"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Müminlerin emiri ali bin ebu talibe beyat edilmesi

Bu yıl içinde Ali bin Ebi Talibe hilafet ile beyat edildi. Tarihçiler bu beyatın keyfiyeti hakkında değişik görüşler serdederler. Anlatıldığına göre, Osman şehit edilince Resulallahın ashabı, muhacirler ve Ensar, aralarında Talha ve Zübeyrin de bulunduğu kalabalık bir cemaat halinde Aliye gelerek şöyle demişlerdi: “insanlara mutlaka bir imam, yani devlet başkanı gerekiyor.” Ali onlara: “Benim bu işinize herhangi bir müdahalem olmaz, siz kimi uygun görür ve seçerseniz ben de ona razı olurum” diye karşılık vermişti. Onlar: “Biz senden başkasını seçmeyiz” demiş ve Ona defalarca gidip gelerek bu isteklerini belirtmişler ve en sonunda şöyle demişlerdi: “Biz bu işe ehil olarak senden daha iyisini ve senden daha hak sahibi bir kimseyi göremiyoruz. Resulallaha olan yakınlığın ve akrabalığın herkesten üstündür. ” Ancak O yine şöyle cevap vermişti: “Sakın böyle bir şeye tevessül etmeyiniz, benim vezir olmam emir olmamdan çok daha hayırlı olur.” Ancak onlar:
“Vallahi biz sana beyat etmedikçe başka hiçbir şey yapmayız” diye ısrar etmişlerdi. Onların bu ısrarları üzerine Ali: “Bana yapılacak beyatin gizli olmaması için bu iş mescitte olsun” demişti, çünkü o sırada bu konuşmalar Onun evinde yapılmıştı. Başka bir rivayette ise bu konuşmaların Amr bin Mebzuloğullarına ait bir duvarın kenarında geçtiği söylenir. Ali üzerinde uzun bir elbise, başında ipekten bir sarık bulunduğu, nalınları elinde olduğu halde bir yaya dayanarak mescide çıkıp gitmiş ve Müslümanlar da Ona hilafet beyati ile beyat etmişlerdi. Aliye ilk beyat eden kişi Talha bin Ubeydullah olmuştu. beyata ilk olarak Talhanın başladığını gören Habib bin Züeyb: “inna lillah! Bu beyata ilk başlayan çolak bir el oldu. Bu iş herhalde hayırla sona ermez!” diye söylenmişti. Arkasından Zübeyr beyat etmiş, Ali her ikisine:
“istiyorsanız siz bana beyat ediniz, istiyorsanız ben size beyat edeyim.” demiş, onlar da: “Hayır, biz sana beyat edelim” diyerek karşılık vermişlerdi. Daha sonraları Talha ve Zübeyr: “Biz öldürülmekten korktuğumuz için bu beyatı yaptık. Aslında Onun bize beyat etmek istediğini bilmiyorduk” demişlerdi. Osmanın şahadetinden dört ay sonra Talha ve Zübeyr Mekkeye gitmiş ve oraya yerleşmişlerdi. Sonra bütün Müslümanlar Aliye beyat etmişlerdi. Arkasından Saad bin Ebi Vakkası getirmişler, Ali Ona: “beyat et” deyince O: “Bütün insanlar sana beyat etmedikçe ben sana beyat etmem ve benden sana hiçbir zarar gelmez” diye karşılık vermiş, Ali de: “Onu bırakınız, gitsin” şeklinde konuşmuştu. Sonra ibn Amiri getirmişler, Ali Ona da: “beyat et” demiş, ibn Amir: “Bütün insanlar sana beyat etmedikçe ben sana beyat etmem” diye karşılık vermişti. Ali Ona: “Peki, o halde bana bu konuda sana kefil olacak birini göster” deyince ibn Amir: “Bana kefilolabilecek kimseyi görmüyorum” şeklinde cevap vermiş, bunun üzerine el-Eşter: “Bırak da Onun boynunu uçurayım” diye atılmış, Ali: “Onu bırakınız, kefili ben olayım. Senin küçükken de, büyükken de kötü huylu olduğunu biliyorum.”
