"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Kufede muhtarın ayaklanması

Bu yılın Rebiulevvel ayının on dördüncü günü (18 Ekim 685 M.) Kufede Muhtar ayaklanarak Abdullah bin ez-Zübeyrin valisi olarak görev yapmakta olan Abdullah bin Mutii oradan çıkarttı.
Bunun sebebine gelince: Süleyman bin Surad öldürülünce arkadaşlarından Muhtarın, Abdullah bin Yezid el-Hatami ile ibrahim bin Muhammed bin Talha tarafından hapsedilmiş olduğunu gördüler. Bundan daha önce söz edilmiş idi. Muhtar hapisten yazdığı mektupta onları övüyor, onlara zafer vaadinde bulunuyor ve ibni-Hanefiye diye tanınan Muhammed bin Alinin kendisine emir verip intikam talebinde bulunmasını söylediğini bildiriyordu. Rifaa bin Şeddad ile Abdlı Müsenna bin Muharribe, Saad bin Huzeyfe bin el-Yeman, Yezid bin Enes, Ahmer bin Şuneyt el-Ahmesi, Abdullah bin Şeddad el-Beceli ve Abdullah bin Kamil Muhtarın bu mektubunu okuyunca Ona ibn Kamili göndererek şöyle dediler: “Bizler seni sevindirecek bir durumdayız. Şayet yanına gelerek seni hapisten çıkartmamızı istiyorsan bunu yapabiliriz.” Muhtar bu haberi alınca oldukça sevindi ve onlara: “Ben bu günlerde çıkıyorum” diye cevap verdi.
Daha önceden Muhtar, ibn Ömere haber göndererek, zulmen hapsedilmiş olduğunu bildirmiş ve Ondan Abdullah bin Yezid ile ibrahim bin Muhammed bin Talha yanında kendisine şefaatçi olmasını istemişti. Bunun üzerine ibn Ömer kendisi hakkında bu iki kişiye mektup yazmış, onlar da ibn Ömerin bu ricasını kabul ederek hapisten çıkarmışlar, ayrıca Ondan yönetimde oldukları sürece kendilerine karşı gelmemesi, ayaklanmaması, başlarına bir gaile getirmemesi konusunda teminat istemişler ve yemin ettirmişlerdi. Şayet bunları yapacak olursa ceza olarak Kabenin yanında bin deve kesecek, erkek ve dişi bütün köleleri, hürriyetlerine kavuşmuş olacaktı.
Muhtar hapisten çıktıktan sonra evine varıp yerleşti ve güvendiği kimselere şöyle dedi: “Allah onların müstahaklarını versin! Kendilerine vermiş olduğum söze bağlı kalacağımı sanmakla ne kadar büyük ahmaklık etmişler. Allahadına yemin vermeme gelince; gerçek şu ki, ben her hangi bir şey için yemin ettikten sonra o yeminimden daha hayırlı bir şey bulursam, yeminim için kefaret veririm. Onlara karşı ayaklanmama gelince, bu kesinlikle benim onlara karşı böyle bir şeye kakışmamamdan daha hayırlıdır. Develeri kesmek, köleleri azad etmeye gelince, bu benim için bir defa tükürmekten daha kolaydır. Keşke tam bir başarıya erişsem de ondan sonra hiç bir köleye sahip olmasam. ”
Daha sonra Şiaya mensup olanlar Onun yanına gidip gelmeye başladılar.

Sonunda Onu kabul etmek konusunda görüş birliğine vardılar. Gittikçe arkadaşları arttı, güçlendi. Nihayet ibn ez-Zübeyr, Abdullah bin Yezid el-Hatami ile ibrahim bin Muhammed bin Talhayı azletti. Onların yerine Kufeye Abdullah bin Mutiyi tayin etti. Abdullah Kufeye giderken yolda Himyerli Bahir bin Rüstan ile karşılaşmış ve Bahir Ona şöyle demişti: “Bu gece yola gitme, çünkü ay Boğa burcunda bulunuyor. Sakın gitmeyesin.” Ancak Abdullah Ona, “Zaten biz de boğalar gibi kafalarımızla vuruşmaktan başka bir şey mi istiyoruz?” demiş ve gerçekten de istediği gibi bir kafa vuruşmasıyla karşılaşmıştı; çünkü bela ve musibet Onun bölgesinden ayrılmıyordu, kendisi de kahraman bir kimse idi.
ibrahim Kufeden Medineye gitti ve haraç gelirinde düşme olduğu ortaya çıkınca bunu, “Karışıklık vardı” diyerek izah etti. ibn ez-Zübeyr Onun bu izahına karşılık bir şey dememişti.
ibn Muti Kufeye Ramazan ayının bitmesine beş gün kala vardı. Güvenlik kuvvetlerinin başına da iclli ilyas bin Mudaribi getirerek, halka güzel davranmasını, şüphe altında olanlara taviz vermemesini emretti.
ibn Muti Kufeye vardığında minbere çıkıp halka şu şekilde konuşmuştu: “Müminlerin emiri beni şehrinize ve hudut bölgelerinize göndermiş, haracınızı toplamayı emretmiş ve artanı sizin rızanızı almadan başka bir yere göndermememi tavsiye etmiş bulunuyor. Ayrıca bana sizin aranızda vefat ettiği sırada Ömer bin Hattabın yapmış olduğu vasiyete ve Osman bin Affanın gidiş ve tutumuna uymamı da emretmiş bulunuyor. Allahtan korkun ve doğruluk üzere olun. Ayrılık çıkarmayın, akılsızca iş yapanları ellerinden yakalayarak alıkoyun. Böyle yapmayacak olursanız kendinizi kınayın, beni kınamayın. Allaha yemin ederim, yoldan çıkan isyankarların hakkından gelecek, eğri yola sapan şüphecilerin eğriliklerini de düzelteceğim.”
Onun bu sözleri üzerine Eşari Saib bin Malik ayağa kalkıp şunları söyledi: “Zekatlarımızdan ve haraçlarımızdan artanın rızamızla gönderilmesinden söz ettin. Biz şunu söylüyoruz ki artanının gönderilmesine kesinlikle razı değiliz, ancak aramızda paylaştırılmasına razı olabiliriz. Aramızda Ali bin Ebi Talibin vefat edinceye kadar şu bölgede yapmış olduğu uygulamanın benzerinin yapılmasını istiyoruz. Bizim ne haraç konusunda, ne de kendimiz hakkında Osmanın uygulamasına ihtiyacımız olmadığı gibi aramızda Ömer bin Hattabın tutum ve gidişine de -iki gidişten bizim için daha ehven olanı bu olmakla birlikte ve insanlara hayır yapan birisi olmasına rağmen- razı değiliz.”
