İbrahim sefere bizzat çıkmağa karar verdi. Basralılar kendisinin Basrada kalıp oradan ordu göndermesini tavsiye ettiler ve: «Ordun yenilirse başka bir ordu gönderirsin, o zaman düşmanın senden korkar. Tekrar vergi toplarsın ve ayağını sağlam yere basmış olursun.» dediler. Yanındaki Küfeliler ise: «Küfe halkı seni görürse uğrunda ölürler, görmezlerse de oturur, kıllarını kımıldatmazlar.» dediler, bunun üzerine Basradan Küfeye doğru hareket etti. Mansür İbrahimin ortaya çıktığını öğrendiğinde yanında çok az sayıda asker vardı. Şöyle dedi: «Ne yapacağımı bilemiyorum. Yanımda ancak bin kişi var. Ordumu dağıttım. Reyde Mehdinin yanında otuz bin, İfrikıyyede Muhammed b. Eşasın emrinde kırk bin kişi var, geri kalanlar da İsa b. Müsanın yanındalar. Vallahi bu bedireyi atlatırsam yanımdan otuz bin kişiyi eksik etmeyeceğim.» Sonra İsa b. Müsaya mektup yazarak süratle geri dönüp yanına gelmesini emretti. İsa umre için ihrama girdiğinde mektubu aldı, umre yapmadan geri döndü. Selm b. Kuteybeye de mektup yazdı, o da Rey den döndü. Mansür ona: «İbrahimin üzerine git .Ordusunun çokluğu seni korkutmasın. And olsun o Haşimilerin ölü devesidir. Sözüme güveni.» dedi. Yanına diğer bazı kumandanları da verdi. Mehdiye de bir mektup yazıp Huzeyme b. Hazimi Ehvaza göndermesini emretti. Mehdi de Huzeymeyi dört bin kişiyle Farise gönderdi. Huzeyme oraya vardı, Mugire ile savaştı. Mugire Basraya dönmek zorunda kaldı, Huzeyme de Ehvazi üç günde ele geçirdi. Mansürun başına peşpeşe gaileler gelmeğe başladı. Basra, Ehvaz, Faris, Vasıt, Medain ve Sevadda kargaşalıklar çıktı. Yanı başında Küfede yüz bin kişi savaş anını bekliyorlardı. Bu kötü haberler peş peşe gelince şu şiiri okudu: «Kendimi mızraklara hedef yaptım; çünkü reisler böyledir.» Sonra her bölgeye durumuna göre el attı. Mansür elli gün namazgahında kaldı ve orada yatıp kalktı. Sırtında sürekli renkli bir cübbe vardı. Cübbenin yakaları kirlendiği halde onu değiştirmedi ve oradan ayrılmadı. İnsanların arasına çıkacağı zaman siyah giyiyor, diğer vakitler yine yukarıda belirtilen vaziyetine dönüyordu. Kendisine şehirden iki kadın hediye edildi. Bunlardan birisi Fatıma bintü Muhammed b. İsa b. Talha b. Ubeydullah, diğeri Halid b. Üseydoğullarından Abdullahın kızı Ümmü Kerimdi. Kadınlara dönüp bakmadı bile. «Onları beğenmedi her halde.» dediklerini işitince: «Bu gün kadınla ilgilenecek gün değildir. Ya ben İbrahimin kellesini veya o benim kellemi görünceye kadar bu iki kadınla imkan yoktur.» dedi. Haccac b. Kuteybe anlatıyor: Değişik yerlerden peş peşe ayaklanma haberleri geldiği bir sırada Mansürun yanına girip selam verdim. Basra, Ehvaz ve Föarisdeki kargaşa haberleri gelmiş, İbrahimin ordusu iyice büyümüştü. Küfede yüz bin kılıçlı kişi karşılarındaki Mansürun ordusuna saldırmak için. emir bekliyorlardı. Onu işini bilen, meselelerin üzerine süratle giden ve başına gelen belalarla mücadele eden bir tavır içerisinde gördüm. Ayağa kalktı ve tekrar oturmadı. Şunları söyledi: «Cesur cesuru efendi yaptı; düşmana ona tekrar tekrar saldırıp işini bitirmeyi öğretti ve onu cesur bir melik yaptı.» Sonra Mansür İsa b. Müsayı on beş bin kişiyle İbrahimin üzerine gönderdi. Öncü birliği üç bin kişiydi ve başında Humeyd b. Kahtabe