"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Hüseyinin kufeye gitmek üzere yola çıkması

Denildiğine göre Hüseyin Irak halkının kendisine yazmış olduğu mektuplar üzerine Kufeye gitmek isterken, henüz Mekkede bulunduğu sırada yanına Ömer bin Abdurrahman bin Haris bin Hişam ge-Ierek şunları söylemişti:
“Ben senin yanına senin iyiliğin için gelmiş bulunuyorum. Eğer senin görüşüne göre ben sana samimiyetle öğüt verecek birisi isem, bunu söylerim ve bu konuda üzerimde yerine getirilmesi gerekli olan bir hakkı yerine getirmiş olurum. Yok şayet sen benim samimiyetle öğüt vereceğimi sanmıyor isen yapmak istediğim bu işi yapmayıveririm.” Bunun üzerine Hüseyin kendisine şöyle dedi: “Söyle; Allaha yemin ederim, ben senin beni aldatacağını sanmıyorum ve senin kendi nefsinin hevasına her hangi bir şekilde kapılacağını da zannetmiyorum.” Ömer şunları söyledi: “Senin lraka gitmek istediğini haber aldım. Senin için korkuyorum. Öyle bir bölgeye gidiyorsun ki o bölgede valiler, emirler vardır, Beytülmaller bunların yanındadır. insanlar ise dünyanın ve dirhemin kölesi olmuşlardır. Ben yardımcı olmayı sana vaat etmiş bulunan ve seni saflarında çarpışacakları kimselerden daha çok seven kişilerin sana karşı çarpışmayacaklarından emin değilim.” Hüseyin kendisine şu cevabı verdi: “Ey amcaoğlu Allah iyiliğini versin! Ben senin bana samimiyetle öğüt vermek üzere gelmiş olduğunu, senin çok akıllıca sözler söylediğini biliyorum. Artık neye hüküm verilmişse, ne mukadder ise o olacaktır. Benim senin görüşünü almam veya almamam durumu değiştirmez. Sen benim nazarımda çok övülmeye değer olan bir danışman ve çok samimiyetle öğüt veren bir kimsesin.”
Daha sonra Abdullah bin Abbas yanına gelerek Ona şunları söyledi:
“Herkes senin Iraka gitmek üzere olduğundan söz ediyor. Ne yapacağını açıkça bize söyleyebilir misin?” Hüseyin Ona şu cevabı verdi: “Bu iki gün içerisinde Allahın izniyle yola çıkmaya karar verdim.” ibn Abbas kendisine: “Bu işten seni Allahın korumasını dilerim. Allah sana rahmet buyursun. Bana söyle, sen mevcut emirlerini öldürmüş, ülkelerini ellerine geçirmiş ve düşmanlarını sürmüş kimselerin yanına mı gidiyorsun? Eğer bunlar gerçekten böylesini yapmışlar ise onların yanına git, yok eğer seni yanlarına çağıranlar emirleri başlarında tutuyor ve onların yüksek derecedeki memurları bunlara hakim bulunup gelirlerini, vergilerini alıyor ise, şunu bil ki, bu kimseler seni savaşa çağırmış bulunuyorlar. Ben bunların seni aldatacaklarından, sana yalan söylemiş olacaklarından, sana muhalefet edip yardımsız bırakacaklarından ve sana karşı savaşa çağırdıklarında en çetin bir şekilde karşı durmayacaklarından emin değilim.” Bunun üzerine Hüseyin kendisine: “Ben Allahtan hayırlısını isteyeceğim ve ne olacağına bir bakacağım.” diye cevap verdi.