Yezid bin Enes: “Saib doğru söyledi ve isabet etti.” diyerek Eşarinin sözlerini tasvip ettiğini belirtince ibn Muti Ona: “Hangi gidiş ve tutum hoşunuza giderse ona göre uygulama yaparız.” diye cevap verdi ve arkasından minberden indi.
iyas bin Mudarib ibn Mutiin yanına gelerek şöyle dedi: “Saib bin Malik, Muhtarın arkadaşlarının elebaşlarındandır. Bu bakımdan Muhtara haber gönder, senin yanına gelsin. Geldiği zaman durum düzelinceye kadar Onu hapset, çünkü Muhtarın etrafında çok kimse toplanmış bulunuyor ve şehri eline geçirmek üzeredir.”
Bunun üzerine ibn Muti Muhtara Zaide bin Kudame ile Hemdandan Bersemi Hüseyin bin Abdullahı gönderdi. Muhtarın yanına giden bu iki kişi:
“Emir seni çağırıyor, Onun yanına gel” deyince, Muhtar gitmeye karar verdi. Bu sefer Zaide şu mealdeki ayeti okudu:Hani kafir olanlar seni bağlayıp hapsetmek yahut öldürmek yahut da şehrin dışına çıkartmak için plan kuruyorlardı. (Enfal suresi, 38). Bunun üzerine Muhtar elbiselerini bırakıp şunları söyledi: “Üzerime hemen bir örtü bırakın; sıtmaya tutuldum, büyük bir soğukluk hissediyorum. Gidin, emire durumumu haber verin.” Bunun üzerine iki haberci ibn Mutiin yanına giderek durumu bildirdiler, O da peşini bıraktı.
Muhtar arkadaşlarına haber göndererek onları etrafında topladı, Muharremde (Ağustos-Eylül 685 M.) Kufede ayaklanmak istedi. Bu sırada Hemdan daki kabilelerden Şibanlı bir Şerif olan Abdurrahman bin Şureyh adındaki bir adam gelerek Cevrli Said bin Munkiz Sir bin Ebi Sir el-Hanefi, Kindeli Evsed bin Cedad, Cuşemli Kudame bin Malik ile karşılaşmış ve onlara: “Muhtar bizimle birlikte ayaklanmak istiyor. Biz ise ibnul-Hanefıyyenin kendisini gönderip göndermediğini bilemiyoruz. Haydi, hep beraber ibnul-Hanefiyyenin yanına gidelim ve Ona Muhtarın bize getirdiği haberi bildirelim, ibnul-Hanefıyye, Muhtara uymamıza müsaade ederse uyarız, kabul etmezse uzak dururuz. Allaha yemin ederim, kesinlikle dünyalık hiç bir şeyin dinimizin selamete ulaşmasından daha değerli olmaması gerekir.” demişti. Onlar da hep birden: “Doğru söylüyorsun” diyerek Onu tasvip ettiler.
Hep birlikte ibnul-Hanefıyyenin yanına gitmek üzere çıktılar. Huzuruna vardıklarında ibnul-Hanefiyye onlara durumu sordu, onlar da hem halkın, hem de kendilerinin durumunu bildirip Muhtardan kendilerini davet ettiği şeyden söz ettiler ve Ona uymak konusunda da izin istediler. Bunlar söyleyeceklerini bitirince ibnul-Hanefiyye Allaha hamd-ü sena ettikten, ehlibeytin faziletinden ve Hüseyinin öldürülmesiyle başlarına gelen musibetten bahsettikten sonra şöyle konuştu: “Onun sizleri kanımızı istemek için davet ettiği şeklindeki sözlerine gelince; yemin ederim, ben Yüce Allahın yaratıkları arasından kiminle dilerse onunla intikam almasını arzuluyorum.” ibnul-Hanefiyye bunu hoş karşılamayacak olsaydı, “Öyle bir şey yapmayınız” diyecekti.
Bunlar geri döndüklerinde ne için gittiklerini haber vermiş oldukları şiadan bir grup kimse onları bekliyorlardı, çünkü bu durum Muhtara oldukça ağır gelmiş ve onların şiayı kendilerine yardım etmekten alıkoyacak her hangi bir haber getirmelerinden korkmuştu. Bu kimseler Küfeye varınca kendi evlerine varmadan önce Muhtarın huzuruna gittiler. Muhtar onlara: “Ne haberle geldiniz? Siz fitneye ve şüpheye düştünüz.” deyince, Ona şu cevabı verdiler:
“Biz sana yardımcı olmakla emrolunduk.” Bunun üzerine Muhtar: “Allahu ekber, haydi şiayı toplayıp yanıma çağırınız” dedi ve yakında bulunan Şiiler çağrıldı. Muhtar onlara şunları söyledi: “Bazı kimseler benim size getirmiş olduğum haberin doğruluğunu anlamak istediklerinden Mehdi olan imamın yanına gittiler ve Ona bu konuda soru sordular. imam onlara benim kendisinin veziri, yardımcısı, elçisi olduğumu söylediği gibi, sizlere bana uyup kanını helal kılanlarla savaşmanızı ve Peygamberimizin seçkin ehlibeytinin kanlarını talep etmek için yapmış olduğum daveti kabul etmenizi emretmiş bulunuyor.”
Abdurrahman bin Şüreyh ayağa kalkarak onlara durumlarını ve gidişlerini anlattı ve ibnul-Hanefiyenin kendilerine Muhtara yardım edip desteklemelerini emrettiğini söyledikten sonra şöyle dedi: “Burada hazır olan olmayana bildirsin, hazırlıklarınızı yapınız, gerekli şeyleri sağlayınız.”
Daha sonra arkadaşlarından, bir kaç kişi daha ayağa kalkarak Onun sözlerine benzer şekilde konuştular.
Böylelikle şia Onun etrafında toplanmış oldu. eş-Şabi ve babası Şerahil de bunlar arasında idi. Muhtar ayaklanmak için hazırlıklarını tamamlayınca arkadaşlarından birisi şöyle dedi: “Gerçek şu ki, Küfe halkının ileri gelenleri ibn Muti ile birlik olup sizinle savaşmakta kararlıdırlar. Ancak bizim davetimizi ibrahim bin Ester kabul edecek olursa düşmanımıza karşı güçlenmiş olacağımızı ümit ederiz; çünkü O genç bir başkandır, şerefli bir kimsenin oğludur ve güçlü, kuvvetli, sayıca kalabalık bir aşireti vardır.”
Bunun üzerine Muhtar onlara: “Haydi, Onu bulunuz ve davet ediniz” dedi. Beraberlerinde Şabi olduğu halde dışarı çıktılar, Ona durumlarını anlatıp bu konuda kendilerine yardımcı olmasını istediler. Ayrıca babasının Aliye ve ailesinden olanlara karşı bağlılığını hatırlattılar. ibrahim onlara şöyle dedi: “Beni başa getirmeniz şartıyla Hü-seyinin ve ehlibeytin kanını talep etme teklifInizi kabul ediyorum.” Bunun üzerine onlar şu cevabı verdiler: “Sen bu işe gerçekten ehil ve layıksın; fakat buna imkan yok, çünkü Muhtar şu anda bize Mehdi tarafından gönderilmiş bulunuyor. Savaşmakla emredilen Odur. Ayrıca bize Ona itaat etmek için emir verilmiş bulunuyor.”
