Alinin oğlu Hasan Sabatda yaralanıp Medainde Beyaz Köşke götürüldükten sonra yaptıklarından dolayı Şia, Muhtarı ayıplıyor ve Ona hakaret ediyordu. Bu durum Hüseyinin Küfeye Müslim bin Akili göndermesine kadar öylece devam etti. O sırada MuhtarLefga diye bilinen bir kasabada bulunuyordu. Muhtar öğle vakti ibn Akilin davasını açıkladığı haberini aldı. Ancak ibn Akilin bu çıkışı daha önce de geçtiği şekilde, kararlaştırılmış bir zamana bağlı olarak olmamıştı. Muhtar yakınları ile birlikte akşamdan sonra Bab el-Fil denilen yere varıncaya kadar yol aldı. Ubeydullah bin Ziyad ise Amr bin Hureysi bir sancakla birlikte mescide yerleştirmişti. Muhtar ne yapacağını bilmeden kalakaldı. Amr Onun bu durumunu haber alınca yanına çağırdı ve eman verdi. Muhtar da Amrın yanına geldi.
Ertesi gün olduğunda Umare bin Velid bin Ukbe Muhtarın durumundan Ubeydullaha söz etti ve Ubeydullahın yanına girenlerle birlikte Onu da hazır bulundurdu. Ubeydullah Ona: “Sen ibn Akile yardım etmek üzere bir toplulukla beraber mi geldin?” diye sorunca Muhtar: “Hayır, ben öyle bir şey yapmadım, fakat buraya geldim, daha sonra Amrın sancağının himayesi altında konakladım.” dedi. Amr da aynı şekilde tanıklık edince Ubeydullah Muhtarın yüzüne vurdu ve bunun sonucunda Muhtarın bir gözünün kapağı yırtıldı, ayrıca Muhtara: “Şayet Amrın şahitliği olmasaydı seni öldürecektim.” dedi. Daha sonra Hüseyinin öldürülmesine kadar da hapiste tuttu.
Bir süre sonra Muhtar Abdullah bin Ömer bin Hattaba haber gönderip, kendisine şefaatçi olunmasını istedi. Abdullah bin Ömer Muhtarın kız kardeşi olan Ebu Ubeydin kızı Safiyye ile evlenmiş bulunuyordu. ibn Ömer, Muhtarın serbest bırakılması için Yezide mektup yazdı. Yezid de ibn Ziyada haber göndererek Muhtarın serbest bırakılmasını emretti. Bunun üzerine Ubeydullah Muhtarı serbest bıraktı ve üç günden fazla Kufede kalmamasını emretti.
Bunun üzerine Muhtar Hicaza doğru yola çıktı. Yolda devesinin peşinden gitmekte olan ibnül-irke rast geldi. ibnül-irk Ona selam verip gözünün nasıl böyle olduğunu sorunca, Muhtar şu cevabı verdi: “Zaniyenin oğlu elindeki asa ile vurunca gözüm gördüğün hale geldi.” Daha sonra şunları ekledi:
“Ben Onun parmak uçlarını kesmez, organlarını parça parça ayırmazsam Allah benim canımı alsın.” Daha sonra Muhtar, ibnül-irke ibn ez-Zübeyrin durumunu sordu. ibnül-irk şöyle cevap verdi: “O şimdi Beytullaha sığınmış bulunuyor, gizlice beyat alıyor. Kuvveti artacak ve etrafındaki adamlar çoğalacak olursa kendisini açıkça ortaya koyacaktır.”