ibn Abbas çıktıktan sonra ibn ez-Zübeyr gelerek bir süre onunla konuştu. Zübeyr şunları söyledi: “Bizim bunların yakasını ve muhacirlerin evlatları olarak bu işe onlardan daha layık olduğumuz halde işin peşini ne diye bıraktığımızı bilemiyorum. Bana ne yapmak istediğini haber verir misin?” Bunun üzerine Hüseyin şu cevabı verdi: “Kendi kendime Kufeye gitmeye karar verdim. Benim orada taraftarlarım var ve ileri gelenler bana bu konuda mektuplar yazmış bulunuyor. Allahtan hayırlısını diliyorum.” ibn ez-Zübeyr kendisine: “Şayet benim senin gibi taraftarlarım olsaydı oraya gitmekten hiç bir şekilde vazgeçmezdim” diye karşılık verdi. Fakat daha sonra itham edilmekten korktuğu için şunları ekledi: “Fakat buna rağmen sen Hicazda kalıp da burada bu işi isteyecek olursan kesinlikle sana muhalefet etmeyiz, sana yardımcı oluruz, sana beyat ederiz ve sana samimiyetle bağlanırız.” Hüseyin ona şu cevabı verdi: “Babam bana buranın bir koçu olduğunu ve bu koçla buranın hürmetinin, itibarının ihlal edileceğini söyledi. işte bu koç ben olmak istemiyorum.” Bu sefer ibn ez-Zübeyr Ona şöyle dedi: “Arzu edersen sen burada kaL. işi bana verirsin, kesinlikle sana itaat edilir ve asla isyan edilmez.” Fakat Hüseyin: “Ben bunu da istemiyorum” diye cevap verdi. Daha sonra gizlice aralarında konuştular. Arkasından Hüseyin orada bulunanlara dönerek:
“Ne söylediğini biliyor musunuz?” diye sordu. Etrafında bulunanlar: “Hayır, canımız sana feda olsun, bilmiyoruz.” deyince Hüseyin şöyle dedi: “BanaSen bu mescitte dur, bütün ihsanları ben senin etrafında toplayayım diyor.” Daha sonra ibn ez-Zübeyre şunları söyledi: “Allaha yemin ederim, eğer ben buradan bir karış uzakta öldürülecek olursam, bu benim için bizzat içinde öldürülmekten daha hoştur. Onun dışında iki karış uzaklıkta öldürülecek olursam, bir karış uzakta öldürülmekten daha hoşuma gider. Allaha yemin ederim, ben şu yılanların herhangi birisinin deliğinde bile olsam onlar beni oradan çıkarırlar ve bana yapacaklarını yaparlar. Allaha yemin ederim, onlar Yahudilerin cumartesinin hürmetine riayet etmeyip haddi aştıkları gibi haddi aşacaklardır.” Bunun üzerine ibn ez-Zübeyr yanından kalkıp çıktı.
Arkasından Hüseyin şunları söyledi: “Bu kişi benim Hicazdan çıkmamdan daha çok dünyada hiçbir şeyi sevmiyor ve arzu etmiyor. Buranın insanlarının beni kesinlikle kendisine feda etmeyeceklerini iyi bildiğinden benim çıkmamı ve buranın yalnız kendisine kalmasını çok arzu ediyor.
Taberi der ki: Akşam veya ertesi günü olunca ibn Abbas yanına gelerek şunları söyledi: “Ey amcamın oğlu! Sabretmek istiyorum, sabredemiyorum. Ben bu gidişinde helak olup toptan kökünüzün kazınmasından korkuyorum. Iraklılar sözlerinde durmayan insanlardır. Sakın onlara yaklaşma, sen bu beldede kaL. Sen Hicazlıların efendisisin. Şayet Irak halkı ileri sürdükleri gibi gerçekten seni istiyorlarsa onlara bir mektup yazarak: “Valilerini sürmelerini, düşmanlarını dışarı çıkartmalarını” söyle ve ondan sonra onların yanına git. Yok, mutlaka buradan gitmek istiyorsan Yemene git, orada oldukça fazla kaleler ve geçitler vardır. Uzun ve geniş bir bölgedir orası. Orada senin babanın da taraftarları var. Sen orada bunlardan uzakta olursun, insanlara mektuplar yazarsın, elçiler gönderirsin ve kendini sağlama alırsın. işte o takdirde arzu ettiğini sağlıkla ele geçireceğini ümit ederim.” Bunun üzerine Hüseyin kendisine şu karşılığı verdi: “Ey amcamın oğlu! Allaha yemin ederek söylüyorum, ben senin bana samimi şekilde söylediğini ve bana karşı gerçekten şefkatle davrandığını biliyorum; bununla birlikte ben yola koyulmaya karar vermiş bulunuyorum.”
