"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Hasan bin alinin hilafeti muaviyeye teslim etmesi

Emirül-Müminin Ali Şamlılardan gelen haberleri askerlerine ilettiğinde Muaviyeye karşı çarpışmak üzere kırk bin kişi beyat etmişlerdi. O böyle bir sefere çıkmak üzere hazırlıklarını tamamladığı bir sırada öldürüldü. Cenab-ı Allah bir işi tamamlamak istediğinde onu engellemek mümkün değildir. Ali öldürülünce Müslümanlar oğlu Hasana beyat ettiler. Bu arada Hasan, Muaviye ve Şamlıların üzerine yürümek istediklerini haber aldı. Aliye böyle bir sefer için beyat etmiş olan ordu Muaviye ile karşılaşmak üzere Küfeden ayrılmıştı. Hasan bu orduyla birlikteMesken denilen yere varıp konaklamış idi. Oradan Medaine varan Hasan on iki bin kişilik bu ordunun başına Kays bin Saad bin Ubade el-Ensariyi getirmiş ve ileriye doğru göndermişti. Diğer bir rivayette ise, Hasanın ordularının kumandanının Abdullah bin Abbas olduğu kaydedilir. Abdullah bin Abbas öncü kuvvetlerin ön saflarında gidenlerinin başına Kays bin Saad bin Ubadeyi tayin etmiş bulunuyordu. Hasan Medainde konakladığında askerler arasında Kaysın öldürüldüğü şayiası yayıldı. Bu şayia üzerine birbirlerine: “Haberiniz olsun, Kays bin Saad öldürüldü. Haydi, cihada kalkınız.” demeğe başlamışlar ve birden kalkıp Hasanın meclisini dağıtarak, eşyasını talan etmişler, hatta üzerinde oturduğu kilimi çekip almışlardı. Bu yüzden Hasan onlara bir hayli kızmış ve oradan kalkıp Medaindeki köşke yerleşmişti. O sırada Medain valisi Muhtar bin Ebi Ubeydin amcası Saad bin Mesud es-Sekafi idi. Hasanın Medaine gelmesi üzerine o sıralarda genç yaşta olan Muhtar amcasına şöyle demişti: “Sen bu dünyada zengin olup şerefe nail olmayı arzu eder misin?” O da bunun ne ile mümkün olduğunu sormuş ve Muhtar şöyle demişti:
“Hasanı tutup yakalaman ve Muaviyeye teslim edip Ondan kendini emin kılmandır.” Bunun üzerine amcası Saad Muhtara: “Ey Allahın laneti üzerine olasıca! Ben Resulallahın torununa tuzak kurayım da Onu yakalayıp kendimi emniyete mi alayım? Ne kadar kötü bir insansın sen!” diye söylenmişti.
Hasan işlerin böyle sarpa sardığını görünce Muaviyeye bir mektup yazıp bazı şartlar ileri sürmüş ve şöyle demişti: “Eğer bu şartları yerine getirirsen ve bunları mutlaka uygularsan sana itaat eder ve seni dinlerim.” Bu durumu da kardeşi Hüseyin ile Abdullah bin Cafere bildirerek: “Ben Muaviyeye bir mektup yazıp barış yapmayı kabul ettim.” diye söylemişti. Bunun üzerine Hüseyin: “Hay Allahaffedesice! Sen Muaviyenin yaptıklarını doğruluyorsun da babanın şimdiye kadar yaptıklarını yalanlıyor musun?” demiş, ancak Hasan Ona: “Sen sus! Ben bu işleri senden daha iyi bilirim.” diye karşılık vermişti. Hasanın mektubu Muaviyeye ulaştığında Muaviye bu mektubu yanında tutmuştu. Ancak Hasanın mektubu ulaşmadan evvel Muaviye, ibn Amir ve Abdurrahman bin Semure bin Habib bin Abdi Şemsi boş bir sahifenin altını kendi mührü ile mühürleyerek Hasana göndermiş ve ayrıca yazdığı bir mektupta: “Bu altını mühürleyip imzaladığım boş sahifede istediğin şartları yaz, bildir; hepsini yerine getirmeyi taahhüt ediyorum” diye yazmıştı.
