"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Kays bin saadın mısır valiliği

Ali bu yılın Safer ayında Kays bin Saadı Mısıra vali tayin etti. Kays bin Saad Resulallahın ashabından olup ensarın sancağını taşıyanlardan biriydi. Gayet isabetli görüşlere sahip olan cesur bir adamdı. Ali Ona şöyle demişti: “Seni Mısıra vali tayin ettim; kalk, oraya git. Güvendiğin ve sevdiğin adamlardan istediğini yanına al ve askerlerinle birlikte Mısıra yönel. Senin böyle adamlarınla ve askerlerinle oraya varman düşmanlarına korku vereceği gibi, şanın için de daha iyidir. iyilik yapılması gereken kimselere iyiliklerde bulun, kötü kimselere karşı da sakın taviz verme. insanların her seviyede olanına karşı iyi davran, onlara karşı yumuşak ol. insanlara karşı yumuşaklıkla davranmak güveni getirir.” Kays, Aliye şöyle cevap vermişti: “Senin: “Mısıra askerlerinle birlikte gir.” demene bakarak, andolsun ben Medineden toplayacağım askerlerle oraya gitmem. Mısıra götürmek üzere davet edeceğim askerlerin Medinede olması daha iyidir, çünkü senin ihtiyacın olduğu zaman onların senin yakımnda bulunmaları gerekir. Onları sana karşı çıkan kimselere gönderirsin, istediğinde de askerlerine güç katmış olurlar.”
Kays daha evvel zikrettiğimiz gibi yedi arkadaşıyla birlikte Mısıra gider. Oraya vardığında camide minbere çıkıp oturur ve Alinin Mısırlılara hitaben yazdığı mektubun getirilip cemaatin huzurunda okunmasını ister. Mektup Mısır halkına karşı okunur. Ali bu mektupta Kaysı buraya vali tayin ettiğini, ona beyat edip yardımcı olmalarını ve hak üzere onunla yardımlaşmalarını emretmektedir. Mektubun okunmasından sonra Kays ayağa kalkıp Müslümanlara hitap eder. Allaha hamd ve sena ettikten sonra Müslümanlara şöyle der: “Hakkı getirip batılı yok eden ve zalimlerin vasıflarını belirten Yüce Allaha hamdederim. Ey insanlar! Bizler Resulallahtan sonra insanların en hayırlısı olarak bildiğimiz bir zata beyat ederek buraya geldik. Siz de kalkın, Allahın kitabı ve Resulünün sünneti gereği ona beyat edin. Eğer biz sizi böyle bir beyata çağırmasak sizin üzerinizde bizim böyle bir beyat hakkımız olmaz.”
Sonra halk kalkıp Kaysa Ali adına beyat etmiş ve böylece Mısırda sükunet meydana gelmişti. Kays bin Saad, Mısırın çevresine kendi görevlilerini göndermiş, fakat Harenbe adıyla bilinen bir köye adam göndermemişti; çünkü bu köyün halkı Osmanın şahadet işini kendilerine bir kalkan yapmışlardı. Bu köye Kinane Kabilesine mensup bir adamla Müdlicoğullarından adı Yezid bin Hars olan birisi reislik etmekteydi. Yezid bin Hars Kays bin Saada haber göndererek Osmanın kanını talep ediyordu. Diğer taraftan Mesleme bin Muhailid Osmanın kanını talep etmeğe başlamıştı. Kays ona haber gönderip şöyle der: “Sana yazıklar olsun! Bana karşı mı geliyorsun? Allaha yemin ederim Şamdan Mısıra kadar her yerin benim olması karşılığında bile seni öldürmek istemem.” Buna karşılık Mesleme Ona şöyle haber gönderir: “Sen Mısır valisi olduğun sürece sana elimi uzatmayacağım.”
Kays ihtiyatlı ve akıllı bir adamdı. Harenbe halkına adam gönderip şöyle demişti: “Ben sizi beyat konusunda zorlamıyorum ve size ihtiyacım da yoktur.” Onlarla sulh yapıp haracını ve diğer zekatlarını rahatlıkla ve güzellikle toplamış ve hiç kimse de karşı çıkmamış, müminlerin emiri Cemel Vakası için Basraya gidip gelene kadar da bu görevini sürdürmüştü.