Bu sefer ibn Abbas kendisine şunları söyledi: “Eğer yola koyulmakta kararlı isen, hanımlarınla çocuklarınla yola koyulma. Ben senin, Osmanın hanımları ve çocuklarının gözleri önünde öldürülmesi gibi öldürülmenden korkuyorum.” Daha sonra şunları ekledi: “Hicazdan dışarı çıkmakla sen ibn ez-Zübeyr i ferahlatmış bulunuyorsun. Halbuki sen burada olduğun sürece kimse Ona dönüp bakmaz. Kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allaha yemin ederim, şayet ben seni saçından ve alnından yakaladığım ve herkes etrafımızda toplanıncaya kadar bu şekilde tuttuğum taktirde bana itaat ederek kalacağını bilseydim bunu gerçekten yapacaktım.” Daha sonra ibn Abbas Onun yanından çıkarak ibn ez-Zübeyrin bulunduğu yerden geçti ve Ona:
“Ey ibn ez-Zübeyr, gözün aydın olsun!” dedikten sonra şu mısraları okudu:
Ey kalabalıktaki kuş Artık etraf boş, dilediğince yumurtla ve öt; Canın çektikçe de etrafı gagala.
Arkasından: “işte Hüseyin Iraka gidiyor ve ey ibn ez-Zübeyr, seni Hicazla baş başa bırakıyor.” dedi.
Denildiğine göre; Hüseyin şöyle diyormuş: “Allaha yemin ederim, şu canı içimden çıkartmadıkça beni bırakmayacaklardır. Fakat bunu yaptıkları zaman da Allah onların başına kendilerini zelil edecek kimseleri musallat edecek ve aybaşı halindeki bir kadının bağladığı bezden daha zelil olacaklardır.”
Daha sonra Hüseyin Terviye (yani Zilhiccenin sekizinci) günü yola koyuldu. Yolda Amr bin Said bin Asın elçileriyle karşılaştı, Amr bin Said Yezid bin Muaviyenin Hicaz emiri idi. Amr ile birlikte kardeşi Yahya da aynı görevi paylaşıyordu. Amrın elçileri Hüseyini engellemek istedilerse de o, bu engellemeleri kabul etmeyip yoluna devam etti ve karşılıklı olarak kamçılarla vuruştular. Hüseyin ve beraberindekiler kendilerini savundular, yollarına devam edip,Tenim denilen yere kadar vardılar. Burada Yemenden Bahir bin Reysanın gönderdiği bir kervan ile karşılaştılar. Bahir, Muaviye oğlu Yezidin Yemen valisi idi. Söz konusu bu kervanın yükleri arasında Yemen safranı ve Yemen elbiseleri de vardı. Hüseyin bunları alarak develerle bulunan kervancılara şunları söyledi: “Aranızdan bizimle birlikte Iraka gelmek isteyen kimseye biz ücretini verir ve ona güzel bir şekilde arkadaşlık ederiz. Yine şuradan bizden ayrılmak isteyen kimseye de payını verir, ayrılırız.” Gerçekten ayrılan kimselere hemen haklarını verdi. Kendisiyle beraber gelen kimselere de ücretlerini verdi ve onları giydirdi. Daha sonra yoluna devam etti. es-Sifah denilen yere vardığında şair Ferezdakla karşılaştı. Ferezdak Hüseyine: “Allah sana istediğini versin ve arzuladığına kavuştursun. ” deyince Hüseyin kendisine: “Bana insanları ne halde bıraktığını bildir” dedi. Ferezdak ona: “Sen bu işi bilen birisine sordun. insanların kalbi seninle, fakat kılıçları Ümeyyeoğullarıyla birliktedir. Allahın hükmü ise gökten nazil olur ve Allah ne dilerse onu yapar.” Hüseyin Ona şu karşılığı verdi: “Doğru söyledin. Emir ve hüküm Allahındır. O dilediğini yapar, bizim Şanı yüce Rabbimiz her gün ayrı bir şandadır. Eğer Allahın hükmü hoşumuza giden bir şekilde nazil olursa nimetleri dolayısıyla Allaha hamd ederiz ve kendisine gereği gibi şükredebilmek için Ondan yardım dileriz. Eğer Allahın hükmü ve kazası bizim dileğimizi engelleyecek olursa niyeti Hak olan ve içinde takva bulunan kimse hiç bir şekilde haksızlık etmez.”