bulunuyordu. Onları uğurlarken şöyle dedi: «Bu pis herifler (yani müneccimler): “İbrahimle karşılaştığında adamların önce geri çekilecek, sonra tekrar geri dönüp savaşacaklar. ve savaşı sen kazanacaksın.” diyorlar.» İbrahim Basradan ayrılınca bir gece gizlice askerin arasında dolaştı. Tanbur sesleri işitti. Başka bir gece aynı şeyi yaptı, yine tanbur sesleri işitti. Bunun üzerine: «Böyle bir orduyla zafer kazanmayı ümit etmemeliyim.» dedi. Yürürken Kataminin şu beyitlerini okuduğu işitildi: «İşleri halim bir kişi düşünür ve kararlaştırırsa gücü yettiği ölçüde yasaklar ve korkutur. Dostun sana karşı isyanı ve hatası, onu sadece bir defa dinlemene sebep olur. İşin en hayırlısı senin karşıladığındır, yoksa peşinden gittiğin değil. Fakat deri eskimekten ve yıpranmaktan dolayı yırtılırsa artık sanatkarın yapabileceği bir şey yoktur.» Bundan yola çıktığına pişman olduğunu anladılar. Kayıtlarda ordusunun sayısı yüz bindi. Bu yolculuğu sırasında yanında sadece on bin kişi bulunduğu da söylenmiştir. Yine söylendiğine göre giderken İsanın takip ettiği yoldan gitmeyip Küfeye doğru gitmesini tavsiye ettiler. O zaman Küfelilerin de kendisine katılacağını ve Mansürun İsa ile birleşemeyeceğini, Hulvan dışında da dönüş yolu bulamayacağını söylediler. Fakat bu tavsiyeye de uymadı. İsaya gece saldırmasını söylediler. «Önceden ikaz edip uyarmadan geceleyin saldırmayı sevmem.» dedi. Küfelilerden biri halktan yardım getirme gayesiyle Küfeye gitmesine izin vermesini istedi. Bu kez de: «Onları önce gizlice, sonra da açıktan çağırırım.» dedi. Küfenin kenar semtlerinden korkunç sesler işitince yönünü Hulvana çevirdi. İbrahime gelince, o Beşir er-Rahhal ile istişare etti. Beşir dedi ki: «Bu da bir görüştür, fakat onlardan, yani Küfelilerden bir grup buraya gelirken Mansürun atlıları tarafından çoluk çocuk ve suçsuz kimselerin yakalanmayacağından nasıl emin oluruz?» Onun bu sözlerine Küfeli birisi: «Siz Mansürla savaşmağa çıktınız, bir taraftan da zayıfları, kadınları ve çocukları öldürmekten çekiniyorsunuz. Resulallahın gönderdiği seriyyeler böyle şeyler yapmadılar mı?» diyerek karşılık verdi. Beşir bunun üzerine: «Onlar kafirdi, bunlar ise Müslüman.» diye cevap verdi. İbrahim onun görüşüne uydu. Bahamraya kadar yürüdü. Burası Küfeye on altı fersah mesafedeydi. İsa b. Musa karşı yöndeydi. Selm b. Kuteybe ona şöyle haber gönderdi: «Açık bir alanda hedef halindesin, çevrene hendek kazdık ki sana ancak tek bir yerden saldırabilsinler. Eğer böyle yapmazsan Ebu Mansür bütün ordusuyla üzerine saldırir, ama dediğimizi yaparsan az bir adamla onu karşılar, geri kalanı askerinle arkadan çember içine alırsın.» İbrahim ileri gelen adamlarını çağırıp bu fikri onlarla istişare etti, adamları: «Biz onlardan daha güçlü ve üstün iken hendek mi kazacağız. Hayır, vallahi bunu yapmayız.» deyince İbrahim: «O zaman Ebu Caferin üzerine gidelim.» teklifini ortaya attı. Onlar: «Ne gerek var, nasıl olsa artık bizim elimizde, istediğimiz zaman onun işini bitiririz.» dediler. İbrahim elçiye dönerek: «Söylediklerini duydun, haydi güle güle git.» dedi. Mansürun ordusu saf düzenine geçti, İbrahim de ordusunu tek bir saf yaptı. Adamlarından bazıları orduyu bölük bölük savaş düzenine sokmasını tavsiye