"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Muaviyenin abdullah bin el-hadramiyi basraya göndermesi

Bu yıl içinde Muhammed bin Ebi Bekrin öldürülmesi ve Amr bin el-Asın Mısırı istila etmesinden sonra Muaviye, Abdullah bin Amr bin el-Hadramiyi Basraya göndererek Ona şöyle, demişti: “Basra halkının ileri gelenleri ile büyük bir ekseriyeti Osman hakkında bizim gibi düşünüyorlar ve Onun kanını talep ettiklerinden dolayı öldürülmüşlerdir. Bundan ötürü onlar son derece öfkeli olup, kendilerini bir araya getirecek, intikamlarını alacak ve imamlarının kanını talep edecek birisini istiyorlar. Önce Mudar Kabilesine git, onların arasına konakla. Arkasından Ezd Kabilesine sevgi göster. Bu iki kabile tamamen senin yanında yer alacaklardır. Sonra Rabia Kabilesini de davet et, çünkü Rabiadan başka sana karşı çıkacak güç yoktur. Onlar tamamen EbU Turabdan yanadırlar.”
ibn el-Hadrami yola çıkıp Basraya varmıştı. Bu arada Basra valisi bulunan Abdullah bin Abbas Ali ile görüşmek üzere Kufeye gitmiş ve yerine Ziyad bin Ebihi vekil bırakımştı. ibn el-Hadrami Basraya vardığında Temim Kabilesine misafir olmuştu. Onun Basraya varması üzerine Osmandan yana olan kimseler yanına varıp selam vermiş ve etrafında başka kimseler de birikivermişti. Hadraminin oğlu bu biriken kimselere şunları söylemişti: “Sizin imamınız, hidayetin imamı Osman mazlum olarak öldürülmüştür. Onu öldüren Alidir. Eğer Onun kanını isteyecek olursanız Yüce Allah sizi hayırla mükafatlandırır. ”

Onun bu sözleri üzerine Abdullah bin Abbasın emniyet görevlisi olan Dahhak bin Kays el-Hilali Hadraminin oğluna şöyle der: “Buraya gelmendeki maksadı ve bize yaptığın çağrıyı Allah kahretsin! Aynen Talha ve Zübeyr gibi sen de aynı sözlerle gelip aynı şeyleri söylüyorsun. Onlar da Aliye beyat etmemizden sonra bize gelmiş, işlerimiz yoluna girmiş iken bizi tefrikaya düşürmüş, bir grubumuzun diğer gruba karşı saldırmasına sebep olmuşlardı. Bizler de şu anda bir emire beyat etmiş bulunuyoruz. Bu emirimiz de şerri tamamen defetmiş, kötü davranan kimseleri affetmiş bulunuyor. Şu anda sen Muaviye emir olsun diye kılıçlarımızı çekip birbirimize düşmemizi mi bize emrediyorsun? Vallahi, Ali başımızda iken geçirdiğimiz tek bir gün Muaviyenin tüm hayatından ve bütün akrabalarının hayatından daha hayırlıdır.”

Arkasından Abdullah bin Hazım es-Sülemi kalkarak Dahhaka karşı çıkmış ve “Sus, sen konuşacak adam değilsin, sana söz düşmez!” dedikten sonra Hadraminin oğluna dönüp şunları söylemişti: “Biz senin yardımcılarınız. Senin yanında yer alacağız. Doğrusu senin söylediğindir. Bize getirmiş olduğun mektubu oku da dinleyelim.” Bunun üzerine Hadraminin oğlu Muaviyeden getirmiş olduğu mektubu okumuştu. Mektupta Muaviye Basralılara Osmanın intikamının alınmasını hatırlatıyor, Onun yumuşaklığını, kendilerine karşı nasıl davrandığım, nasıl öldürüldüğünü anlatıp onları Osmanın kanını talep etmeye davet ediyor ve yine Osmanın nasıl Resulallahın sünnetiyle amel ettiğini ve her yılonlara çeşitli mallar verdiğinden söz edip duruyordu. Mektubun okunması bitince el-Ahnef ayağa kalkıp: “Benim bu konuda hiç bir alıp vereceğim yoktur.” demiş, sonra yanlarından ayrılarak çekip gitmişti. Arkasından Amr bin Merhum el-Abdi şöyle hitapta bulunmuştu:

“Ey insanlar! Yapmış olduğunuz beyatınız gereği itaat edin ve cemaatinize bağlanın. Sakın beyatinizi bozmayasınız. Şayet bunun aksine davranacak olursanız aranızda büyük bir fitne kopar.” Avf Kabilesine mensup olan Abbas bin Suhar el-Abdi ise Aliye olan muhabbetleri hususunda kendi kabilesine muhalif bulunduğu için şunları söylemişti: “Biz seni ellerimizle ve dillerimizle destekleyeceğiz.” Onun arkasından el-Musenna bin Muharriba el-Abdi kalkmış, şunları söylemişti: “Vallahi, geldiğin yere dönmeyecek olursan seninle kılıçlarımızla ve mızraklarımızla çarpışır ve sana karşı cihad ederiz. Şu adam -Suharın oğlunu kastederek- seni aldatmasın.”