Taberi der ki: Yolda Abdullah bin Caferin mektubunu Abdullahın iki oğlu Avn ve Muhammed ulaştırdı. Mektupta şunları söylüyordu: “Benim bu mektubumu okur okumaz Allahadına senden geri dönmeni istiyorum. Ben bu yoldan gelişinden çok korkuyorum. Senin bu gelişinle helak olmandan ve aile ocağının kökünün kazınmasından çekiniyorum. Bugün sen helak olacak olursan yeryüzünün nuru sönmüş olur. Sen hidayet isteyenlerin bayrağı ve müminlerin ümidisin. Gelmekte acele etme, mektubumun arkasından ben de geliyorum. Selam.”
Denildiğine göre Abdullah bin Cafer, Amr bin Saidin karşısına dikilip şunları söylemiş: “Hüseyine bir mektup yaz. Bu mektubunda Ona eman ver ve kendisine iyilikle ve akrabalığın gerektirdiği şekilde davranacağını vaat edip geri dönmesini iste.” Amr Yezidin Mekke valisi idi. Amr Abdullahın bu isteğini yerine getirmiş ve bu mektubu kardeşi Yahya bin Said ve Abdullah bin Caferle göndermişti. Mektubu götürenler yolda Hüseyine yetişmiş, Ona mektubu okumuş ve kendisinden geri dönmesini istemiş idilerse de Hüseyin bunu yapmamıştı. Onlara özrünü beyan ederken bu arada şunları da söylemişti: “Ben rüyamda Resulallahı gördüm. Bu rüyada bana bir emir verildi ve ben bu emri yerine getirmek üzere gidiyorum. Bu ister lehime olsun, isterse aleyhime.” Kendisine: “Peki bu rüya nedir?” diye sorunca Hüseyin onlara şu cevabı vermişti: “Ben bu rüyayı kimseye anlatmadım. Rabbime kavuşuncaya kadar da bunu kimseye anlatmayacağım. ”
ibn Ziyad, Hüseyinin Mekkeden yola çıktığını haber alınca emniyet kuvvetlerinin başında bulunan Temim Kabilesine mensup Husayn bin Numeyri gönderdi. Husayn Kadisiyede konaklayarak, burası ile Haffan arasındaki bölgede atlıları düzenledi. Ayrıca Kadisiyedeki Kutkutana ve oradan Lala Dağına kadar olan bütün bölgede aynı şekilde atlılarını düzene soktu. HüseyinHacir denilen yere varınca Kays bin Müshir es-Seydavi ile Küfelilere kendisinin gelmekte olduğunu bildiren mektubunu gönderip, onlara işlerine ciddiyetle sarılmalarını emretti. Kays Kadisiyeye varınca Husayn Onu yakalayarak ibn Ziyadın yanına gönderdi. ibn Ziyad kendisine: “Saraya çık ve yalancı oğlu yalancı olan Alinin oğlu Hüseyine küfür ve hakaret et.” dedi. Bunun üzerine Kays saraya çıkarak önce Allaha hamdü senada bulunduktan sonra şöyle konuştu: “Gerçek şu ki, Alinin oğlu Hüseyin diye bilinen kişi Allahın yarattıklarının en hayırlısıdır. Resulallahın kızı Fatımanın oğludur. Ben de Onun size gönderdiği elçisiyim. OndanHacir denilen yerde ayrıldım. Onun çağrısını kabul ediniz.” Daha sonra ibn Ziyada ve babasına lanet okudu, Aliye de istiğfarda bulundu. ibn Ziyad Onun sarayın en üst yerinden atılmasını emretti. Sarayın en üst yerinden atılınca yere düşüp parçalandı ve orada vefat etti.