ettiler, bir bölük yenilirse diğer bölüğün savaşa devam edeceğini belirttiler. Ayrıca tek saf olan ordunun her hangi bir yerinde bozgun alametleri görülürse bütün ordunun bozulacağını ifade ettiler. Diğerleri ise, ancak Müslümanların usulü olan saf düzeninden başka savaş düzeni kurmayacaklarını belirttiler, çünkü ayette:«Allah kendi yolunda saf halinde savaşanları sever.» (Saf, 4) buyuruluyor.» dediler. Şiddetli bir savaştan sonra Humeyd b. Kahtabe ve beraberindekiler yenildiler. İsa onları Allahadına itaate davet ediyordu, fakat aldırmıyorlardı. Humeyd yenik olarak döndü, İsa kendisine; «Allah aşkına “itaat edin.» deyince o: «Yenilgide itaat olmaz.» diye karşılık verdi. İsa nın ordusu dağıldı, yanında çok az miktarda asker kaldı. İsaya: «Yerinden ayrılıp geri çekilsen, sonra askerlerini toparlayıp yeniden saldırsan?» dediler, bu kez de: «Zafer kazanıncaya veya öldürünceye kadar yerimden kımıldamayacağım.» diye karılık verdi. «Ailem yüzümü bir daha ebedi olarak göremeyecek, düşmana yenildim.» diyordu. Yanından gelip geçenlere: «Aileme selam söyle, onlar için canımdan başka feda edecek bir şey bulamadım ve canımı feda ettim.» cümlelerini tekrarlıyordu. Savaşın şiddetinden kimsenin kimseyi gözü görmediği bir anda Süleyman b. Alinin iki oğlu Cafer ve Muhammed, yenilenleri takip eden İbrahimin adamlarının arkasında birdenbire ortaya çıkıverdiler, bunun üzerine İbrahimin askerleri dönüp bunların üzerine saldırdılar. Bu sefer de Mansürun askerleri geri dönüp İbrahimin ordusuna saldırdılar. Böylece iki ordu arasında kalan İbrahimin ordusu yenildi. Eğer Cafer ve Muhammed olmasaydı Mansürun ordusu kesinlikle yenilmiş olacaktı. Allahın Mansüra lutfettiği şans eseri ordusu yenilip dönerken yolları üzerinde bir nehre rastladılar, bu nehri geçemeyince geri dönmek zorunda kaldılar. İbrahim ise sadece düşmanı bir yandan karşılamak için ordunun bir tarafını suya vermişti. Yenilince arkalarındaki su kaçmalarına engel oldu. Altı yüz veya dört yüz kişiyle kaldı ve yerinden ayrılmadı. Humeyd bir taraftan savaşıyor, diğer taraftan öldürülenlerin kellelerini İsaya gönderiyordu. Atanı belirsiz serseri bir ok gelip İbrahim in boynuna saplandı, yerinden ayrıldı, «Beni indirin.» dedi. Bineğinden indirdiler. Bu esnada: «Allahın işi takdir edilmiştir.» (Ahzab, 38) ayetini okuyor, «Biz bir şey diledik, Allah başka şey diledi.» diyordu. | Arkadaşları ve yakın adamları etrafında toplanıp hem savaşıyor, hem de onu koruyorlardı. Humeyd b. Kahtabe adamlarına: «Şu topluluğa saldırın ve dağıtın. Niçin bir araya toplandıklarını öğrenin.» dedi. Oraya saldırıp İbrahimin etrafındaki topluluğu dağıttılar, başını kesip İsaya getirdiler. Kesik başını İbn Ebil-Kiram el-Caferiye gösterdi, o da: «Evet, onun başı.» dedi. İsa yere indi, secde etti ve kelleyi Mansüra gönderdi. İbrahim 145 yılı zilkade ayının yirmi beşinci pazarlesi günü öldü. Öldüğünde kırk sekiz yaşındaydı. Ayaklanmasından ölümüne kadar iki ay yirmi beş gün geçmişti. Başka bir rivayete göre bozguna uğramasının sebebi şuydu: Mansürun ordusu yenilip İbrahimin ordusu onları takip etmeye başlayınca birisi: «Geri döneni takip etmeyin ..» diye bağırmıştı, bunun üzerine geri döndüler. Mansürun ordusu onların geri çekildiğini görünce yenilgiden