Bu konuşmalardan sonra Hadraminin oğlu Sabra bin Şeymana: “Sen Arapların ileri gelenlerinden bir kimsesin, senin yardımını istiyorum.” diye seslenmiş, Sabra Ona şöyle karşılık vermişti: “Eğer benim evimde konaklamış olsaydın sana mutlaka yardım ederdim. ”
Bu durumları gören Ziyad bin Ebih, gerçekten endişelenmiş ve Hu-dayn bin el-Münzir ve Malik bin Mismaı çağırarak onlara şöyle demişti: “Ey Bekir bin Vailoğulları! Siz MÜIDinlerin emirinin yardımcıları ve güvenilir adamlarısınız. Şu ibn el-Hadraminin yapmış olduğu fıtneyi görüyorsunuz, Onun etrafına toplanan kimseleri de müşahede etmektesiniz. Onun için EmirüI-Mümininin emri bize ulaşıncaya kadar siz beni koruyunuz.” Bunun üzerine Hudayn bin el-Münzir: “Evet seni koruyacağım” demiş, ancak Malik bin Misma, Ümeyyeoğullarına biraz daha meyilli olduğu için şöyle konuşmuştu: “Bu yalnız başıma karar vereceğim bir husus değildir. Bu konuda adamlarıma danıştıktan sonra karar verebilirim.” Ziyad bin Ebih Malik bin Mismaın böyle ağır davrandığını görünce Rabia Kabilesinin bu konuda ihtilafa düşmesinden korkmuş, bunun için Sabra bin Şeyman el-Huddarü el-Ezdiye haber göndererek kendisini ve Müslümanların Beytülmalini korumasını istemişti. Sabra bin Şeyman: “Beytülmali benim evime naklettiğiniz takdirde korurum.” diye haber gönderince gerçekten Beytülmal, Hüddan denilen yere taşınmış ve ayrıca minber de oraya nakledilmişti. Ziyad o günden sonra cuma namazını Hüddan Mescidinde kıldırmış ve orada yemek dağıtmıştı.
Ziyad bin Ebih Cabir bin Vehb er-Rasibiye şöyle demişti: “Ey Muhammedin babası! Ben şu Hadraminin oğlunun ortalığı karıştıracağından ve sizi birbirinize düşüreceğinden endişeleniyorum. Ancak senin akrabaların ve adamların bu konuda ne düşünüyorlar bilmiyorum, bir öğrensen iyi olur.” Ziyad bin Ebih namazı kıldırdıktan sonra mescitte oturmuş ve cemaat etrafında birikivermişti. Bu arada Cafair bin Vehb şöyle hitab etmişti: “Ey Ezd Kabilesi! Biliniz ki Temimoğulları kendilerini daha üstün görüyor ve musibetlere karşı sizden daha dayanıklı ve daha sabırlı olduklarını zannediyorlar. işittiğime göre onlar üzerinize gelip komşunuz olan Ziyadı elinizden alarak onu buradan zorla çıkarmak istiyorlar. Onlar bu şekilde komşu edindiğiniz emiri ve himayenize aldığınız Müslümanların Beytülmalini gelip ele geçirirlerse siz o anda nasıl davranırsınız?” Bu sözler üzerine, gayet iri yapılı ve güzel konuşan bir adam olan Sabra bin Şeyman şöyle der: “Eğer Ahnef buraya yaklaşacak olursa ben de Ona yaklaşınm. Eğer onların ileri gelenleri buraya gelecek olursa ben de onlara giderim. Eğer onların gençleri ortaya atılacak olursa bizim de ortaya atılacak gençlerimiz vardır.”
