Harre Vakasının başlangıcı daha sonra kendisinden söz edilecek olan Yezide yapılmış olan beyatın geri alınması olayına kadar uzanır. Bu yıl olunca Medine halkı Yezidin tayin ettiği Vali olan Osman bin Muhammed bin Ebi Süfyanı dışarıya çıkartarak Ümeyyeoğullarını muhasara altına aldılar. Bu yaptıkları ise Abdullah bin Hanzalaya beyatlerinden sonra olmuştur. Ümeyyeliler onlara bağlı olanlar ve onlarla aynı görüşleri paylaşanlar bin kişi olarak bir araya geldiler, Mervan bin Hakemin evine yerleştiler ve Yezide mektup yazarak yardım istediler. Elçi Yezidin yanına vardığında Yezid şişmiş olan ayaklarını içinde su bulunan bir leğene batırmış ve bir koltuk üzerinde oturmakta idi. Yezid mektubu okuyunca şu beyti söyledi:
Benim karakterim olan tahammülü değiştirdiler Ben de onlara karşı yumuşaklığı mı sertlikle değiştirdim.
Daha sonra elçiye sordu: “Ümeyyeoğulları bin kişi değil miydi?” Elçi:
“Evet, Allaha yemin ederim, belki de daha fazladırlar” diye cevap verdi. Bunun üzerine Yezid şöyle dedi: “Peki onlar bir günün bir kısmında bile savaşamadılar mı?”
Daha sonra mektubu Amr bin Saide gönderip okuttu ve yanına asker alıp onların üzerlerine yürümesini emretti Ayrıca şunları da ekledi:
“Ben daha önce sana bütün emir yetkilerini vermiş ve ülkeyi zapturapt altına almıştım. Şimdi ise Kureyşin kanları Medine tepesinde akıtılmaktadır. Ben böyle bir işi yüklenmek istemiyorum. ”
Sonra Ubeydullah bin Ziyada da Medineye yürümesi için haber göndererek Mekkede ibn ez-Zübeyri de muhasara altına almasını emretti. Daha sonra ise: “Allaha yemin ederim, ben bu görevlerin her ikisini Resulallahın çocuğunu öldüren (Hüseyinin öldürülmesini kastediyor) bir fasıka vermem.” dedi ve ibn Ziyada haber göndererek Özür beyan etti. Sonra, yaşlı ve hasta bir ihtiyar olan Mürreli Müslim bin Ukbeye haber gönderdi. MüslimeMüsrif adı verilmişti. Onu durumdan haberdar edince Müslim: “Ümeyyeoğulları bin kişi gelmiyor muydu?” diye sorunca elçi: “Evet geliyordu.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Müslim şöyle dedi: “Peki, bunlar bir günün bir kısmında bile savaşamadılar mı? Bunlar kendilerine yardım edilmeye layık kimseler değildir, bunlar zelil kimselerdir. Ey müminlerin emiri! Sen bunları düşmanlarıyla çarpışarak kendilerini yoruncaya ve sana itaat edip savaşanlarla teslim olanların kimler olduğunu görünceye kadar kendi hallerine bırak!” Yezid Ona şu cevabı verdi: “Yazıklar olsun sana! Onlardan sonra yaşamaktan hayır mı gelir? Haydi, askerlerinle beraber çıkıp git!”
Denildiğine göre Muaviye Yezide şunları söylemişti: “Senin Medinelilerle karşı karşıya kalacağın bir gün olacaktır. Onlar şayet böyle bir iş yapacak olurlarsa onların üzerine Müslim bin Ukbeyi gönder, çünkü o samimiyetinden emin olduğum bir adamdır.”
işte Medine halkı bu şekilde itaatten çıkınca Yezid Müslime Medineliler üzerine gitmesini emretmişti. O da halkın Hicaza gitmek üzere hazırlanmalarını ilan ettirmiş ve hem maaşlarını hem de yol hazırlığını karşılamak üzere 100er dinar almalarını söylemişti. Bu iş için on iki bin kişi müracaat etmiş ve seçilmişti. Yezid kılıcını kuşanmış ve omuzuna bir Arap yayı yerleştirmiş olarak çıkıp askerleri kontrol etti. Bu esnada da şu beyitleri okuyordu:
Gece karanlık basınca ve bunlar Vadil-Kuraya varınca söyle Ebu Bekire: Senin bu gördüğün sarhoşlar topluluğu mu, Yoksa uykusu kaçmış uyanıklık mıdır? Vayinkarcıdan vay Din ile aldatıp, düzlükte yürüyenden.