Bunun üzerine Muhtar şunları söyledi: “Şüphesiz ki O bugün Araplar içinde yiğit bir kimsedir. Şayet benim görüşüme uyacak olursa Onun namına insanların hakkından ben gelirim. Artık fıtnenin gürültüsü başlamış, şimşekler çakmış bulunuyor. Sanki yeniden canlanmış gibi… Sen benim herhangi bir yerde ortaya çıktığımı işitecek olursan şöyle de: “Gerçek şu ki Muhtar bir grup güçlü Müslümanla birlikte zuhur etmiş ve mazlum olarak Taifde şehit edilen Hüseyinin, Müslümanların efendisinin, resullerin efendisinin kızının oğlunun ve bu kızın da efendisinin oğlu olan Hüseyin bin Alinin kanını istiyor. Rabbime yemin ederim, Onun öldürülmesine karşılık olarak Zekeriyyanın oğlu Yahyanın kanına karşılık öldürülen kişiler sayısınca adam öldüreceğim.”
Daha sonra Muhtar yoluna devam etti. ibnüı-irk Onun bu söylediklerinden hayrete düşmüştü. O şöyle der: “Allaha yemin ederim, bunun söylediklerini duydum ve bunları Haccac bin Yusufa anlattım. Haccac gülüp şöyle dedi:Hay Allah Onun müstahakını versin. Bu adam ne biçim dindar, ne biçim savaş körükleyicisi ve ne biçim düşmana karşı savaşan bir kişi idi. ”
Muhtar daha sonra ibn ez-Zübeyrin yanına gitti. ibn ez-Zübeyr Ona durumunu açıklamadı ve bu bakımdan Muhtar Ondan ayrılıp bir yıl görünmedi. Daha sonra ibn ez-Zübeyr kendisini sorunca Onun Taifde bulunduğu veöfkeli ve zorba kimseleri yürüten kişi olduğunu ileri sürdüğünü söylediler. Bu sözler üzerine ibn ez-Zübeyr şunları söyledi:
“Ona ne oluyor ki… Allah cezasını versin! O bir yalancı ve kahin olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Allah zorbaları helak edecek olursa Muhtar onların ilki olacaktır. ”
ibn ez-Zübeyr bu şekilde konuşmakta iken Muhtar aniden mescide çıkageldi, tavaf etti ve iki rekat namaz kılıp oturdu. Kendisini tanıyanlar yanına varıp konuşmağa gittiler, ancak O ibn ez-Zübeyrin yanına gelmedi. ibn ezZübeyr Onun yanına Abbas bin Sehl bin Misarı gönderdi. Abbas Muhtarın yanına varıp halini sorduktan sonra şunları söyledi:
“Senin gibi birisi Kureyşin, Ensarın ve Sakifin eşrafının etrafında toplandığı bir adama nasıl olur da görünmez? Hiç bir kabile yoktur ki başkanı gelip bu adama beyat etmiş olmasın.”
Muhtar şöyle dedi: “Ben geçen sene Onun yanına geldim, fakat durumunu benden gizledi. O benden uzak durunca ben de Ona kendisine ihtiyacım olmadığını göstermek istedim.” Bunun üzerine Abbas Muhtara şöyle dedi:
“Haydi, bu gece Onunla görüş, ben de seninle beraber olacağım.”
Muhtar Onun bu teklifini kabul etti, karanlık bastıktan sonra ibn ez-Zübeyrin yanına vardı ve şöyle dedi: “Bensiz hiç bir işe karar vermemen ve bu işe ilk girişen ben olmam şartıyla sana beyat ediyorum. Ayrıca açıkça ortaya çıkacağın zaman en önemli, en değerli işinle ilgili olarak beni kendine yardımcı yapacaksın. ”
ibn ez-Zübeyr kendisine: “Ben senden Allahın kitabı ve Resulünün sünneti üzere beyat alırım.” deyince Muhtar şunları söyledi: “Benim yaramaz çocuklarımdan da aynı şekilde beyat alıyorsun. O halde Allaha yemin ediyorum ki, ben sana ancak senin ileri sürdüğün bu şartlar üzerine beyat ediyorum!”