Bunun üzerine ibrahim sustu, onlara cevap vermedi; onlar da yanından ayrılıp gittiler ve Muhtara durumu haber verdiler. Üç gün kaldıktan sonra Muhtar, Şabi ve babasının da aralarında bulunduğu on küsur arkadaşı ile birlikte ibrahimin yanına gitti. Hep birlikte yanına girdiler. ibrahim onlara yastıklar takdim etti ve bu yastıkların üzerine oturdular. Ancak Muhtar ibrahimle birlikte sekinin minderi üzerine oturdu ve Ona şöyle dedi: “Bu mektup müminlerin emiri Alinin oğlu Muhammed el-Mehdi nin mektubudur. O bugün yeryüzünün en hayırlısıdır. Babası ise kendisinden önce Allahın Peygamber ve resüllerinin dışında kalan herkesten daha hayırlı idi. işte bu kişi senden bize yardımcı olup desteklemeni istiyor.”
Şabi anlatıyor: “Mektup benimle birlikte idi. Muhtar sözünü bitirdikten sonra bana:Mektubu Ona ver. dedi.”
Bunun üzerine Şabi mektubu ibrahime uzattı. ibrahim mektubu okuyunca şunların yazılı olduğunu gördü:
“Muhammed el-Mehdiden ibrahim bin Malik Eştere… Selam sana. Ben kendisinden başka hiç bir ilah bulunmayan Allaha hamd ettiğimi bildirerek başlıyorum. Şimdi, ben yanınıza vezirim ve kendime emin olarak seçmiş olduğum kişiyi gönderiyorum. Ona düşmanımla savaşmasını, ailemden olanların kanını istemesini emrettim. Sen de kendi canınla, aşiretinle ve sana itaat edenlerle birlikte ayaklan ve Ona katıl. Bana yardım edecek ve davetimi kabul edecek olursan yanımda üstün bir değer kazanmış olacaksın. Ayrıca bütün atların yularları, savaşa katılan askerlerin dizginleri, Küfeden Şamın en uzak noktasına kadar eline geçireceğin her şehir, her minber ve her serhat senin olacaktır. ”
ibrahim mektubu okumayı bitirdikten sonra şöyle konuştu: “ibnulHanefiyye bundan önce de bana mektup yazmış, ben de Ona cevap vermiştim; fakat hiç bir mektubunda kendi isminden ve babasının isminden başka bir isim yazmamıştı.” Onun bu sözleri üzerine Muhtar:
“O zaman başka, bu zaman başka.” dedi. Bu sefer ibrahim şunu sordu: “Peki bu mektubu bana yazmış olduğunu kim biliyor?” Muhtar ile birlikte bulunanlardan bir grup kişi bu konuda şahitlik etti ki, bunlar Zeyd bin Enes, Ahmer bin Şumayt, Abdullah bin Kamil ve onların cemaati idi; ancak Şabi bu konuda bir şey demedi. Bunlar şahitlik ettikten sonra ibrahim minderin ortasından kenara çekildi, Muhtarı oraya oturttu ve ona bey at etti. Daha sonra yanından çıkıp ayrıldılar. ibrahim Şabiye şöyle dedi: “Bunlarla birlikte senin ve babanın şahitlik etmediğinizi gördüm. Acaba bunların gerçekten doğru olarak şahitlik ettiğini zannediyor musun?” Şabi şöyle cevap verdi. “Bunlar Kuranı iyi bilenlerin efendileri, şehrin büyük ilim adamları ve Arapların, ileri gelen atlılarıdır. Bu gibi kimseler haktan başka bir şey söylemezler.”
ibrahim onların isimlerini yazarak yanında bıraktı. Daha sonra kendi aşiretini ve kendisine itaat edenleri çağırdı. Her akşam karanlık basınca Muhtarın yanına gidip gelmeğe ve işlerini planlamağa koyuldular ve birlikte 66. yılın Rebiülevvel ayının 14. perşembe (20 Ekim 685 M.) gecesi ayaklanmak konusunda görüş birliğine vardılar. Bu gecenin akşamı olunca ibrahim arkadaşları ile birlikte namaz kıldıktan sonra silahlarını kuşanmış olarak Muhtarın yanına gitmek istediler. iyas bin Mudarib, Abdullah bin Mutiin yanına gidip şunları söyledi: “Muhtar bu iki geceden birisinde sana karşı ayaklanacak. Ben oğlumu Künaseye göndermiş bulunuyorum. Sen Kufedeki her bir tepenin başına arkadaşlarından birisini sana itaat edenlerden bir grupla birlikte gönderecek olursan Muhtar ve arkadaşları ayaklanmaktan çekinir. ”
ibn Muti bunun üzerine Hemdanlı Abdurrahman bin Said bin Kaysı esSebi tepesine göndermiş ve Ona şöyle demişti: “Sen kavminin hakkından geç ve orada da hiç bir şey yapma!” Sonra Hasamlı Kaab bin Ebi Kaabı Bişr Tepesine, Zahrebli Kays el-Cufiyi Kinde Tepesine, Abdurrahman bin Mihnefi Saidiler Tepesine, Şemir bin Zul-Cevşeni Salim Tepesine, Yezid bin Ruveymi Murad Tepesine gönderdi ve onları ayrı ayrı karşılarından hücum etmemeleri için uyarıda bulundu. Diğer taraftan Şebes bin Ribiyi de es-Sebha denilen yere gönderdi ve: “Seslerini işitecek olursan o zaman sen de onlara karşı asker gönder.” talimatını verdi.
ibn Mutiin bu kişileri tepelere göndermesi pazartesi gününe rastlamıştı.

ibrahim bin Eşter ise Muhtarın yanına salı gecesi gitmek istedi ve bu sırada bütün tepelerin askerlerle tutulmuş olduğunu öğrenmiş bulunuyordu. Diğer taraftan iyas bin Mudaribin güvenlik kuvvetleri ile birlikte çarşıları ve sarayın etrafını kuşatmış olduğunu öğrenmişti. Arkadaşlarından zırhları üzerine cübbe giyinmiş yaklaşık yüz kişiyi yanına alıp çıktı. Arkadaşları Ona: “Yolun kenarından git” dedilerse de kendisi şu cevabı verdi: “Allaha yemin ederim, sarayın yakınından ve çarşının ortasından geçip düşmanımızın kalbine korku salacak, onların bizim gözümüzde çok küçük olduklarını göstereceğim.”
ibrahim, Babül-file doğru yürüdükten sonra Amr bin Hureysin yanından geçti. iyas bin Mudarib silahlanmış güvenlik kuvvetleriyle birlikte onları görünce: “Sizler kimsiniz?” diye sordu. Bunun üzerine ibrahimle aralarında şöyle bir konuşma geçti:
– Ben ibrahim bin Eşterim.