Ordu Müslimin komutasında yola çıkarken, Yezid Ona: “Sana bir şey olacak olursa, Sekunlu Husayn bin Numeyri senin yerine vekil tayin et,” deyip şunları ekledi: “Sen onları üç defa vazgeçmeye çağır; kabul edecek olurlarsa mesele yok; aksi taktirde onlarla savaş. Onlara karşı zafer elde edersen üç gün süreyle orayı talan et. Orada bulunan mal, binek, silah ya da yiyeceklerden ne ele geçirirseniz hepsi askerin olacaktır. Üç gün geçtikten sonra artık elini onlardan çek. Hüseyinin oğlu Aliye göz kulak ol, Ona el uzatma ve hakkında hayır tavsiye et, çünkü O bu isyan edenlerle beraber olmamıştır. Bu konuda bana Ondan mektup gelmiştir.”
Medineliler Yezidin valisini ve Ümeyyeoğullarını Medinenin dışına çıkartınca Mervan bin Hakem ibn Ömer ile kendi aile halkını yanında saklaması konusunda görüşmüş, ancak bunu kabul etmeyince bu sefer Hüseyinin oğlu Ali ile görüşerek Ona şöyle demişti: “Benim hanımım ve çocuklarım var. Bunlar seninkilerle beraber olsun.” Hüseyinin oğlu Ali; “Olur” deyince o da Osman bin Affanın kızı olan hanımı Ayşeyi ve diğer çocuklarını Alinin yanına göndermiş, Ali de hem kendi çocuklarım, hem de Mervanın çocuklarını alıp Yenbua gitmişti. Onun Mervanın çocuklarını ve onlarla birlikte oğlu Abdullah bin Aliyi Taife gönderdiği de söylenmiştir.
Abdülmelik bin Mervan Yezidin Medine üzerine asker gönderdiği haberini alınca hadiseyi büyük bir cesaret olarak telakki ettiği için: “Keşke gök yerin üzerine parçalanıp düşüverse!” demişti.
Ancak bundan sonra kendisi Haccacı gönderip Mekkeyi muhasara etmek, Kabeyi mancınıklarla taşa tutmak ve ibn ez-Zübeyr in öldürülmesi ile imtihan edilmişti.
Müslime gelince; O ordusuyla birlikte yola çıktı, Medine halkı da Onun gelmekte olduğu haberini aldı. Bunun üzerine Mervanın evinde Ümeyyeoğullarını daha sıkı bir muhasara altına aldılar ve şöyle söylediler: “And olsun, sizleri ya oradan indirip boyunlarınızı vururuz, yahut da bize karşı hiç bir şekilde azgınlık etmeyeceğinize, herhangi bir açığımızı haber vermeyeceğinize, düşmana yardım etmeyeceğinize dair Allahadına söz verip ant içersiniz. Bu teminatı vermedikçe sizi bırakacak değiliz. Ancak bize istediğimiz sözü verdiğiniz taktirde ilişmez ve sizi buradan çıkartırız.” Bunun üzerine onlara istedikleri ahdi verdiler, onlar da Ümeyyeoğullarını Medine dışına çıkarttılar.