Ensardan çok küçük bir grup hariç hepsi Aliye gelip beyat etmişlerdi. beyat etmeyenler arasında Hassan bin Sabit, Kaab bin Malik, Mesleme bin Muhallid, Ebu Said el-Hudri, Muhammed bin Mesleme, Numan bin Beşir, Zeyd bin Sabit, Rafi bin Hudeyc, Fudale bin Ubeyd, Kaab bin Ücra idiler. Bunların hepsi Osmanın taraftarlarıydı. Bunlardan Hassan şair olup ne yaptığını bilmeyen bir adamdı. Zeyd bin Sabit ise Osman tarafından divan ve beytülmal başkanlığına getirilmişti. Osman muhasara edilince Zeyd bin Sabit: “Ey Ensar topluluğu! Haydi, ikinci kez Allaha yardımcılar olunuz” diye konuşmuş Ebu Eyyub Ona: “Vallahi, O sana bir sürü iyiliklerde bulunduğu için yardım etmek istiyorsun” diye karşılık vermişti. Kaab bin Malike gelince: Osman Onu da Müzeyne Kabilesinin zekatlarını toplamak üzere görevlendirmiş ve orada topladığı bütün zekat mallarını kendisine bağışlamıştı. Ayrıca Abdullah bin Sellam, Süheyb bin Sinan, Seleme bin Selame bin Vakş, Üsame bin Zeyd, Kudame bin Mazum ve Muğire bin Şube Aliye beyat etmemişlerdi.
Numan bin Beşir Osmanın hanımı Nailenin kopan parmakları ile Osmanın kanlı gömleğini kapmış ve Şama kaçmıştı. Muaviye, Osmanın gömleğini ve Nailenin parmaklarını mescitte açmış, halkı galeyana getirmiş, Şamlılar da bu işe son derece kızmış ve kinlenmişlerdi. Bu kinleri de gittikçe artmıştı. Sonra gömleği kaldırınca onların bu şekilde galeyana geldiğini gören Amr bin el-As Muaviyeye şöyle demişti: “Devenin yavrusunu uzakta tutarsan ona daha çok sevimli gelir. Onun için onları tekrar mescide as.” Muaviye de bunun üzerine kanlı gömleği tekrar mescide asmıştı.
Başka bir rivayete göre ise Talha ile Zübeyr Aliye kerhen beyat etmişlerdi.

Diğer bir rivayette ise şöyle anlatılır: Zübeyr, Süheyb, Seleme bin Selame bin Vakş ve Üsame bin Zeyd beyat etmemişlerdi.
Başka bir rivayette ise şöyle denilmektedir: Talha ve Zübeyr Aliye kerhen beyat etmişlerdi. Bu rivayeti aktaran olayın şöyle cereyan ettiğini zanneder:
Osman şehit edildikten sonra el-Gafild bin Harb Medinede beş gün emirlik yapmıştı. isyancılar bu isyanda kendilerine yardım edecek büyük şahsiyetleri arıyor ve onları isyana teşvik ediyorlardı, ancak bu konuda pek yüz görmemişlerdi. Sonra Talhayı bir bahçe duvarının kenarında bulmuşlardı. Saad ve Zübeyrin ise Medineyi terk ettikleri görülmüştü. Ayrıca Ümeyyeoğullarından kaçabilen herkes kaçmıştı. Said bin el-As, Velid ve Mervan kendilerine katılanlarla birlikte Mekkeye kaçmışlardı. Sonra Mısırlılar Aliye gelmiş, Ali onları kovmuştu. Küfeliler Zübeyre, Basralılar da Talhaya gelmişler, fakat onlar da aynı şekilde kovulmuşlardı. isyancılar Osmanın öldürülmesi konusunda müttefik oldukları halde ondan sonra halife olacak aday konusunda ihtilafa düşmüşlerdi. Sonra Saad bin Ebi Vakkasa haber gönderip Onu istemişler, Saad ise şöyle demişti: “Ben ve ibn Ömer bu konuda hiçbir şeye talip değiliz.” Arkasından Abdullah bin Ömere gitmişler, O da bu isteklerine olumlu cevap vermeyince şaşırıp kalmışlardı. isyancılardan bir grup diğerlerine şöyle demişti: “Eğer buraya toplanan insanlar şehirlerine başkan seçmeden dağılacak olurlarsa biz bu ihtilaftan emin olamayız ve ümmet arasında büyük bir fesat yayılır.” Bunun için Medine halkının hepsini toplayarak şöyle demişlerdi: “Ey Medine halkı! Siz şura ehlisiniz ve başkanlığı sizler halledersiniz. Sizin vereceğiniz hüküm ümmetin katında geçerli bir hükümdür. Halifeyi seçip hilafet makamına getiriniz ve biz bu konuda size tabi olalım. Bu gün size akşama kadar mühlet vereceğiz. Vallahi eğer bu işi halletmezseniz yarın Aliyi, Talhayı, Zübeyri ve yanlarında birçok kimseyi öldürürüz.” Bu tehditlerden korkan Müslümanlar Aliye: “islamın başına gelen bu felaketi ve bu bedevi halktan çektiğimiz işkence ve eziyetleri görüyorsun. Onun için sana beyat edelim.” demişler, Ali