"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Şamlıların askeri birliklerinin alinin elinde bulunan şehirlere girmeleri

Bu yıl içinde Muaviye askerlerini Irak ve Alinin elinde bulunan diğer bölgelere göndermişti. Muaviye Numan bin Beşiri bin atlı ile Aynut-Temre göndermişti. Orada bin adamla birlikte Alinin görevlendirdiği Malik bin Kaab bulunuyordu. Ancak bu arada Malik bin Kaab adamlarına Kufeye gitmeleri için izin vermiş ve yanında yalnız yüz kişi kalmıştı. Malik, Numan bin Beşirin üzerine geldiğini işitince durumu hemen Aliye bildirmiş ve yardım istemişti. Ali de derhal Müslümanlara bir hutbe okuyarak Malike yardım etmek üzere gitmelerini emretmiş, fakat onlar bir hayli ağır davranmışlardı. Numanın oraya varması üzerine Malik sırtını adamlarıyla birlikte şehrin surlarına dayayarak çarpışmaya girişmiş ve yakınında bulunan Mihnef bin Süleyme adam göndererek yardım istemişti. Malik bin Kaab ile Numan arasında şiddetli çarpışmalar meydana gelmiş, bu arada Mihnef, oğlu Abdurrahmanı elli kişi ile birlikte Malikin yardımına göndermişti. Bu elli kişi Malikin yanına gelince kılıçlarının kınlarını kırmış ve savaşa girmişlerdi. Onların bu şekilde geldiklerini gören Şamlılar akşama doğru geriye çekilmiş ve büyük bir yardımın geldiğini zannederek kaçmışlardı. Malik onları izleyerek aralarından üç kişiyi öldürmüştü.
Kufeliler Malik bin Kaaba yardım etmeğe gitme konusunda biraz ağır davranınca Ali minbere çıkıp onlara şöyle hitap etmişti: “Ey Kufe halkı! Şam halkından bir askeri birliğin üzerinize gelip de kuşatıldığınızı gördüğünüz zaman her biriniz evine kapanıp üzerine kapısını kitler ve aynen kapısına sırtlan dayanan ayı gibi ininize çekilip gizlenirsiniz. Aldanan kişi sizin aldattığınızdır. Sizlerden zafer elde eden de bu zaferden yine hüsranla çıkan kimsedir. Yardım dileme anında hürriyetten bahsedilemez ve kurtuluş anından sonra da kardeşlikten söz edilemez. inna lillah ve inna ileyhi raciun. Sizden neyi görebildim ki? Görmeyen körler, konuşmayan dilsizler. işitmeyen sağırlar! inna lillah ve inna ileyhi raciun.”
Yine bu yıl içinde Muaviye Süfyan bin Avfı altı bin kişilik bir kuvvetle Hit şehrine gönderip burasını yağmalamasını, arkasından Enbar ve Medaine varıp halkını kırmasını emreder. Süfyan Hite gelip orada hiç kimseyi bulamaz. Oradan Enbara gelir. Ancak Enbarda sadece Alinin görevlendirmiş olduğu beş yüz kadar adam bulunmaktadır. Yalnız bunların büyük bir kısmı buradan ayrılıp gitmiş, sadece iki yüz kişi kalmıştı. Enbarda kimsenin bulunmayışının sebebi şu idi: Kümeyl bin Ziyad buranın valisi olup bu arada Karkisiye civarında bazı kimselerin bulunup Hit üzerine saldırmak üzere olduklarını işitmiş ve Alinin emri dışında adamlarını alıp oraya varmıştı. Süfyan bin Avf ve adamları buraya vardığında Kümeyl şehrin dışındaydı. Bundan dolayı Ali Kümeyle son derece kızmış ve durumu sorduğunda Kümeyl bunu inkar etmişti. Burada az adamın bulunmasından dolayı Süfyan ve adamları çarpışmalara girişmişler, Alinin buradaki adamları da az olmalarına rağmen üzerlerine gelen düşmana karşı direnmiş ve bir müddet savaşmışlardı. Ancak reisIeri bulunan Eşras bin Hassan el-Bekrinin öldürülmesi üzerine onlar da dağılmış ve otuz arkadaşlarını kaybetmişlerdi. Süfyan bin Avf da Enbarda neyi bulduysa alıp Muaviyenin yanına geri dönmüştü. Bu haber Aliye ulaştığında onları yakalamaları için askerler gönderdiyse de yetişememişlerdi.