Medineliler Ümeyyeoğullarını Medineden çıkartınca Ümeyyeoğulları ağırlıklarını alıp Vadil-Kurada Müslim bin Ukbeyle karşılaşıncaya kadar yollarına devam ettiler. Müslim, Osman bin Affanın oğlu olan Amrı herkesten önce yanına çağırdı ve Ona: “Beni durumdan haberdar et ve ne yapmam gerektiğini söyle!” dedi. Amr: “Hayır, bunu yapamam, çünkü geldiklerini göstermemek ve düşmanlarına yardımcı olmamak üzere bizden söz ve ahit alınmış bulunuyor.” dedi. Müslim Ona bağırıp, çağırdı ve: “Allaha yemin ederim, şayet sen Osmanın oğlu olmamış olsaydın, boynunu uçururdum. And olsun, senden sonra hiç bir Kureyşliden böyle bir şey kabul etmeyeceğim.” dedi. Amr yanından çıkıp arkadaşlarına durumu anlattı. Bunun üzerine Mervan bin Hakem, oğlu Abdülmelike: “Onun yanına benden önce sen giriver, belki senin söyleyeceklerinle yetinir ve bana bir şey sormaz.” dedi ve Abdülmelik Müslimin yanına girdi. Müslim: “Haydi, bildiklerini bize söyle” deyince Abdülmelik şunları söyledi: “Olur, söyleyeyim. Benim görüşüm şu: Beraberinde olanlarla birlikte Zü Nahle denilen yere kadar git. Oraya varınca sen de beraberindekiler de orada konaklayın ve onun gölgesinde oturun. Orada hurma pekmezinden için. Ertesi günü sabah olunca Medineyi soluna bırakarak yoluna devam et. Daha sonra Medineye doğru yolunu çevir. Böylelikle doğudan, Harre istikametinden onlara gider, daha sonra onlarla karşı karşıya gelirsin. Onları tam karşına alınca güneş de doğmuş olacak. Güneş senin arkadaşlarının omuzlarını aydınlatmış olacağından arkadaşlarını rahatsız etmez, fakat onlar güneşten rahatsız olacak ve sizlerin miğferlerinizin, mızraklarınızın, kılıçlarınızın uçlarının ve zırhlarınızın parıltısını görecekler. Onlar sizin batınızda kaldıkları sürece sizin görmeyeceklerinizi görüp duracaklardır. Daha sonra onlarla savaş ve onlara karşı Allahtan yardım iste.”
Bunun üzerine Müslim Ona: “Allah senin babana iyiliğini versin. Nasıl bir çocuk dünyaya getirmiş!” diye hayranlığını bildirdi.
Daha sonra Mervan Müslimin huzuruna girince Müslim Ona: “Ne haber?” diye sordu. Mervan şöyle cevap verdi: “Abdülmelik senin huzuruna girmedi mi?” Müslim: “Evet, girdi” dedi ve şöyle devam etti: “Abdülmelik ne biçim adam? Gerçekten ben Kureyşten Onun gibi çok az kimseyle konuşmuşumdur.” Mervan Ona şu cevabı verdi: “Abdülmelik ile karşılaştığın zaman benimle karşılaşmışsın demektir. ”
Daha sonra Müslim her yerde Abdülmelikin kendisine söylediğini yaptı ve doğu tarafından Medineliler üzerine geldi. Onları çağırarak şöyle dedi:
“Müminlerin emiri sizlerin asıl olduğunuzu kabul ediyor, bu bakımdan ben sizin kanınızı akıtmak istemiyorum. Sizlere üç gün süre tanıyorum. Aklınızı başınıza alıp hakka dönerseniz bu dönüşünüzü kabul eder ve sizi bırakıp şu Mekkede bulunan adamın üzerine yürürüm; eğer kabul etmeyecek olursanız o takdirde size karşı savaşmakta mazur oluruz. ”
Üç günlük süre bittikten sonra Müslim: “Ey Medine halkı! Ne yapacaksınız; teslim olup barış mı yapacaksınız, yoksa savaşacak mısınız?” diye sorunca, Medineliler:
“Savaşacağız,” dediler. Bu sefer Müslim onlara: “Öyle yapmayın, itaat edin; böylece bütün gayret ve gücümüzü bütün isyankar ve fasıkları her yerde etrafında toplamış bulunan bu inkarcının üzerine yöneltiriz.” dedi. Bu sözlerle ibn ez-Zübeyri kastediyordu. Medineliler onun bu sözlerine şöyle karşılık verdiler:
“Ey Allahın düşmanları! Sizler oraya gitmek isteyecek olursanız biz sizi bırakmayacağız. Biz sizin Allahın Beytul-haramına giderek oranın halkını korkuya düşürmenize, inkarcılık yaparak oranın ihtiramını sarsmanıza müsaade eder miyiz? Hayır, Allaha yemin ederiz, bunu yapmayacağız. ”
Medineliler bir hendek yapmış ve burada bir grup kişiyi görevlendirmişlerdi. Bunların başında Abdurrahman bin Züheyr bin Abdiavf bulunuyordu ki Abdurrahman bin Avfın amcasının oğludur. Abdullah bin Muti öbür dörtte birin başında bulunuyordu. Bunlar Medinenin Kureyşlileriydi. Sababeden olan Makil bin Sinan el-Eşcai, muhacirlerden oluşan bir başka dörtte birin başında bulunuyordu. Onların tümünün komutanı ise ensardan olan veGasil diye bilinen Hanzalanın oğlu Abdullah idi ve O da en kalabalık dörtte birin başında bulunuyordu. Bu dörtte bir ensardan oluşuyordu.
