Bu yıl içinde Vakidinin ileri sürdüğüne göre Busr bin Ebi Ertat Bizans topraklarına gazaya çıkıp orada kışı geçirmiş ve Kostantiniyyeye kadar ulaşmıştı, ancak tarihçilerden bir kısmı Vakidinin bu görüşünü reddederek Busr bin Ebi Ertatın Bizans topraklarında asla kışı geçirmediğini kay de derler.
Bu yılın Ramazan Bayramının birinci gününde Amr bin el-As vefat etmişti. O Ömer zamanında dört yıl, Osman zamanında iki ay eksiği ile dört yıl, Muaviye zamanında da bir ay eksiği ile iki yıl Mısır Valiliğini yürütmüştür.
Yine bu yıl içinde Muaviye, Abdullah bin Amr bin el-Ası Mısır Valiliğine tayin etmiş, Abdullah da bu görevi iki yıla yakın bir müddet yürütmüştü.
Bu yılın safer (Mayıs-Haziran) ayında Medinede Muhammed bin Mesleme vefat etmiş ve namazını Mervan bin el-Hakem kıldırmıştı. Muhammed bin Mesleme vefat ettiğinde yetmiş yedi yaşında bulunuyordu.
Bu yıl içinde Teym er-Ribab Kabilesine mensup olan el-Müstevrid bin Ullife et-Teymi öldürülmüştü. 42. yılın olayları arasında Onun isyana kalkıştığını ve Haricilerin kendisine beyat edip Müminlerin emiri lakabıyla çağırdığını zikretmiştik.
Bu yıl içinde vali Muğire bin Şubeye Haricilerin Hayyan bin Zabyan eşSüleminin evinde toplanıp Şaban ayının hemen başında yapacakları isyan için hazırlıklara giriştikleri haberi verilince, Muğira emniyet görevlisi olan Kabisa bin ed-Temimu üzerine göndermiş, O da Hayyanın evini ve içinde bulunanları kuşatmıştı. Hayyanın evindeki bu Hariciler arasında Muaz bin Cüveyn de bulunuyordu. Burada bulunanlar yirmi kadar adamdı. Muazın kendisinden hoşlanmayan ve ümmü veled olan bir hanımı olup onlara karşı tuzak kurmuş, kılıçlarını alıp yatakların altında saklamıştı. Bunlar kalkıp kılıçlarını almak istediklerinde kılıçları bulamayınca hemen teslim olmuşlardı. Emniyet görevlisi olan Kabisa onları alıp Muğirenin yanına götürmüş, Muğire konuşturmak için epeyi zorlamışsa da hiç bir şeyi itiraf etmemişler, Kuran-ı Kerim okumak üzere toplandıklarını söyleyip durmuşlardı. Muğire bunları bir yıla yakın hapsetmişti. Kardeşleri hapiste olduklarını işitince onları kurtarmak istemişlerdi. Bu yüzden Mustevrid Hireye varıp isyan için orada konaklamış ve Hariciler Onun etrafında toplanmışlardı. Bu arada Haccar bin Ebcer adında birisi onları Hirede görmüş, Hariciler Haccardan kendilerinden bahsetmemesini ve bu gece kendilerini gördükleri yeri söylememesini rica etmişler, Haccar da:
“Yalnız bu gece değil, hayatım boyunca sizin hakkınızda hiç bir şey söylemeyeceğim ve her şeyinizi gizleyeceğim,” şeklinde karşılık vermişti. Ancak Hariciler Ona güvenmeyip, Muğireye haber vereceğinden korktukları için oradan ayrılıp Müstevridin kayını olan Süleym bin Mahduc el-Abdinin evine kapanmışlardı. Gerçekten Haccar bin Ebcer onlardan tek bir kelime söz etmemişti.