Böylece Muhtar Ona beyat etti ve yanında kaldı. Husayn bin Numeyr ile yapılan çarpışmada Onunla birlikte bulundu. En güzel şekilde imtihan verdi ve en çetin bir şekilde çarpıştı. Hatta Şam halkına karşı ondan daha şiddetle savaşan bir kimse yoktu.
Yezid bin Muaviye öldükten ve Iraklılar ibn ez-Zübeyre itaat ettikten sonra ibn ez-Zübeyrin yanında beş ay kadar kaldı. ibn ez-Zübeyrin kendisini görevlendirmediğini görünce Küfe halkından gelen herkese Küfe halkının durumunu sorup durmağa başladı. Hani bin Cebbe el-Vedai Ona Küfe halkının ibn ez-Zübeyre itaat etmek konusunda birleşmiş olduklarını, ancak kendi görüşleri etrafında birleştirecek bir kimselerin olması halinde onların günün birinde bütün yer yüzünü bir süre eline geçirebileceğini söyledi.
Bunun üzerine Muhtar şöyle dedi: “Ben, ishakın babası, Allaha yemin ederim ki onları hak üzere toparlayacağım. Onlarla birlikte batılın süvarileri ile karşılaşacak ve onların sayesinde inatçı ve zorba olan herkesi helak edeceğim. ” Daha sonra bineğine atlayıp Küfeye doğru gitti. Cuma günü Hire Nehrine vardı, gusletti ve elbiselerini giyindikten sonra bineğine binip Sekun mescidinin yakınından ve Kindelilerin düzlüğünden geçti. Yolu üzerinde karşılaştığı her topluluğa selam veriyor ve: “Size yardım ve zaferin müjdesini getirdim, sevdiğiniz size gelmiş bulunuyor.” diyordu.
Daha sonra Beddaoğullarının yanından geçerken, Kindenin Bedda koluna mensup Ubeyde bin Amr ile karşılaştı. Ona da selam verip şunları söyledi: “Yardım ve zaferi müjdeliyorum sana! Sen ey Ebu Amr, güzel bir görüşün takipçisisin. Allah bütün günahlarını bağışlayacak ve bütün kusurlarını örtecektir. ”
Ubeyde insanların en kahramanlarından, en güzel şiir söyleyenlerinden, en aşırı Şiilerden, Aliyi en çok sevenlerden birisi idi. Bununla birlikte içki içmeden duramıyordu. Ona şu cevabı verdi: “Al-lah da sana hayırlı müjdeler nasip etsin. Sen bize bunun nasıl olacağını açıklayabilir misin?” Muhtar: “Tabi, bu gece gel, benimle buluş!” dedi.
Daha sonra Hindoğulları ile birlikte yoluna devam ederken ismail bin Kesir ile karşılaştı, Onu güzel bir şekilde karşıladı ve şöyle dedi: “Bu gece sen ve kardeşin bana geliniz. Sizlere sevdiğiniz bir şey getirmiş bulunuyorum.”
Arkasından Hemdanlılardan bir topluluğun yanından geçti ve onlara:
“Sizlere sizi sevindirecek şeyler getirmiş bulunuyorum.” dedi.
