Bu yıl içerisinde Muhtar Kufede bulunan Hüseyinin katilleri üzerine gitti. Bunun sebebi şuydu: Mervan bin Hakem Şam bölgesini idaresi altına alınca, iki ordu gönderdiğinden, bunların birisinin Hubeyş bin Delece el-Kayni komutasında olmak üzere Hicaza gittiğinden, onun durumundan ve öldürülmesinden söz etmiştik. ikinci orduyu da Ubeydullah bin Ziyad komutasında Iraka göndermişti. Ubeydullah ile Tevvabin arasındaki durumlardan da önceden söz etmiş bulunuyoruz. Mervan bin Hakem ayrıca ibn Ziyada galip geleceği bölgeleri vermiş ve Ona Kufeyi üç gün süreyle talan etmesini emretmişti. Ancak ibn Ziyad, Cezirede bir süre kalmak zorunda kaldı, çünkü orada Zufer bin Haris başkanlığında Kaya Aylanlılar bulunuyordu ve bunlar ibn ezZübeyre itaat etmekte idiler. Bu bakımdan Ubeydullah bin Ziyad bir seneye yakın bir süre onlarla uğraşmış ve Iraka gidememişti.
Mervan vefat ettikten sonra Onun yerine oğlu Abdülmelik geçti. Abdülmelik de aynı şekilde ibn Ziyada babasının verdiği valiliği vermiş ve elini çabuk tutmasını istemişti.
ibn Ziyad, Zufere ve Onunla birlikte bulunan Kayslılara karşı bir şey yapamadığını görünce Musul üzerine gitti. Musul Valisi olan Abdurrahman bin Said Muhtara mektup yazarak ibn Ziyadın Musul topraklarına girdiğini ve Musuldan sapıp Tekrite doğru yol aldığını bildirdi. Bu mektup üzerine Muhtar, Esedli Yezid bin Enesi çağırdı ve Ona Musula gidip, en yakın yerine karargahını kurarak askerlerini gönde-rinceye kadar orada kalmasını emretti. Yezid Muhtara şunları söyledi: “Bunun yerine sen benim üç bin atlı seçmeme müsaade et, göndereceğin askerleri de gönderme. Ben şayet askere ihtiyaç duyacak olursam sana mektup yazar, isterim.” Muhtar Onun bu teklifıni kabul etti. Yezid de üç bin kişi seçip Küfeden yola çıktı. Muhtar ve halk uğurlamak için Onunla birlikte şehrin dışına çıktılar. Uğurlarken Muhtar Yezide şu tavsiyede bulundu: “Düşmanın ile karşılaşacak olursan onlara göz açıp kapayacak kadar bile süre tanıma, fırsat bulur bulmaz hiç gecikme. Her gün mutlaka senden haber alayım; askere, yardıma ihtiyacın olursa bana mektup yaz. Bununla birlikte ben sana istemesen bile yardım göndereceğim, çünkü bu senin gücüne güç katar, düşmanını da daha bir korkutur. ”
Herkes Yezide esenlikle gidip gelmesi için duada bulundu, Yezid de onlara şöyle dedi: “Allahtan bana şehitliği nasip etmesini isteyiniz. Allaha yemin ederim, zafer kazanamasam bile şehitliği kaçırmayacağım.”
Muhtar, Abdurrahman bin Saide “Yezidi bölge ile başbaşa bırak ve aradan çekiL.” diye mektup yazdı. Yezid de önce Medaine, daha sonra oradan Cuha ile Musul topraklarından Razanata gitti ve Bateli denilen yerde konakladı.
ibn Ziyad Yezidin geliş haberini alınca şöyle dedi: “Her bin kişiye karşılık iki bin kişi göndereceğim.” Rabia bin Muharik el-Ganeviyi üç bin kişi ile Hasamlı Abdullah bin Cemeleyi üç bin kişi ile gönderdi. Rabia, Abdullahtan bir gün önce yola çıktı ve Batelide Yezid bin Enesin karşısında yer aldı. Yezid bin Enes aşırı hasta olduğundan adamlarının yardımıyla bir eşeğin üzerinde ancak durabiliyordu. Arkadaşlarının önünde durdu, onlara savaş düzeni verdikten sonra savaşa teşvik etti ve şunları söyledi: “Ben ölecek olursam, komutanınız Esedli Verka bin Azib, O ölürse Uzerli Abdullah bin Damra, O da ölürse Hanifeli Sir bin Ebi Sir olacaktır.” Daha sonra sağ kanadına Abdullahı, sol kanadına da Siri tayin etti. Atlıların başına ise Verkayı tayin ederken, kendisi bineğinden indi. Piyadelerin arasında Ona bir taht yapıldı. Tahta oturdu ve beraberindekilere şunları söyledi: “Arzu ederseniz komutanınızı savununuz, etmezseniz Onu bırakıp kaçınız.” Böylelikle onlara ne yapacaklarını emirle bildiriyor, zaman zaman bayılıyor, sonra tekrar ayılıyordu.