Hariciler tam o günlerde isyan edecekken Muğire onların isyan haberlerini almış ve Küfede Müslümanlara bir hutbe okuyarak Allaha hamd ettikten sonra şöyle demişti: “Sizler benim Haricilere karşı iyi davrandığımı ve başınıza her hangi bir işin açılmasını istememekte devam ettiğimi çok iyi bilirsiniz. Ancak sizin kötülerinizin bizi bir maceraya sürükleyeceğinden korkuyorum. Gerçekten halim ve muttaki bir insanın cahil ve sefih adamın günahını yükleneceğinden ve bundan dolayı bizim de başka bir çıkar yolumuzun kalmayacağından korkuyorum. Bundan dolayı şehrimizin sefih insanlarını topunuzun başına gelebilecek felaketlere sebep olmaktan alıkoymanızı istiyorum. Bazı adamların şehrinizde her türlü ayrılıkçılık, nifak ve fitneyi yaymak istediklerini haber aldım. Evet, vallahi bunlar Arap diyarlarının her hangi bir diyarına uğrayıp da orada isyan edecek olurlarsa mutlaka onların topunu helak eder ve kendilerinden sonra geleceklere de ibret olmalarını sağlarım.” Muğirenin bu sözleri üzerine Makil bin Kays er-Riyahi ayağa kalkıp: “Ey emir! Bize bu adamların kimler olduklarını söyle. Eğer bunlar bizden kimseler iseler bunları derhal bertaraf ederiz ve eğer bizim dışımızda kimseler iseler senin emrine itaat edeceğiz, her kabile de kendi sefih adamlarına karşı çarpışacaktır.” diye konuşmuş, Muğirenin: “Bana hiç kimsenin adı zikredilmedi.” demesi üzerine de: “Ben kendi kabilemden olan sefihlere karşı çıkacağım gibi her kabilenin reisi de aynı şekilde bu sefih insanlara karşı tavır takınacaktır.” demişti. Bunun üzerine Muğire kabile reisIerini toplayarak onlara şöyle hitap etmişti: “Her biriniz kendi kabilesinden olan sefih kimselere karşı tavır takınacak ve yanımda yer alacaksınız. Eğer böyle davranmayacak olursanız, biliniz ki hiç hoşlanmayacağınız şeylerle karşılaşacak ve sevmediğiniz durumlar ortaya çıkacaktır. ”
Bu kabile reislerinin her biri kendi akrabalarının yanına vararak onları Allahadına davet edip islama çağırmış ve fitne çıkarmak isteyen kimseleri kendilerine bildirmelerini istemişlerdi. Bu arada Sasaa bin SUhan Abdi Kays Kabilesine gelip Hayyanın Süleymin evinde konakladığını haber vermiş, ancak kendi kabilesinden birisinin alınıp eziyet edilmesine pek razı olmamıştı. Çünkü o Şamlılara karşı kin beslemekte ve onların görüşlerine karşı tavır takınmakta idi. Bundan dolayı kendi kabilesinden her hangi bir kimseye kötülük gelmesini istemezdi ve kalkıp onlara şöyle hitapta bulunmuştu: “Ey Müslümanlar! Yüce Allaha hamd olsun ki fazileti ve şerefi dağıttığında sizin kavminize de en güzelini verdi ve sizler Onun razı olacağı şekilde meleklerine, Resullerine ve seçmiş olduğu dine icabet etmiş bulundunuz. Sizler Resulallah ahirete intikal edinceye kadar bu hal üzerine kaldınız. Resulallahın vefatından sonra bazıları ihtilaf etti, bazıları münafıklık etti, bazıları ise neticeyi bekleyip durdu. Sizler Allaha ve Resulüne iman ederek dine yapıştınız ve mürtetlerle savaşıp Allahın dinini ikame edinceye ve zalimleri yok edinceye kadar sabrettiniz. Bugüne kadar Yüce Allah size hayır verip durmuştur. Ümmet kendi arasında ihtilafa düşünce onlardan bir grup Talha, Zübeyr ve Ayşenin yanında yer almış, bazıları batıdaki Müslümanların başa geçmelerini istemiş ve bazıları da Abdullah bin Vehb er-Rasibinin yanına katılmıştı. Sizler ise Yüce Allahtan kendi mükafatınızı ve başarınızı dileyerek Onun size vermiş olduğu üstün şereften dolayı Resulünün ehl-i beytinin dışında kimseyi istemediğinizi ilan ettiniz. Sizler bu hak yol üzere bugüne kadar bu halinizi sürdürüp Cemel Gününde hakka uymayan kimseleri yola getirmek için çarpıştınız. Yüce Allah da onları sizin ve sizin gibi düşünenlerin eliyle bertaraf etti. Aynı şekilde Nehrevan Gününde de dinden sapmış olanlara karşı gerekli olanı yerine getirdiniz. (Ancak Şamlılar hakkında bir söz söyleyemedi, çünkü o anda iktidar onların elindeydi.) Cenab-ı Allaha, peygamberinize ve peygamberinizin ehl-i beytine bu insanlardan daha düşman kimse yoktur. Bunlar dinden sapmış, hataya düşmüş ve imamımıza muhalefet edip kanlarımızı helal görerek bizi küfürle itham etmiş bulunuyorlar. Sakın, sakın onları evlerinizde barındırmayasınız ve onlar hakkında bir şeyi gizlemeyesiniz. Arapların hiç bir kabilesine bu adamlara, bu dinden sapmış olanlara karşı yardımcı tavır takınmak asla yakışmaz ve uygun düşmez. Fakat işittiğime göre sizlerden bazıları bu adamlara yandaş çıkmak istiyormuşsunuz. Ben işte bunu söz konusu etmek istiyorum. Ben hak olduğundan dolayı onların kanlarıyla Allaha yaklaşmak istiyorum, onların kanı helaldir. ”
Sonra sözüne devamla: “Ey Abdi Kaysoğulları! Bizim valilerimiz görüşleriniz hakkında her şeye vakıftırlar ve her şeyi bilmektedirler. Bundan dolayı onların elinde sizin aleyhinizde her hangi bir delil ve hüccet olmasın. Onlar siz ve sizin gibilerin aleyhinde rahatlıkla hükümlerini icra edebilirler.” demiş ve oturmuştu. Arkasından her bir kabile şöyle demişti: “Allah onlara lanet eylesin ve onlardan beri olsun. Biz onları asla evlerimizde barındırmayacağız ve onların gizlenmiş oldukları yeri bilirsek mutlaka yerlerini sana bildireceğiz.” Ancak Süleym bin Mahduc bu konuda hiç bir söz söylememiş, oradan ayrılıp gitmiş ve kendi adamlarını evinden kovmayı pek hoş karşılamamıştı. Diğer taraftan onları evinde barındırdığı takdirde hep birlikte helak edileceklerini biliyor ve bunu da hoş karşılamıyordu.