ise: “Beni bırakınız da bir başkasına gidiniz. Biz öyle bir durumla karşı karşıyayız ki bunun bir sürü yanları ve yönleri vardır. Bu öyle bir nokta ve görevdir ki insanların kalplerini bu konuda birleştirmek ve onların akıllarını bir noktada toplamak mümkün değildir.” diye karşılık vermişti. Bunun üzerine: “Hay Allah senden razı olsun! Bizim ve dolayısıyla islamın içinde bulunduğu durumu görmüyor musun? Fitnenin hangi noktaya ulaştığına dikkat etmiyor musun? Peki, bütün bunlara karşılık Allahtan korkmuyor musun?” deyince, Ali onların bu sözlerine karşılık: “Peki sizin dediğiniz olsun; yalnız şunu biliniz ki, ben size bu konuda icabet ettim ve bildiklerimi uygulayacağım. Beni bu konuda yalnız bırakacak olursanız ben de aynen sizden bir tek fert gibi davranır, o zaman başa geçireceğiniz kimseye en çok itaat eden ve onun sözünü en çok dinleyen birisi olurum.” demiş ve bu hususta ittifak ederek ayrılırken ertesi gün toplanmak üzere sözleşmişlerdi.
Medineliler kendi aralarında istişare edip: “Eğer Talha ve Zübeyr de gelip beyat ederse bu iş rayına oturur” diye konuşmuşlardı. Basralılar Zübeyre Hükeym bin Cebeleyi bir grup adamla göndererek alıp getirmiş ve başına kılıcı dayayarak beyat etmesini istemişler, O da beyat etmişti. Daha sonra el-Eşter yanındaki bir grup adamla Talhaya gidip beyat etmesini istemişti. Talha: “Bırakınız, bakayım diğer insanlar ne yapacaklar, ondan sonra beyat edeyim” demiş, ancak fırsat vermeden dürte dürte getirip, minbere kadar yaklaştırmışlar, O da minbere çıkıp Aliye beyat etmişti. Zübeyr şöyle derdi: “Abdikaysoğullarından bir grup eşkıya gelip beni almış, boynuma kılıcı dayayarak zorla beyat ettirmişlerdi. Mısırlılar Talha ve Zübeyrin Aliye beyat ettiklerini ve Medinelilerin bu konuda fikir birliği ettiklerini görünce bir hayli sevinmişlerdi. Fakat buna karşı Küfe ve Basralılar Mısırlılara tabi olduklarından dolayı bir hayli korkmuş, Talha ve Zübeyre karşı bayağı kin beslemişlerdi.
Aliye beyat edildiği günün ertesinde yeni halife mescide gelip minbere çıkmıştı. O gün cuma günü idi, Müslümanlar da mescitte toplanmıştı. Ali onlara minberden şöyle seslenmişti: “Ey insanlar! Kalabalık bir topluluk olarak hilafet için sizin tayin edeceğiniz kimseler dışında hiçbir kimsenin hakkı söz konusu değildir. Sizinle dün bir iş konusunda konuşmuş ve ayrılmıştık. Sizin bana yüklediğiniz bu işi kesinlikle sevmiş değildim, fakat siz bu işi bana yükleme konusunda hayli ısrarlı idiniz. Ben sizin görüşünüz ve rızanız dışında, sizden habersiz olarak, anahtarları benim katımda bulunan mallarınızdan tek bir dirhemi bile alacak ve harcayacak değilim. Eğer dilerseniz hemen şu anda bu işten vazgeçerim.” Mescittekiler Aliye şöyle karşılık vermişlerdi: “Dün seninle konuşmamızda ileri sürdüğümüz görüşler aynen devam etmektedir.” Bunun üzerine Ali de: “O halde ey Allahım, onların bu dediklerine şahit ol” demişti. Sonra Müslümanlar Talhayı beyat etmek üzere Alinin yanına getirdiklerinde Talha: “Ben sana zorla ve kerhen beyat ediyorum” demiş, arkasından beyat etmiş ve gitmişti. Talha eli çolak bir kimseydi. O anda orada bulunanlardan birisi şöyle demişti: “inna lillah ve inna ileyhi raciun… ilk defa beyat eden çolak bir kimse oldu. Bu iş artık hayırla sona ermez!” Sonra Zübeyr getirilmiş, Talhanın beyat ettiği gibi beyat etmişti. Ancak Onun beyat edip etmediği konusunda muhtelif görüşler vardır. Sonra Aliye muhalif olan bir grup getirilmiş, onlar da beyat etmiş ve şöyle demişlerdi: “Biz yakın ve uzak, aziz ve zelil olanlar için, Allahın kitabının her yönüyle mükemmelolarak uygulanması üzerine beyat ederiz.” Daha sonra orada bulunan bütün Müslümanlar gelip Aliye beyat etmişlerdi. Bu iş Medinelilerin icmaı ile arzu ettikleri şekilde gerçekleşmiş ve beyatın sonunda herkes kendi evine dağılıp gitmişti.