Arefe günü sabahı tan yeri ağarınca çarpışmağa başladılar ve kuşluk vaktine kadar şiddetle devam ettiler. Şam halkı bozguna uğradı ve karargahları ele geçirildi. Yezidin arkadaşları Rabia bin Muharikin yanına kadar vardılar.
Rabianın arkadaşları ise etrafından dağılmış bulunuyordu. Rabia arkadaşlarına şöyle seslendi: “Ey Hakkın dostları, ben Muharikin oğluyum. Sizler şu kaçkın kölelerle, islamı terk edenlerle, islamdan çıkanlarla savaşıyorsunuz.” Bu sözleri işiten bir grup gelip etrafında toplandılar, onunla birlikte bir daha savaşa koyuldular. çarpışma kızıştı, fakat daha sonra Şam halkı bir daha bozguna uğradı ve Rabia bin Muharik de öldürüldü. Onu Esedli Abdullah bin Verka ile Uzerli Abdullah bin Damra öldürdüler. Bozguna uğrayıp kaçanlar, fazla bir yol almadan Abdullah bin Cemele üç bin askeriyle birlikte onların karşılarına çıktı, kaçmış olanları yanına alıp geri çevirdi.
Yezid, Bateli de inip konakladı ve gecelerini nöbetleşerek geçirdiler.
Kurban bayramının sabahı olunca savaşmağa koyuldular. Yine şiddetli bir çarpışma oldu. Daha sonra savaşı bırakarak öğle namazını kıldılar, sonra tekrar savaşmağa başladılar. Şam halkı yenilgiye uğradı, ibn Cemeleyi bir grup kişi ile birlikte bırakıp kaçtılar. O ise yanındakilerle birlikte şiddetli bir şekilde çarpıştı. Hasamlı Abdullah bin Karad bir hamle yaparak Onu öldürdü. Küfe halkı onların karargahlarını ele geçirdi, onlardan çok sayıda kişi öldürüldü ve üç yüz kişi de esir alındı. Yezid bin Enes alınan esirlerin öldürülmesini kendisi son nefeslerini vermekte iken emretti. Bunun üzerine bu esirler de öldürüldü. Kendisi de akşamüzeri öldü. Arkadaşları Onu defnettiler ve ne yapacaklarını şaşırdılar.
Yezid kendisinden sonra yerine geçmek üzere Esedli Verka bin Azibi tayin etmiş olduğundan Verka Onun namazını kıldırdıktan sonra arkadaşlarına şöyle dedi: “Görüşünüz nedir? Haber aldığıma göre ibn Ziyad, seksen bin kişi ile üzerinize geliyor. Ben de sizden bir kişiyim, bana fikir veriniz. Ben Şamlılara karşı bu durumda güç yetirebileceğimizi zannetmiyorum. Şu anda Yezidin ölmüş ve yanımızdan bazı kimselerin dağılmış olduğunu görüyorum. Bugün kendiliğimizden çekip gidecek olursak komutanları öldüğü için geri döndüler diyecekler ve bizden korkmağa devam edeceklerdir. Şayet bugün onlarla karşılaşacak olursak, kendimizi tehlikeye atmış oluruz. Bizleri bugün bozguna uğratırlarsa da bizim dün onları uğrattığımız bozgunun faydası kalmaz.” Etrafında bulunanlar kendisine: “Çok güzel bir görüşün var” dediler ve geri dönüp gittiler.
Muhtar ile Küfe halkı bunu haber alınca herkes Muhtarın yanına giderek: “Gerçekten Yezid öldürüldü mü?” diye sordu. Onlar Yezidin öldürüldüğünü kabul etmek istemediler. Muhtar, ibrahim bin Eşteri çağırıp yedi bin kişilik bir ordunun başına geçirdi ve şöyle dedi: “Hemen yola koyul. Yezid bin Enesin ordusunu gördüğün yerde komutayı al onları geri döndür ve yanına alıp ibn Ziyad ve arkadaşlarıyla karşılaşıncaya ve onlarla çarpışıncaya kadar yoluna devam et. ”
ibrahim yola koyuldu veHamraam Ayun denilen yerde karargah kurup yoluna devam etti. ibrahim yola koyulduktan sonra Kufenin ileri gelenleri Şebes bin Ribinin yanında toplandılar ve şöyle dediler: “Allaha yemin ederiz, Muhtar biz razı olmaksızın başımıza geçip başkan oldu. O bizim azatlılarımızı kendisine yaklaştırarak onları atlara bindirdi ve ganimetlerimizi onlara verdi.” Şebes onların en yaşlıları olup hem cahiliye devrinde yaşamış, hem de islam devrinin başlamasını görmüştü. Onlara: “Onunla gidip görüşünceye kadar bana müsaade ediniz.” diye karşılık verdi.