Mustevridin adamları gelip Muğire bin Şubenin Müslümanlara yaptığı hitabı ve kabile reisIerinin bu konudaki görüşlerini ona aktarmışlardı. Bunun üzerine Mustevrid, Süleym bin Mahduca Sasaanın Abdi Kaysoğullarına yapmış olduğu hitap hakkında sormuş ve bunun doğru olup olmadığını öğrenmek istemişti. Ancak ibn Mahduc: “Ben size bu konuda bilgi vermek istemedim. Bunun da sebebi sizlere bunu ilettiğim takdirde kendi evimde sizleri barındırmaktan çekindiğimi belirtmiş olacağıma kanaat getirdiğim içindir.” der. Mustevrid de Ona cevaben şöyle der: “Sen bize izzet ve ikramda bulundun. Senin en güzel davranışlarını gördük. Ancak biz bundan sonra evinden ayrılıp gideceğiz.”
Mustevrid adamlarına haber göndermiş ve: “Bu kabilenin içinden çıkınız.” demişti. Sonra Surada buluşmak üzere randevulaşmışlardı. Buraya grup grup gelip üç yüz kişi civarında olmuşlar ve oradan da es-Saraya varmışlardı. Muğire bin Şube onların hareket ettikleri haberini alınca Müslümanların ileri gelenlerini ve reisIerini davet ederek onlarla istişare etmiş ve bunların üzerine kimi gönderecekleri konusunda görüş alış-verişinde bulunmuşlardı. Adiyy bin Hatem Ona şöyle demişti: “Hepimiz onların düşmanlarıyız ve onların görüşlerine kin besleyen kimseleriz. Senin emrinde ve itaatindeyiz. Hangimizi istersen o gider.” Maki! bin Kays da: “Göndereceğin kimse etrafında bulunan adamlardan her hangi biri değil de sana itaat edecek ve senin sözlerini dinleyecek, aynı zamanda onların helakı için çalışacak bir kimse olmalıdır. Müslümanlardan oraya gönderebileceğin kimseler arasında onlara benden daha çok düşman kimse yoktur, beni gönder. Allahın izniyle senin bu konuda işlerini halledeceğim.” şeklinde konuşmuştu. Muğire de Makilin bu sözleri üzerine:
“Haydi, Allahın adıyla çık git!” demiş ve Onunla birlikte üç bin kişilik bir askeri birliği hazırlayıp yola çıkarmıştı. Muğire bin Şube ayrıca emniyet görevlisine: “Makil ile birlikte Ali taraftarları da bu sefere katılsın. Eğer Alinin taraftarlarıyla diğerleri bir araya gelirlerse aralarında bir kaynaşma meydana gelir ve her iki tarafta bu günden sonra Haricilere karşı aynı tavrı takınmış olurlar, çünkü onlar daha evvel de bunlarla çarpışmış idiler.” Sasaa bin SUhan da Makilin dediklerine yakın sözler söylemiş, Muğire şöyle karşılık vermişti: “Otur, sen gayet iyi bir hatipsin.” Başka bir rivayete göre ise Muğirenin Sasaanın susmasını istemesinin sebebi Onun Osmanı sürekli olarak ayıplayıp Aliyi ve faziletlerini söz konusu edip durmasından dolayı idi. Ayrıca Muğirenin Sasaayı çağırıp şöyle dediği de söylenir:
“Sakın, sakın senin Osmanı ayıpladığını ve Alinin faziletlerini millete anlattığını işitmeyeyim. Ben her ikisi hakkında senden daha çok bilgiye sahibim, ancak bugün başımızda bir iktidar vardır. Onlar hakimiyetlerini kurmuş, bize birisinin ayıplarını örtmemizi istemişlerdir. Bundan dolayı da biz bize emredileni yerine getirip bunun dışında olanı terk eder, yapmaktan başka bir çaremiz olmayan şeyleri mutlaka yerine getirir, onun dışında olanları bırakır, böylece bu adamların bütün şerlerinden nefislerimizi