– Seninle birlikte olan bu kalabalık ne oluyor ve ne istiyorsun? Seni Emirin yanına götürmedikçe bırakacak değilim.
– Bırak gideyim.
– Hayır, kesinlikle bırakmayacağım.
iyas bin Mudaribin yanında Ebu Katan adında Hemdanlı bir kişi vardı ve iyas buna çok değer verirdi. Bu adam aynı zamanda ibrahimin de arkadaşı idi. ibrahim Ebu Katana: “Ey Ebu Katan, yanıma gel!” diye seslendi. Ebu Katan ibrahimin yanına gidince Onun kendisi için aracılık etmesini isteyeceğini ve serbest bırakması için ricada bulunacağını zannediyordu. Ebu Katan yaklaşınca ibrahim üzerinde bulunan bir mızrağı aldı ve bu mızrağı iyasın boğazına saplayıp yere düşürdü. Beraberinde bulunanlardan birisine emir vererek kafasını kestirdi, böylelikle iyas ile birlikte bulunanlar darmadağın oldular ve ibn Mutiin yanına geri döndüler.
Bu olay üzerine ibn Muti güvenlik kuvvetlerinin başına oğlu Raşid bin iyası, Raşidin yerine de Künaseye Kaka bin Süveydin babası olan Süveyd bin Abdurrahman el-Minkariyi gönderdi.
ibrahim bin Eşter de Muhtarın yanına varıp: “Biz yarın çıkışımızı yapmak için sözleşmiş idik, ancak öyle bir olay oldu ki bu gece çıkış yapıp ayaklanmamızı gerektiriyor.” diyerek durumu anlattı. Muhtar iyasın öldürülmesine sevindi ve şunları söyledi: “inşallah bu zaferimizin başlangıcıdır.” Sonra Said bin Munkize: “Kalk, ateş yak ve bu yaktığın ateşleri yükseklere çıkart.” dedi ve şöyle devam etti: “Sen, ey Abdullah bin Şeddad, git:Ya Mansur öldür! diye seslen. Ve siz, ey Süfyan bin Leyla ile Kudame bin Malik, kalkın,Ey Hüseyinin intikamcıları! diye seslenin.” Daha sonra da silahını kuşandi.
ibrahim Ona şöyle dedi: “Tepelere çıkmış kimseler bizim arkadaşlarımıza karşı koyuyor ve onların bize gelmelerini önlüyorlar. Ben kavmimden olup da şu anda yanımda bulunanlarla birlikte gidip, kavmimden çağrımı kabul eden diğerlerini yanıma alacak, onlarla birlikte Küfe yakınlarına vararak parolamızla tepelerde bulunanlara seslenecek olursam bizimle birlikte ayaklanmak isteyenler çıkıp yanımıza gelir. Bu gelenleri de sen alır, beraberinde bulunanlarla birlikte alıkoyarsın. Böylece erken davranılıp da üzerine hücum edilirse onlar yanına gelinceye kadar seni koruyacak kadar asker bulunmuş olur.” Muhtar Ona şöyle cevap verdi: “Haydi, dediğini yap ve elini çabuk tut! Sakın onların emirlerine varıp, onlarla çarpışmayasın. Savaşmamak imkanın olduğu sürece, karşındakinin öncelikle üzerine gelmesi hali müstesna, hiç kimseyle çarpışmaya girmeyeceksin.”
ibrahim ve arkadaşları kavminin yanına varıncaya kadar çıkıp gittiler.
Onun ayaklanma çağrısını kabul etmiş olan büyük bir çoğunluk etrafında toplandılar. ibrahim geceleyin uzun bir süre şehrin yollarında onlarla birlikte yürüdü. Elinden geldiği kadar ibn Mutin çeşitli yerlere yerleştirmiş olduğu komutanlara görünmemeğe çalışıyordu. Fakat Sekun Mescidine varınca Zahr bin Kays el-Cufinin atlılarından bir grup başlarında komutan olmaksızın yanlarına geldiler. ibrahim onlara bir hamle yaptı ve onları Kindelilerin tepeliğine girmek zorunda bırakıncaya kadar geri püskürttü. Bu arada şunları söylüyordu: “Allahım! Sen de biliyorsun ki, biz senin peygamberinin ehlibeyti için gazaba geldik, onlar için ayaklandık. Sen bunlara karşı bize zafer ver. ”
ibrahim onları bozguna uğrattıktan sonra geri döndü ve Useyr Tepesine varıncaya kadar yoluna devam etti. Burada kendi parolalarıyla seslenip durdu. Süveyd bin Abdurrahman el-Minkar onlara bir zarar verip Ebu Mutiin gözüne daha bir girmek ümidiyle Onun yanına geldi. ibrahim ansızın Süveydin yanıbaşında olduğunu görünce arkadaşlarına şöyle seslendi: “Ey Allahın koruyucu güçleri, atlarınızdan ininiz! Sizler şu peygamberinizin ehlibeytinin kanlarına bulaşmış olan fasıklardan zafer kazanmağa daha layıksınız.” Bu sözleri üzerine onlar da atlarından indiler. Daha sonra ibrahim üzerlerine bir hamle yaptı ve onları ovanın düzlüğüne kadar çıkardı, orada da dağılıp gittiler. Ancak birbirlerini kınayarak atlarına bir daha bindiler. ibrahim onları Künaseye girinceye kadar takip etti. Arkadaşları: “Onları takip et ve korku içerisinde bulundukları bu hallerinden faydalanmağa bak.” dedilerse de ibrahim onlara şu karşılığı verdi: “Hayır, onları takip etmek yerine arkadaşımızın yanına gidelim; böylece Allah bizimle Onun yalnızlığını gidermiş, O da bizim kendisine ne şekilde yardımcı olduğumuzu öğrenmiş olacak, dolayısıyla Onun da arkadaşlarının da güçleri artmış olacaktır. Üstelik ben şu ana kadar kimsenin Ona doğru gitmiş olduğundan da emin değilim.”
