Bu yıl içinde Ebu Zerr el-Gıfari Şamdan Medineye gönderilmiş ve bu hususta birçok sebep ileri sürülmüştü. Bu sebepler arasında Muaviyenin Ebu Zerre küfretmesi, Onu ölümle tehdidi gibi şeyler nakledilir ve Şamdan Medineye gönderilmesi ve Medineden sürgün edilmesi gibi acı olaylar zikredilir. Ancak bu acı olayların anlatılması pek doğru olmaz. Bu doğru olsa bile Osmana bu konuda hak vermek gerekir, çünkü devlet başkanının emri altında bulunanları te dip etmeye hakkı vardır. Bu ve bu gibi konularda devlet başkanı yetkilidir. Bunun için de Osmanın kınanması mümkün değildir. Fakat bütün bunlara rağmen bunları anlatmaktan hiç hoşlanmıyorum.
Ancak bu konuda onu mazur görenler şöyle anlatmaktadırlar: “ibn esSevda Şama vardığında Ebu Zerrle karşılaşıp Ona şöyle demişti:Ey Eba Zerr! Sen MuaviyeninMal Allahın malıdır! Her şey Allahındır demesini ve Müslümanlara rağmen Müslümanlara danışmadan onların adını silmek istemesini beğeniyor musun? Bunun üzerine Ebu Zerr Muaviyeye varıp:Sana ne oluyor da Müslümanların malına Allahın malı adını veriyorsun? diye sorar. Muaviye Ona cevaben:Allahın rahmeti üzerine olsun ey Ebu Zerr! Biz Allahın kulları, mal da Onun değil midir? deyince Ebu Zerr de:Evet, ama bunu söyleme der. Bunun üzerine Muaviye:Peki Müslümanların malı olarak diye niteleyeceğim diye cevap verir. ibn Sevda tekrar Ebud-Derdaa gidip Ebu Zerre söylediklerinin aynısını ona aktarır. Ebud-Derda:Vallahi senin Yahudi olduğunu zannediyorum! diye karşılık verir. Arkasından EbudDerda, Ubade bin es-Samite gidip durumu anlatmış ve Muaviyeye gidip,Vallahi Ebu Zerri sana karşı kışkırtan bu ibn es-Sevdadır demiştir.”
Ebu Zerr bir Müslümanın bir gecede yiyeceğinin dışında hiçbir malının olmaması gerektiğine ve kesinlikle mal biriktirmeyip Allah yolunda veya hak sahibi kimselere dağıtılmasına kani idi. Kuran-ı Kerimin:Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda sarfetmeyenler var ya, işte onlara acı bir azabı müjdele (et-Tevbe suresi, 34) ayeti kerimesinin zahiri ile hüküm verirdi. Ebu Zerr, Dimaşk ın çarşılarında insanlara şöyle seslenirdi: “Ey zenginler ve ey günahkar fakirler! O altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda sarfetmeyenlerin cehennem ateşiyle yanıp kavrulacaklarına dair haberler vardır. Onların yüzleri, önleri ve sırtları bu ateşten demirlerle dağlanacaktır. ” Nihayet şehrin fakirleri zenginlere karşı bir cephe teşkil edip Ebu Zerin yanında yer aldılar. Zenginler onlardan gördükleri bu tepkiyi de Muaviyeye şikayet etmişlerdi. Bir gün Muaviye Ebu Zerr el-Gıfariye adamın biriyle bin dinar para gönderir. Ebu Zerr bu parayı o gece çıkmadan hemen infak eder. Ertesi gün sabahleyin Muaviye sabah namazını kıldıktan sonra parayı gönderdiği adamı çağırtıp ona Ebu Zerre gitmesini: “Beni Muaviyenin azabından kurtar, çünkü o bin dinarı başkasına vermemi emretmişken yanlışlıkla getirip sana verdim?” diye söylemesini emreder. Adam Ebu Zerre gidip bu emri yerine getirir. Fakat Ebu Zerr ona: “Ey oğulcağızım! Muaviyeye git ve Ebu Zerr vallahi bize göndermiş olduğun o dinarlardan bir tanesi bile bizimle sabahlamamıştır , hepsini dağıttık, diyor de ve bu paraların bize yanlışlıkla geldiğini söyleyip bunları verdiğimiz adamlardan toplamamız için bize üç gün mühlet vermesini iste” der. Muaviye Ebu Zerrin amelinin sözlerini gerçekten tasdik ettiğini görünce Osmana şöyle bir mektup yazmıştı: “Ebu Zerr beni bir hayli zor duruma sokuyor. O fakirlere şöyle şöyle söyleyip duruyor.” Osman ise ona şöyle karşılık vermişti: “Fitne başını kaldırmış ve gözlerini açıp etrafa yayılmıştır. Bunun için senin bu meseleyi fazla kurcalamadan hemen kapatman daha uygundur. Sonra Ebu Zerri yanına vereceğin bir delil ile birlikte bana gönder ve insanlarla dalaşmaktan yapabildiğin kadar uzak dur.” Bunun üzerine Muaviye Ebu Zerri Medineye Osmanın yanına göndermişti. Ebu Zerr Medineye varıp da şehrin Sel Dağı eteklerine ulaştığını görünce şöyle demişti: “Medine halkını büyük bir baskın ve sürekli anılacak bir harp ile müjdeleyin.” Osmanın yanına vardığında Osman Ona:
“Bu Şamlılar senin dilinin uzunluğundan söz edip duruyorlar, sebebi nedir?” diye sorar. Bunun üzerine Ebu Zerr de olup bitenleri anlatır. Ancak Osman şöyle karşılık verir: “Ey Ebu Zerr! Ben ancak bana düşenleri yerine getirebilirim. Müslümanları da gayret sarfetmeye ve iktisatlı davranmaya davet edebilirim. Zühd ve takvaya bağlanmaları konusunda onları mecbur edemem. ” Ebu Zerr de bunun üzerine: “Maruf ile dağıtıp bilinen şekilde mallarını komşuya, akrabalarına, kardeşlerine infak etmedikçe zenginlerden razı olmayınız?” der. Orada bulunan Kaabul-Ahbar şunu söyler: “Farzları yerine getiren kimse görevini yapmış sayılır.” Onun bu sözünü duyan Ebu Zerr başıma bir darbe indirip kafasını yaralar ve: “Ey Yahudinin oğlu! Sana ne oluyor da burada laf söyleyebiliyorsun?” diye bağırır. Osman Kaabın bu yaralanma işini kendisi yüklenir ve diyetini kendisi öder. Ancak Ebu Zerr Osmana şöyle der: “Medineden çıkıp gitmeme izin verir misin? Çünkü Resulallah Medine evlerinin Sel Dağı eteklerine ulaştığında buradan çıkıp gitmemi emretmiştir.” Bunun üzerine Osman Ona Medineden çıkma izni vermiş ve O da er-Rebze denilen yere gidip konaklamış ve orada bir mescit inşa etmiştir. Osman Ona bir miktar deve ve iki de hizmetçi verip günlük ihtiyaçlarını karşılayacak kadar para verirdi. aynı şekilde Rafi bin Hudeye de bir meseleden dolayı Medinenin dışında yerleşmişti.
Ebu Zerr Medineden uzak kalıp bedevi adetlerine alışmaması için Medineye gidip gelirdi. Kendisi Şamdan uzaklaştıktan sonra Muaviye Onun ailesini de yanına göndermişti. Şamdan ayrıldıkları sırada yanlarında bir adamın taşıyamayacağı kadar ağır bir torba vardı. Muaviye etrafındakilere seslenerek: “Bakınız, dünyada zühdden bahseden adamların yanlarında neler var.” demiş, bunun üzerine Ebu Zerrin hanımı: “Vallahi bunun içinde ne dinar var, ne de dirhem. Ebu Zerrin kendisine verilen maaştan kendi ihtiyaçlarımız için ayırdığımız birkaç kuruştan başka bir şey yoktur,” diye karşılık vermişti.
Ebu Zerr, er-Rebzede bulunduğu sırada bir gün zekat toplamak üzere bir memur gelir ve namaza kalkılacağı sırada Ebu Zerre: “Buyur, namazı kıldır” der. Bunun üzerine Ebu Zerr: “Hayır, sen buyur; çünkü Resulallah bana şöyle demişti: “Başında burnu kesik bir köle dahi olsa dinle ve ona itaat et.” Sen bir kölesin, fakat burnun kesik değildir. Onun için namazı sen kıldır.” diye karşılık verir. Bu adam Mucaşi adında bir zekat memuru idi.
Osman bu yıl içinde cuma günü uzaktan gelenlerin işitmesi için üçüncü bir ezanı okutma uygulamasına geçmişti. Yine bu yılda Bedir ehlinden olan Hatıb bin Ebi Beltea el-Lahmi vefat etmişti.
Yine bu yılda Bedir ashabından Amr bin Ebi Serh el-Fihri ve Mesud bin Rebi vefat etmişlerdi. Mesud bin Rebiin diğer bir rivayette ibn Rebia ibn Amr el-Kari diye lakaplandığı ifade edilir. Resulallahın Erkamın evine girmesinden önce Müslüman olmuş, Bedirde bulunmuş ve altmış küsur yaşında vefat etmişti. Ayrıca Resulallahın ganimet memurluğunu yapmış ve başka görevleri yerine getirmiş olan Bedir ashabından Abdullah bin Kaab bin Amr el-Ensari de bu yılda vefat etmiş, yine Bedir ashabından olup Osmanın kardeşi olan Abdullah bin Mazun ve yine Bedir ashabından olan Cebbar bin Sahra da bu yılda vefat etmişlerdi.