korumuş oluruz. Alinin faziletlerinden söz etmek isteyecek olursan arkadaşlarınla birlikte evlerinizde birbirinize onları yad edebilirsiniz. Ancak meclislerde aleni olarak onun faziletlerinden söz etmenizi bugünkü emiriniz kesinlikle kabul etmez ve buna tahammül edemez.” Sasaya onun bu sözleri üzerine: “Peki!” demiş. Ancak daha sonra Sasaanın Alinin faziletlerinden söz ettiğini işitmesi üzerine Muğirenin tekrar Onu çağırıp ikaz ettiğini görüyoruz. Bu ikazı üzerine Sasaa Ona: “Ben sadece ve sadece bir hatibim.” demiş, Muğire: “Evet, doğrudur.” diye karşılık verince de Sasaa şöyle devam etmişti: “Evet, ben gayet iyi bir hatibim. Eğer sen beni Cemel Gününde görmüş olsaydın Arapların karşı karşıya geldiklerinde kemiklerin nasıl çatırdadığını, reisIerin nasıl öldürüldüklerini ve benim düşman üzerine saldırgan aslanlar gibi nasıl hücumlara kalktığımı da görmüş olurdun.” Muğire Onun bu sözlerini şöyle karşılamıştı:
“Kalan ömrüme yemin olsun ki sen gayet mükemmel ve fasih bir dile sahipsin.”
Nihayet Makil bin Kays yanında Alinin taraftarlarından gayet seçkin kimselerin de katıldığı üç bin kişilik orduyu alarak Sılra denilen yere, Haricilere ulaşmıştı.
Haricilere gelince; onlar da Behurasire doğru yola koyulmuş, içinde iran kisralarına ait konakların bulunduğu eski şehre geçmek istemişler, ancak buranın valisi olan Simak bin Ubeyd el-Ezdi el-Absi Haricileri oraya girmekten alıkoymuştu. Müstevrid Ona bir çağrıda bulunarak Osman ve Aliye yandaş olmaktan uzak durmasını, bunu kabul ettiği takdirde adamlarıyla birlikte kendisine beyat edeceğini bildirmiş ancak Simak Ona: “Ben son derece yaşlanmış bir kimseyim.” demiş ve kendisi ve adamlarının cemaate katılmalarını istemiş, cemaate katıldığı takdirde kendisi için Muğireden eman alacağını söylemişti. Fakat Müstevrid Onun bu çağırışına kulak asmayıp Medainde üç gün ikamet etmişti. Bu müddetin sonunda Makilin üzerlerine geldiğini işitince Müstevrid adamlarını toplayıp onlara şöyle demişti: “Haberiniz olsun ki Muğire üzerimize Makil bin Kaysı göndermiş bulunuyor. Makil son derece kötü adamlardan, iftiracı ve yalancılardan birisidir. Onun için bana görüşlerinizle nasihat ediniz.” Bunun üzerine bazıları: “Bizler Allahın rızasını talep ederek ve cihat etmeyi arzu ederek yola çıktık, onlar da bizim üzerimize gelmiş bulunuyorlar. Böyle bir durumda Allah bizimle onların arasında hükmünü verinceye kadar buradan nereye ayrılabiliriz?” demişler, bazıları da şöyle konuşmuşlardı: “Hayır, böyle davranmayalım, bir kenara çekilip Müslümanları bizim düşüncemize davet edelim ve sonra da onlara karşı savaştığımızda bu tavrımızı delil olarak kullanalım.” Ancak reisIeri olan Müstevrid onlara şöyle demişti: “Ben burada kalmamızı pek uygun görmüyorum. Onlar şayet burada size yetişecek olurlarsa pek de yorulmadan buraya varırlar, önce biz onların önüne geçip bir hayli yol alalım, onlar da bizi arkadan takip etsinler, yorulsunlar, ondan sonra hücum edelim ve onlar yorgun iken savaşa girişelim. ” Bunun üzerine Cercerayaya geçip orada Cüha arazisine varırlar veelMezar denilen yerde ikamet ederler.