Şebes Muhtarın yanına gidip ileri gelenlerin hoşuna gitmeyen ne varsa tek tek Ona söyledi. Ne söylediyse kendisine o konuda Muhtar şu teminatı verdi: “Ben bu konuda da onları razı edeceğim ve onların hoşuna gideni yapacağım.” Şebes ayrıca Ona Arap olmayanların durumunu anlattı onların ganimete ortaklıklarından da söz etti. Muhtar bu konuda da şöyle dedi: “Peki, ben sizin azatlılarınızı bırakıp da ganimetinizi yalnız size verecek olursam benimle birlikte olup Ümeyyeoğullarına ve ibn ez-Zübeyre karşı savaşır, bu konuda Allahadına vereceğiniz ahit ve sözlere bağlı kalacağınıza, beni bu bakımdan tatmin edeceğinize dair yeminler verebilecek misiniz?” Şebes Ona şöyle cevap verdi: “Arkadaşlarımın yanına gideyim ve onlara bunu da söyleyeyim.” Şebes arkadaşlarının yanına gitti, fakat Muhtarın yanına geri dönmedi. Görüş birliğiyle Muhtar ile savaşmağa karar verdiler.
Şebes bin Ribi, Muhammed bin Eşas, Abdurrahman bin Said bin Kays ve Şemir bir araya gelerek, Hasamlı Kaab bin Ebi Kaabın yanına giderek bu konuda konuştular. O da onların teklifini kabul etti. Onun yanından çıkıp, Ezdli Abdurrahman bin Mihnefin yanına vardılar. Onu da kendilerine katılmaya davet edince onlara şöyle dedi; “Eğer sözümü dinlerseniz, Muhtara karşı çıkmayınız!” Kendisine: “Neden?” diye sorulunca da şöyle dedi: “Ben bölünmenizden ve ayrılığa düşmenizden korkuyorum. Zaten en kahramanlarınız, en güzel ata binenleriniz, filan ve filan gibi kimseler bu adamla birliktedir. Diğer taraftan köleleriniz ve azatlılarınız da bu adamla beraberdir. Bunlar ise söz birliği halindedirler. Azatlılarınız ise size karşı düşmanımızdan daha bir kinlidirler. Bu bakımdan bunlar size karşı Arapların kahramanlığıyla ve Acemlerin düşmanlık duygularıyla savaşacaklardır. Şayet kısa bir süre beklerseniz Şam veya Basra halkının gelişiyle öyle bir işe kalkışmanıza gerek kalmayacaktır. Böylelikle sizler başkaları vasıtasıyla Onun hakkından gelmiş ve kendi kendinizi de parçalamamış olursunuz.” Ona şu cevabı verdiler: “Allah adına sana şunu söylüyoruz, bize muhalefet etme, bizim etrafında birleşmiş olduğumuz görüşümüzü bozma.” Bunun üzerine O da: “Ben sizden bir kişiyim, arzu ederseniz Ona karşı çıkabilirsiniz.” dedi.
ibrahim bin Eşterin yola koyulmasından sonra Muhtara karşı çıktılar.
Her başkan bir tepeye çıktı. Muhtar onların çıkışlarını haber alınca birisiyle alelacele ibrahim bin Eştere haber gönderdi. Bu kişi Sabatta Ona yetişti ve çabucak geri dönmesini bildirdi. Muhtar bu arada da onlara şöyle haber gönderdi: “istediğinizi bana bildiriniz, ben nasıl arzu ediyorsanız onu öylece yapacağım.” Ona şöyle dediler: “Bizi bırakıp gitmeni istiyoruz. Sen ibnul-Hanefiyyenin seni gönderdiğini yalan yere iddia ettin. Gerçekten o seni göndermiş değildir.” Muhtar buna: “O halde siz Ona bir heyet gönderin, ben de bir heyet göndereceğim. Sonra bu konu ayan beyan belli oluncaya kadar bekleyin.” teklifi ile karşılık verdi. Bununla ibrahim bin Ester geri dönünceye kadar zaman kazanmak istiyordu. Aynı zamanda Muhtar arkadaşlarına emir vererek hiç bir saldırıda bulunmamalarını söyledi. Küfe halkı şehre giren bütün yol ağızlarını tutmuş olduklarından çok az bir şey dışında onlara hiç bir şey ulaşamıyordu. Abdullah bin Sebi meydana çıkınca Şakiroğulları Onunla çetin bir şekilde çarpıştılar. Daha sonra Cuşemli Ukbe bin Tarik gelip onlarla çarpıştı ve kısa bir süre sonra Abdullahı ellerinden kurtarabildi. Daha sonra Ukbe Şemirle birlikte yanında Kays Aylanlılar da olduğu halde ve Abdullah bin Sebi de Yemenlilerle birlikte Sebi Tepesine gittiler.