Müslim beraberindekilerle birlikte oldukça kararlı hareket ederek Harre tarafından Medine üzerine geldi ve çadırını Küfe yolu üzerinde kurdurdu. Müslim o sırada hasta bulunuyordu. iki saf arasında kendisine bir kürsü kurulmasını istedi ve: “Ey Şamlılar! Emiriniz uğrunda çarpışınız ve dua ediniz” diye seslendi. Şamlılar sözünü ettiğimiz dörtte birlerin hangisi üzerine hücum ettilerse bozguna uğrattılar. Daha sonra atlılarıGasil diye bilinen Hanzalanın oğlu Abdullahın üzerine yöneltti. Abdullah onlara karşı beraberindekilerle birlikte bir hamle yaptı ve onları püskürttü. Şamlılar Müslimin yanına kadar vardılar. Onlara karşı askerleriyle ileri geçti ve onları savaşta direnmeye çağırdı. Onlar da şiddetli bir şekilde çarpıştı.
Diğer taraftan Fadl bin Abbas bin Rabia bin Haris bin Abdülmuttalib Gasilin oğlu Abdullahın yanına varmış ve yaklaşık yirmi atlısı ile birlikte iyi bir şekilde çarpışmıştı. Daha sonra Gasilin oğluna şöyle dedi: “Seninle beraber olup da bineği olanlar benim yanıma gelsin ve benimle birlikte çarpışsın. Ben hamle yaptığım zaman onlar da benimle birlikte hamle yapsınlar. Allaha yemin ederim, Müslimin yanına varıp, onu öldürünceye, ya da yolda öldürülünceye kadar bu işi bırakacak değilim.” Abdullah Onun dediğini yaparak bütün atlılarını yanına gönderdi. Fadl Şamlılar üzerine bir hamle yaptı ve onları dağıttı. Arkadaşlarına şöyle seslendi: “Haydi, canım size feda, bir daha hamle yapınız! Allaha yemin ederim, onların emirini görecek olursam kesinlikle ya öldürürüm yahut da bu yolda öldürülürüm. Şunu iyi biliniz ki, sabredecek olursanız elde edeceğimiz yalnız ve yalnız zaferdir.” Daha sonra o ve beraberindekiler bir hamle daha yaptılar, Şamlıların atlıları Müslim bin Ukbenin etrafından dağıldılar. Müslimin yanında yaklaşık beş yüz piyade bulunuyordu. Bunlar dizleri üzerine çökmüş ve karşıdan gelenlere doğru mızraklarını çevirmişlerdi. Fadl da elinde kılıcı olduğu halde Müslimin sancağına doğru ilerledi ve sancağı tutanın kafasına bir darbe indirdi. Miğferini yardı ve tepesini ikiye biçti. Sancağı tutan ölü olarak yere düştü. Bu darbeyi indiren Fadl bu arada şunları söylemişti: “Bu darbeyi benden almış ol. Ben Abdülmuttalibin oğullarındanım.” Fadl Onu Müslim zannetmişti. Bu bakımdan şöyle seslendi: “Kabenin Rabbine yemin ederim, bunların azgınlarını öldürmüş bulunuyorum.” Fakat Müslim Ona şu cevabı verdi: “Hayır, durum sandığın gibi değil, yanılıyorsun.”