Arkasından ibrahim Muhtarın kapısına varıncaya kadar yoluna devam etti. Orada sesler ve bağrışmalar duyunca çarpışma cereyan etmekte olduğunu anladı. Şebes bin Ribi es-Sebha tarafından gelmiş, Muhtar Ona karşı Yezid bin Enesi hazırlayıp çıkartmıştı. Diğer taraftan iclli Haccar bin Ebcer de gelmiş, bu sefer Muhtar Onun üzerine de Ahmer bin Şumayti göndermişti. işte bu gruplar arasında çarpışma devam etmekte iken ibrahim saray tarafından geldi. Haccar ve arkadaşları ibrahimin arkalarından gelmekte olduğunu haber alınca, ibrahim onlara yetişmeden sokaklarda dağılıp gittiler. Diğer taraftan Nehdli Kays bin Tahfa yaklaşık yüz kişi ile birlikte geldi. Kays Muhtarın arkadaşlarından idi. Şebes bin Ribinin üzerine Yezid bin Enes ile çarpışmakta olduğu sırada hücum etti. Şebes böylece onlara yol açıp bir araya gelmelerine fırsat vermek durumunda kaldı. Bunlar da bir araya gelip toplanınca Şebes, ibn Mutiin yanına geri dönüp şunları söyledi: “Tepelere yerleştirmiş olduğun komutanları ve bütün askerleri bir araya getir, sonra bunların üzerine yürü ve çarpış; çünkü bunlar güçlenmiş bulunuyor. Artık Muhtar ayaklanmış ve etrafına büyük bir kuvvet toplamış bulunuyor.”
Muhtar, Şebesin bu sözlerini duyunca arkadaşlarından bir grup alarak es-Sebhada bulunan Deyr Hind sırtlarına varıp konakladı. Nehdli Ebu Osman da çıkıp Hasamlı Kaabın kendilerine yakın olması sebebiyle, hücuma uğramaktan korktukları için evlerinde bulunan Şilirlilere seslendi; çünkü Kaab onların önündeki yol ağızlarını da kapatmış bulunuyordu. Ebu Osman arkadaşlarından bir grup ile birlikte yanlarına gelince şöyle seslendi: “Ey Hüseyinin intikamcıları, ey Mansur, öldür, öldür! Ey hidayet bulmuş olan mahalle halkı, Muhammedin ailesinin emini ve onların veziri ortaya çıkıp Deyr Hindde konaklamış bulunuyor. Beni de sizlere bir davetçi, bir mübeşşir olarak gönderdi. Haydi, Allahın rahmeti üzerinize olsun, siz de çıkınız.”
Bunun üzerine Şilirliler de evlerinden dışarıya çıkıp: “Ey Hüseyinin intikamcıları!” deyip çağrışmaya başladılar. Kendilerine yolu açıncaya kadar Kaab ile çarpıştılar, sonunda Muhtarın yanına varıp yerleştiler. Abdullah bin Katade de yaklaşık iki yüz kişi ile birlikte Muhtarın yanına gitti. Kaab onlara da taarruz etmiş bulunuyordu, fakat onların kendi kavminden olduklarını öğrenince yollarını serbest bırakmıştı.
Hemdandan bir mahalle halkı olan Şihamlılar gecenin son bölümünde evlerinden çıktılar. Hemdanlı Abdurrahman bin Said onların haberini alınca şöyle bir haber gönderdi: “Şayet Muhtarın yanına gitmek istiyorsanız esSebi Tepesinin yanından geçmeyiniz.” Onlar da böylece Muhtarın yanına geldiler. Böylece Muhtarın etrafında kendisine beyat etmiş bulunan on iki bin kişiden üç bin sekiz yüz kişi toplanmış oldu. Bunlar tan yeri ağarmadan önce Muhtarın yanında bir araya geldiler. Sabah olduğu vakit etraf aydınlanmadan önce Muhtar, savaş düzenini almak işini bitirmiş ve sabah namazını da arkadaşlarıyla birlikte kılmış bulunuyordu.
ibn Muti tepelerde bulunan kimselere haber gönderip mescide gelmelerini emretti. Raşid bin iyasa da emir vererek halk arasında: “Bu gece mescide gelmeyen kimsenin öldürülmesinden dolayı sorumluluk kabul edilmeyecektir. ” şeklinde seslenmesini söyledi. Hepsi gelip mescide toplandılar. Ayrıca ibn Muti Şebes bin Ribiyi yaklaşık üç bin kişi ile birlikte Muhtarın üzerine gönderdi. Raşid bin iyası da güvenlik kuvvetlerinden dört bin kişi ile birlikte yanlarına kattı.
Şebes Muhtarın üzerine giderken Muhtar bunun haberini sabah namazını bitirmiş olduğu sırada aldı. Onlardan kendisini haberdar edecek kimseler göndermişti. Diğer taraftan aynı saatte arkadaşlarından olan Sir bin Ebi Sir el-Hanefi yanına gelmişti. Ancak bu saatte gelebilecek bir imkan bulabilmişti. Sir yolda Raşid bin iyası görmüş ve O da aynı şekilde Muhtarı durumdan haberdar etmişti.
Bunun üzerine Muhtar ibrahim bin Eşteri yedi yüz kişi ile birlikte, -bir görüşe göre de altı yüz atlı ve altı yüz piyade ile birlikte- gönderdi. Ayrıca Maskala bin Hübeyrenin kardeşi olan Nuaym bin Hübeyreyi üç yüz atlı, altı yüz piyade ile göndermiş, Ona Şebes bin Ribi ve Onunla birlikte olan kimselere karşı savaşmasını söylemişti. Muhtar ibrahime ve Nuayma erken davranıp savaşa başlamalarını, kesinlikle düşmanlarına hedef olmamalarını, çünkü düşmanlarının sayıca kendilerinden fazla olduğunu da söyledi. ibrahim, Raşide doğru yola koyuldu. Muhtar diğer taraftan Yezid bin Enesi Şebes bin Ribinin mescidinin bulunduğu yere dokuz yüz kişi ile birlikte daha önceden göndermişti.
Nuaym Şebesin üzerine gidip şiddetli bir çarpışmaya tutuştu, Sir bin Ebi Siri süvarilerin başına komutan yapmış, kendisi de piyadelerin başında yürümüş, karşılarındakilerle güneş doğup yükselinceye kadar savaşmasına devam etmişti. Şebesin yanında bulunanlar evlerine girinceye kadar bozguna uğrayıp kaçıştılar. Şebes onlara seslenip savaşa devam etmeleri için teşvik edince bir grup geri döndü, Nuaymın dağılmış bulunan arkadaşlarının üzerine bir hamle yaptılar ve onları bozguna uğrattılar, Nuaym yakalanıp öldürüldü. Sir bin Ebi Sir ve arkadaşlarından bir grup kişi esir alındı. Araplar serbest bırakılırken, Arap olmayan kimseler öldürüldü. Şebes gelip Muhtarın etrafını sardı, çünkü Nuaymın öldürülmesi Muhtarın gücünü zayıflatmıştı.
ibn Muti Yezid bin Haris bin Ruveymi iki bin kişi ile birlikte gönderdi.