Bu sahife Hasana ulaştığında daha evvel Muaviyeye yazmış olduğu mektubunda istemiş olduğu şartlardan kat kat daha fazlasını yazarak bu mühürlü sahifeyi yanında saklamıştı. Hasan yönetimi tamamen Muaviyeye devrettikten sonra altını mühürleyip imzaladığı sahifede yazmış olduğu şartları Muaviyeden istedi, fakat Muaviye bunları yerine getirmekten kaçınmış ve Ona: “Sana istediklerini verdim.” demişti. Hasan ile Muaviye anlaşmaya vardıktan sonra Hasan Irak ehline şöyle bir hitabede bulunmuştu: “Ey Iraklılar! Siz bana üç ayrı kötülükte bulundunuz. Babamı öldürdünüz, bana saldırdınız, malımı mülkümü talan ettiniz.”
Hasanın Muaviyeden talep ettiği şartlar şunlardı: Kendisine Kufedeki Bey tülmal in teslim edilmesi, ayrıca beş milyon dirhemlik bir meblağın verilmesi, Fars illerindeki Darabcerd şehrinin haracının verilmesi ve Aliye küfredilmemesi. Ancak Muaviye Ona Aliye küfretmeme konusunda her hangi bir cevap vermiş değildi. Hasan kendisi hayatta iken babasına küfredildiğinin kulağına gelmemesini istemişti. Muaviye bunu kabul ettiği halde yine bu ahdini yerine getirmemişti. Darabcerd şehrinin haracına gelince; Basralılar: “Burası bizim feyimizdir, bunu asla kimseye vermeyiz” deyip Hasana vermemişlerdi. Ancak Basralıların bunu Hasana vermemeleri yine Muaviyenin onlara verdiği talimatla gerçekleşmişti.
Muaviye yönetimi, bu yılın Rebiülevvel ayının çıkmasına beş gün kala (28-29 Temmuz 661) teslim almıştı. Başka bir rivayette ise Onun rebiülahir veya cemaziyülevvel ayında yönetimi tamamen eline geçirdiği kaydedilir.
Hasan işi tamamen Muaviyeye terk etmek üzere Onunla mektuplaştığı sırada Irak halkına Allaha hamd-ü sena ettikten sonra şöyle hitapta bulunmuştu: “And olsun, Şamlılar hakkındaki kanaatimiz eskiden olduğu gibi devam ediyor ve hiç bir şüphe ve pişmanlık duymuş değiliz. Şamlılarla selametle ve sabırla çarpışıp duruyoruz, ancak sonunda bu selamet büyük bir düşmanlığa dönüşecektir. Bu sabır da eleme dönüştü, çünkü sizler Sıffin Savaşına giderken dininizi dünyanızın önüne almıştınız, fakat bugün dünyanızı dininizin önüne almış bulunuyorsunuz. Bunun arkasından siz öldürülen iki kişinin ortasında kaldınız. Bir kesim Sıffinde öldürüldü, onun için ağlayıp duruyorsunuz, diğer bir kesim Nehrevanda öldürüldü, onun da intikamını almağa çalışıyorsunuz. Geri kalanlarınız ise zaten kaçıp gitmişlerdir. Ağlayanlarınıza gelince, onlar da bize isyan etmiş durumdalar. Biliniz ki Muaviye bizi hiç bir izzet ve şerefi ve adaletli yönü olmayan bir hususa çağırrmştır. Eğer ölümü tercih edecek olursanız hemen Muaviyenin bu teklifıni kesinlikle reddeder ve Onu Allah (Azze ve celle)nin hükmü ve kılıçların ağzıyla muhakeme ederiz, eğer dünya hayatını tercih edecek olursanız o zaman da teklifımi kabul ederseniz bu hususta rızanızı alırız.” Hasanın bu konuşması üzerine orada bulunanlar hepsi bir ağızdan ve dört bir yandan bağırarak: “Biz hayatta kalmayı arzu ederiz, hemen barış yap!” demişlerdi.
Hasan yönetim işini tamamen Muaviyeye devretmeyi kararlaştırdığında da Müslümanlara şöyle hitapta bulunmuştu: “Ey insanlar! Bizler sizin emirleriniz ve misafirleriniziz. Biz Yüce Allahın kendilerinden her türlü kötülüğü kaldırıp temizlediği peygamberimizin ehl-i beytiyiz.” Bu cümlesini mecliste ağlayan ve ağlama sesi sürekli işitilen kimse kalmayıncaya kadar tekrar edip durmuştu. Muaviye ile sulh yapmak üzere adamlarını gönderdiğinde yukarıda zikrettiğimiz şartlar muvacehesinde anlaşmış ve Hasan da bütün yönetimi Ona devretmişti.