Muhtarın elçisi yola koyulup aynı günün akşamı ibn Eştere ulaşınca ibn Eşter o akşam geri döndü ve karanlığın bastığı yerde konaklayıp, arkadaşlarıyla birlikte akşam yemeğini yedi. Kısa bir süre atlarını da dinlendirdikten sonra bütün gece ve ertesi gün ikindi vaktine kadar yollarına devam ettiler. O gece arkadaşlarının kuvvetli olanlarıyla birlikte mescitte kaldı. Yemen halkı Sebi Tepesinde toplandığı sırada namaz vakti girdi. Yemenlilerin her bir başkanı diğerinin önüne geçip onun namaz kıldırmasını hoş karşılamadığından Abdurrahman bin Mihnef: “işte bu ihtilafın başlangıcıdır. Haydi, öne hepinizin hoşnut olduğu, Kuranı okuyanların efendisi olan Rifaa bin Şeddad el-Beceliyi geçiriniz.” diye teklifte bulundu. Onlar da Onun bu teklifine göre hareket ettiler Rifaa çarpışmalar başlayıncaya kadar onlara namaz kıldırmağa devam etti.
Daha sonra Muhtar taraftarlarına çarşıda savaş düzeni verdi. Çünkü o sırada çarşıda henüz hiç bir bina bulunmuyordu. ibn el-Eşter, Muhtarın emriyle Mudar üzerine gitti. Mudarlıların başında Şebes bin Ribi ile Muhammed bin Umeyr bin Utarid bulunuyordu ve bunlar Künasede kalmaktaydılar. Muhtar Yemenliler üzerine gönderme si halinde pek fazla kimse öldürmeğe kıyamayacağından ibrahimi onların üzerine göndermedi. Bu bakımdan Muhtarın kendisi Sebi Tepesindeki Yemen halkına doğru yürüdü. Amr bin Saidin evinin yakınında durup önünden Becileli Ahmer bin Şumayt ile Şakirli Abdullah bin Kamili gönderdi ve onların her birisine kendilerine tayin ettiği bir yoldan gitmelerini emretti. Bu yolların her birisi de Sebi Tepesine çıkıyordu. Ayrıca gizlice onlara Şibamlıların kendisine haber gönderdiklerini ve bunların Yemenlileri arkadan çevireceklerini söylediklerini bildirdi. Her ikisi de Muhtarın emrettiği şekilde yola koyuldular.
Yemenliler kendilerine karşı Ahmer ile Abdullahın gelmekte olduklarını haber alınca ikiye ayrıldılar ve görülmemiş bir şekilde, büyük bir şiddetle çarpıştılar. Sonunda Ahmer bin Şumayt ile ibn Kamilin arkadaşları bozguna uğrayıp kaçıştılar ve Muhtarın bulunduğu yere kadar geldiler. Muhtar: “Ne oluyorsunuz?” diye sorunca, şu cevabı verdiler: “Yenilmiş bulunuyoruz; Ahmer bin Şumayt ve yanındaki bir arkadaşı atlarından indiler.” ibn Kamil taraftarları ise: “Biz de ibn Kamilin ne yaptığını bilmiyoruz.” diye karşılık verdiler.
Muhtar onları alıp Ebu Abdullah el-Cedelinin evine varıncaya kadar yoluna devam etti. Burada durdu ve Hasamlı Abdullah bin Kuradı dört yüz kişi ile birlikte ibn Kamilin yanına göndererek şöyle dedi: “ibn Kamil ölmüş ise Onun yerine geç ve onlarla çarpış, hayatta ise yanındaki askerlerden üç yüzünü Ona bırak, öbür yüzünü sen yanına al ve es-Sebi Tepesine git. Bunların üzerine Hammam Katan tarafından yaklaş.”
Abdullah bin Kurad savaş yerine vardığında ibn Kamilin kendisiyle birlikte sabredip dayanan arkadaşlarıyla Yemenlilere karşı savaşmakta olduğunu gördü. Bu bakımdan Abdullah yanına üç yüz kişi bıraktı ve geriye kalan yüz kişi ile birlikte Abdul-Kays mescidine gitti. Arkadaşlarına da şöyle dedi: “Ben bu gün Muhtarın üstün gelmesini istiyorum, bununla birlikte aşiretimin ileri gelenlerinin ölmesinden de hoşnut olamam. Allaha yemin ederim, benim için ölmek onların benim ellerimle ölmelerinden daha iyidir. Ancak durunuz, çünkü ben Şibamlıların bunların arka taraflarından geleceklerini işitmiş bulunuyorum. Olur ki onlar bu işi yaparlar ve bizler de böyle bir işe bulaşmamış oluruz. ”
Yanında bulunan askerler Onun bu teklifIni kabul edince O da AbdulKays mescidinin yakınında gecesini geçirdi.