Bu gönderdikleri yol ağızlarını tuttular. Muhtar ise Yezid bin Enesi yanındaki atlıların başına getirdi, kendisi ise piyadelerin başına geçti. Şebesin atlıları üzerlerine bir hamle yapınca yerlerinden ayrılmadılar. Yezid bin Enes yanındakilere şöyle seslendi: “Ey Şia topluluğu! Sizler evlerinizde oturuyor ve düşmanlarınıza itaatli davranıyorken öldürülüyordunuz, elleriniz kesiliyordu, ayaklarınız koparılıyordu, gözlerinize mil çekiliyor, hurma ağaçlarının tepelerine asılıyordunuz. Ve bütün bunlar sizlere peygamberinizin ehlibeytini sevdiğiniz için yapılıyordu. Onlar bugün galip gelecek olurlarsa neler yapacaklarını düşünebiliyor musunuz? Allaha yemin ederim, bunlar sizde kırpacak bir göz bırakmazlar. Sizi asarak öldürecekler. Çocuklarınıza, eşlerinize, mallarınıza öyle şeyler yaptıklarını göreceksiniz ki, bunları görmekten kesinlikle ölüm daha hayırlıdır. Allaha yemin ederim, sizleri böyle bir durumdan ancak samimiyetle çarpışmaya devam etmek, sabretmek, isabetli şekilde mızraklarınızı vurmak, kesintisiz olarak darbeler indirmek kurtaracaktır. Haydi, hamle yapmak üzere hazırlanınız.”
Bunun üzerine hamle için hazırlandılar ve Onun emir vermesini bekleyerek dizlerinin üzerine çöktüler.
ibrahim bin Eştere gelince, o Raşid ile yanında dört bin kişi bulunduğu halde karşılaşmıştı. ibrahim arkadaşlarına şöyle dedi: “Bunların çokluğu sakın sizleri ürkütmesin. Allaha yemin ederim, nice adam vardır ki on kişiden daha hayırlıdır. Allah da sabredenlerle beraberdir.”
Huzeyme bin Nasr atlılarla birlikte onların yanlarına geldi, kendisi attan inip piyadelerle birlikte yürümeğe başladı. ibrahim sancağını tutana: “Sancağınla birlikte ileri geç, bunlarla ve bu sancakla beraber ileriye koş!” diye seslendi.
Her iki taraf arasında çok şiddetli bir çarpışma oldu. Abslı Huzeyme bin Nasr Raşidin üzerine bir hamle yapıp Onu öldürdükten sonra: “Kabenin Rabbine yemin ederim ki Raşidi öldürdüm” diye seslenince Raşidin yanında bulunanlar bozguna uğradı. ibrahim ile Huzeyme Raşidin öldürülmesinden sonra yanlarında bulunanlarla birlikte Muhtara doğru gittiler. ibrahim Raşidin öldürüldüğüne dair Muhtara da ayrıca müjdeci gönderdi. Muhtar haberi alınca yanındakilerle birlikte tekbir getirdi ve böylece maneviyatları güçlendi. Diğer taraftan ibn Muti taraftarlarında ise bozgun baş gösterdi.
ibn Muti Abslı Hassan bin Faid bin Bekri yaklaşık iki bin kişilik kalabalık bir kuvvet ile birlikte gönderdi. ibrahim bu ordunun, es-Sebhada bulunan kuvvetlere katılmalarını önlemek amacıyla karşılarına çıkarak onlara doğru ilerledi. ibrahimin üzerlerine gelmesi üzerine bunlar çarpışmaksızın bozulup dağıldılar. Hassan arkadaşlarını korumak için geriledi. Huzeyme Ona doğru bir hamle yapınca kendisini tanıdı ve şöyle dedi: “Ey Hassan, yakınlığımız olmasaydı seni öldürmüştüm. Haydi, git kendini kurtar!” Bu sırada Hassanın atı tökezleyince yere düştü ve askerler Onun üzerine hücum etti. Bir süre çarpıştıktan sonra Huzeyme Ona: “Emniyet içindesin, çarpışıp kendini harcama!” deyip, askerleri etrafından dağıttı ve ibrahime: “Bu amcamın oğludur ve ben Ona eman vererek emniyete almış bulunuyorum.” diye durumu açıkladı. ibrahim de Ona: “iyi ettin.” diye cevap verdi. Atının getirilmesini emrederek bindirdi ve: “Haydi, ailenin yanına git.” deyip gönderdi.
ibrahim Muhtarın yanına doğru ilerlemekte iken Şebes bin Ribinin etrafını sarmış olduğunu gördü. es-Sebha tarafında bulunan yolların ağızlarını tutmuş bulunan Yezid bin Haris de ibrahime karşı çıkıp, üzerine doğru gitti ve Onu Şebes ve arkadaşlarının üzerine gitmekten alıkoymağa çalıştı. Bunu gören ibrahim arkadaşlarından bir grubu Huzeyme bin Nasrın başkanlığında gönderirken, yanında kalanlarla birlikte Muhtara ve Şebese doğru ilerlemeye başladı. Onlara yaklaşınca Şebesin üzerine hamle yaptı. Bu arada Yezid bin Enes de aynı şekilde bir hamle yaptı. Şebes ve beraberindekiler bozguna uğrayıp Kufenin evlerine kadar kaçıştılar. Huzeyme bin Nasr da Yezid bin Haris üzerine hamle yaptı ve Onu da bozguna uğratıp kaçmak zorunda bıraktı. Yol ağızlarında ve evlerin damlarında sıkışıp kaldılar. Bu sırada Muhtar geldi, fakat yol ağızlarına geldiği sırada okçuların yaptıkları atışlar bu taraftan Küfeye girmesine mani oldu.
Es-Sebhada bulunan ibn Muti taraftarları yenilmiş olarak geri döndüler. ibn Muti ayrıca Raşid bin iyasın ölüm haberini de aldı ve şaşırıp kaldı. Bunu gören Zebidli Amr bin Haccac Ona şöyle dedi: “Eyadam, nice böyle şaşırıp kalıyorsun? Çık, halkı düşmanına karşı savaşmağa çağır. Halk pek çoktur ve isyan eden şu grubun dışında hepsi seninle birliktedir. Allah zaten bu grubu yardımsız bırakacaktır. işte ben senin savaş davetini kabul eden ilk kişiyim. Benimle birlikte bir grup, benden başkalarıyla birlikte de bir grup gönder.”
Bunun üzerine ibn Muti dışarı çıktı ve halka karşı bir konuşma yapıp yenilgilerden dolayı onları azarladı, Muhtara ve arkadaşlarına karşı çıkıp savaşmalarını emretti.
Muhtar Yezid bin Harisin kendisini Küfeye girmekten alıkoyduğunu görünce Muzeyne, Ahmes ve Barik evlerine doğru yürüdü. Buraların evleri ayrı ayrı bulunuyordu. Bunlar arkadaşlarına su verdiler, fakat kendisi oruçlu olduğu için içmedi. Ahmer ibn Kamile: “Acaba oruçlu mudur dersin?” diye sorunca, ibn Kamil: “Evet!” diye cevap verdi. Bunun üzerine Ahmer: “Şayet, if tar etmiş olsaydı, bu onun savaşma gücünü artıracaktı.” deyince de: “Hayır, o masumdur. O ne yapacağını daha iyi bilir.” diye karşılık verdi. Ahmer de: “Doğru söyledin. Allaha istiğfar ediyorum.” dedi.
