen sonsuz bir hazinedir. Ilim sadece öğrenen kişiye yani sahibine değil tüm insanlık ve canlı alem için faydalıdır. Çünkü doğru ile yanlışı birbirinden ayırmanın en önemli vasıta ilimdir. Ilim insanların yücelmesine vesile olan bir fazilettir
Okuyan, araştıran, emek sarf eden bir düşünce faydalı olduğu gibi manevi değerlere, yeni değerler katar ve insanların erdemleşmesine, olgunlaşmasına yardımcı olur
Ister din, ister siyaset, ister ideoloji veya başka bir dava olsun doğruları savunmak onun, bir dinci veya bir parti veya bir örgüt taraftarı olduğu anlamına gelmemelidir. Çünkü akıl ve mantık sahibi olan insan, tabiatı gereği; Doğrulara, güzelliklere, iyiliklere, yeniliklere sahip çıkma sorumluluğu vardır.
Sonuç itibariyle hangi dava için mücadele veriliyorsa o dava hakkında, bilgi sahibi olmakla birlikte doğru algılamak çok önemlidir. Bunun için de okumak, araştırmak, soruşturmak, incelemek ve sorgulama zorunluluğu vardır.
Gerçek odur ki Şahı Merdan Ali, bilgelikte ve irfanlıkta iki cihan ilmine sahip Veliullahtır. Iki cihanda hem Mürşid ve hem de Pirdir.