Muhtar daha sonra mescide vardı, herkes yanına sokuldu. Bir direğin yanında namaza kalkılıncaya kadar namaz kıldı. Daha sonra cemaat ile birlikte namaz kıldıktan sonra Cuma namazı vakti ile ikindi namazı vakti arasındaki süre boyunca hep namaz kıldı ve sonra evine gitti. Şiaya mensup olanlar yanına gidip geldiler. ismail bin Kesir ile kardeşi Ubeyde bin Amr da yanına geldiler. Onlara durumun ne merkezde olduğunu sordu. Kendisine Süleyman bin Suradın durumunu anlattılar ve minber üzerinde konuşmakta olduğunu söylediler. Muhtar Allaha hamd ettikten sonra şunları söyledi: “Vasinin oğlu olan Mehdi beni sizlere emin, vezir, müntehib ve emir olmak üzere göndermiş bulunuyor. Ayrıca bana mülhitleri öldürmeyi ve Ehl-i Beytinin kanını talep edip zayıfları savunmamı emretti. Sizler Allahın yarattıkları arasında bu davetimi kabul eden ilk kimseler olunuz.” Bunun üzerine ellerini eline vererek onunla beyatleştiler. Daha sonra Muhtar Süleyman bin Surad etrafında toplanmış bulunan Şiilere haber gönderip benzeri şeyler söyledi ve ayrıca şunu da belirtti: “Süleyman savaş konusunda basiret sahibi bir kimse değildir. Onun bu alanda herhangi bir tecrübesi yoktur. O sizleri ortaya çıkartarak ölüme götürmek ve kendisi de ölüme gitmek istiyor. Bense sizin veliniz tarafından verilmiş bulunan bir misale ve açıklanmış bir duruma göre çalışıyorum. Sizin düşmanınızı öldürecek, kalplerinize şifa vereceğim. Benim sözümü dinleyiniz, emrime itaat ediniz ve sonra da dağılınız.”
Muhtar şiadan bir grubu kendi yanına çekinceye ve yanına gidip gelenleri kendisine bağlayıncaya kadar bu şekilde çalışmağa devam etti. Bununla birlikte Şianın büyükleri Süleyman ile birlikte kalmayı sürdürdüler ve Onu hiç bir kimseye tercih etmediler. Süleyman Allahın yarattıkları arasında Muhtar için en çekilemeyecek bir kimse idi. Ayrıca Süleymanın işinin sonunun nereye varacağını dikkatle gözetleyip duruyordu.
Süleyman Cezire tarafına doğru çıkınca Ömer bin Saad, Şebes bin Ribi ve Zeyd bin Haris bin Ruveym Abdullah bin Yezid el-Katemi ile ibrahim bin Muhammed bin Talhaya şöyle dediler: “Muhtar sizin için Süleymandan daha çetin bir düşmandır; çünkü Süleyman sizin düşmanınızla çarpışmak için çıkmışken Muhtar sizin kendi şehrinizde üzerinize atılıp hücum etmek istiyor. O bakımdan yakalayıp bağlayınız, hapse koyunuz ve halkın işi düzelinceye kadar onu bu şekilde tutunuz.”
Bunun üzerine Abdullah ile ibrahim aniden Onun yanına gitti. Muhtar onları görünce şöyle dedi: “Ne oluyor size? Allaha yemin ederim, sizin elleriniz hiç bir zafer kazanamayacaktır!” ibrahim bin Muhammed bin Talha: “Onun ellerini, kollarını bağla ve çıplak ayaklarla yürüt.” deyince, Abdullah şunları söyledi:
“Bize açıkça bir hainlikte bulunmayan bir kimseye bunu yapamam. Biz Onu sadece zanlı olarak yakalamış bulunuyoruz.” ibrahim şöyle cevap verdi: “Bu senin bileceğin bir husus değildir. Şimdi Ebu Ubeydin oğlu, bize söyle bakalım, senin hakkında bize ulaşmış bulunan bu şayialar nedir?” Muhtar şöyle cevap verdi: “Benim hakkımda sana asılsız şeylerden başka bir şey ulaşmış değildir. Ben seni babanın ve dedenin aldattığı gibi aldatmaktan Allaha sığınırım.”
Daha sonra eli kolu bağlı olmaksızın hapse götürüldü. Onun elinin kolunun bağlı olduğu da söylenmiştir. Muhtar hapishanede şunları söylüyordu:
“Denizlerin, hurmaların ve ağaçların, çöllerin ve susuz yerlerin, büyük meleklerin, seçkin kimselerin Rabbine yemin ediyorum, bütün zorbaları mutlaka öldüreceğim. Delici her mızrakla, kesici her kılıçla ve kötülere meyletmeyen, onlarla beraber olmayan yardımcılar topluluğuyla birlikte… Dinin direğini sağlamca dikip, Müslümanların yolunu izleyip, müminlerin kalplerinin susuzluklarını giderip, peygamberlerin intikamını alıncaya kadar bu böyle devam edecektir. O takdirde dünya yıkılsa da umursamam ve kim ölürse onun matemi için toplantı bile yapmam!”