Onun öldürdüğü Bizanslı bir genç idi ve kahraman bir kişiydi. Müslim Onun elinden sancağı çekip alarak Şam halkını savaşa devam etmek üzere teşvik etti ve: “Bu sancakla birlikte sizler de kendinize geliniz, toparlanınız.” diyerek sancağıyla birlikte ileriye gitti. Orada bulunan piyadeler de sancağın önünde dizildiler. Fadl bin Abbas öldürüldü. Fadl ile Müslim bin Ukbenin içinde bulunduğu çadırın ipleri arasında ancak on ziralık bir mesafe kalmıştı. Onunla beraber Zeyd bin Abdurrahman bin Avf da öldürüldü.
Zeydin atlıları ve piyadeleri Abdullah bin Hanzalaya doğru yöneldiler.
Müslim arkadaşlarını savaşa teşvik ediyor ve bu arada Medine halkını kötülüyor, atlıları ise Abdullah bin Hanzala ve Onunla beraber olanlara doğru ileri geçiriyordu. Ancak bu atlılar ellerindeki mızraklarla kılıçlar dolayısıyla onların üzerine gidemiyor ve etraflarından dağıhyorlardı. Müslim, Husayn bin Numeyr ile Abdullah bin idah el-Eşariye seslenerek askerleriyle birlikte atlarından inmelerini emretti. Onlar da emre uyarak atlarından inip Abdullah bin Hanzala ve arkadaşlarının üzerine ilerleyince Abdullah bin Hanzala arkadaşlarına şunları söyledi: “Şimdi düşmanınız sizinle çarpışması gereken şekli isabetle tespit etmiş bulunuyor. Ben bir saatlik bir süre geçmeden Yüce Allahın sizinle onlar arasında ya lehinize yahut da aleyhinize olmak üzere hükmünü vereceğini zannetmiş idim, ama gerçek şu ki, sizler yardımcılar ve hicret yurdunun sahiplerisiniz. Ben Rabbinizin Müslümanların bütün şehirleri arasında bir başka şehirden daha çok razı olduğunu zannetmiyorum. Yine bütün Arap şehirleri arasında herhangi bir şehir halkına şu anda sizinle çarpışmakta olanlardan daha çok gazap ettiğini de zannetmiyorum. Kesinlikle biliniz ki sizden her biriniz mutlaka ölecektir. Allaha yemin ederim ki şehit olarak ölmekten daha üstün bir ölüm olamaz. işte bu şehitliği Yüce Allah sizin önünüze getirmiş bulunuyor. Bunu ganimet biliniz ve öylece değerlendiriniz.”
Daha sonra biri diğerine yaklaştı. Şam halkı onlara ok atışı yapmağa başladılar. Abdullah arkadaşlarına: “Ne diye onlara hedef oluyorsunuz? Cennete daha erken varmak isteyen bu sancağın yanından ayrılmasın!” diye seslendi. Bunun üzerine bu uğurda ölmek isteyen herkes Onun yanına gitti. Karşılıklı olarak birbirlerine giriştiler ve bu savaşın en şiddetli çarpışmasına tutuştular. Abdullah oğullarını teker teker önüne geçirdi. Sonunda hepsi onun gözü önünde öldürüldüler. Kendisi de kılıcını sallarken şu mısraları okuyordu:
Yok olsun fesadı isteyip azgınlaşan, Hakdan ve ayetlerinden yan çizen. Zaten Allahancak isyankarı uzaklaştırır.
Daha sonra kendisi de öldürüldü. Onunla birlikte anne bir kardeşi olan Muhammed bin Sabit bin Kays bin Şemmas da öldürülmüştü. Abdullah: “Bu kimselerin yerine Deylemlilerin bile beni öldürmüş olmalarını arzu etmem. ” demişti.
Yine Onunla birlikte Abdullah bin Zeyd bin Asım ile Muhammed bin Amr bin Hazm el-Ensari de öldürülmüştür. Mervan bin Hakem Onun yanından geçerken: “Allah sana rahmet eylesin. Senin mescitteki bir direğin yanında namaz kılarken uzun uzun ayakta dikildiğini ne kadar da çok görmüştüm.” dedi.
Hayatta kalan kimseler de bozguna uğrayıp geri çekildiler ve dağıldılar.
