Ali bu yılın başında islam devletinin büyük vilayetlerine çeşitli tayinler yaparak Osman bin Huneyfi Basraya, Umara bin Şihabı Kufeye, Ubeydullah bin Abbası Yemene, Kays bin Saadı Mısıra, Sehl bin Huneyfi de Şam Valiliğine tayin etti.
Sehl bin Huneyf yola çıkıp da Tebüke vardığında bir grup atlıyla karşılaşmış ve aralarında şöyle bir konuşma geçmişti:
“- Kimsin sen?”
“- Ben emirim. ”
“- Sen nerenin emirisin?” ”
– Şamın yeni emiriyim.”
“- Eğer seni Osman gönderdiyse buyur, hoş geldin, yok eğer seni
Osmandan başkası gönderdiyse durma geri dön.”
“- Olup bitenleri duymadınız mı?”
“- Duyduk.”
Bunun üzerine Sehl ileri gidememiş ve Alinin yanına geri dönmüştü.
Kays bin Saada gelince; O da Eyleye vardığında aynı şekilde bir grup atlı ile karşılaşmış, kendisine: “Sen kimsin?” diye sorulduğunda: “Ben Osmana karşı gelenlerdenim ve Ona sığınmış, bağlanmış olanlara karşı Allahtan yardım diliyorum.” demesi üzerine adının ne olduğunu sormuşlar, Kays bin Saad olduğunu ifade etmiş ve kendisine: “Haydi geç git.” demişlerdi. Kays Mısıra gelinceye kadar yoluna devam etmiş ve Mısıra vardığında halkın iki gruba ayrılmış olduğunu görmüştü. Bir kısmı Ona uyup cemaate katılmış, bir kısmı daHarenbe denilen yere çekilip: “Eğer Osmanın katilleri yakalanır öldürülürse biz de sizinle beraber oluruz, aksi takdirde mücadelemizi sürdürür, insanları kışkırtır arzu ettiğimizi elde ederiz.” demişti. Diğer bir grup ise şöyle diyordu: “Biz kardeşlerimizden birini görevlendirdiği sürece Aliyle birlikteyiz. ” Bunlar da cemaatin arasında yer alıyorlardı. Bunun üzerine Kays, olup bitenleri Aliye bir mektupla bildirmişti.
Osman bin Huneyfe gelince: O Basraya gidene kadar hiç bir engelle karşılaşmamış, ibn Amirin bu konuda herhangi bir çarpışmaya meydan verecek bir görüşünün ve ayrı bir tutumunun olmadığını görmüştü. Ancak yine de Basralılardan bir kısmı cemaate tabi olmuş, bir kısmı ise olmamıştı. Bunlardan bir grup: “Biz Medineliler ne yapacak diye bekleyecek, onların yaptıklarına uyacağız” demişlerdi.
Umara bin Şihaba gelince: O daZübala denilen yere vardığında Tuleyha bin Huveylid kendisini karşılamıştı. Tuleyha Osmanın intikamını almak için yola çıkmış biri olup şöyle diyordu: “Benim bütün çabam yetişemediğim, ancak beni de geçmeyen bir iş içindir.” Tuleyha Osmana yardım etmek üzere çıkan el-Kakaın geri dönüşünden sonra yola çıkmış bulunuyordu. Umara ile karşılaştığında: “Haydi geri dön, Küfeliler kendi valilerinden başka bir vali istemiyorlar. Eğer benim bu dediklerime uymazsan senin boynunu uçururum.” demişti. Bunun üzerine Umara Alinin yanına geri döner ve durumu bildirir.
Diğer taraftan Ubeydullah bin Abbas Yemene varmış, Yala bin Münye Yemenden topladığı bütün vergileri bir araya getirmiş ve bu mallarla birlikte Medineye gitmiş, Ubeydullah bin Abbas da bu şekilde Yemene varmıştı.