Muhtar: “Burası savaş için son derece elverişli bir yerdir.” deyince, ibrahim Ona şöyle dedi: “Allah bunları bozguna uğratmış, kalplerine korkuyu yerleştirmiş bulunuyor. Haydi, önümüze geç de birlikte yürüyelim. Allaha yemin ederim, saraya girmemizi engelleyecek hiç bir şey yoktur.” Bunun üzerine Muhtar hasta, sakat, zayıf, yaşlı olanları eşyalarıyla birlikte orada bıraktı ve başlarına da Ebu Osman en-Nehdiyi geçirdi. ibrahimi önden gönderdi. ibn Muti ise Amr bin Haccacı iki bin kişi ile birlikte onlara karşı çıkardı, O da üzerlerine gitmek üzere yola çıktı. Bunun üzerine Muhtar ibrahime haber göndererek, “Onunla karşılaşma ve olduğu yerde durma.” diye emretti, ibrahim de Onunla karşılaşmayıp durdu. Bu sefer Muhtar, Yezid bin Enese emir verip Amr bin Haccacı durdurmağa çalışmasını söyledi. Yezid Amrın karşısına çıkmak üzere gitti. Muhtar ise bu arada ibrahimin peşinden yoluna devam etti. Daha sonra Halid bin Abdullahın namazgahı yerinde durdu. ibrahim Künase tarafından Küfeye girmek üzere yoluna devam etti. Şemir bin Zül-Cevşen, iki bin kişiyle Ona karşı çıktı. Muhtar Şemire karşı Hemdanlı Said bin Munkizi gönderdi. Said Onunla karşılaşırken, ibrahime de haber gönderip yoluna devam etmesini söyledi. ibrahim Şebesin yoluna varıncaya kadar devam etti. Burada yanında iki bin kişi bulunan Nevfel bin Müsahikle karşılaştı. Nevfel ile birlikte beş bin kişi olduğu da söylenmiştir ve doğrusu da budur. ibn Muti birinin seslenerek: “ibn Müsahike katılınız!” diye halka çağrıda bulunmasını istedi.

ibn Muti Şebes bin Ribiyi sarayda bırakarak dışarı çıktı ve Künasede durdu. ibrahim bin Ester ibn Mutie yaklaşınca arkadaşlarına atlarından inmelerini emretti ve onlara: “Şebes ile Uteybe bin en-Nehhaslılar geldi, Eşaslılar geldi, Yezid bin HarisHler geldi, falancalar geldi… ” diyerek Küfede bulunan aileleri tek tek saydı ve: “… denilmesi sakın sizleri ürkütmesin.” dedikten sonra şunları ekledi: “Gerçek şu ki, bütün bunlar kılıçların ısındığını görecek olurlarsa ibn Mutii bırakıp, koyunların kurttan kaçışması gibi kaçışacaklardır.” Onlar da Onun dediği gibi yaptılar.
ibrahim bin Ester zırhının üzerine giyinmiş olduğu cübbesinin eteklerini toplayıp kuşağının içine soktu. ibrahimin onların üzerine hamle yapmasıyla geri dönüp kaçışmaları, peşpeşe yol ağızlarına dalmaları ve orada yığılmağa meydan vermeleri bir oldu. ibn Eşter ise ibn Müsahike yetişti, atının yularını yakaladı. Kılıcını çekince ibn Musahik ibrahime şöyle dedi: “Ey Eşterin oğlu, Allah için söyle, seninle benim aramda herhangi bir düşmanlık, ya da bir kan davası var mıdır?” Bunun üzerine ibrahim yolunu açıp bıraktı ve Ona:
“Fakat, bunu unutma!” dedi. ibn Müsahik de gerçekten unutmadı.
Arkalarından Künaseye girdiler, oradan çarşıya ve mescide kadar vardılar ve ibn Mutii Amr bin Hureys dışında kalan halkın ileri gelenleri ile oradan da şehir dışına çıkıp gitmişti. Muhtar da gelince çarşının yan tarafını birlikte muhasara altına aldılar. Amr bin Hureys daha önceden evine gelmiş, inmiş ve Yezid bin Enes, Ahmer bin Şumayt da beraber olmak üzere ibrahimi sarayı muhasara etmekle görevlendirmişti. Üç gün süreyle onları muhasara ettiler. Muhasara gittikçe ağırlaştı. Bunun üzerine Şebes ibn Mutie şunları söyledi: “Sen kendin ve yanındakiler için düşün, bir çare buL. Allaha yemin ederim, bunların ne sana ihtiyaçları var, ne de kendilerine.” ibn Muti: “Peki, bana görüşünüzü bildiriniz.” deyince, Şebes şu görüşü ileri sürdü: “Görüş odur ki, sen hem kendin için, hem de bizim için bunlardan eman al ve dışarıya çık. Kendini de, yanındakileri de helak etme.” ibn Muti Onun bu sözlerine şöyle karşılık verdi: “Hicazda ve Basrada işler Müminlerin emiri için düzlüğe çıkmışken, ben bundan eman almayı hoş görmüyorum.” Şebes ise şöyle dedi:
“Hiç kimse farketmeden sen buradan çıkar, Küfede güvendiğin bir kimsenin yanında misafir kalırsın ve sonunda gider arkadaşına katılırsın.” Abdurrahman bin Said, Esma bin Harice, ibn Mihnef ve diğer Küfe eşrafı da aynı görüşü ortaya attılar. ibn Muti akşamı bekledi, akşam olunca onlara şöyle dedi: “Ben iyi biliyorum ki size bu işi yapmış olanlar sizin ayak takımınız ve sizin en değersiz olanlarınızdır. Ve yine biliyorum ki eşrafınız faziletli olanlarınız, dinleyip itaat etmektedirler. Ben bunu arkadaşıma söyleyeceğim, sizin itaatinizden ve Allah emrini gerçekleştirinceye kadar olan cihadınızdan Ona söz edeceğim.” Yanında bulunanlar da bu teveccühünden dolayı Onu övdüler ve teşekkür ettiler!