Muhtar, Nehdli kahraman Malik bin Amr ile yine Nehdli Abdullah bin
Şeriki dört yüz kişi ile birlikte Ahmer bin Şumaytın yanına göndermiş, bu dört yüz kişi Ahmerin yanına vardıklarında düşmanların Ona galip geldiklerini ve çok kalabalık olduklarını görmüşler, çarpışma daha şiddetli ve çetin bir hal almıştı.
ibn el-Eştere gelince, O Mudarlılar üzerine gitmiş ve Şebes bin Ribi ile birlikte bulunanlarla karşılaşmıştı. ibrahim onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Haydi, bırakıp gidiniz, ben ellerimin Mudarlılardan herhangi birisinin kanına girmesini istemiyorum.” Fakat onlar geri gitmeyip ibrahimle çarpıştılar. ibrahim onları bozguna uğrattı. Abslı Hassan bin Faid yaralandı, ailesinin yanına götürüldü ve orada öldü. Hassan, Şebes ile beraber bulunuyordu. Muhtara Mudarlıların bozguna uğradığı müjdesi gelince Amber bin Şumayt ile ibn Kamile haber gönderip onlara da bu zaferin müjdesini iletti. Bu onları daha bir güçlendirmiş oldu.
Şibamlılar da başlarına Ebul-Kalusu geçirmiş olarak Yemenlilere arkadan hücum etmek amacıyla bir araya gelince birbirlerine şöyle dediler:
“Sizler bütün bu gayretlerinizi Mudarlılarla Rabialılar üzerine teksif etmiş olsaydınız daha isabetli bir iş yapmış olurdunuz. Ebul-Kalus susuyordu. Ona:
“Ne dersin?” diye sorduklarında: “Yüce Allah,Kafirlerden sizlere yakın olanlarla çarpışınız. (Tevbe suresi, 123) diye buyuruyor” cevabını verdi.
Bu cevap üzerine Onunla birlikte Yemenlilere doğru yürüdüler. Tepeye çıktıklarında yolun ağzında Şakirli Asur ile karşılaştılar. Onu öldürdüler ve:
“Ey Hüseyinin intikamcıları” diye seslendiler. Bu sesi Hemdanlı Yezid bin Umeyr bin Zli Murran işitince: “Ey Osmanın intikamcıları,” diye seslendi. Rifaa bin Şeddad bunu duyunca şöyle söyledi: “Osmandan bize ne! Ben Osmanın kanını isteyen bir kavimle birlikte çarpışmam.” Kavminden bazı kişiler Ona şöyle dedi: “Bizi buraya sen getirdin ve biz sana itaat ettik. Şimdi kavmimizin kılıçlarla biçildiğini görünce: “Gidin ve onları bırakın” diyorsunuz.” Bunun üzerine Rifaa onların üzerine gidip, şu beyitleri, söylemeye başladı:
Ben Alinin dini üzere Şeddadoğluyum, Değilim dostu Ervanzn oğlu Osmanın Bu gün kavurup duracağım, Savaş ateşiyle kavrulanları. ve ölünceye kadar çarpıştı.
Rifaa, Muhtar ile birlikte bulunuyordu. Onun yalan söylediğini görünce gafil avlayıp öldürmek istedi, fakat yapamadı. Bu konuda şöyle dedi:
“Beni bu işi yapmaktan Peygamberın şu buyruğu alıyordu:Bir adam bir başkasından kendi kanı hakkında emin olup da onu öldürecek olursa ben o kişiden uzağım. ”
Ancak sözünü ettiğimiz günde Rifaa Kufelilerle birlikte savaşmasına rağmen Yezid bin Umeyrin: “Ey Osmanın intikamcıları!” diye seslendiğini işitince Küfelileri bırakıp tekrar Muhtar ile birlikte savaşmağa döndü ve öldürülünceye kadar savaşmasına devam etti. Aynı çarpışmalarda Yezid bin Umeyr bin Zli Murran ve Cermli Numan bin Suhban da öldürüldü. Numan oldukça abid birisi idi. Yine bu günde Furat bin Zahr bin Kays öldürülmüş, babası Zahr ile Abdullah bin Said bin Kays ve Ömer bin Mihnef yaralanmıştı. Abdurrahman bin Mihnef çarpışmış, sonunda yaralanmış, savaşçılar Onu ellerinin üstünde taşıdıkları halde hiç bir şeyin farkına varmamıştı. Ezdlilerden bir grup kişi O nun etrafını sararak çarpışmıştı. Diğer taraftan Yemenliler çok kötü bir yenilgiye uğradılar. Vadillere mensup ailelerden beş yüz esir alındı, elleri kolları bağlı olarak Muhtarın yanına getirildiler. Muhtar bunların huzuruna getirilerek kendisine takdim edilmelerini istedi ve: “Onlardan Hüseyinin katlinde bulunanları araştırın ve bana bildirin.” diye emir verdi. Böylelikle Hüseyinin öldürülmesine katılmış bulunan herkes öldürüldü. Aralarından öldürülenlerin sayısı iki yüz kırk sekiz kişiyi buldu. Ancak Muhtarın taraftarları kendilerine eziyet vermiş olan herkesi öldürmeğe koyuldular.
