Bu yıl içinde Ziyad Fars illerinden Muaviyenin yanına gelmişti. Ziyad bin Ebih mallarını Abdurrahman bin Ebu Bekrenin yanına emanet etmişti. Abdurrahman Ziyadın mallarına Basrada mütevelli olarak bakıyordu. Muaviye bunu işitince Muğire bin Şubeye haber gönderip Ziyadın mallarının ne olduğunu öğrenmesini istemiş, Muğire Abdurrahmanı çağırıp şöyle demişti: “Senin baban bana kötülük etmişse de amcan iyilikte bulunmuştur.” (Amcası derken Ziyadı kastediyordu.) Muğire arkasından Muaviyeye mektup yazıp: “Abdurrahmanın elinde bulunup da helal olarak alabileceğim hiç bir mal bulamadım.” demiş, bunun üzerine Muaviye Muğireye: “Abdurrahmana işkence yap!” diye yazmıştı. Ancak Muğire bu konuda mazeret beyan etmek istemiş, durum Muaviyeye ulaşmıştı. Bunun için Muğire bin Şube, Abdurrahmana: “Elindeki mallarını koru.” demiş ve eline aldığı bir pelteyi Abdurrahmanın yüzüne çalıp, üzerine su serpmiş ve Abdurrahman bayılıvermişti. Muğire bu işlemi üç sefer tekrarladıktan sonra onu serbest bırakıp Muaviyeye mektup yazarak: “Abdurranmana işkence yaptım, ancak yanında hiç bir mal bulamadım.” demiş, böylece de Abdurrahman Ziyadın mallarını yanında muhafaza etmişti. Sonra Muğire Muaviyenin yanına vardığında Muaviye Ona sitem ederek:
Kişi sırrını birine açacak olursa, Bu onun dostu ve sırdaşı olmalıdır. Eğer sırrını açıklayacaksan Onu saklayacak bir sırdaşına açıkla, yoksa bundan vazgeç. demiş, Muğire de şöyle karşılık vermişti: “Ey Müminlerin emiri! Eğer bana bir sırrını söyleyecek olursan bil ki onu sır saklayıcı ve şefkatli birine söylemiş oluyorsun, fakat bu söylediklerinden bir şeyanlamadım.” Muaviye bunun üzerine: “Ziyadı ve Fars illerine sığımnış olmasını hep hatırlayıp duruyorum da bütün gecemi uykusuzlukla geçiriyorum.” diye konuşmuş, Muğire: “Ziyad orada olsa ne olur ki?” diye sorunca da şöyle karşılık vermişti: “Fars illeri gibi bir beldenin malları Arapların dahilerinden birisinin elinde olursa, o her türlü hile ve tuzakları kurabilir. Onun ehl-i beytten birisine beyat etmesinden korkuyor ve bu konuda bir türlü güvence duyamıyorum. Eğer o ehl-i beytten birisine beyat ederse tekrar savaşı başlatmış olacak demektir.” Onun bu sözleri üzerine Muğire: “Ey Müminlerin emiri! Onu buraya getirmem konusunda bana izin verir misin?” diye sormuş, Muaviye de: “Evet, Onu getirirsen senin için mükafatlar vardır.” şeklinde cevap vermişti.
Muğire kalkıp Ziyadın yanına gitmiş ve şöyle demişti: “Hilafet konusunda ortaya çıkıp bu işe elini atacak Hasandan başka bir kimse yoktu. O da bizzat kendisi gelip Ona beyat etmiştir. Fakat senin burada bulunman Ona bir korku vermektedir. Bundan dolayı beni sana gönderdi. Sen de bu konuda çabuk davranırsan Muaviye seninle uğraşmaktan vazgeçer.” Ziyad: “O halde bana nasihat et, ne yapayım? En son gayeni ve maksadını söyle. Seninle istişare eden adam gerçekten samimidir.” diye söyleyince Muğire şöyle demişti: “Bana kalırsa Onunla bir araya gel, iplerinizi birleştirin. Yüce Allah sonunda hükmünü verecektir.”
Muğirenin Fars illerinden gelmesinden sonra Muaviye Ziyada bir emanname yazıp göndermişti. Bunun üzerine Ziyad yanına el-Mincab bin Raşid ed-Dabbiyi ve Harise bin Bedr el-Gudaniyi alarak Fars illerinden hareketle Muaviyeye gitmek üzere yola koyulmuştu.