Yine bu yıl içinde Muaviye, Abdullah bin MEsade bin Hakeme bin Malik bin Bedr bin el-Pezariyi bin yedi yüz adamla birlikte Teymaa gönderip oradan gelip geçen bedevilerin zekatlarını toplamasını ve zekatı vermeyenlerle savaşmasını emretmişti. Abdullah bin MEsade aynen bu emri yerine getirir, ta Mekke ve Medineye kadar varıp faaliyetini buralarda da sürdürür. Bundan dolayı etrafında kendi akrabalarından bir sürü kimse de birikmişti. Durum Aliye bildirilince Ali Müseyyeb bin Necebe el-Pezariyi iki bin kişilik bir ordu ile birlikte üzerlerine göndermiş, Müseyyeb Abdullah bin MEsadeye Teymede yetişmiş ve aralarında o gün zeval vaktine kadar son derece şiddetli çarpışmalar meydana gelmişti. Müseyyeb, Abdullah bin MEsade üzerine hamle yapıp ona üç darbe indirmiş, fakat bu darbeleri indirirken öldürmeyi asla kast etmeyerek şöyle demişti: “Kurtuluş! Kurtuluş!” Abdullah bin MEsade yanında bulunan bir grup adamla birlikte kaleye çekilmiş, oraya sığınmışlardı. Adamlarının geri kalanları ise Şam tarafına kaçmıştı. Buranın bedevileri de Abdullah bin MEsadenin daha önce toplamış olduğu zekat develerine el koymuş ve onları ele geçirmişlerdi. Müseyyeb Onu ve adamlarını burada üç gün kuşatmıştı. Bu müddetin sonunda Müseyyeb kalenin kapısını ateşe vermiş, içerdekiler yanacaklarını gördüklerinde çıkıp şöyle seslenmişlerdi: “Ey Müseyyeb, kavmin helak oluyor!” Müseyyeb onlara acımış, ateşin söndürülmesini emretmiş ve adamlarına şöyle demişti: “Şu anda casuslarım Şamdan üzerimize bir ordunun geldiğini haber verdiler.” Bunun üzerine Abdurrahman bin Şebib Ona:
“Bana müsaade et, onlara karşı çarpışayım.” demiş, ancak Müseyyeb buna yanaşmamış ve: “Müminlerin emirini aldattın ve dalkavukluk etmiş oldun.” diye karşılık vermişti.
Aynı şekilde Muaviye, Dahhak bin Kaysı yanına verdiği üç bin kişilik bir ordu ile çıkarmış, dört yana saldırmasını ve bedevilerden Aliye taraftar olup itaat etmiş olanlara akın yapmasını emretmişti. Dahhak bin Kays adamlarını alıp Muaviyenin emrini yerine getirerek sağa sola akınlar yaparak Salebiyyeye kadar ulaşmış, burada bulunan Alinin görevlilerini öldürmüş, nihayet el-Kutkutanaya kadar ulaşmıştı. Onun bu akınlarını haber alan Ali Hucr bin Adiyyi dört bin kişilik bir kuvvetle üzerine gönderip bu askerlerin her birine ellişer dirhem mükafat vermişti. Dahhak bin Kays, Tedmire gelip burada on dokuz adamı öldürmüş, Onun da adamlarından üç kişi öldürülmüştü. Ancak gece karanlığı basınca çarpışmaları bırakmış, Dahhak ve adamları kaçıp gidince Hucr bin Adiyy ve yanındakiler de geri dönmüşlerdi.
Bu yıl içinde Muaviye bizzat kendisi Dicleye kadar ilerlemiş, sonra tekrar geldiği yolu izleyerek geri dönmüştü.
Bu yıl içinde hac emirliğini yapan şahıs hakkında ihtilaf vardır. Ali tarafından görevlendirilen Ubeydullah bin Abbasın hac emirliğini yaptığına dair rivayet olduğu gibi, bu görevi kardeşi Abdullahın yaptığına dair de kayıtlar vardır. Ancak Abdullahın hac emirliği yaptığına dair yapılan rivayet yanlıştır, çünkü Abdullah bin Abbas Alinin hilafeti boyunca hiç hac ibadeti ifa etmemişti. Bu yıl içinde hac emirliğini Ubeydullah bin Abbasın yaptığına dair rivayet daha sahihtir. Diğer taraftan Muaviye, Yezid bin Şecere er-Rehaviyi hac emiri olarak göndermiş, böylelikle Ubeydullah ile Yezid bin Şecere arasında hac emirliği konusunda ihtilaf çıkınca bu görevi Şeybe bin Osmanın ifa etmesinde karar kılmışlardı. Başka bir rivayette ise Alinin görevlendirdiği Kuşem bin Abbas bu görevi ifa etmişti. Bu yıl içinde Alinin valileri daha evvel zikrettiğimiz şahıslar idiler.