Muhtar bunu işitince geri kalan esirlerin tümünün serbest bırakılmasını emretti ve kendisine karşı hiç bir düşmanın yanında yer almayacaklarına ve ne kendisine ne de taraftarlarına hiç bir kötülük yapmağa kalkışmayacaklarına dair yemin ve sözler aldı. Diğer taraftan Muhtarın tellalı şöyle seslendi: “Muhammedin soyundan gelenlerin kanına iştirak etmiş olanların dışında kapısını kapatan herkes emniyettedir.”
Zebidli Amr bin Haccac, Hüseyinin öldürülmesi olayına katılmış olanlardandı. Bu bakımdan bineğine atlayıp, Vaklsa yoluna koyuldu. Daha sonra Ondan hiç bir haber alınamadı. Denildiğine göre Muhtarın arkadaşları Onu susuzluktan yere düşmüş olarak buldular, kafasını kesip yanlarında götürdüler.
Furat bin Zahr bin Kays öldürülünce Halife bin Abdullahın kızı ve Hüseyinin hanımı olan Ayşe el-Cufiyye, Muhtara haber gönderip, başını gömmek için ondan izin istedi. Muhtar Ona istediği izni verdi, O da Furatın, kafasını alıp gömdü.
Muhtar, adı Zerba olan bir kölesini Şemir bin Zu-Cevşeni ve arkadaşlarını takip etmek üzere gönderdi. Kendisine yaklaştığında Şemir arkadaşlarına şöyle dedi: “Etrafımdan uzaklaşınız, olur ki beni öldürmek ister.” Arkadaşları Şemirden uzaklaşınca gerçekten Zerba arkadaşlarını bırakıp Şemire yöneldi. Daha sonra Şemir Ona bir hamle yapıp öldürdü. Şemir akşamleyin, Satidema denilen yerde konaklayıncaya kadar yoluna devam etti. Daha sonra adı el-Keltaniyye olan nehir kıyısındaki bir tepenin yamacında bulunan bir kasabaya gidip yerleşti. Sonra bu kasabanın halkına haber gönderip oradan islama girmemiş bir hizmetçi aldı. Onu dövdükten sonra şöyle dedi: “Al bu mektubumu Musab bin ez-Zübeyre götür!” Bu hizmetçi yola koyuldu. Sonunda Muhtarın arkadaşı olan Ebu Amranın bulunduğu kasabaya girdi.
Muhtar, Ebu Amrayı bu kasabaya kendisiyle Basra halkı arasında bir silahlı kuvvet olmak üzere göndermişti. Bu hizmetçiyi varmış olduğu bu kasabada yine aynı şekilde kendisi gibi bir başka hizmetçi karşıladı. Gelen hizmetçi öbürüne Şemirden gördüklerini anlattı. Onunla bu şekilde konuşmakta iken Ebu Amranın arkadaşlarından ve adı Abdurrahman bin Ebil-Kenud olan bir kişi mektubu gördü ve üzerinde “Musab bin ez-Zübeyre Şemirden” şeklindeki adresi okuyunca hizmetçiye: “Şemir nerededir?” diye sordu. Hizmetçi ona nerede olduğunu söyleyince Şemir ile kendi aralarında ancak üç fersahlık bir mesafe olduğunu anladılar. Şemirin üzerine yürümeğe koyuldular. Arkadaşları Şemire: “Bizi alıp şu kasabadan götürsen… Bizler burada korkuyoruz.” demişler, Şemir ise onlara: “Bütün bu korkunuz o yalancı heriften midir? Allaha yemin ediyorum, üç gün süre ile buradan ayrılmayacağım. Allah sizin kalbinizi Onun korkusuyla dolup taşırmış bulunuyor.” diye cevap vermişti. Uyumaya çekildiklerinde, ansızın nal seslerini işittiler, kendi kendilerine: “Bu atların sesidir.” diye düşündüler. Ses, gittikçe arttı. Arkadaşları davranıp kalkmak istediler, ancak gelen atlıların tepeye yaklaşmış olduklarını gördüler. Bunlar tekbir getirip çevrelerini sardılar. Bunun üzerine arkadaşları kaçtılar ve atlarını da bıraktılar, Şemir göbekten altım bir çul ile örtmüştü. Vücudunda alaca hastalığı vardı. Üst tarafında bu hastalığın beyazlığı onlara görünüyor, öte yandan O elindeki mızrakla onlara vuruyordu. Çünkü Şemir elbisesini giyecek, silahını kuşanacak vakit bulamamış, arkadaşları da Onu bırakıp gitmişlerdi. Şemirden uzaklaştıklarında tekbir sesi ve birisinin şöyle demekte olduğunu işittiler: “Pis herif öldürüldü.” Onu Ebul-Kenud öldürmüştü. Ebul-Kenud aynı zamanda Müslüman olmayan hizmetçi ile mektubu görmüş kişidir.