Sehl bin Huneyf Şam yolundan geri dönüp de Aliye olup bitenleri anlatınca Ali Talha ve Zübeyri çağırarak onlara şöyle demişti: “Sizi sakındırmak istediğim husus işte maalesef ortaya çıktı. Bu ancak üzerine gitmekle çözülebilecek bir iş, ölümden beter bir fitne, üzerine varıldıkça alevi artan ve sürekli kızışan bir ateştir.” Talha ve Zübeyr de Ona şöyle karşılık vermişler: “Bize izin ver de Medineden çıkıp gidelim. Ya bu konudaki görüşümüzde ısrar edelim, ya da bize müsaade et de çekip gidelim”, Ali de bunun üzerine: “Sizi tutabildiğim müddetçe tutacağım, fakat bu işe eğer başka bir çare bulamazsam tedavinin başka bir şekli de dağlamadır.” demişti.
Daha sonra Ali Muaviye ve Ebu Musaya birer mektup yazmıştı.
Ebu Musa Küfeden yazdığı bir mektupla Küfelilerin itaatini ve beyatını bildiriyor, bu bey ata kendiliğinden razı olanlarla zorla uyanları tek tek açıklıyor ve her şeyi açık açık izah ediyordu. Alinin Ebu Musaya gönderdiği elçi Mabed el-Eslemi, Muaviyeye gönderdiği elçi ise Sebra el-Cüheni idi.
Muaviyeye giden elçi Sebra Şama vardığında Muaviye kendisine hiçbir şekilde cevap vermemiş, Sebra konuştukça sürekli olarak okuduğu beyitlerle Osmanın kanından ve bunun intikamının alınması gerektiğinden ve kaçınılmaz bir savaştan söz açmıştı.
Osmanın şahadetinden üç ay sonra safer ayında Muaviye Benu Abstan Kubeysa adında birini çağırarak dışından kendi mührüyle mühürlediği bir mektubu eline verir ve üzerine “Muaviyeden Aliye” ibaresini yazarak Ona: “Medineye vardığında mektubu alt tarafından tutup kaldır.” der ve Aliye söyleyeceklerini tavsiye eder. Arkasından onu Aliden gelen elçi ile Medineye gönderir. Her ikisi rebiulevvel ayında Medineye vardıklarında Kubeysa Muaviyenin kendisine emrettiği gibi bu mektubu bir tarafından tutup havaya kaldırır, onu gören halk da kendisine bakıp durarak onu izler ve bu şekilde mektubun Muaviyeden geldiğini ve Onun Aliye karşı çıktığını anlar. Kubaysa Alinin huzuruna çıkarak mektubu kendisine sunar. Ali mektubun dışındaki mührü açtığında içinde herhangi bir yazıya rastlamaz ve gelen elçiye “Geldiğin yerde neler olup bitiyor?” diye sorar. Elçi de:
“Benim can güvenliğim söz konusu mudur?” diye bir soru ile karşılık verir. Alinin: “Emniyettesin, çünkü elçilere zeval yoktur.” demesi üzerine Kubeysa şöyle konuşur: “Ben geldiğim yerde kısastan başka hiçbir şeye razı olmayan bir topluluk bırakıp geldim.” Ali Ona: “Hangi kısas, kimin kısası?” diye sorunca O da: “Senin boynunun ipi… Ben Şamda Suriyelilerin cami minberine giydirdiği, altmış bin kişiyi ağlatan Osmanın kanlı gömleğini bırakıp geldim.” der. Ali: “Osmanın kanını benden mi istiyorlar. Ben Osmana arka çıkmadım mı? Allahım! Ben Osmanın kanına bulaşmadım. Osmanın kanı Allahın iradesi dışında akmış değildir. Yüce Allah bir şeyi takdir ettiği zaman o mutlaka yerine gelir. Çık git buradan” diye çıkışır. Kubeysa bunun üzerine: “Ben güvence altında mıyım?” diye sorunca: “Evet, emniyettesin” der ve Kubeysa el-Absi de çıkıp gider. Bu arada Onu gören Sebeiyye fırkası: “Bu köpek ve köpeğin elçisi ne geziyor burada, öldürünüz onu” diye seslenirler. Onların bu sesini duyan Kubasa: “Ey Mudar halkı, ey Kays Kabilesi, yetişiniz! Atlılar ve şerefliler neredesiniz? Allaha yemin ederim ki sizin üzerinize dört bin atlı geliyor. O zaman erkekleri ve süvarileri görünüz” diye bağırmaya başlayınca Mudar halkı onu korurlar ve şöyle derler:
“Sus, konuşma artık!” O da: “Hayır, vallahi artık bunlar kurtuluşa eremezler. Kendilerine vaat edilen başlarına gelecektir, korktuklarına da uğrayacaklardır. Onların amelleri sona ermiş ve rüzgarları dağılıp gitmiştir. Vallahi yarına kalmaz, onlar zillete uğramış kimseler olacaklardır. ”
Medineliler Alinin Muaviyeye karşı nasıl davranacağını öğrenmek isterler. O kible ehline karşı savaşmağa cesaret edecek mi, yoksa bundan vaz mı geçecek? diye bekleyip dururlar. Bu arada Alinin oğlu Hasanın babasını savaştan alıkoymağa çalıştığı ve insanları bir tarafa bırakıp kendi evinde oturmasını istediği haberi ulaşmıştı. Bu arada yine Müslümanlar Ziyad bin Hanzala et-Temimiyi Aliye gönderip gizlice ne düşündüğünü öğrenmeye çalışmışlardı. Ziyad Aliye gelir, Onunla bir saat kadar oturup konuşur ve Ali Ona şöyle der: “Ey Ziyad, hazırlan bakalım!” Ziyad: “Ne için hazırlanayım?” diye sorunca Ali: “Şama sefer etmeye hazırlan” diye karşılık verir. Ziyad ise “iyi ve yumuşak davranman daha uygundur.” şeklinde görüşünü belirtir.
Ziyad Alinin yanından çıkınca Müslümanlar kendisine varıp “Geride neyi bıraktın?” diye sorarlar. Bunun üzerine Ziyad onlara: “Ey cemaat! Geride kılıç vardır” demiş, onlar da ne olduğunu ve Alinin ne düşündüğünü anlamışlardı. Bu ara Talha ve Zübeyr Umre yapmak üzere Mekkeye gitmek istediklerini belirterek Aliden izin istemişler, O da kendilerine izin vermiş ve her ikisi çekip Mekkeye gitmişlerdi. Sonra Ali Muhammed bin el-Hanefiyyeyi çağırıp Ona sancağı verir, Abdullah bin Abbası ordunun sağ kol komutanlığına, Amr bin Selimeyi veya diğer bir rivayete göre Amr bin Süfyan bin Esedi ordunun sol kanadına kumandan tayin edip Ebu Ubeyde bin el-Cerrahın yeğeni olan Ebu Leyla bin Amr bin el-Cerrahı da öncülerin başına getirir. Medinede Kuşam bin Abbası vekil olarak bırakıp ordusunu hazırlar, Osmana isyan edenlerden hiç birisine görev vermez. Sonra Kays bin Saade, Osman bin Huneyf e ve Ebu Musa el-Eşariye mektuplar yazarak Irak halkını Şamlılara karşı savaşa davet etmelerini ister. Medine halkını da kıtale çağırır ve onlara şöyle der: “Sizin işlerinizin sağlam olması Allahın hükümlerinin uygulanmasına bağlıdır. Bu bakımdan Ona dosdoğru içinizden gelerek itaat etmelisiniz. Vallahi eğer siz böyle davranmazsanız mutlaka islamın bu günkü hakimiyeti elinizden çıkar ve sonunda islam her taraftan çekilip ta Medineye gelip sıkışıncaya kadar elinize bir daha dönmez. Sizin cemaatinizi dağıtmak isteyen bu adamlara kalkın gidin. Umulur ki Yüce Allah sizin elinizle islam dünyasının çeşitli yerlerinde meydana gelen bu kargaşayı ıslah eder ve onu sizin elinizle giderir, böylece siz de görevinizi yerine getirmiş olursunuz.”