Denildiğine göre Amr bin el-As Osmanın katlinden evvel Medineden çıkıp Filistin civarlarına gidip yerleşmişti. Amrın Medineden çıkıp gitmesinin sebebi Osmanın kuşatılmasından sonra şöyle demiş olmasıydı:
“Ey Medine halkı! Yüce Allahın zillete uğratmış olduğu bu adamın öldürülmesinden önce gücü yetenleriniz burada kalmasın. Ona yardım etmeğe gücü yetmeyenleriniz buradan kaçıp gitsinler.” Sonra kendisi de çekip Medineden gitmişti. Ancak bu konuda daha önce zikrettiğimiz başka rivayetler de nakledilmektedir. Amr, Medineden iki oğlu, Abdullah ve Muhammed ile çıkıp Filistine gidip yerleşir. Bir gün Medineden gelmekte olan bir atlı Amra uğrar, Amr ona: “Senin adın ne?” diye sorar. Adam: “Haşir” diye cevap verir. Amr: “O halde (Osmanı kastederek) o muhasara edilmişti, ne durumdadır?” deyince adam: “Osmanı muhasara edilmiş bir durumda iken bırakıp geldim.” diye karşılık verir. Birkaç gün sonra bir adam daha çıkıp gelir. Amr ona adını sorunca “Kattal” olduğunu söyler. “Adam öldürüldü mü, ondan ne haber var?” diye sorunca da adam: “Osman öldürüldü. Ben Onun öldürülmesinden çok kısa bir süre sonra Medineden ayrıldım.” diye söyler. Sonra üçüncü bir kişi Filistine doğru gelmiş, Amr adını sorunca “Harb” olduğunu söylemiş, bunun üzerine şöyle demişti: “Herhalde bir savaş olacak.” Ve arkasından adama Medineden ne haber olduğunu sorar. Adam Müslümanların Aliye beyat ettiklerini söyler.
Selm bin Zinbagın şöyle dediği kaydedilir: “Ey Arap ümmeti! Sizinle diğer Araplar arasında bir kapı vardı, o da kırılıverdi. Artık bunun dışında başka bir kapı arayınız.”
Arkasından Amr, şunları ilave etmişti: “işte bizim de istediğimiz lıuydu. ”
Sonra Amr iki oğluyla birlikte aynen bir kadın gibi ağlayarak yola koyulur ve: “Ey Osman, hayanın ve dinin timsali!” diye bağıra bağıra Dımaşka varırlar.
Amrın bu işlerin olacağından az çok haberi olmuştu. Resulallah , Onu Ummana vali olarak göndermiş, O da Ummanda bulunan ve doğruluğuyla tanınan bir rahibe giderek Resulallahın vefatının nasıl olacağını ve kendisinden sonra kimin başa geçeceğini sormuş, bu rahib Amra Resulallahtan sonra Ebu Bekrin başa geçeceğini, fakat çok kısa bir müddet kaldıktan sonra vefat edeceğini, arkasından yine Onun kabilesinden ikinci bir adamın gelip uzun bir müddet başta kalacağını ve sonra aniden öldürüleceğini, yine Onun kabilesinden üçüncü bir kişinin başa geçip uzun bir müddet kalacağını ve bunun da sonunda bir kalabalık tarafından öldürüleceğini haber verip eklemişti: “Fakat bu son derece kötü bir durum olacak. Aynı şekilde Onun kabilesinden diğer bir kişi gelecek ve Onun bulunduğu dönemde şiddetli bir savaş olacak, o da arkasından bütün insanların etrafında toplanmasından evvel öldürülecek. Sonra gelecek emir mukaddes toprakların emiri olacak ve bunun da hüküm yılları uzun sürdükten sonra fırkalara ayrılan halk onun etrafında toplanacak ve sonra o da ölüp gidecek.”
Anlatıldığına göre, Amr Osmanın öldürüldüğü haberini aldığı zaman: “Bana Abdullahın babası derler. Siba Vadisinde olduğum halde Onu ben öldürdüm. Eğer onun arkasından bu işi Talha yürütecek olursa O Arapların en gencidir, eğer Ebu Talibin oğlu bu işi yüklenecek olursa Osmandan sonra başa geçeceklerden en hoşlanmadığım kişi de Odur” demişti. Aliye beyat edildiğini öğrendiği zaman son derece üzülmÜş ve insanların ne yapacağını beklemeye koyulmuştu. Nihayet Ayşe, Talha ve Zübeyrin Basraya doğru yöneldiğini işittiğinde de onların ne yapacağını beklemişti. Cemel Vakasını işittiğinde de daha çok sarsılmıştı. Bu arada Muaviyenin Şamda Aliye beyat etmediğini ve Osmanın şahadetini kendisine konu edindiğini işitmişti. Amr Muaviyeyi Aliden daha çok severdi. Bunun üzerine iki oğlu Abdullah ve Muhammedi çağırarak durumu onlarla istişare edip ne yapmak gerektiğini sormuş ve şöyle demişti: “Ne dersiniz? Aliye bakacak olursak, bizim Onun yanında hiçbir değerimiz olmadığı gibi bizim için de ondan bir hayır yoktur; çünkü daha evvelOnun bize karşı tavrını biliyoruz. O yönetim işinde bizi kendisine ortak kılmaz.” Onun bu sözü üzerine oğlu Abdullah şöyle demişti: “Resulallah vefat etti. Ebu Bekir ve Ömer Onun arkasından geldi ve onlar da senden razı olarak vefat edip gittiler. Eğer bana soracak olursan bu işten uzak durmanı, bütün Müslümanlar bir imamın etrafında birleşip, tam beyat edinceye kadar kendi evinde oturmanı tavsiye ederim.” Sonra diğer oğlu Muhammed de şöyle konuşmuştu: “Sen Arapların ileri gelenlerinden birisin. Bu işin halledilip de senin bunda bir katkının olmamasını pek uygun görmüyorum.” Evlatlarının bu sözleri üzerine Amr şöyle demişti: “Ey Abdullah! Senin dediklerine bakacak olursam bu sözler benim ahiretim ve dinimin selameti için çok daha hayırlıdır. Sen ey Muhammed! Bana dünyam için hayırlı, fakat ahiretim için çok şerli şeyler tavsiye ediyorsun.” Sonra kalkıp iki oğluyla birlikte Muaviyenin yanına gitmişti. Şama vardığında oradaki MüslÜmanların Muaviyeyi Osmanın kanını talep etmek konusunda teşvik ettiklerini görünce şöyle demişti: “Siz haklısınız ve davanızda hak sahibisiniz. Gerçekten mazlum olarak öldürülen halifenin kanını isteyiniz.” Ancak Muaviye Ona hiç de iltifat etmiyordu. Bunun Üzerine Amrın oğulları ona şöyle demişlerdi: “Muaviyenin sana iltifat etmediğini görmüyormusün? O halde çek ve bir başkasının yanına gidiver?” Amr da Muaviyenin yanına giderek şöyle demişti: “Vallahi senin bu tavrın beni hayretlere düşürdü. Ben sana iltifat ettikçe sen benden uzaklaşıp duruyorsun? Vallahi eğer senin yanında savaşacak olursam mutlaka halifenin kanını isteyeceğim. And olsun, nefsimize soracak olursak kiminle savaştığımızı biliyoruz. Onun yakınlığı, fazileti ve islamdaki önceliği ve üstünlüğü malumdur. Ancak biz bu konuda dünyalığı talep ettik.” Amrın bu sözleri üzerine Muaviye Onunla barış yaparak ve iltifat eder. Amr da Ona tabi olur.