Haricilerin isyan edip buralara kadar vardığı haberi Basrada ibn Amire bildirilince Küfe Valisi Muğirenin neler yaptığını sorar ve kendisine Muğirenin yaptıkları hakkında bilgi verilir. Bunun üzerine ibn Amir Alinin taraftarlarından olan Şerik bin el-Avar el-Harisiyi çağırıp Ona: “Şu yoldan sapmış olan kitleye karşı çık savaş.” der. Şerik de bunlar üzerine yürür. Şerike üç bin atlı katılmıştı. Bunların büyük bir ekseriyyeti Rabia Kabilesinden idiler. Şerik bunları alıp el-Mezara doğru yola çıkar.
Makil bin Kaysa gelince, o da yanındakilerle birlikte Medaine kadar gelmiş ancak onların Medainden ayrıldıkları haberini işitince askerlere yola devam etmeleri zor gelmişti. Makil askerlerine hitaben: “Onlar kendilerini izlemeniz için böyle yola devam ettiler. Bizim onları izleyerek yorgun düşmemizi ve yorgun halinizle sizinle savaşmayı arzu etmişlerdir. Fakat iyice biliniz ki onlar ne ölçüde yorulurlarsa siz de ancak o kadar yorulursunuz.” diye konuşmuş ve onları takip etmeğe karar verip önden üç yüz kişilik bir atlı grubu ile Ebu er-Revağ eş-Şakiriyi göndererek onları takip etmesini istemişti. Ebu er-Rev ağ takip ederek el-Mezar da onlara yetişir ve Makilin gelmesinden önce çarpışma konusunda adamlarıyla istişare eder. Bazıları savaşmamasını söyler, bazıları ise savaşılmasını arzu ederler. O da şöyle der: “Ancak Makil onlarla savaşmamamızı bana emretmiş bulunuyor.” Adamları ise: “Eminiz ki Makil yakın bir yerdedir ve nasılolsa çıkıp gelecektir.” diye karşılık verirler. Gerçekten bu konuşmaların geçtiği saatler akşam saatleri idi. O gece sabahlayıp ertesi gün güneş biraz çıktıktan sonra Hariciler onların üzerine hücum etmişti. Onlar da üç yüz civarında idiler. Karşılıklı çarpışmalar başlayınca Ebu er-Revağın adamları anında yenilgiye uğrarlar. Bunun üzerine Ebu er-Rev ağ onlara şöyle bağırır: “Haydi bir daha, haydi bir daha!” Böylece Ebu er-Rev ağ ve arkadaşları Hariciler üzerine yeniden hamle yapar, ancak hamle yapıp onlara yaklaştıklarında tekrar püskürtülüp geri dönerler. Ancak aralarından hiç kimse öldürülmez. Aynı şekilde Ebu er-Revağ adamlarına bir daha şöyle seslenir: “Hayanneleri kaybedesiceler! Geri dönün, onlarla savaşalım; savaşa devam edip emirimizin gelmesini bekleyelim. Askerlerin ve emirimizin yanına mağlup olarak dönmemizden daha kötü bir şey yoktur.” Adamlarından bazıları şöyle derler: “Allahtan, haktan utanmaz, doğrusu onlar bizi yendiler.” Bu sözü söyleyene Ebu er-Revağ: “Hay Allah sizin gibileri aramızda çoğaltmayıversin! Eğer savaş alanını terk edip kaçmazsak kesinlikle hezimete uğramayız. Onlar üzerine hücuma geçip de bu halimiz üzerine sabredersek mutlaka galip gelen taraf biz oluruz. Onlara yakın yerde durunuz. Eğer üzerinize hücum ederler de gerçekten onlara karşı koyamazsanız o zaman birazcık geriye çekilirsiniz. Eğer bir daha üzerinize hamle yaparlar da yine karşı koymakta direnemezseniz o zaman sizi koruyacaklara doğru çekilirsiniz. Onlar size karşı dayanamayıp geri çekilecek olurlarsa siz onların üzerine doğru yürüyün ve onlara yakın olmağa çalışın. Hiç de uzun sürmez, arkadan ordumuz bize yetişir.” diye öğütte bulunmuştu.