Bunlar arasında Muhammed bin Saad bin Ebi Vakkas da vardı. Muhammed bu olaya daha önce sözü edilen iptilasından sonra katılmış bulunuyordu.
Müslim üç gün süreyle Medinenin talan edilip yağmalanmasını serbest bıraktı. O nun askerleri üç gün süreyle insanları öldürüyor, malları ve eşyaları alıp yağmalıyordu. Bu durum Medinede bulunan sahabileri oldukça korkutmuştu. Bu bakımdan sahabeden Ebu Said el-Hudri Medineden çıkıp dağda bulunan bir mağaraya girdi. Şamlılardan biri Onu takip etti ve bulunduğu mağaraya girdi. Ebu Said gelen Şamlıyı korkutmak amacıyla kılıcını çekti, fakat Şamlı yanından ayrılıp gitmedi. Bu sefer Ebu Said kılıcını kınına sokarak şu ayet-i Kerimeyi okudu:
Sen beni öldürmek için bana elini uzatacak olsan bile ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. (Maide suresi, 28). Bunun üzerine Şamlı Ona: “Sen kimsin?” diye sorunca: “Ben Ebu Said el-Hudriyim” diye cevap verdi. Şamlı: “Resulallahın arkadaşı olan Ebu Said mi?” diye sorunca, O: “Evet” diye cevap verdi. Bunun üzerine de Şamlı Onu bırakıp gitti.
Denildiğine göre, Müslim Medine yakınında konaklayınca Medine halkı çok güzel bir şekilde ve büyük kalabalıklar halinde Onun önüne çıktılar. Şam halkı onlardan korktu ve onlarla savaşmak istemedi. Müslim onların bu durumunu gördüğünde çok ağır hasta idi. Onlara küfredip zemmetti. Onları savaşa teşvik edince Şamlılar da savaşa koyuldular.
Her iki taraf savaşmakta iken Medinenin içinden, arkalarından bir tekbir işittiler. Bunun sebebi, Hariseoğullarının Şam halkını Medineye sokmaları ve halkın dağılmaları idi. işte bu sebeple Medine önünde bulunan hendeğe düşüp ölenler, çarpışma sırasında öldürülenlerden daha fazla olmuştu.
Müslim Medinelilerden Yezide beyat etmelerini istedi, çünkü Yezid Medinelileri Müslime havale etmişti ve O da onların kan, mal ve aileleri hakkında dilediği şekilde hüküm verecekti. Bu bakımdan Müslim Yezide beyat etmek istemeyeni öldüreceğini söylemişti. Ondan Yezid bin Abdullah bin Rabia bin Esved, Muhammed bin Ebil-Cehm bin Huzeyfe ve Makil bin Sinan el-Eşcai için eman istenmişti. Bu vakadan bir gün sonra bunlar getirilince Müslim onlara:
“Daha önce sözü edilen şarta uygun olarak beyat ediniz.” demiş, Kureyşli iki kişinin: “Biz sana Allahın kitabı ve Resulallahın sünneti üzere beyat ediyoruz” demeleri üzerine ikisinin de boyunlarını vurmuştu. Mervan Ona: “Fesubhanallah, sen Kureyşten emanla gelmiş iki kişiyi nasılolur da öldürürsün?” deyince elindeki sopa ile onun böğrünü dürterek: “Allaha yemin ederim, sen bile onların söylediklerini söylemiş olsan öldürürdüm.” diye azarlamıştı.
Makil bin Sinana gelince: Makil onlarla birlikte oturup içmek üzere içecek bir şey istemişti. Müslim Ona: “En çok hangi tür içeceği seversin?” diye sormuş, Makil: “Bal” diye cevap verince Müslim: “Ona getirin, bal içirin” diye emretmişti. Makil doyuncaya kadar içmiş, daha sonra Müslim ona: “Kana kana içtin mi?” diye sorunca Makil: “Evet” diye cevap vermişti. Bu sefer Müslim Ona: “Allaha yemin ederim, artık bundan sonra ancak Cehennem ateşinde bir şey içebileceksin.” demiş, Makil Ona: “Allah için ve akrabalığımız için senden böyle bir şey yapmamanı diliyorum.” diye yalvarmışsa da Müslim şu cevabı vermişti: “Yezidin yanından ayrıldığın gece Taberiyede benimle karşılaştığın zaman: “Bir ay yürüdük, bir ay döndük, ondan sonra da elimize sıfırdan başka şey geçmedi. Medineye dönerek bu fasık oğlu fasıka vermiş olduğumuz beyati bozacağız ve muhacirlerden ya da ensardan birisine beyat edeceğiz”, diyen sendin. Gatfan nerde, Eşcalılar nerde, halifelik nerde! Daha sonra ben bir savaşta karşılaşacak olursam seni mutlaka öldüreceğime dair yemin ettim.” Daha sonra Müslim emir vererek Makili öldürttü.