Hasanın hilafet müddeti, yönetimi Muaviyeye Rebiülevvel ayında devrettiğini söyleyen tarihçilerin görüşlerine göre beş buçuk ay sürmüştü. Fakat yönetimi rebıülahirde devrettiğini söyleyen tarihçilere göre altı küsur ay ve cemaziyülevvelde devrettiğini kaydedenlere göre ise yedi küsur ay sürmüştür. Doğrusunu Allah bilir.
Hasan ile Muaviye barışınca Hasan Muaviyeye beyat etmiş, Muaviye de Kufeye gelerek bütün şehir halkı kendisine beyat etmişti. Diğer taraftan Hasan on iki bin kişilik öncü kuvvetlerinin başında bulunan Kays bin Saada mektup yazarak Kufeye gelip Muaviyeye itaat etmesini söylemişti. Ancak Kays bu mektubun gelmesi üzerine yanındaki askerlere şöyle hitap etmişti: “Ey insanlar! Sizler dalalet içinde bulunan bir imama itaat etmek yahut imam sıfatı olmayan birisiyle savaşa tutuşmaktan birisini tercih ediniz.” Bunun üzerine bazıları: “Dalalette olan imama itaat etmeyi kabul ederiz.” demiş ve Muaviyeye beyat etmişlerdi. Ancak Kays bin Saad beyat etmemiş ve ileride zikredeceğimiz gibi kendisine tabi olanlarla birlikte çekip gitmişti.

Muaviye Küfeye geldiğinde Amr bin el-As Ona Hasanın kalkıp Müslümanlara bir hitabede bulunmasını ve kendi aczini ifade etmesini söyler. Muaviye Küfede Müslümanlara hitap ettikten sonra Hasanın da kalkıp konuşmasını emreder. Hasan Allaha hamd-ü sena ettikten sonra şöyle der:
“Ey insanlar! Yüce Allah bizim ilk Müslüman olanlarımızla sizi hidayete erdirmiş ve sona kalanlarımızla da kanlarınızı dökülmekten korumuştur. Bu işin mutlaka sınırlı bir müddeti vardır ve dünya işleri sırayladır. Yüce Allah (Azze ve celle) Resulüne şöyle hitapta bulunmuştur:Bilinen gün belki de o (azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir süreye kadar yaşatmak içindir.)” (el-Enbiya suresi, 111). Hasan bu sözleri söyleyince Muaviye Ona:
“Otur.” der ve Amra son derece kızarak: “işte bu da senin görüşündür.” diye söyler. Ondan sonra Hasan çoluk çocuğunu ve ehl-i beytini toplayarak Medineye gider. Küfeden ayrıldığında Müslümanlar arkasından ağlayıp durmuşlardı.
Bu olaylardan sonra Hasana şöyle denildiği kaydedilir: “Seni böyle davranmaya hangi olaylar sürükledi?” Hasan şöyle cevap vermişti:
“Dünya hayatını terk etmeyi tercih ettim ve Küfelilerin kendilerine asla inanılmayacak kimseler olduğunu ve onlara inanan kimsenin mutlaka yenilgiye uğradığını müşahede ettim. Onlardan hiç birinin, diğerine ne bir görüş konusunda ne de bir arzusunda benzediği görül-müştür. Onlar sürekli olarak ihtilaf halindedirler. Onların ne bir iyilikte, ne de bir kötülükte asla birlikleri yoktur. Babam onların yüzünden birçok konuda ıstıraplar çekmiştir. Temenni ederim ki benim ayrılmamdan sonra felaha ersinler. Küfe, şehirler arasında en erken harap olacak şehirdir.”
Hasan Küfeden ayrıldığında adamın biri ona hücum ederek: “Ey Müslümanların yüzünü kara çıkartan adam!” diye bağırmış, Hasan da ona şöyle cevap vermişti: “Beni kınama. Resulallah rüyasında Ümeyyeoğullarının birbiri ardından minbere çıktıklarını gördü. Bu rüya Resulallahı üzmüştü, ancak Yüce Allah bunun üzerine Ona şu ayetleri indirdi:Biz sana Kevseri verdik. (el-Kevser suresi, 1) (Kevser cennette bir nehirdir). Arkasından indirdiği Kadir suresinde şöyle buyurur:Biz onu (Kuranı) Kadir gecesinde indirdik… O (gece) bin aydan daha hayırlıdır. (el-Kadir suresi, 1-3). Senden sonra Ümeyyeoğulları bu göreve sahip olacaklardır. ”