Bu yılın Zilhicce ayının bitmesine beş gün kala Aliye beyat edilmişti. Fakat bazıları Alinin hilafetini Osmanın şehit edildiği günden itibaren sayarlar.
Ali kendisine hilafet ile beyat edildikten sonra mescitte okumuş olduğu hutbesinde Allaha hamd-ü sena ettikten sonra şunları söylemişti:
“Cenab-ı Allah insanlara doğru yolu gösteren, her türlü hayrı ve şerri açıklayan bir kitap indirmiştir. Sizler bu kitapta yazılı olan hayırları alınız ve zikredilen şerlerden uzak durunuz. Allahın size farz kılmış olduğu emirleri yerine getiriniz ki onlar sizi cennete iletsin. Cenab-ı Allah sizlere meçhul olmayan bazı şeyleri haram kılmıştır. MüsIümanın kanının haram kılınmasını da diğer bütün haramlar üzerine üstün tutmuştur. Müslümanların haklarını da bir arada kenetlenmek ve samimiyetle islama sarılmakla düzenlemiştir. Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir. Müslümanın kanı gerekli haller dışında hiç bir şekilde dökülemez. insanların hukukuna riayet ediniz, özellikle ölümü iyi hatırlayınız. insanlar sizin önünüzde duruyorlar, fakat sizin arkanızda sizi tehdit eden bir kıyamet saati vardır. Dünya mallarından ne kadar hafif yükler yüklenirseniz diğerlerine o kadar çabuk varırsınız. insanlar kendilerini izleyen en sonuncuları bile bekleyip duruyorlar. Şu yeryüzünde Allahın kullarının hakları konusunda Allahtan korkunuz. Her türlü ufak şeylerde, hayvanlara karşı olan davranışlarınızda bile sorumlu olacaksınız. Her konuda Allaha itaat ediniz ve Ona isyan etmeyiniz. Bir yerde hayır gördüğünüz zaman onu mutlaka alınız, şer gördüğünüz zaman da ondan uzak olmaya çalışınız.” Sonra şu ayeti okumuştu:Düşünün, ki siz bir zamanlar az idiniz, yer (yüzün) de müstezaflar idiniz. (el-Enfal, 26) ve hutbesini bitirmişti.
beyat ve hutbeden sonra Ali evine dönmüş, tam o sırada da Talha, Zübeyr ve ashabdan bazı kimseler Ona uğrayarak şöyle demişlerdi: “Biz sana beyat ederken Allahın hudutlarının ve emirlerinin ikame edilmesini şart koşmuştuk. Görüyorsun onlar bir Müslümanın öldürülmesine katılmış ve kendilerine had uygulanması konusunda kendi kanlarını mubah kılmışlardır.” Ancak Ali onlara şöyle cevap vermişti: “Ey kardeşlerim! Sizin bildiklerinizi ben bilmiyor değilim, ancak onlar şu anda bütün güçleriyle bize hakim olan bir kitle durumundadırlar. Biz ise onlara henüz hakim değiliz. işte bunları görüyorsunuz. Sizin kölele-riniz ve bedevi Araplar bunlara katılmış, şu anda istedikleri gibi sizi evirip çeviriyorlar. Bu durumda benden istediğiniz hususun infazı konusunda herhangi bir şeyi gerçekleştirmek mümkün müdür, sorarım size?” Bu soruya onlar: “Hayır!” diye cevap vermişler, bunun üzerine Ali de:
“Vallahi, Allahın dilediği ve sizin de arzu ettiğiniz bir görüşü ben de arzu eder ve mutlaka ona uyarım; fakat şu anda esmekte olan hava cahiliye devrinde görülen bir ortamı andırıyor, isyancıların takındıkları bir tavır var, yoksa şeytan herhangi bir şeriat ortaya koyup da yeryüzüne ebediyen hakim olacak değildir. Müslümanlar bu konuda harekete geçirilecek olurlarsa bir grup sizin dediklerinize uyar, başka bir grup da bu konuda size muhalefet eder ve sizin bu veya şu şekilde uygun gördüğünüzü bir başkası daha değişik bir şekilde görebilir. Bir başka grup da ne şunu, ne bunu uygun bulup başka bir görüşe saplanabilir. Onun için bekleyiniz, ta ki kalpler iyice sükuna ersin, haklar iyice yerini bulsun. Bekleyiniz ve o zaman benden nasıl bir uygulama gelecek görünüz, ondan sonra tekrar bana geliniz, bu konuda sizinle görüşelim.” diye konuşmuştu.
