Daha evvel bahsetmiş olduğumuz es-Savari Gazvesinin bu yılda yapıldığını kaydeden tarihçiler vardır. Yine bu yıl içinde Osman aleyhinde bulunanlar tenkit ettiği konularda Onunla bir araya gelmek ve münazara etmek için mektuplar yazmışlardı.
Daha evvel Küfeden sürgün edilip de Abdurrahman bin Halidin yanına gönderilen kimselerden söz etmiştik. Osmanın hilafetinin 11. yılında Said bin el-As yanında bulunan bir heyetle birlikte Osmana varır. Ancak Osmana gitmeden yaklaşık bir sene önce Eşas bin Kaysı Azerbeycana, Said bin Kaysı Reye ve en-Nuseyr el-icliyi Hemedana, Said bin el-Akrayı isfahana, Malik bin Habibi Mah şehrine, Hakim bin Selam el-Hizamiyi Musula, Cerir bin Abdullahı Karkisiyeye, Selman bin Rabiayı Babul-Ebvaba ve Kaka bin Amrı da harp işlerinde görevlendirerek Uteybe bin en-Nehhası Hulvana gönderince Küfe ileri gelen reisIerden tamamen boşalmış bulunuyordu. işte bu arada ibn es-Sevde ile sürekli mektuplaşıp duran adamlarla birlikte isyan eden Yezid bin Kays Osmanın azlini istemişti. el-Kaka bin Amr Onu yakalayınca: “Osmanın değil de Saidin istifasını istemiştim” diye yalan söylemiş, el-Kaka da buna ses çıkarmamıştı. Yezid, Küfeden sürgün edilenlere bir mektup yazarak yanına gelmelerini istemişti. Abdurrahmanın yanında bulunanlar ve el-Eşter gelmiş, Cuma günü herkesin habersiz olarak mescitte toplandığı bir sırada el-Eşter mescit kapısına gelerek dayanmış ve şöyle bağırmıştı: “Ben müminlerin emiri Osmanın katından geliyorum. Said Onunla kadınlarınıza verilen maaşların yüz dirhem eksiltilmesi ve islam uğrunda zorluklarla karşılaşmış olanlarınızın maaşlarının iki bin dirheme indirilmesi ganimetlerinizin Kureyşlilere peşkeş çekilmesi konusunda görüşmek isterken bırakıp geldim. Orada bulunanlar bu işe aldırış etmediler. Akıl ve izan sahipleri bu işi ciddiyete almak istediler, ancak onları dinleyen olmadı.” Öte taraftan Yezid bir tellala şöyle bağırtmıştı: “Said in bu yaptıklarını engellemek isteyenler Yezide katılsın.” Bu olayların arkasından Müslümanlardan bir kısmı Yezide katılmış, halkın eşrafı ve aklı başında olanları ise mescitte kalmışlardı. O gün Küfede Said bin el-Asın vekili olan Amr bin Hureys minbere çıkarak Allaha hamd ve sena ettikten sonra Müslümanların taat üzere toplanmaları ve bir araya gelmelerine çağrıda bulunmuş, fakat el-Kaka Ona: “Sen başını almış giden bir selin önüne mi geçmek istiyorsun? Heyhat! Vallahi bu kavga, ancak kılıçla son bulur, bu da yakındır. Bu kılıçlar bir hayli şakırdayacaklar, içinde bulundukları bu günü çok arayacaklar, ancak Allah onlara bu günleri nasip etmeyecektir.” demiş, sonra da: “Sana düşen sadece sabretmektir” diye eklemişti. Amr bin Hureys: “Evet, sabredeceğim” şeklinde cevap verip evine kapanmıştı. Yezid bin Kays yanındakilerle birlikte Kadisiyeye yakın bir yer olan el-Cera da konaklamıştı. Yanında el-Eşter de bulunuyordu. Bu arada Said bin el-As onlara vardığında kendisine: “Sana hiç bir ihtiyacımız