geri döndüklerini zannettiler ve dönüp İbrahimin ordusunun, peşine düştüler. İşte bu İbrabimin ordusunun yenilmesine yol açtı. Mansüra önce ordusunun yenildiği şeklinde haber geldi, bunun üzerine Reye gitmeye karar verdi, daha sonra da müneccim Nevbaht gelerek zafer haberini getirdi. Önce bu habere inanmadı, daha sonra İbrahimin öldüğü haberi gelince şu beyti temsil getirdi: «Asasını bıraktı, maksadı gerçekleşti; yolcunun gözleri geri dönmekten dolayı aydın oldu.» Mansür Müneccim Nevbahta Huceyze nehri civarında iki bin cerib arazi bağışladı. . İbrahimin başı Mansüra getirilip önüne konuldu. Onu görünce o kadar ağladı ki göz yaşları İbrahimin yanağına düştü ve şöyle dedi: «Vallahi, böyle olmasını istemiyordum; fakat ikimiz birbirimizle imtihan edildik.» Sonra genel bir meclis toplandı. Gelenler Mansüru hoşnut etmek için İbrahimin başına bakıp kötü sözler söylüyorlardı; Mansür ise hiç konuşmuyor, renkten renge giriyordu. Bu arada Cafer b. Hanzala ed-Darimi içeri girdi ve selam verdikten sonra: «Ey Mansür! Amcaoğlun hakkında yaptığın şeylerden dolayı Allah büyük ecirler versin. Onun sana geçen haklarını Allahaffetsin.» şeklinde konuştu. Mansürun benzi sarardı, ona döndü ve: «Ey Ebu Halid! Merhaba, hoşgeldin.» dedi. Çevresindekiler böyle denmesinden memnun olduğunu anladılar ve buna benzer sözler söylemeğe başladılar. Rivayete göre İbrahimin başı yere konunca muhafızlardan birisi ona tükürmüş, Mansür da bu muhafızın döğülmesini emretmişti. Adamın dayaktan burnu kırıldı ve yüzü yaralandı. Bayılıncaya kadar dövdüler, sonra bacağından sürüyerek dışarı attırdı. Başka bir rivayete göre Mansür bir müddet sonra Süfyan b. Muaviyeye baktı ve: «Kötü kadının oğlu benden nasıl kurtulur, hayret.» dedi. İbrahim meselesi de böylece bitti. Allah ondan razı olsun. Bu yılda Türkler ve Hazarlar Babül-Ebvabda ayaklanıp Armenia da bir çok Müslümanı öldürdüler. Yine bu yılda Seri b. Abdullah b. Haris b. Abbas hacc emirliği yaptı. Mekkede görevliydi. Medinede Abdullah b. Rebi, Küfede İsa b. Müsa, Basrada Selm b. Kuteybe el-Bahili vardı. Basra kadısı Abbad b. Mansür idi. Mısırda ise Yezid b. Hatim bulunuyordu. Yine yıl içerisinde Mansür Musuldan Malik b. Heysemi azledip yerine oğlu Cafer b. Ebi Cafer Mansüru tayin etti. Onunla birlikte Harb b. Abdullahı da gönderdi. Bu zat büyük kumandanlarından biriydi ve Bağdaddaki Harbiyyenin sahibiydi. Musulun aşağısına bir köşk yaptırdı ve oraya yerleşti. Bu gün hala “Harb köşkü” diye bilinir. Cafer in kızı ve Reşidin hanımı Zübeyde bu evde doğdu. Köşkün yanında bu gün mülkiyeti bize ait olan bir köy vardır. Orada süfiler için bir ribat inşa ettirdik ve bu köyü oraya vakfettik. Bu kitabın çoğunluğunu ben bu köydeki evimizde yazdım. Orası dünyanın en nezih ve en güzel yerlerindendir. Adı geçen köşkün izleri bu gün hala görülebilmektedir. Zamanın yok edip değiştiremediği Allahı tesbih ederim. Bu yılda Amr b. Meymün b. Mihran, Hasan b. Hasan b. Ali b. Ebi Talib (Muhammed ve İbrahimin amcalarıydı. Mansür onu Medinede yakalatıp hapsettirmişti, hapiste öldü), Abdülmelik b. Ebi Süleyman elArzemi, Yahya b. Haris ez-Zimari (70 yaşındaydı), İsmail b. Ebi Halid el-Beceli, Habib b. eş-Şehid (Ezrin azatlısı idi, künyesi “Ebü şehid”di) öldüler.