Daha sonra Hüseyin Kufeye doğru yoluna devam etti. Araplara ait bir su kenarına varınca burada Abdullah bin Muti ile karşılaştı. Abdullah Onu görür görmez önünde ayağa kalktı ve: “Anam, babam sana feda olsun ey Resulallahın oğlu! Buralara niçin geldin?” diye sorup kendi yerinde misafir etti. Hüseyin durumu haber verince Abdullah Ona şunları söyledi: “Ey Resulallahın oğlu! Sana Allahı hatırlatırım islamın haysiyetinin ayaklar altına alınmaması gerektiğini hatırlatırım. Kureyşin itibarını Allah için koru, Arapların itibarını Allah için koru. Allaha yemin ederim, şayet Ümeyyeoğullarının elinde bulunanı isteyecek olursan kesinlikle seni öldürürler. Şayet seni öldürecek olurlarsa ebediyen senden başkasından çekinmezler. Allaha yemin ederim, islamın haysiyeti, Kureyşin itibarı, Arapların itibarı ayaklar altına alınmış olacaktır. Yapma, Kufeye gitme ve kendini Ümeyyeoğullarının eline teslim etme!”
Fakat Hüseyin gitmekten vazgeçmedi ve hiçbir şeyi kabul etmedi. Züheyr bin el-Kayn el-Beceli haccetmiş bulunuyordu. Kendisi Osman yanlısı idi. Hacdan dönüşünde Hüseyin ile birlikte aynı yolda bir araya gelmişlerdi. Zübeyr Mekkeden itibaren Hüseyinle birlikte aynı yoldan geliyor, ancak Onun konakladığı yerde konaklamıyordu. Bir gün Hüseyin Onu yanına çağırdı. Bu durum Züheyrin ağırına gitmekle birlikte daha sonra hoşlanmaya hoşlanmaya bu daveti kabul etti. Yanından ayrılırken yüklerini Hüseyinin yüklerinin bulunduğu yere taşıdı ve kendisiyle beraber bulunan arkadaşlarına şunları söyledi: “Aranızdan bana tabi olmak isteyen varsa gelsin. Aksi takdirde bu benim onlarla beraber son görüşmemdir. Ben size bir şey söyleyeceğim. BizlerBelencer denilen yere savaşmaya gittik. Orada zafer kazandık ve pek çok ganimet elde ettik. Bu bakımdan sevindik. Bizimle birlikte Selman-ı Farisi vardı. Bizlere şunları söyledi: “Şayet sizler Muhammed ailesinin gençlerinin efendisine yetişecek olursanız, onunla birlikte savaşmaktan dolayı bugün elde etmiş olduğunuz ganimetlere daha çok sevininiz.” Bana gelince sizlere Allaha ısmarladık diyorum.” Daha sonra hanımını boşayıp ona şunları söyledi: “Haydi sen de ailenin yanına git! Çünkü benden dolayı başına kötü bir hal gelmesini istemiyorum.” Arkasından Hüseyin ile beraber oldu ve öldürülünceye kadar yanında kaldı.
Hüseyines-Salebiye denilen yere varınca Müslim bin Akilin öldürüldüğü haberini aldı. Arkadaşlarından birisi kendisine şunları söyledi:
“Bulunduğun yerden dönmeni teklif ediyoruz, çünkü Kufede senin ne bir yardımcın, ne de bir taraftarın vardır. Hatta onların senin aleyhine olmalarından da korkuyoruz.” Akilin oğulları ileri atılarak şunları söylediler: “Allaha yemin ederiz, ya intikamımızı alırız, yahut da Müslimin tattığını tadarız.” Bunun üzerine Hüseyin: “işte bütün bunlardan sonra yaşamanın hayrı kalmamıştır.” dedi. Arkadaşlarından birisi Hüseyine şunları söyledi:
“Allaha yemin ederiz, sen Müslim bin Akil gibi değilsin. Şayet Kufeye varacak olursan insanlar daha bir hızla senin etrafında gelip toplanacaklardır.” Daha sonra oradan ayrılıp Zübaleye vardılar. HüseyinZübale denilen yere varıncaya kadar kondukları her suyun çevresinde bulunanlar kendisine tabi oluyordu. Derken Hüseyine sütkardeşi Abdullah bin Bukturun ölüm haberi de geldi. Hüseyin süt kardeşini Müslim bin Akile, ölüm haberini almadan önce yolda haberci olarak göndermişti. Fakat Husaynın atlıları Onu yakalamış ve Kadisiyede ibn Ziyadın yanına göndermişlerdi. ibn Ziyad da kendisine: “Haydi sarayın tepesine çık ve yalancı oğlu yalancıya lanet et, daha sonra aşağıya in ve senin hakkında görüşümü açıklayacağım” demişti. Fakat Abdullah sarayın tepesine çıkıp insanlara Hüseyinin gelmekte olduğunu bildirerek, ibn Ziyadı ve babasını lanetledi. ibn Ziyad Onu sarayın tepesinden attırdı. Abdullahın kemikleri kırıldı ve ölümcül bir hale geldi. Lahm Kabilesine mensup Abdülmelik bin Umeyr adındaki birisi gelerek Onu boğazladı. Bu konuda Abdülmelik, hayıflanmağa başlayınca: “Ben onu rahatlatmak istemiştim” diye özür beyan etti.