yoktur” deyince o da: “Sizin müminlerin emirine bir, bana da bir adam göndermeniz yeterlidir. Aklı başında olan bin kişi bir tek adamın üzerine gider mi hiç?” diye karşılık vermiş ve oradan çıkıp gitmişti. Sonra onlar Saidin devesine binmiş olarak giden bir kölesini gördüler. Bu halini araştırınca şöyle demiş olduğunu işittiler: “Vallahi Saide geri dönmek yakışmazdı.” Bunu duyunca el-Eşter bu köleyi öldürmüştü. Bunun üzerine Said Osmanın yanına gidip onların bütün yaptıklarını anlatmış ve Saidin yerine Ebu Musa el-Eşariyi vali olarak istediklerini bildirmişti. Osman da Ebu Musa el-Eşariyi Küfeye vali tayin edip onlara şunları yazar: “Emma badu… Ben sizin istediğiniz adamı başınıza getirip Saidi bu görevden aldım. Vallahi, şunu biliniz ki size bütün içimdekileri söyleyip bu konuda yaptıklarınıza karşı bütün sabrımı kullanacak ve sizi sulha çekmek için elimden gelen her şeyi yapacağım. Allaha isyan sayılmayacak arzu ettiğiniz her hususu da isteyebilirsiniz. Yine aynı şekilde Allaha isyan sayılmayacak, arzulamadığınız ve sevmediğiniz bir şeyi de reddedebilirsiniz. Sizin Allah indinde bir hüccet ve deliliniz kalmasın diye arzu ettiğiniz her şeyi rahatlıkla uygulayabilirim. Cenab-ı Allahın bize emrettiği gibi sizin arzuladığınız şeyleri elde etmenize kadar mutlaka sabredeceğim.” Daha sonra Küfeden uzaklaşmış olan ileri gelen emirlerden bazıları geri gelmişti. Bunlardan Cerir, Karkisiyeden Uteybe bin en-Nehhas Hulvandan geri dönmüşlerdi. Ebu Musa el-Eşari onlara bazı konuşmalar yapmış, cemaate bağlanmalarını ve Osmana itaat etmelerini istemişti. Onlar da bu isteklere uyarak, “Peki, haydi bize namaz kıldır” demişler ancak Ebu Musa: “Hayır, ancak Osmana itaat edeceğinizi kesinlikle söylediğiniz takdirde size namaz kıldırırım” diye karşılık vermişti. Bunun üzerine onlar da: “Evet, kabul ettik” demişler ve Ebu Musa da onlara namaz kıldırmış ve Kufeye gelen emirleri yerlerine iade etmişti.
Yevmul-Cera ile ilgili başka bir rivayette şunlar kaydedilir: Bir gün Müslümanlardan bir grup insan bir araya gelerek Osmanın uygulamaları konusunda münazaralarda bulunmuş ve ona bir adamı temsilci olarak göndermek hususunda fikir birliğine varmışlardı. Bu Müslümanlar Osmana Amir bin Abdil-Kays diye bilinen Amir bin Abdullah et-Temimi el-Anberiyi elçi olarak göndermişlerdi. Amir Osmanın huzuruna varıp şöyle demişti:
“Bazı Müslümanlar bir araya gelerek uygulamalarını tartışmış, gözden geçirmiş ve senin birçok yanlışlık ve büyük işler yüklendiğini görmüşlerdi. Bundan dolayı Allahtan kork ve tövbe et.” Buna karşılık Osman şöyle cevap vermişti: “Şu adama bakınız, onu görenler okuryazar zannedecekler. Buraya gelip benimle hakaretamiz bir şekilde konuşup duruyor. Vallahi, o Allahın nerede olduğunu bilmez bir adamdır!” Osmanın bu sözleri üzerine Amir şöyle der: “Hayır, ben Allahın nerede olduğunu gerçekten biliyorum. Cenab-ı Allah, elbet gözetleme yerindedir. O her an kullarının fiillerini gözetler.”