Hariciler üzerlerine hamle yaptıkça geriye çekilmişler, Hariciler geriye doğru çekildiklerinde de Ebu er-Revağ ileri çıkıp onları takip etmişti. Bu şekilde o gün öğleye kadar savaşıp durmuşlar, öğle namazı vakti olunca her iki taraf kalkıp namazlarını kılmış ve ikindiye kadar öylece beklemişlerdi. Bu arada yakın köylülerle oradan gelip geçenler Makile adamlarıyla Haricilerin karşılaştıkları ve Haricilerin adamlarını sürekli kovalayıp durdukları haberini ulaştırmışlar, Haricilerin geri dönmeleri üzerine ise adamlarının onları kovaladıklarını da ilave etmişlerdi. Bunun üzerine Makil şöyle demişti: “Eğer Ebu er-Revağ hakkında düşündüklerimde haklı isem o size asla yenik olarak buraya gelmez.” Makil yanındakilerden güçlü ve kuvvetli olan yedi yüz kadar adamı alıp arkada biraz daha zayıf ve yaşlı olanların başında Muhriz bin Şihab etTemimiyi bırakıp yola koyulur. Makil ve adamları onlara yaklaştıklarında Ebu er-Revağ arkadaşlarına: “işte, bakın, uzaklardan onların tozları geliyor, iyice yaklaşmadan önce düşmanlarımızın üzerine saldı-ralım, bizi düşman üzerine saldırırken görsünler. Bizleri düşmandan kaçarken görmesinler veya onlardan korktuğumuzu sakın hissetmesinler.” diye seslenmiş, sonra Haricilere doğru yaklaşıp Makili görünceye kadar onların karşısında durmuştu. Makil yanlarına vardığında güneş batmıştı. Adamlarıyla birlikte akşam namazını kılmış, aynı şekilde Ebu er-Revağ ve Hariciler de namazlarını kılmışlardı. Sonra Ebu er-Revağ, Makile: “Haricilerin son derece şiddetli saldırıları var. Sakın bu saldırılar sırasında önde olmayasın; Müslümanların arka tarafında dur ki onların geri kaçışlarını önleyebilesin.” demiş, Makil de Ona: “Evet, sen nasıl uygun görüyorsan biz de öyle davranalım.” diye karşılık vermişti.
Makil ile Ebu er-Revağ bu şekilde konuşurlarken Hariciler birden üzerlerine atılmış, Makil tek başına kalıncaya kadar adamları hezimete uğramışçasına birden dağılmışlardı. Makil, Ebu er-Revağ ile birlikte atından inmiş ve yanında kalan iki yüz kadar adamla çarpışmalara devam etmişlerdi. Müstevrid ve adamları onları iyice bastırınca mızraklarla ve kılıçlarıyla karşı koymaya çalışmışlar, ancak o anda da Makilin süvarileri hezimete uğramıştı. Bu arada Miskin bin Amir adında cesur olduğu söylenen bir adam birden onlara seslenerek: “Nereye kaçıyorsunuz, emiriniz ve komutanınız atından yere inmiş çarpışıyorken kaçmaktan utanmıyor musunuz?” diye bağırmış ve etrafında bulunan bir hayli kalabalık bir süvari grubu birden Makile doğru geri dönmüşlerdi. Makil bin Kays yanındaki adamlarıyla birlikte Haricilere karşı çarpışmağa hala devam ediyordu, onları bulundukları yerlere geri çevirinceye kadar da devam etmişti. çarpışmalar devam etmekte olduğu sırada Basradan gelen Muhriz bin Şihab onlara yetişmiş, Makil bu gelen yeni kuvvetleri askerlerinin sağ ve sol kanatlarına dağıtmış ve onlara: “Sabah oluncaya kadar yerlerinizden ayrılmayın, sabah olunca birden onların üzerine hücum edelim.” demişti.
iki taraf karşı karşıya gelmiş bekliyorlarken Haricilerin bir casusu gelip Şerik bin el-Avarın üç bin kişilik bir askerle Basradan üzerlerine geldiklerini haber vermişti. Bunu duyan el-Mustevrid adamlarına: “Biz bu kuvvetlere karşı koyamayız kanaatindeyim. Bana kalırsa geldiğimiz yöne doğru geri dönelim. Basralılar bulundukları yerden Kufe arazisine doğru bizi izlemezler. O zaman da Kufelilere karşı savaşmamız bizim için biraz daha kolayolur. ” demiş, sonra atlarından inmelerini ve bir saat kadar onları dinlendirmelerini emretmişti. Bu şekilde dinlendikten sonra bulundukları köye girip oradan kendilerini geldikleri yoldan tekrar geri götürecek bir rehber alarak Kufeye doğru geri dönmeğe başlamışlardı.