Şemirin cesedi köpeklere atıldı.
Olayda bulunmuş olanlardan birisi şöyle anlatır: Bizimle elindeki mızrakla çarpıştıktan sonra onu bıraktı, eline kılıç aldı ve bu kılıçla bizimle çarpışmağa başladı. Çarpışırken de Recez veznindeki şu mısraları söylüyordu:
Bir ormanın kahraman bir aslanını uyandırdınız, Asık yüzlüdür, suratı zaten beli kırıyor. Bir gün olsun bir düşmandan kaçmadı, Hep böyledir o, savaşır ve öldürür, Aralıksız vurur onlara ve ne olduğunu gösterir.
Muhtar, es-Sebi Tepesine yanında esir aldığı Barikli Süraka bin Mirdas olduğu halde gelir. Süraka şiir olarak şöyle seslenir:
Serbest bırak bugün beni, Ey vadilere, şehirlere konanların hayırlısı, Ve ey çağrıları kabul eden, selam verip secde edenlerin hayırlısı.
Muhtar Onu hapse gönderdi. Ertesi gün yanına çağırınca Süraka gelirken bir taraftan da şu beyitleri söylüyordu:
Ebu ishaka haber götür bizden, Karşı çıkışımız aleyhimize oldu diye. isyan ettik, “Karşımızdakiler zayıftır” deyip, Fakat bu çıkışımız azgınlık ve ölüm oldu. Öldürücü darbeler aldık onlardan, Ve isabetli mızrakları geri çevirdi bizi. Sen her gün düşmanına muzaffer oldun, Hüseyinin intikamını isteyen her birlikle, Muhammedin Bedirde muzaffer oluşu gibi, Ve Huneyndeki o büyük gün gibi. Adil ol mülkü elde edersen, Bizler gibi olma, çünkü biz haksızlık ederiz, zulüm ederiz. Tövbemi kabul et benim, Bana böyle bir borç verirsen müteşekkir olurum.
Taberi der ki: Süraka, Muhtarın yanına varınca şöyle dedi: “Allah emire iyiliğini versin. Kendisinden başka hiç bir ilah bulunmayan Allaha yemin ederek söylüyorum ki, ben meleklerin ablak atların sırtında, gökle yer arasında senin saflarında, seninle birlikte çarpıştıklarını gördüm. ”
Bunu işiten Muhtar Ona şöyle dedi: “O halde minbere çık ve insanlara bunu bildir.” Bunun üzerine Süraka minbere çıktı, onlara durumu haber verdikten sonra aşağıya indi. Daha sonra Muhtar Onu serbest bırakıp şöyle dedi:
“Ben senin hiç bir şey görmediğini çok iyi biliyorum, fakat seni öldürmemi istedin. Şimdi git ve beni bırak. istediğin yere gidebilirsin, fakat etrafındaki arkadaşlarımın fikirlerini bozma.”
Bunun üzerine Süraka Basraya gidip Musabın yanına vardı ve şöyle söyledi:Benden haber götür Ebu ishaka, Parlak doru atlar gördüm diye. Ben sizin vahyinizi inkar ettim Ve adadım ölünceye kadar sizinle savaşmayı. GörÜyor gözlerim sizin göremediğinizi, ikimiz de iyi biliriz neyin saçma olduğunu.
O gün öldürülenler arasında Hemdanlı Abdurrahman bin Said b, Kays da vardı. Sir bin Ebu Sir, Şibamlı Ebuz-Zübeyr, Hemdanlı Şibam ve bir başka kişi Onu öldürdüklerini ileri sürdüler. Abdurrahmanın oğlu, Şibamlı Ebuz-Zübeyre: “Sen kavminin efendisi ve benim babam olan Abdurrahmanı nasıl öldürürsün?” diye sorunca, Ebuz-Zübeyr Ona şu mealdeki ayeti okudu:Sen Allaha ve ahiret gününe iman eden bir topluluğun Allah ve Resulü ile sınır mücadelesi yapanlara sevgi beslediklerini göremezsin. (Mücadele suresi, 22).