Muhtarın Küfeye gidiş sebebi olarak daha önce yapılmış olan açıklamalardan başka şeyler de söylenmiştir. Şöyle ki: Muhtar, ibn ez-Zübeyrin yanında iken Ona şöyle demiş: “Ben işleri iyiden iyiye bilen, ne yapacağını güzel kestiren bir adamın başlarında bulunması halinde aralarından Şam halkına karşı savaşmak üzere rahatlıkla bir ordu çıkarabileceğin kimseler tanıyorum. ” ibn ez-Zübeyr Ona: “Bunlar kimdir?” diye sorunca Muhtar: “Bunlar Küfede bulunan Alinin şiasıdır.” diye cevap vermiş, bunun üzerine ibn ezZübeyr: “Haydi bu adam sen oluver.” demiş ve Onu Küfeye göndermişti. Muhtar, Küfeye yakın bir yerde konaklayarak, Hüseyin için ağlamağa ve şehit edilişini anlatmağa başlamış, sonunda bu taraftarlar Onu sevmiş ve Küfenin ta ortasına götürmüşlerdi. Pek çok Küfeli onun yanına gelmiş, O da güçlenince ibn Mutinin yanına gitmişti.
Bu sene Hac emirliğini Abdullah bin ez-Zübeyr yaptı.
Onun Medine Valisi kardeşi Ubeyde bin ez-Zübeyr, Küfe Valisi Abdullah bin Yezid el-Hatemi, Küfe Kadısı Hisara bin Hubeyre, Basra Valisi Teymli Ömer bin Ubeydullah bin Ömer, Horasan Valisi ise Ubeydullah bin Hazım idi.
Bu yıl içerisinde Şeddad bin Evs bin Sabit ölmüştür. Şeddad Hassan bin Sabitin kardeşinin oğludur.
Yine bu yıl içerisinde Mekkede Misver bin Mahreme, -Muaviyenin oğlu Yezidin ölüm haberi Mekkeye varınca- vefat etti. Vefatının sebebi bir mancınık taşı parçasının yüzünün bir tarafına gelip çarpması olmuştu.
Horasanda Ebu Berze el-Eşheli de bu yıl vefat etmiştir.
Bir kavle göre Velid bin Utbe bin Ebi Süfyan da bu yıl ölmüştür, Yezidin saltanatı döneminde de Ebu Salebe el-Husem ölmüştür. Onun 75 yılında öldüğü de söylenmiştir. Sahabiliği de vardır.
Yine Yezid döneminde Basra şehrinde Aiz bin Amr el-Müzeni vefat etmiştir. Aiz, beyatür-Rıdvanda bulunmuştur.
Kufede ibn Ziyadın valiliği döneminde Sahabelerden Kays bin Haraşe vefat etmiştir. Ancak Onun vefatına dair bu haber hayret vericidir, çünkü Kays hem ibn Ziyad yanlısıydı hem de hakkı çekinmeden söyleyen bir kimse idi.
Yine Onun valiliği döneminde Nevfel bin Muaviye bin Amr ed-Düeli, ensardan Ebu Hayseme de vefat etmiştir. Ebu Hayseme Uhud Savaşında bulunmuştu. Onun Tebükdeki durumu oldukça bilinen bir husustur.
Yine Onun valiliği döneminde Bedir Savaşına katılmış bulunan itban bin Malik vefat etmiştir.
Seduslu Şakik bin Sevr de bu yıl içerisinde vefat etmiştir.