Gece karanlığında karartılarını göremeyen Makil durumlarını öğrenmek üzere oraya bir adam göndermiş, giden haberci Haricilerin çekip gittikleri haberini getirmişti. Makil bu geri çekilişin bir hile olduğundan endişe duyup adamlarıyla birlikte askerlerini korumağa çalışmış ve sabaha kadar ordunun etrafında sürekli nöbet tutturmuştu. Sabah olunca birisi, Haricilerin çekip gittikleri haberini getirmiş, o arada da Şerik bin el-Avar yanındakilerle birlikte Makilin yanına varmış ve Haricilerin durumunu sorduğunda çekip gittikleri haberini Şerike vermişti. Şerik askerlerini Makil ile birlikte onları izlemeğe davet etmiş, ancak Basralı askerler bu davete icabet etmemişler ve bundan dolayı da Şerik bin el-Avar Makilden özür dilemişti. Bu iki komutanın arasında Aliye yakınlıklarından dolayı bir samimiyet vardı. Bunun üzerine Makil, Ebu er-Revağı Haricileri izlemek üzere görevlendirmiş, Ebu er-Revağ da Ona şöyle demişti: “Daha önce benimle göndermiş olduğun askerlere bir o kadarını daha ekle ki Hariciler bana saldıracak olurlarsa onlara daha rahat karşı koyabileyim.” Makil, Ebu er-Revağ ile birlikte altı yüz atlıyı göndermiş ve onlar da süratlice yola koyulup Cerceraya denilen yerde Haricilere yetişinceye kadar yollarına devam etmişlerdi. Onlar Cercerayada konaklamışken Ebu erRevağ da sabahleyin güneşin doğuşuyla birlikte oraya varmıştı. Hariciler Ebu er-Revağ ve adamlarını görünce: “Şu anda bunlarla çarpışmak kendilerinden sonra gelecek yardımcı kuvvetlerle çarpışmaktan çok daha kolaydır.” demişler ve Ebu er-Revağ ve adamları üzerine son derece istekli bir çarpışmaya girercesine saldırmışlardı. Haricilerin bu saldırısı üzerine Ebu er-Revağın adamları dağılmış, kendisi yüz atlı ile birlikte Haricilere karşı çarpışmağa devam etmişti.
Ebu er-Revağ çarpışmağa devam ederken adamları tekrar dört bir taraftan Ona doğru yaklaşmış ve onlar da çarpışmalara katılarak Haricileri konakladıkları karargahlarına kadar geri püskürtmüşlerdi. Müstevrid bunların böyle saldırdıklarını görünce Ma kil in yetişmesiyle karşı koyamayacaklarını ve tamamen helak olacaklarını anlamış, adamlarıyla birlikte kalkıp oradan ayrılarak Dicle Nehrini aşmış ve Bahurasirde konaklamıştı. Ancak Ebu er-Revağ onları bırakmayıp arkalarından varmış ve Sabaha kadar izlemişti. Ebu er-Revağ vardığı yerde onlara karşı konakladığında Müstevrid adamlarına: “Bunlar Ma kil in koruyucu atlıları ve süvarileridir. Ma kil den önce onların yanına varabileceğimi bilsem derhal üzerlerine saldırırdım.” demiş, sonra Makilin nerede olduğunu araştırmak üzere adamlarından birine emir vermişti. Yoldan gelip geçenlere sorulduğunda Makilin Deylemayede konakladığını ve aralarında üç fersahlık bir mesafenin bulunduğunu haber vermişlerdi. Bunu haber alan Müstevrid adamlarıyla birlikte atlarına atlayarak Sabat Köprüsüne varıncaya kadar at koşturmuştu. Müstevrid köprünün Kufe tarafında, Ebu erRevağ ise Medain tarafında durmuştu. Müstevrid köprüyü aşınca Ebu er-Revağ Onu görmüş ve hemen adamlarıyla birlikle ata binerek Medain ile Sabat köprüsü arasında bulunan bir çöle çekilmiş ve çarpışmaların burada olmasını arzu ederek Haricileri beklemeğe koyulmuştu. Müstevrid köprüyü aşıp yıktıktan sonra Deylemayeye, Makilin bulunduğu tarafa yönelmiş ve çarpışmak üzere oraya doğru gitmişti. Hariciler Makilin yanına vardıklarında adamlarının etrafa dağıldıklarını ve kendisinin de yola koyulmak üzere hazırlıklara giriştiğini görmüşlerdi. Makil Haricilerin üzerlerine geldiklerini görünce birden sancağını dikmiş ve adamlarına şöyle seslenmişti: “Ey Allahın kulları, yere ininiz!” Makil ile birlikte iki yüz kadar kişi atlarından yere inmiş ve çarpışmalara girişmek üzere vaziyet almışlardı. Hariciler üzerlerine hamle edince Makil ile adamları onları mızraklarla karşılamışlar ve ancak karşı koyamayınca yanlarından ayrılıp atlarına doğru geri dönmüşlerdi. Hariciler de Makilin dağılmış olan adamlarına doğru gitmiş ve onları Makilden uzaklaştırıp dağıtmağa çalışmışlardı. Oradan Makil ve yanında bulunanlara doğru geri döndüklerinde onları atlara binmiş olarak görmüş, üzerlerine saldırmış, ancak onları dağıtamamışlardı. ikinci kez üzerlerine saldırıp da yine güç yetiremeyince, Müstevrid adamlarına şöyle demişti: “Yarınız atlarından yere insin, geri kalanlarınız da öylece dursun.” Adamları onun dediklerine uymuş ve Makilin adamlarını bir anda sıkıştırarak neredeyse yok olmakla karşı karşıya getirmişlerdi.