Bu olaylardan sonra Osman, Muaviye, Abdullah bin Saad, Said bin elAs ve Amir bin el-As ile Abdullah bin Amire haberler gönderip onları bir araya toplamış, onlarla istişarede bulunmuş ve şöyle demişti: “Her adamın vezirleri ve ona nasihat eden adamları vardır. Siz de benim vezirlerim ve bana öğüt veren kişilersiniz. Aynı zamanda akrabalarım içinde en güvenilir olanlarısınız. Şu insanların yaptıklarını ve valilerini görevlerden azletmemi benden istediler. Onların arzu ettiklerini yerine getirip sevmediklerini terketmemi istiyorlar. Haydi, görüşlerinizi ortaya koyun ve içtihat edin.” Onun bu sözleri üzerine ibn Amir şöyle der: “Ey emirel müminin! Bana kalırsa bu insanları cihad ile meşgul etmen gerekir. Eğer cihad ile uğraşırlarsa onlar sana itaat eder ve asla isyan etmeye fırsat bulamazlar, çünkü onların her biri kendi davarının arkasında yürüyüp gider ve kaftanındaki işlerle uğraşmak zorunda kalır.” Said de şöyle bir görüş beyan eder: “Bu hastalığı bizzat kendi ilacıyla tedavi et ve korktuğun şeyleri de kes at. Her grubun liderleri vardır. Bu liderler ortadan kaldırılınca kendileri de dağılıp gider ve bir daha da bir araya gelip toplanamazlar. ” Ancak Osman şöyle karşılık verir: “Eğer tehlikeli ve karışıklıklara meydan vermeyecek olsaydı asıl isabetli görüş budur.” Muaviye de şöyle der: “Bence de bütün il valilerine emirler çıkarıp her birisinin bu adamlarla uğraşmalarını ve onları ortadan kaldırmalarını emretmen gerekir. Ben de Şam ehliyle birlikte kendi bölgemde bunlarla mücadele ederim,” Abdullah bin Saad da: “insanlar sürekli olarak tamah sahibidirler. Onlara şu elindeki mallardan ver de onların kalpleri sana ısınsın.” demişti. Arkasından Amr bin el-As ayağa kalkarak şöyle hitapta bulunmuştu: “Ey müminlerin emiri! Ümeyyeoğulları gibi bir aileyle insanları yönetiyorsun. Sen söyledin, onlar da söylediler. Sen adaletli davrandın, onlar da adaletli davrandılar. Sen de ya mutedil ol veya bu görevden ayrıl. Eğer bunu yapmayacak olursan o halde tam azim ve şiddetle bu işe sarıl ve emirlerini infaz ettir.” Osman Ona şöyle der: “Seni kafanın bitleri mi kaşındırıyor, yoksa görüş ve gayret senden midir?” Bu sözleri duyan Amr susar ve dağılıncaya kadar hiçbir şey söylemez. Dağılacakları sırada Osmana şöyle hitap eder: “Sen benim için her şeyden daha aziz ve değerlisin. Ancak ben şu kapıda bazı insanların bekleyip durduklarını ve benim söyleyeceğim sözlerin onlara ulaşmasını arzu ettim. Onun için bu sözleri sırf sana hayırlı ve yararlı olsun ve senden her türlü kötülüğü ve şerri uzaklaştırsın diye söyledim.”
Bu görüşmelerden sonra Osman valileri geldikleri yerlere göndermiş ve yaptıklarından belki vazgeçerler diye bu muhaliflere dağıtılmak üzere, bazı malların hazırlanmasını emretmiş, arkasından Said bin el-Ası tekrar Küfeye göndermişti. Ancak yukarıda zikrettiğimiz gibi Said el-Ceraya varğında bazı adamlar onu geri çevirmişti.
Ebu Sevr el-Hadani şöyle der: “Cera gününde Huzeyfe ve Ebu Mesud el-Ensari ile birlikte Küfe mescidinde oturup sohbet ettik. Ebu Mesud şöyle demişti: “Vallahi, bu şehrin alt üst olup enkaz haline gelmesi ile ancak bu karışıklıklar yok olur görüşündeyim.” Ebu Huzeyfe de: “Hayır, vallahi bu şehir alt üst olmaz ve hatta ondan bir fincan kan dahi dökülecek değildir, ancak bugün arzu ettiğim tek şey ve bildiğim tek husus varsa o da Peygamberin hayatta olmasıdır.”
Said hiç kimsenin burnunu kanatmadan Osmanın yanına geri dönmüştü. Ebu Musa el-Eşarı de Küfeye vali olarak varmıştı. Osman, Huzeyfe bin el-Yemana Babul-Ebvaba gazaya çıkmasını emretmiş, O da oraya doğru yönelmişti.