Bazıları Onu boğazlayan kimsenin Abdülmelik bin Umeyr olmayıp Ona benzeyen birisi olduğunu söylemişlerdir.
Hüseyin süt kardeşi Abdullahın ve Müslim bin Akilin öldürüldüğünü haber alınca beraberindekilere bunu bildirerek şunları söyledi: “Taraftarlarımız bizi yardımsız bırakmış bulunuyorlar. Geri dönmek isteyen geri dönsün ve bundan dolayı kendisini kınamayacağız.” Bunun üzerine onunla birlikte olanlar sağa sola dağıldılar. Yanında, yalnızca Mekkeden yola çıkan arkadaşları kaldı. Hüseyinin bunu yapmasının sebebi, Araplardan kendisine katılan bedevilerin bütün halkı kendisine itaat etmiş bulunan bir beldeye gitmekte olduklarını zannettiklerini bilmesi idi. Bu bakımdan Hüseyin onların nasıl bir yere gitmekte olduklarını bilmelerini istemişti.
Daha sonra vadinin iç tarafına konaklayıncaya kadar yoluna devam etti.

Araplardan bir adam onunla karşılaştı ve ona şunları söyledi: “Allah adına senden geri dönmeni istiyoruz. Allaha yemin ederim, sen sadece ve sadece keskin kılıçlar üzerine gidiyorsun. Sana bu haberleri gönderen kimseler şayet seni savaşmak ihtiyacında bırakmamış olsalardı, senin için her şeyi hazırlamış bulunsalardı ve bundan sonra sen onların yanına gelmiş olsaydın, işte bu isabetli bir iş olurdu. Fakat şu sözünü ettiğimiz durumda senin böyle bir işi yapmanı uygun görmüyorum.”
Hüseyin kendisine şöyle cevap verdi: “Senin sözünü ettiğin bu durumu bilmiyor değilim, fakat aziz ve celil olan Allahın emrine hiç bir kimse karşı gelemez.” Daha sonra oradan da ayrılıp yola koyuldu.

Bu yıl Hacc emirliğini Amr bin Said bin As el-Eşdak yaptı. Amr, Medine valisi idi.

Sahabelerden Eslemli Cerhed bu yıl vefat etti. Muaviyenin halifeliği döneminde de ensardan ve Bedir Savaşına katılmış bulunan Harise bin enNuman vefat etti. Yine Muaviye döneminde Dihye bin Halife el-Kelbi vefat etti. Cebrail insan suretinde vahiy getirdiği zaman Dihyeye benzerdi.
Halifeliğinin ilk dönemlerinde ensardan ve Bedir Savaşına katılmış olanlardan Rifaa bin Rafi bin Malik bin Aclan vefat etti. Rifaa aynı zamanda Ali ile birlikte Cemel ve Sıffin olaylarına da katılmıştır.
Yine Muaviye döneminde Amr bin Umeyye ed-Damri Medinede, ensardan Osman bin Huneyf, Sakifli Osman bin Ebll-As, ensardan ve Bedir Savaşına katılmış olanlardan itban bin Malik, ibnul-Rabl diye de bilinen ensardan Sehl bin Hanzaliyye Dimaşkda vefat etmiştir.