Daha sonra oradan çıkıp Ebu Musanın evine vardı. ibn Eşter sarayın yanına geldi, Ona kapıları açtılar ve: “Ey ibn Eşter, bizler emniyet içerisinde miyiz?” diye sorunca, ibrahimin: “Sizler emniyet içindesiniz.” diye cevap vermesi üzerine oradan çıktılar gidip Muhtara beyat ettiler. Muhtar da saraya girip geceyi orada geçirdi. Sabah olduğunda halkın ileri gelenlerinin kimi mescitte, kimi de sarayın kapısında bulunuyorlardı. Muhtar, dışarı çıkıp mescide gitti ve minbere çıkarak, Allaha hamd-ü senada bulunduktan sonra şunları söyledi:
“Dostlarına zaferi, düşmanlarına zararı vaat eden ve bunu kıyamete kadar gerçekleşecek bir vaat ve yerine gelecek bir kaza olarak tayin eden Allaha hamd olsun! Zaten iftirada bulunanlar ziyan etmiştir. Ey insanlar, sancağımız yükseltilmiş ve bize gayemiz gösterilmiştir. Bizlere sancak ile ilgili olarak:Onu yüksek tutunuz. Gaye ile ilgili olarak da:Ona doğru gidiniz ve asla ondan geri kalmayınız. denil-miştir. Bu bakımdan bizler de davetçinin davetine uyduk ve her şeyi iyi anlamış olanın sözünü anladık. Bu uğurda öldürülmüş olan nice kişi vardır. Azgınlık edip, yüz çeviren, isyan edip yalanlayan herkes de bizden uzak dursun. Ey insanlar, haydi siz de bizim aramıza giriniz ve hidayete uygun beyatte bulununuz. Gökleri kurulmuş bir tavan, yeryüzünü de gidilecek yollar halinde döşeyen Allaha yemin ederim, sizler Ali bin Ebi Talibe ve Alinin ailesine yapmış olduğunuz beyatten daha ileri bir hidayete götürecek bir beyatte bulunmuş değilsiniz.”
Daha sonra minberden indi, Küfe halkının eşrafı Onun yanına gelerek Allahın kitabı, Resulallahın sünnetine uymak, ehlibeytin kanını istemek, Onu dökenlerin kanlarını helal kabul edip onlarla cihat etmek, zayıfları korumak, savaşanlarla savaşmak, barış yapanlarla da barış yapmak üzere beyatte bulundular.
Ona beyatte bulunanlar arasında Münzir bin Hassan ve oğlu Hassan da vardı. Münzir ve oğlu Muhtarın yanından çıkınca şiadan bir grup ile birlikte olan Sevreli Said bin Münkizle karşılaştılar. Her ikisini de görünce: “Allaha yemin ederiz, bu ikisi azgınların ileri gelenlerindendir.” diyerek Münziri ve oğlu Hassanı öldürdüler. Said Muhtarın emrini almadan bu işi yapmamalarını söylediyse de dinlemediler. Muhtar olaydan haberdar olunca memnun olmadı. Halka çeşitli vaatlerde bulunarak, eşrafın sevgisini kazanmağa ve iyi bir şekilde hareket etmeğe başladı.
Muhtara: “ibn Muti Ebu Musanın evinde bulunuyor.” denilince sesini çıkarmadı. Akşam olunca Ona yüz bin dirhem göndererek şunları söyledi:
“Bununla hazırlıklarını yap, ben senin yerini öğrenmiş bulunuyorum ve inanıyorum ki parasız olduğun için yola çıkmıyorsun.” ikisi arasında eskiden beri arkadaşlık vardı.
Muhtar Bey tülmal de dokuz milyon dirhem buldu. Kendileriyle birlikte sarayda ibn Mutii muhasara ettiği zaman çarpışmış bulunan üç bin beş yüz kişiye beş yüzer dirhem dağıttı. Sarayı kuşattıktan sonra yanına gelen ve o geceyle sonraki üç gün yanında kalan altı bin arkadaşına da iki yüzer dirhem dağıttı. Halka iyilikle karşılık verdi, eşrafla oturup kalkmağa başladı. Güvenlik kuvvetlerinin başına Şilirli Abdullah bin Kamili, kendi koruyucularının başına ise Keysan Ebu Amreyi getirdi.
Bir gün Muhtar eşrafa doğru dönmüş konuşuyorken Ebu Amra da karşısında bulunuyordu. Ebu Amraya aslen Arap olmayan mevaliden birisi şöyle dedi: “Görüyor musun, Ebu ishak Araplara yönelmiş, bize hiç bakmıyor bile.” Muhtar Ebu Amraya kendisine neler söylediğini sorunca Ebu Amra söylediklerini iletti. Bunun üzerine Muhtar Ebu Amraya şöyle dedi: “Sen onlara söyle, bu onların ağrına gitmesin; çünkü sizler bendensiniz ve ben de sizlerdenim.” Sonra bir süre durdu ve şu mealdeki buyruğu okudu:Muhakkak bizler günahkarlardan intikam alıcılarız. (Secde suresi, 22). Onlar bu sözleri işitince birbirlerine şöyle dediler: “Müjdeler olsun, bu onları Allaha yemin ederiz, (Arapların ileri gelenlerini kastederek) siz öldürdünüz, demektir. ”
Muhtar ilk olarak, Eşterin kardeşi olan Abdullah bin Hariseye sancak verdi ve Onu Anneniaya gönderdi. Muhammed bin Umeyr bin Utaridi Azerbaycana, Abdurrahman bin Said bin Kaysı Musula, ishak bin Mesudu Mesain ve Cubaya, Sakiflilerin antlaşmalısı Nasrlı Kudame bin Ebi isa bin Zemeayı Yukarı Bihkubaza, Muhammed bin Kaab bin Karazayı Orta Bihkubaza, Saad bin Huzeyfe bin el-Yemanı Hülvana gönderdi ve Ona Kürtlerle çarpışıp yolları düzene sokmasını emretti.
ibn ez-Zübeyr ise Muhammed bin Eşas bin Kaysı Musul Valisi olarak görevlendirmişti. Fakat Muhtar işleri eline alıp Musula Abdurrahman bin Saidi emir olarak gönderince Muhammed orayı bırakıp işin nereye varacağını gözetlemek amacıyla önce Tekrife gitmiş, daha sonra Muhtarın yanına giderek Ona beyat etmişti.
Muhtar arzu ettiği işleri bitirince insanların huzuruna çıkıp onların arasında hakim olarak hüküm vermeye başladı. Daha sonra: “Yapmak istediğim bazı işler beni aranızda hüküm vermekten alıkoyuyor.” diyerek, Şüreyhi halk arasında hüküm vermek üzere tayin etti. Bilahare Şüreyh onlardan korkarak kendisini hasta gibi gösterince Onun hakkında: “O Osman taraftarıdır, Hucr bin Adiy aleyhine şahitlik etmiştir. O Hani bin Urveye gönderildiği maksada uygun olarak gerekli bildiriyi, gerekli tebliği yapmadı. Ali Onu hakimlikten almıştı.” demeğe başladılar. Şüreyh onların böyle demekte olduklarını haber alınca yine hasta olduğunu hissettirmeğe devam etti. Bu bakımdan Muhtar Onun yerine Abdullah bin Utbe bin Mesüdu tayin etti. Daha sonra Abdullah da hastalanınca Onun yerine Taylı Abdullah bin Maliki tayin etti.