çarpışmaların tam bu noktasında Ebu er-Revağ birden adamlarıyla çıkıp gelmişti. Onun buraya dönmesinin sebebi şu idi: Medain ile Sabat arasındaki sahrada Haricileri bekleyip dururken geciktiklerini görüp haklarında bilgi edinmek üzere adamlarını gönderdiğinde bunlar köprünün yıkılmış olduğunu görmüşler ve kendilerinden korkup böyle davrandıklarını zannederek buna sevinmişlerdi. Ebu er-Revağın adamları köprünün bu şekilde yıkıldığını görünce gelip durumu anlatmış ve Haricilerin gelmediklerini, kendilerinden korktuklarından dolayı köprüyü yıkıp gittiklerini söylemişler, bunun üzerine de Ebu erRevağ onlara şöyle demişti: “Vallahi onlar bu köprüyü sırf bir tuzak olsun diye yıkmışlardır. Onlar Makilin atlılarını benim yanımda görünce sizden evvel Makil üzerine saldırmak üzere ona doğru gitmişlerdir. Onların köprüyü yıkıp gitmelerinin sebebi sizi kendilerine ulaşabilmek uğrunda uğraştırmak ve geciktirmektir. Haydi, eğer kurtuluşa ermek istiyorsanız onları takip etmeğe çalışalım.” Sonra oradaki köy halkına hemen köprüyü tekrar kurmalarını emretmiş ve nehri aşarak Haricileri takip etmeğe devam etmişti. Yola koyulduğunda Makilin ilk hezimete uğrayan adamlarından bir grup ile karşılaşmış ve: “Bana doğru geliniz.” diye seslendiğinde onlar gelip Makili Haricilerle çarpışırken bırakıp kaçtıklarını anlatmışlar, Makilin Haricilere karşı koyamayacağını ve öldürülebileceğini tahmin ettiklerini de ilave etmişlerdi. Bunun üzerine Ebu erRevağ derhaloraya doğru gitmek için süratle davranarak yanındakilerle ve bu kaçanlarla birlikte at koşturmağa başlamıştı. çarpışmaların olduğu yere vardığında Makilin sancağının hala dikili olduğunu ve savaşın sürdüğünü görüp birden yanındakilerle birlikte Hariciler üzerine hücum etmiş ve onları hep birlikte çok kısa bir müddet içinde geri püskürtmüşlerdi. Ebu er-Revağ, Makilin yanına varınca, Onun en ileri safta çarpıştığını ve adamlarını savaşa teşvik ettiklerini görmüş, hep birlikte Haricilerin üzerine şiddetle çarpışmalara girişmişlerdi. Bu sırada Müstevrid ve adamları atlarından inmişler, Makil de yine aynı şekilde adamlarıyla birlikte atlarından inmiş ve uzun müddet yerde kılıçlarla çarpışmışlardı.
çarpışmaların bu şekilde şiddetle devam ettiği bir sırada Müstevrid Makile seslenerek teke tek dövüşmeğe davet etmişti. Makil de meydana atılınca adamları engellemek istemiş, ancak Makil bunu reddederek ortaya atılmıştı. Makilin elinde kılıcı vardı, Müstevridin elinde ise mızrak bulunuyordu. Bundan dolayı Makilin adamları: “Sen de mızrağını al.” diye seslenmişler, ancak Makil aldırış etmemiş ve Müstevridin üzerine doğru yürümüştü. O anda Müstevrid elindeki mızrağı Makile doğru fırlatınca mızrağın ucu Makilin sırtından çıkmıştı. Fakat Makil göğsüne saplanıp sırtından çıkan mızrakla birlikte Müstevridin üzerine atılmış ve kılıcıyla vurarak Onu yere yıkmış, kanları birbirine bulaşmış ve her ikisi de oldukları yerde ölüvermişlerdi.
Makil adamlarına: “Ben ölürsem emiriniz Amr bin Muhriz bin Şihab etTemimidir.” demişti. Gerçekten Makil öldürülünce Amr sancağı eline alarak yanındaki Müslümanlarla birlikte Haricilerin üzerine hücum edip çarpışmağa girişmiş ve onları tamamen kılıçtan geçirmişlerdi. Bu son hamlede Haricilerden beş veya altı kişi kurtulabilmişti. ibn el-Kelbinin ifadesine göre Müstevrid Temim Kabilesinin Riyihoğulları kolundan idi. O bu görüşünü şair Ceririn bu olayı anlatan bir şiirinden çıkarmaktadır.