Bundan sonra Ali bu durumlar karşısında Kureyşe karşı şiddetli davranmış ve onların Medineden çıkmalarını engellemişti. Ancak Ümeyyeoğullarından bazılarının kaçıp gitmeleri Aliyi endişelendirmiş ve Müslümanların tefrikaya düşmelerinden korkmuştu. işte bunun için bir kısmı Alinin görüşündeydi, bir kısmı da şöyle diyordu: “Şu anda üzerimize düşen görevi yapmamız ve onu asla geciktirmememiz gerekir. Ali görüşünü kendine saklasın ve o Kureyşe bir başkasından daha otoriter davranmasın.”
Ali bu konuşmalarını işitince onları toplamış ve faziletlerinden söz ederek kendilerine olan ihtiyacını, onlara hangi gözle baktığını, onlarsız hiç bir şeyi ayakta tutamayacağını ve kendilerine herhangi bir üstünlüğünün olmayacağını anlatmış, böyle davrandıkları takdirde mükafatlarını Allahtan alacaklarını bildirmiş ve onlara şöyle seslenmişti: “Efendisine dönmeyen bir köle zimmetsiz olduğunu ispat etmek zorundadır.” Medinedeki isyancılardan Sebeiyyeye mensup olanlar son derece öfkelenerek şöyle demişlerdi: “Yarın aynı şeyler bizim de başımıza gelir ve hiçbir hususta onlara güç yetiremeyiz” Ali Müslümanlara hitap ederek: “Ey insanlar! Burada bulunan bedevileri çıkarın da kendi ülkelerine gitsinler.” demiş, fakat Sebeiyyeliler buna karşı çıkarak Medine den gitmekten kaçınmış ve bedeviler de gitmeme hususunda onlara uymuşlardı. Bunun üzerine Ali evine kapanmış, aynı şekilde Talha, Zübeyr ve Peygamberin ashabından bazı kimseler de evlerine çekilmişlerdi. Ali şöyle demişti: “Dikkatli olunuz, size karşı isyan edenleri öldürünüz.” Onun bu sözüne Müs-Iümanlar şöyle karşılık vermişlerdi:
“Bu isyancıların gözleri artık gör-mez oldu.” Ali de cevaben: “Vallahi böyle devam ederse bundan daha kötü, gözlerinin daha dumana ve büsbütün görmez olacağı günler olacaktır” demiş ve şu beyti söylemişti:Eğer kavmim bana itaat etseydi Düşmanın kafasını bunaltacak emirler verirdim.
Talha, Aliye şöyle demişti: “Bana izin ver, Basraya gideyim, çok kısa bir zaman sonra bir grup atlıyla geri döneyim.” Zübeyr de aynı şekilde:
“Bırak da Kufeye gideyim ve sana hemen bir grup atlı getireyim.” demiş, Ali ise onlara: “Bırakın da bu konuda biraz düşüneyim” şeklinde cevap vermişti.
Abdullah bin Abbas şöyle anlatır: “Osmanın şahadetinden sonra Mekkeden dönmüş ve Aliye uğramıştım. Yanında Muğire bin Şubeyi gördüm, ikisi sohbet ediyorlardı. Oraya vardığımda Muğire bin Şube çıkıp gitti. Aliye: “Bu adam sana ne söyledi?” diye sorunca Ali bana şunları anlattı:
“Daha önceki bir gelişinde bana: <