Muaviye için yeryüzündeki Allah kullarının en tehlikelisi Mısır halkı ve Kaysın oradaki valiliği olarak gözüküyordu. Ali Irak halkı ile Kays da Mısır halkı ile Şam üzerine yürüyecek olursa Muaviye her iki taraf arasında kalacaktı. Bu da Muaviyeye son derece korku veriyordu. Bunun için Muaviye Kaysa şöyle bir mektup yazmıştı:
“Allahın selamı üzerine olsun. Sizler Osmanın bir kamçı vuruşunu, birisine hakaret edişini, birini sefere çıkarmasını, genç birisini vali tayin etmesini uygun görmeyip itiraz ettiniz. Bütün bunlara rağmen Onun kanının helal olmadığını da biliyorsunuz. Bunun için siz büyük bir günah işleyip ağır bir yük yüklendiniz. Ey Kays! Bu yaptıklarından dolayı Allaha tövbe et. Senin Osman üzerine gönderilen adamlardan olduğunu biliyoruz. Adamına (Aliye) gelince Onun da Osmanı öldürmek için üzerine adamlar gönderdiği kanaatine vardık. Osmanın katlinden dolayı senin bağlı bulunduğun topluluğun adamlarından hiçbirinin kemikleri bile kendini kurtaramayacaktır. Ey Kays! Eğer imkanın varsa Osmanın kanını talep edenlerle birlikte ol ve bu konuda bize katıL. Eğer bize tabi olursan ben zafere erdiğim takdirde sana Irakeynin sultanlığını veririm ve hayatta olduğum sürece de bu görevin başında sen olacaksın. Hakimiyetim devam ettiği müddetçe yine akrabalarından arzu ettiğin kimselere de Hicaz valiliğini vereceğim. Ayrıca başka istediklerini söyle ki ben onları sana rahatlıkla vereyim. Bu konuda bana görüşünü bildir.”
Muaviyenin bu mektubunu alan Kays Ona karşı kendisini korumağa karar verir, ancak savaşmak konusunda asla acele etmemeyi tercih edip şöyle bir mektup yazar. “Emma bad… Osmanın katli konusunda söylediklerini anladım, ancak benim bu konu ile hiçbir alakam yoktur. Benim adamımın da -Aliyi kastederek- Osmanın katli için çalıştığını ve insanları bu yolda aldattığını söylüyorsun. Bu konuda da hiçbir bilgim yoktur. Benim akrabalarımın kemiklerinin de Osmanın kanından kendilerini kurtaramayacağını söylüyorsun. Oysa Osmanın kanını ilk defa talep edecek olan benim akrabalarım ve aşiretim olacaktır. Sana uymam konusunda söylediklerine gelince, benim bu konuda bazı düşüncelerim vardır, düşünmem gerekir. Bu söylediklerinde acele edilmemesi gerekir… Benim sana ihtiyacım yoktur ve benim tarafımda da hoşuna gitmeyecek hiçbir davranışta bulunulmayacaktır. Yüce Allahın neyi takdir edeceğini bizler ve sen görünceye kadar.”
Muaviye Kaysın bu mektubunu okuyunca Onun ne uzakta durduğunu ve ne de kendisine yaklaştığını görür. Bunun için ikinci bir mektup yazar:
“Mektubunu okudum, bana yakınlaştığını görmedim ki benimle barış halinde olduğunu kabul edeyim. Benden uzak da düşmedin ki seninle savaşma halinde olduğumu göreyim. Ancak benim gibi bir adamın, her türlü hile ve entrika yapabilecek bir kimsenin hile ve tuzağa düşmesi mümkün değildir. Elinde her türlü adamı, imkanları, atları ve silahları olan kimsenin mağlup olması mümkün değildir. ”
Kays Muaviyenin mektubunu görünce Onunla cebelleşmenin ve Ona karşı kendisini müdafaa edip sözü uzatmanın hiçbir fayda vermeyeceğini anlamış ve bunun üzerine düşündüklerini açığa vuran şöyle bir, mektup yazmıştı:
“Emma bad. Seni aldatmak istemene, bana tamah etmene ve beni tuzağa düşürmek istemene hayret ediyorum! Beni insanların en hayırlısı, emirliğe en layık olam, hakkı en iyi söyleyeni, en doğru yolda olanı ve Resulallaha en yakın olan bir insana itaatten çıkarıp kötülüğe mi düşürmek istiyorsun? Ve dolayısıyla beni kendine boyun eğmeğe mi çalışıyorsun? Sana itaat etmek demek insanlar içerisinde ehliyetçe en uzak olan, insanlara zorla şahitlik ettirmeğe çalışan, sapık ve Resulallaha en uzak olan birisine itaat etmek demektir. Sen yoldan çıkaranların ve yoldan çıkmış olanların torunlarındansın. Sen iblisin tağutlarından bir tağutsun. Senin benim üzerime gelip Mısırı atlarla ve adamlarla dolduracağın ve burayı istila edeceğine dair sözlerine gelince, vallahi eğer seni kendinden başka bir şeye önem veremeyecek şekilde kendinle uğraştırmasam belki söylediklerini yapabilirsin, vesselam.”