Yezid bin Vehb getirilince: “beyat et!” denildi. O da: “Kitab ve sünnet üzere sana beyat ediyorum.” deyince Müslim: “Onu öldürün!” dedi. Yezid:
“Sana beyat ediyorum.” dediği halde Müslim: “Allaha yemin ederim ki olmaz” dedi. Mervan aralarındaki bir akrabalık dolayısıyla affedilmesi için Müslimle konuştu. Ancak Müslim Mervanın boynuna bir darbe indirilmesini emrettikten sonra Yezid öldürüldü.
Daha sonra Mervan Hüseyinin oğlu Ali ile birlikte geldi. Ali Mervan ile oğlu Abdülmelik arasında yürüyordu. Müslimin huzuruna da o şekilde gelip, ikisinin arasında oturdu. Mervan Müslimden korunmak amacıyla içecek bir şey getirilmesini istedi. Gelen içecekten az bir şey içtikten sonra onu Hüseyinin oğlu Aliye verdi. Ali bu içeceği eline alınca Müslim Ona: “Bizim içeceğimizden içme!” diye seslendi. Alinin eli titredi ve öldürüleceğini zannedip bardağı elinden bırakmadı. Müslim Ona şöyle çıkıştı: “Sen benim yanımda emniyette olmak için bu ikisinin arasında mı yürüyerek geldin? Allaha yemin ederim, eğer durum bununla bitmiş olsaydı ben senin öldürülmeni emredecektim, fakat müminlerin emiri bana senin hakkında tavsiyede bulundu ve senin kendisiyle yazıştığından beni haberdar etti. Şimdi arzu ediyorsan içebilirsin. ”
Ali o içecekten içtikten sonra Onu alıp sedirde yanına oturttu ve şöyle sordu: “Ailen korkmuş olabilir, değil mi?” Ali: “Allaha yemin ederim ki evet!” diye cevap verdi. Müslim bir at getirilmesini emretti. Bu atın eğer takımları takıldıktan sonra bu ata bindirdi ve Onu geri gönderdi. Ayrıca Medine halkına koştuğu şart üzere Yezide beyat etmesini Ondan istemedi.
Ali bin Abdullah bin Abbas beyat etmesi için Müslimin huzuruna getirildi. SekUnlu Husayn bin Numeyr şöyle dedi: “Bizim kız kardeşimizin oğlu ancak Hüseyinin oğlu Alinin yaptığı beyat gibi beyat eder” Ali bin Abdullahın annesi Kindeli olduğundan, Kindeliler Husaynın yanında yer alınca Müslim de Onu bırakmak zorunda kaldı. Bunun üzerine Ali şu beyitleri okudu:
Atam Abbas Kusayyoğullarının efendisidir, Dayılarımsa hükümler Veliaoğulları. işte bunlar korudu beni ve Lekiaoğulları. Günahkarın birlikleri ve Şerefsiz bir iş istediler benden de Hızlı eller korudu beni.
Ali burada:Günahkar (müsrif) kelimesiyle Müslim bin Ukbeyi kast ediyor. Müslime bu Harre Vakasından sonraMüsrif adı verilmişti. Veliaoğulları Kindenin bir kolu olup, Alinin annesi onlardandır. Lekia da annesinin annesidir.