Yine Muaviye döneminde 57. (676-677 M.) yıldan sonra Sehmli Saib bin

Ebi Vedaa, ensardan ve Bedir Savaşına katılmış bulunan Süraka bin Amr da vefat etmiştir. Yine Muaviye döneminde ve 57. yılın başlarında ensardan ve Bedir Savaşına katılmış olanlardan Ziyad bin Lebid vefat etmiştir. Müzeyneli Makil bin Yesar da Muaviye döneminde vefat etmiştir. Basrada bulunan Makil nehri Ona nispet edilir. Makilin Yezid devrinde vefat ettiği de söylenmiştir.
Yine Muaviye döneminde Peygamberin develerinin çobanı olan Naciye bin Cündüb bin Umeyr vefat etmiştir. Ensardan Nayman bin Amr bin Rifai bu yıl (H. 60. yılı) vefat etmiştir. Şakacı ve şakayı seven birisi idi. Bedir Savaşında bulunmuş bir sahabidir. Bu yıl, Onun değil de oğlunun vefat ettiği de söylenmiştir.
Muaviyenin son dönemlerinde sahabiliği de olan Abdullah bin Malik bin

Buhayne ile bu yıl içinde Müzeyneli Abdullah bin Muğaffel bin Abd Gan adındaki kişi Basrada vefat etmiştir.
Eslemli Hind bin Cariye bin Hind de Muaviye döneminde vefat etmiştir. 60. yılda Hakim bin Hizam 120 yaşında vefat etti. Hakimin bu 120 yıllık hayatının 60 yılı Cahiliyye, 60 yılı da islam döneminde geçmiştir. Asıl adı Malik bin Rabia olan ve Bedir Savaşına katılmış olanlardan Ebu Üseyd es-Saidi de bu yıl vefat etmiştir. Ebu Üseydinin 65. (M. 684-685) yılda vefat ettiği de söylenmiştir. Bedir Savaşına iştirak edenlerden en son vefat eden kişi Odur. Onun 30. (M. 650-651) yılda vefat ettiği söylenmiş se de bu rivayet doğru değildir.
Muaviyenin ilk dönemlerinde ensarın antlaşmalısı olan Ebu Bürde Hani bin Neyyar el-Belevi vefat etmiştir. Ebu Bürde, Akabidir. (Akabe Beyatinde bulunmuş ve Bedir Savaşına katılmıştır. Ayrıca Ali ile birlikte bütün savaşlarda bulunmuştur.)
Sahabiliği de bulunan Ebu Saibe el-Huşeni de Muaviye döneminde vefat etmiştir. Onun 75. (M. 694-695) yılda vefat ettiği de söylenmiştir.
Kureyşli Ebu Cehm bin Huzeyfe el-Adevi Muaviyenin son dönemlerinde vefat etmiştir. Onun ibn ez-Zübeyr döneminde Kabenin inşa edilmesi olayında bulunduğu da söylenmiştir. Ebu Cehm, Kureyşin Kabeyi inşa ettiğini görmüş kimse idi.
Muaviyenin ilk dönemlerinde Sehlin babası ensardan Ebu Hasme de vefat etmiştir. Onun son dönemlerinde Ebu Kays el-Cüheni vefat etmiştir. Ebu Kays Mekkenin fethini görmüş bir kimsedir.
Hicretin 60. yılında Safvan bin Muattal es-Sülemi, Sumeysatta vefat etmiştir. Onun bundan daha önce şehit olarak öldürüldüğü de söylenmiştir. Yine bu yıl içerisinde Peygamberin kendisiyle evlendiği zaman Allaha sığınarak istiazede bulunan ve bunun üzerine Peygamber Efendimizin kendisinden ayrıldığı kadın olanKülabiyye diye bilinen kadın da vefat etmiştir. Bu kadın delirmiş bulunuyordu.
Ayrıca künyesiEbu Abdurrahman olan Müzeyneli Bilal bin Haris de bu yıl vefat etmiştir. Muaviyenin son dönemlerinde Vail bin Hucr el-Hadrami ile Ebu idris el-Havlani de vefat etmiştir.