Muaviye Kaysın mektubunu alınca Ondan ümidini kesip hazırlamış olduğu hilelerinin başarıya ulaşmadığını görür. Ali tarafından Onu tuzağa düşürmeğe çalışır ve Şam halkına şöyle der: “Sakın Kays bin Saada küfretmeyesiniz ve karşı gelmeyesiniz, Ona karşı halkı gaza ve sefere hazırlamayasınız, çünkü o bizim yandaşımızdır ve onun mektupları ve nasihatleri bize gizlice ulaşmaktadır. Harenbe Köyünde bulunan sizin kardeşlerinize nasıl davrandığını görmüyor musunuz? Onların azıklarını temin ediyor ve her türlü iyilikle onlara muamelede bulunuyor. ”
Muaviye daha sonra Kaystan gelmiş gibi bir mektup uydurmuş ve onun Osmanın kanını talep ederek kendisiyle aynı görüşte olduğunu söyleyerek bu uyduruk mektubu Şam halkına okumuştu.
Nihayet bu durumlar Alinin kulağına gelmiş, haberi Muhammed bin Ebi Bekir ve Muhammed bin Ebi Cafer kendisine ulaştırrmşlardı. Ayrıca Şamda bulunan Alinin bazı casusları da bu durumu Aliye anlatmışlardı. Ali bu duruma karşı hayrete düşer ve doğru olduğunu kabul etmek istemez. Sonra her iki oğlunu ve Abdullah bin Caferi çağırarak onlara durumu anlatır. ibn Cafer şöyle der: “Ey müminlerin Emiri! Şüphelendiğin şeyi bırak da şüphe etmediğin bir şeye yapışıver. Kaysı Mısırdan azlet.” Ali buna karşılık: “Vallahi ben bütün bu söylenenleri Kays için doğru kabul etmek istemem.” derse de Abdullah bin Cafer: “Onu Mısırdan azlet; şayet söylenenler doğruysa o azlini kabul etmeyecek.” diyerek ısrar eder. Onlar bu şekilde durumu görüşürlerken Kaystan Aliye bir mektup gelir ve beyat etmeyen kimselere karşı takındığı tavrı bildirip onları öldürmediğini yazar. ibn Cafer: “işte beni korkutan da budur. Bunları öldürmesi için kendisine emir ver!” deyince Ali Kaysa bir mektup yazarak el-Harenbe Köyünde toplanan adamları öldürmesini emreder. Bu mektup Kaysa ulaşınca Aliye şöyle bir cevap yazmıştı:
“Hayret doğrusu! Sana saldırmaktan uzak durup düşmanlarına karşı yanında yer alabilecek bir kitleyi nasıloluyor da öldürmemi emrediyorsun? Eğer biz onlara karşı kılıçları bileyecek olursak ve onları kışkırtırsak şunu iyi bil ki sana karşı düşmanına yardım ederler. Bu konuda benim dediklerime uy ve bundan gel, vazgeç! Doğru olan görüş onları kendi hallerine terk etmektir, vesselam.”
Ali Kaysın bu mektubunu okuyunca ibn Cafer şöyle der: “Ey mÜminlerin emiri! Muhammed bin Ebi Bekri Mısıra vali olarak gönder ve Kaysı oradan azlet. Ben şahsen Kaysın şöyle dediğini işittim:Mesleme bin Muhallidin öldürülmesiyle ayakta durabilecek bir hükümdarlık son derece kötü bir hükümdarlıktır.”
Abdullah bin Cafer Muhammed bin Ebi Bekrin ana bir kardeşi, idi.

Bunun üzerine Ali Muhammed bin Ebi Bekri Mısıra vali olarak gönderir. Başka bir rivayette ise Esteri gönderdiği kaydedilmektedir. Ancak Ester yolda giderken vefat ettiğinden dolayı arkasından Muhammed bin Ebi Bekir Mısıra gönderilmişti. Muhammed Mısıra Kaysın yanına vardığında Kays Ona şöyle der: “Müminlerin emirine ne oldu, Onu ne değiştirdi? Acaba benimle Onun arasına birisi mi girdi?” Muhammed: “Hayır.” der, “Bu hakimiyet bizim hakimiyetimizdir.” Bunun üzerine Kays: “Hayır, vallahi ben burada bir gün bile duracak değilim!” diyerek son derece kızgın olarak Medineye doğru yönelir. Osmanın taraftarlarından olan Hassan bin Sabit Kaysın yanına gelerek alay etmeğe başlar ve şöyle der: “Osmanı öldürdün, Alide seni görevinden azletti. Bu günahı yüklendin de karşılığında bir şey görmedin.” Kays da: “Ey kalbi ve gözü körolası adam! Vallahi eğer benim kabilemle seninki arasında bir savaş meydana gelmiş olsaydı senin boynunu vururdum.” diye karşılık verir.