Ziyad b, Ebih Aliye bir mektup yazıp durumu anlatmış, Ali de Temim Kabilesini, ibn el-Hadraminin etrafından dağıtması için Ayen bin Dabia el-Mucaşil et-Temımiyi Basraya göndermişti. Ali, eğer Temim Kabilesi Ona uymayacak olursa kendisine itaat edenleri alıp isyan edenlere karşı çarpışmasını emretmiş bulunuyordu. Diğer taraftan Ali Ziyada mektup yazarak bu durumu iletmişti. Ayen Basraya vardığında Ziyad Ona gitmiş ve yanında oturmuştu. Ayen bir sürü adamı etrafına toplamış, kabilesine mensup kimselerle birlikte kalkıp HadramInin oğlu ve etrafında birikmiş kimselere giderek onları beyate davet etmişti. Ancak onlar bu daveti kabul etmemişler, küfürler savurmuşlardı. O gün akşama kadar onların karşısında bekleyip durmuş, sonra ayrılmış gitmişti. Bir rivayete göre Haricilerden olduğu söylenen bir grup gelip Ayenin yanına varmıştı. Başka bir rivayette ise bunların Hadraminin oğlunun kandırdığı ve Ayeni öldürmek üzere gönderdiği kimseler olduğu söylenir. Bu adamlar Ayenin yanına varmış ve Onu hile ile öldürmüşlerdi. Ayenin öldürülmesi üzerine Ziyad onlarla çarpışmağa hazırlanmıştı. Bunun üzerine Temim Kabilesi Ezd Kabilesine haber göndererek: “Biz sizin komşuluğunuza sığınmış olan adama sataşmış değiliz. Peki, siz bize sığınmış kimseye neden karışıyorsunuz!” diye sorarlar. Ezd Kabilesi ise onlarla çarpışmayı hoş karşılamaz ve şöyle cevap verirler: “Eğer bize sığınana taarruz edecek olurlarsa biz onu mutlaka koruruz. ”
Bunun üzerine Ziyad Aliye bir mektup yazıp durumu ve Ayenin öldürülmesi haberini iletmiş, Ali de Temim Kabilesinden Saadoğullarına mensup Cariye bin Kudame es-Saadiyi elli kişilik bir grupla, diğer bir rivayette Temimden beş yüz adamla birlikte Basraya göndermiş ve ayrıca Ziyada da mektup yazarak Cariyeye yardım etmesini ve gerektiğinde öğütler vermesini emretmişti. Cariye bin Kudame, Basraya vardığında Ziyad Ayenin başına gelenleri Ona anlatmış ve bu konuda kendisini onlardan korumasını istemişti. Cariye Ezd Kabilesine gitmiş ve onlara iyi davranarak: “Sizden başkası bu işin cahili iken siz hakkı tanıyıp öğrendiniz.” diye konuşmuş ve Alinin Basra halkına yazmış olduğu mektubu okumuştu. Ali bu mektubunda onları kınamış, tehdit edip ayıplamış ve hatta onlarla çarpışmak üzere oraya varacağını yazmış, kendileriyle Cemel Vakasına benzer bir vakaya girişeceğinden söz etmişti. Bunun üzerine Sabra bin Şeyman: “Müminlerin emirinin sözünü dinledik ve Ona itaat ettik. Müminlerin emiriyle savaşan adamlara karşı savaşır, Onunla barış akdedenlerle de barış akdederiz.” şeklinde konuşmuş, arkasından Muhallebin babası Ebu Süfra Ziyada şöyle demişti: “Eğer ben Cemel Günü oraya varmış olsaydım kavmim Müminlerin emiri ile asla çarpışmayacaktı.” Diğer bir rivayette ise Ebu Süfranın Sıffin Savaşına giderken yolda vefat ettiği kaydedilmektedir. Doğrusunu Allah bilir.
Cariye bin Kudame daha sonra kendi kabilesine varıp Alinin mektubunu ve onlara yapmış olduğu vaatleri iletmiş, onların büyük bir ekseriyeti Ona uymuş, davetine icabet etmişlerdi. Oradan Ezd Kabilesi ile kendi kabilesinden uyanlarla birlikte Hadraminin oğluna varmıştı. Hadraminin oğlunun süvarilerinin başında Abdullah bin Hazim es-Sülemi bulunuyordu. Aralarında bir saat kadar bir çarpışma meydana gelmişti. Şerik bin el-Avar el-Harisi oraya yönelmiş ve çarpışmalarda Cariyenin yanında yer almıştı. Hadraminin oğlu bu çarpışmalarda hezimete uğramış ve Hazımın oğlu ile birlikte Sünbil Kasrına sığınmıştı. Sonra Habeşli bir kadın olan ibn Hazımın annesi acele olarak oraya varmış, oğlundan bu köşkten aşağı inmesini istemiş, fakat oğlu buna yanaşmamıştı. Bunun üzerine annesi şöyle demişti: “Vallahi ya inersin, ya da şurada bütün elbiselerimi çıkarıp çırılçıplak meydanda dururum.” Bunun üzerine oğlu köşkten inmiş ve kendisini kurtarmıştı. Arkasından Cariye bin Kudame köşkü ateşe vermiş ve içindekilerle birlikte ibn Hadramiyi ve yanında bulunan yetmiş kişiyi yakmıştı. Hadraminin oğlundan kurtulan Ziyad daha sonra köşküne yerleşmişti. Bu köşk daha evvel iranlıların yaptırmış olduğu bir köşk idi. Ancak sonraları Sünbil es-Saadinin eline geçtiğinden dolayı buna Sünbil Köşkü adı verilirdi. Köşkün etrafında bir hendek vardı. Burada yanarak ölenler arasında Harise bin Bedrin oğlu Dara bin Bedr de bulunuyordu.