Abdullah bin Amir Abdullah bin Hazimi bir grup cemaatle Fars illerine göndererek şöyle tavsiyede bulunmuştu: “Eğer Ziyadı doğuda görecek olursan yakala, getir.” Gerçekten Abdullah bin Hazim Fars illerine doğru yola koyulmuş, yolda Errecan denilen yerde Ziyad ile karşılaşmış ve hemen atının yularını yakalayarak: “Ey Ziyad, in aşağıya.” demiş, Ziyadın yanında bulunan el-Mincab bin Raşid de yuları eline almış olan ibn-i HazIma şöyle seslenmişti: “Ey siyah kadının oğlu! Bırak Onu ve kenara çekil, yoksa elini atın yularında asılı olarak bırakırIm.” ibn Hazim ile Mineab arasında bir çekişme vardı. Ziyad ibn Hazime dönüp: “Muaviyeden bana bir emanname gelmiştir.” deyince ibn Hazim yoldan çekilip Ziyadı serbest bırakmıştı. Sonra Ziyad Muaviyenin yanına vardığında Muaviye Ona Fars illerinin mallarını ne yaptığını sormuş, Ziyad da bu mallardan bir kısmını Aliye gönderdiğini, bir kısmını gerekli yerlere harcadığını ve geri kalanları da Müslümanlara emanet ettiğini söylemişti. Muaviye Ziyadın gerçekten infak ettiği ve yanında kalan mallar konusunda Onu doğrulamış, elinde bulunan malları da hemen ondan alıvermişti.
Başka bir rivayette de şöyle anlatılır: Ziyadın Muaviyeye: “Malların geri kalmış olan bir kısmını da Müslümanlara emanet olarak bıraktım.” demesi üzerine Muaviye tereddüde düşer. Bu arada Ziyad kendi adamlarına bir mektup yazarak gerçekten sadakalardan ve zekatlardan elinde kalan kısımları onlara emanet eder ve: “Size emanet etmiş olduğum bu malların ne demek olduğunu anlayın ve Allahın kitabında yazılı olduğu gibi:Biz emaneti göklere yere ve dağlara sunduk, onu yüklenmekten kaçındılar. (el-Ahzab suresi, 72) elinizdeki emanetleri iyice muhafaza edin.” der, ayrıca Muaviyeye bu mallardan söz ettiğini de onlara bildirir. Ziyad, elçisine de bu durumları Muaviyeye duyuracak bazı kimseleri görevlendirmelerini söyler. Gerçekten Ziyadın elçisi bütün bunları yerine getirmiş ve bu haberler etrafa yayılmıştı. Muaviye bu mektup ve yazışmalara vakıf olunca Ziyada şöyle der:
“Bana karşı hileli davrandığından korkuyorum. Bundan dolayı bana arzu ettiğin miktarda mal ver ve bu konuda benimle anlaşma yap.” Gerçekten Ziyad Muaviye ile belli bir miktar üzerinde anlaşmış, Ona bir milyon dirhem vermiş ve bu konuda barış akdetmişlerdi. Sonra Ziyad Kufede oturmayı Muaviyeden rica etmiş, Muaviye de bu isteğini kabul etmişti. Ziyad Kufede bulunduğu sürece vali Muğire bin Şubeden izzet ve ikram görmüştü. Bu arada Muaviye vali Muğireye bir mektup yazarak Ziyad, Hücr bin Adiyy Süleyman bin Sürad, Şebes bin Ribi ve ibnül Kevva ibnül-Hamik adlarındaki şahısları sürekli olarak cemaat namazlarında bulundurmasını emreder. Gerçekten bunlar devamlı olarak Muğirenin yanında namaza gelirlerdi. Onların bu şekilde namazda bulunmalarını istemesinin sebebi bunların Alinin taraftarlarından olmasıydı.
Bu yıl içinde Macc emirliğini Anbese bin Ebi Süfyan yerine getirmişti.
Yine bu yıl içinde Muaviyenin Armenia Valisi bulunan ve Onunla birlikte bütün savaşlara katılmış olan Habib bin Mesleme el-Pihri vefat etmişti. Yine bu yılda ashabdan Osman bin Talha bin Ebi Talha el-Abderi vefat etmişti. Yine ashabdan olup Resulallah ile güreş tutmuş olan Rukane bin Abdi Yezid bin Haşim bin el-Muttalib ile yine ashabdan olan Safvan bin Umeyye bin Halef elCumahi vefat etmişlerdi. Aynı şe-kilde bu yıl vefat edenlerden birisi de elBerra bin Azibin dayısı Hani bin Niyar bin Amr el-Ensari idi. Hani bin Niyar Bedir ashabından ve Akabe beyatine katılmış olanlardandi. Başka bir rivayette onun 45. yılda vefat ettiği kaydedilmektedir.