Sonra Mervan bin el-Hakem Kaysı Medinede korkutunca o da Selh bin Huneyf ile çıkıp Sıffin Savaşında Alinin yanında yer almıştı. Bunun üzerine Muaviye Mervana bir mektup yazarak kızmış ve şöyle demişti: “Vallahi, eğer Aliye yüz bin savaşçı ile yardım etmiş olsaydın benim için Kays bin Saadı Ona göndermenden çok daha kolay gelirdi; çünkü Onun görüşü ve yeri çok değişiktir. ”
Kays Alinin yanına gelip olup bitenleri Ona anlatmış ve Ali Onun son derece büyük işler becerdiğini ve her türlü hile ve tuzakları geri çevirdiğini anlamıştı. O sırada Muhammed bin Ebi Bekrin Mısırda öldürüldüğü haberinin ulaşması üzerine de Kaysın değerini daha çok anlamış ve birçok işte Onun dediklerine uymuştu.
Muhammed bin Ebi Bekir Alinin mektubuyla Mısıra vardığında kalkıp mektubu okur ve şöyle der: “Sizi ve bizleri hidayete erdiren ve her türlü hak konusunda ihtilafa düşürdüğü halde doğruyu gösteren, cahillerin içinde bulunduğu birçok durumdan bizi koruyan Allaha hamd olsun. Biliniz ki müminlerin emiri beni size vali tayin ederek işittiğiniz gibi sizin işlerinizi bana havale etmiştir. Benim muvaffakiyetim ancak Allahın elinde olan bir şeydir. Ben Ona dayandım ve Ona güvendim ve Ondan yardım dilerim. Emirliğim ve yapacağım işlerde Allaha itaat ettiğimi görürseniz biliniz ki bu Allahtandır ve Onun hidayetindendir. Onun için Allaha hamd ediniz ve benim haktan başka herhangi bir iş yaptığımı görürseniz mutlaka bana bildiriniz ve bu konuda bana serzenişte bulununuz. Ben bununla daha mutlu olurum ve sizin de göreviniz budur. Allah sizleri ve bizleri en iyi ve salih ameller işlemeğe rahmetiyle muvaffak kılsın. ”
Muhammed, bir ay kadar Mısırda durduktan sonra o Aliye beyatlarını bildirmeyip kenara çekilen, Kaysın kendilerine ihsanda bulunduğu adamlara haberler gönderip şöyle der: “Bize tam olarak ya itaat ediniz ya da şehrimizden çıkıp gidiniz.” Onlar da şöyle cevap verirler: “Biz şimdilik beyat etmeyiz. Bizi kendi halimizde bırak, bakalım neler olacak. Bizimle savaşmak konusunda da sakın acele etmeyesin.” Muhammed bunların dediklerine kulak asmamış, onlar da ona itaat etmemişlerdi. Sıffin Savaşı meydana geldiği zaman onlar hala Muhammedden sakımyor ve korkuyorlardı.
Ali Muaviye üzerine gitmekten vazgeçip de iş hakem olayına havale edilince bunlar Muhammedin üzerine yürüyüp onunla çarpışacaklarını ilan etmişler, Muhammed de Hars bin Cümhan el-Cufiyi Harenbe köyü üzerine göndermişti. Burada Kinanaoğulları ve onlara katılanların başında Yezid bin Hars bulunuyordu. Nihayet aralarında çarpışmalar meydana gelmiş ve Hars bin Cümhanı öldürmüşlerdi. Muhammed arkasından ibn Medahim el-Kelbiyi üzerlerine göndermiş, Onu da öldürmüşlerdi.
Başka bir rivayette ise Muhammed bin Ebi Bekir ile Muaviye arasında bir sürü mektuplaşma olduğu anlatılır ki ben bunları herkesin işitmesinde bir fayda görmediğim için burada yazmağa gerek görmüyorum.

Bu yıl içinde, Cemel Olayından sonra Merv merzubanı Ebraz Aliye gelerek sulh akdetmişti. Ali Merv ve civarındaki reisIere mektuplar yazmış ve onlarla sulh akdetmişken onlar buna uymamışlar ve baş kaldırarak Nisabur Kalesinin kapılarını kapatmışlardı. Bunun üzerine de Ali bir rivayetle Huleyde bin Kurra, diğer bir rivayette isa ibn Turayf el-Yerbuiyi Horasana göndermişti.