Vaka bittiğinde Muhtarın taraftarlarından yedi yüz seksen kişi öldürülmüş bulunuyordu. Öldürülenlerin çoğunluğu Yemenlilerdendi. Olay 66 yılının Zilhicce ayının bitmesine altı gün kala (21 Temmuz 686) olmuştu.
Halkın ileri gelenleri Küfeden çıkıp Basraya girdiler, böylece Muhtar, Hüseyinin katilleri ile başbaşa kalmış oldu. Muhtar şöyle dedi: “Hüseyinin katillerini hayatta bırakmak bizim dinimizde yoktur. Şayet onlar ben dünyada iken hayatta kalacak olursa, Muhammedin soyuna yardımcı olduğumu nasıl söyleyebilirim? O zaman ben beni adlandırdıkları gibi yalancının teki olurum. Ben Allahın yardımını alıp onlara karşı çıkacağım. Onların isimlerini teker teker söyleyiniz bana, daha sonra onları öldürünceye kadar takip ediniz. Yeryüzünü onlardan temizlemediğim sürece ne yemek yiyebilirim, ne de bir şey içebilirim.”
Bunun üzerine ona Cüheyneli Abdullah bin Esid, Malik bin Beşir el-Beddi ile Muharibli Hamel bin Malikin isimlerini söylediler. Muhtar onların arkasından elçi göndererek ta Kadisiyyeden huzuruna getirtti. Onları görünce: “Ey Allahın ve Resulünün düşmanları! Alinin oğlu Hüseyin nerede? Haydi, bana Hüseyini geri veriniz. Sizler kendilerine salat ve selam getirmekle emrolunduğunuz kimseleri öldürdünüz.” dedi. Ona şöyle cevap verdiler: “Allah sana merhamet buyursun. Bizler istemeyerek onlarla birlikte gönderildik. Şimdi bizim hayatımızı bağışla ve bize dokunma.” Muhtar onların bu dileklerine şöyle karşılık verdi: “Peki, sizler ne diye Peygamberinizin kızının oğlu olan Hüseyinin hayatını bağışlamadınız ve Ona su bile vermediniz?”
Sonra Hüseyinin üstlüğünü almış bulunan Malik bin Beşir el-Beddinin ellerinin ve ayaklarının kesilmesini emretti. Adam da ölünceye kadar çırpınıp durdu. Diğerlerini ise öldürttü. Ziyad bin Malik ed-Dubai, imran bin Halid el-Kuşeyri, Bedileli Abdurrahman bin Ebi Huşkare ile Havlanlı Abdullah bin Kaysın da huzuruna getirilmelerini emretti. Onları görünce şöyle dedi: “Ey salihleri öldürenler, ey cennet gençlerinin efendisinin katilleri! Allah bugün sizin cezanızı vermiş bulunuyor. Susam otlarını aldığınız gün sizin için çok uğursuzmuş. ”
Bunlar Hüseyin ile birlikte bulunan susamları da talan etmişlerdi.
Daha sonra Muhtarın emriyle hepsi öldürüldü.
Ayrıca Salhatın iki oğlu olan Abdullah ile Abdurrahman, Hemdanlı Aşanın amcasının oğlu olan Abdullah bin Vehb bin Amr da huzuruna getirildi, onların da öldürülmesini emretti ve bu emir üzerine onlar da öldürüldüler. Bundan başka huzuruna Cüheyneli Osman bin Halid bin Esid ed-Duhmanı, Kanisli Ebu Esma Bişr bin Şumayt getirildi. Bu ikisi Abdurrahman bin Akilin öldürülmesinde ve üzerindeki eşyaların alınmasında ortak hareket etmişlerdi. Her ikisinin de boyunları vuruldu ve ateşte yakıldılar.
Daha sonra Hüseyinin başını almış bulunan Haveli bin Yezid elAsbahinin peşine adam salmış, Haveli de tuvaletin kanalına gizlenmişti. Muhtarın gönderdiği adamlar Onu aramak için evine girdiklerinde, adıMalikin kızı Ayuf olan hanımı dışarı çıktı. Hanımı Hüseyinin başını eve getirdiğinden beri Ona düşmanlık ediyordu. Gelenlere: “Ne istiyorsunuz?” diye sorunca onlar: “Kocan nerede?” diye sordular. Kadın eliyle bulunduğu yeri işaret ederek: “Bilmiyorum?” diye cevap verdi. Bunun üzerine Havelinin bulunduğu yere girdiler ve Onu başına bir zembil geçirmiş olarak gördüler. Oradan çıkarttılar ve hemen ailesinin yanında öldürüp yaktılar.