Denildiğine göre Osman bin Affanın oğlu Amr Ümeyyeoğullarından olup Medinenin dışına çıkanlar arasında değildi. O gün Müslimin yanına getirildiğinde Müslim: “Ey Şam halkı, bunu tanıyor musunuz?” diye sormuş, onlar: “Hayır” diye cevap verince Müslim onlara şöyle demişti: “Bu bir insanın oğlu adi bir heriftir, Osmanın oğlu Amrdır.” Sonra Ona şöyle dedi:
“Medineliler üstün gelince:Ben sizden biriyim dersin, Şamlılar üstün gelirse:Ben müminlerin emiri Osmanın oğluyum dersin.” Daha sonra verdiği emirle sakalı tel tel koparıldı. Arkasından şöyle dedi: “Ey Şamlılar! Bunun annesi ağzına bok böceğini koyar, sonra da: “Ey müminlerin emiri, bil bakalım ağzımda ne var?” diye sorardı. Halbuki ağzında kendisini rahatsız eden ve onun için hiç de iyi olmayan bir şey vardı.” Annesi Devs Kabilesinden idi. Müslim daha sonra Anan serbest bıraktı.
Harre Vakası Hicd 63. yılın Zilhicce ayının bitmesine iki gün kala (27 Ağustos 683) olmuştur.
Muhammed bin Umare der ki: Ben ticaret amacıyla Şama gitmiştim. Bir adam bana: “Nerelisin?”, diye sorunca ben: “Medineliyim,” diye cevap verdim. Bana: “Orası çok kötü bir yerdir.” dedi. Ben kendisine: “Resulallah oraya (hoş ve iyi anlamına)Taybe adını veriyor, sen oraya nasıl pistir diyebilirsin?” diye çıkışınca, adam: “Onun, benimle bir geçmişi vardır. Herkes Harre Vakasına çıkınca ben rüyada adı Muhammed olan birisini öldürdüğümü ve Onu öldürdüğüm için de Cehenneme girdiğimi gördüm. Onlarla beraber gitmemek için elimden geleni yaptığım halde bir türlü kabul ettiremedim. Sonunda onlarla birlikte yürümek zorunda kaldım. Olay bitinceye kadar hiç savaşmadım. Bu sefer öldürülenler arasında yürürken can çekişmekte olan birisinin yanından geçtim. Bu kişi bana: “Çekiloradan, ey köpek!” dedi. Onun sözü bana çok ağır geldi, ben de onu öldürdüm. Daha sonra rüyamı hatırladım. Medinelilerden bir adam getirdim ve onu ölüler arasından geçirip tek tek ona gösterdim. Benim öldürdüğüm adamı görünce: “inna lillah, bunu öldüren adam Cennete giremeyecektir.” dedi. Kendisine: “Bu kimdir?” diye sordum, bana: “Bu adam Muhammed bin Amr bin Hazmdir. Resulallah döneminde dünyaya gelmiş, Resulallah Ona Muhammed adını ve Ebu Abdülmelik künyesini vermişti.” Adamın bana da söylediklerini dinledikten sonra ailesinin yanına gidip beni öldürmelerini söylediysem de kabul etmediler. Diyet teklif ettim, onu da kabul etmediler.” (Muhammed bin Umarenin sözü burada bitiyor.)
Harre Vakasında öldürülenlerden bazıları: “Ensardan Abdullah bin Asım. Bu, ezanı rüyasında gören kişi değildir. O Abdullah bin Zeyd bin Salebedir. ”
Ubeydullah bin Abdullah bin Vehb, Vehb bin Abdullah bin Zema bin Esved, Abdullah bin Abdurrahman bin Hatib, Zübeyr bin Abdurrahman bin Avf, Abdullah bin Nevfel bin Haris bin Abdülmuttalib.
Küfeli Zahid, Rabi bin Huseym bu yıl vefat etmiştir.
Bu yıl Hac Emirliğini Abdullah bin ez-Zübeyr yaptı. Abdullaha o günlerdeel-Aiz adı veriliyor ve herkes devlet işlerinin Şura esasına göre yürütülmesi gerektiği görüşüne sahip bulunuyordu.
Abdullah bin ez-Zübeyr, Muharrem ayının başında Harre Vakasının haberini Misver bin Mahremenin azatlı kölesi Saidden aldı. Bu durum Abdullahın çok ağırına gitti. Müslimin üzerlerine geleceğini anladıklarından arkadaşlarıyla birlikte hazırlıkları başladı.