Bu yıl içinde Osman Velid bin Ukbeyi Küfe Valiliğinden azledip yerine Said bin el-Ası tayin etti. Velid bin Ukbenin Osmanın hilafetinin ikinci yılında Küfeye vali olarak tayin edilmesinin sebebini daha evvel açıklamıştık. O Küfe halkı tarafından bir hayli sevilmiş idi. Beş yıl valilik yapmış ve bir tek gün hiç kimse kapısına dayanmamıştı. Bir ara Küfe halkından bazı genç kimseler ibn el-Hey-seman el-Huzainin üzerine saldırıp çarpışmışlar, O da onlara karşı çıkıp kılıcıyla üzerlerine atılmış ve naralar atmıştı. Bu arada Ebu Şüreyh el-Huzai onların bu hallerini görünce gençleri engellemek istemiş, fakat engelleyemeyince ibn Heysemanı öldürmüşlerdi. Ebü Şüreyh el-Huzai cihad bölgesine daha yakın bulunsun diye Medineden Küfeye göç etmişti. ibn el-Heysemanı öldürenler arasında Zübeyr bin Cündeb el-Ezdi, Mürevvi bin Ebi Müverri el-Esedi, Şübeyl bin el-Ubeyy el-Ezdi gibi kimseler bulunuyordu. Etrafta bulunanlar bu katilleri hemen yakalamış ve Ebü Şureyh ile oğlu onların katil olduklarına şahitlik etmişlerdi. Küfe Valisi Velid bin Ukbe durumu Osmana bildirmiş, Osman da onların öldürülmesini emretmişti. Bunun üzerine vali Velid, onları köşkünün kapısının önünde idam ettirdi. Bunun arkasından, insanlar arasında bir kan davası meydana gelmesin diye, öldürülen adamın velisinin isteği üzerine insanlardan bir grubun gelerek onunla sulh akdetmesi istenmişti.
Cahiliye döneminde olduğu gibi islam döneminde de Beni Tağlibden şair Ebü Zübeyd adında birisi vardı. Ebü Zübeydin dayıları zorla Onun bir alacağına el koymuşlardı. Bunun üzerine Küfe Valisi Velid hakkını aramış ve Onu korumuştu. Bundan dolayı da şair Ebü Zübeyd Velide teşekkür etmiş, Küfeye gidip orada yerleşmişti. Bu dinen hristiyan idi, Velidin islamı iyi sunması üzerine Müslüman olmuştu. Bu arada daha evvel Ebü Haysemanın katillerinin öldürülmesi üzerine Zeyneb, Müverrii ve Cündebin akrabaları Velide karşı tuzak hazırlamaya ve etrafına casuslar yerleştirmeye çalışıyorlardı. Casuslardan biri şu haberi götürmüştü: “Velid ve Ebu Zübeyd birlikte şarap içiyorlar.” Bunun üzerine bu öldürülenlerin yakınları Velide karşı isyan edip yanlarına Küfe den aldıkları bazı kimselerle onu gözetlemeye gitmiş fakat Velidi bulamamışlardı. Ancak bunlar birbirleriyle söyleşip dururlarken bu hallerini fark eden Müslümanlar onlara karşı sert davranmış, hatta onlara küfretmişlerdi. Velid meydana gelen bu olayları Osmandan gizlemişti.
Cündeb yanında bulunan bir heyetle birlikte Abdullah bin Mesuda gelerek; “Velid, gece gündüz içki içip duruyor,” demiş ve bu haberi yaygınlaştırmışlardı. ibn Mesud onlara: “Kim birimizin ayıbını örterse biz de onun avretini ve gizli yerlerini araştırıp durmayız” diyerek karşılık vermişti. Ancak Velid Onun bu sözlerini işitince serzenişte bulunmuş ve birbirleriyle atışmışlardı. Sonra Velide bir sihirbaz getirilmiş, o da Abdullah bin Mesuda haber gönderip sihirbaz için uygulaması gereken cezayı sormuştu. Sihirbaz yapmış olduğu sihiri itiraf etmişti. Sihirbaz insanlara gösteriler yapıp onlara bir merkebin kıçından girip ağzından çıktığını gösteriyordu. Bunun için Abdullah bin Mesud Velide bu sihirbazı öldürmesini emretmişti. Velid onu öldürmek istediğinde aralarında Cündebin bulunduğu bir cemaat oraya varmış ve sihirbazı Cündeb öldürmüştü. Velid bunun üzerine Cündebi hapsedip durumu Osmana bildirmiş, Osman ise tazir ettikten sonra serbest bırakmasını emretmişti. Cündebin hapsedilmesine kızan adamları Osmana gitmiş ve Velidin görevden azledilmesini istemişlerdi. Ancak Osman onları elleri boş olarak geri çevirmişti. Bunlar Medineden geri döndükten sonra intikam için etraflarında bir sürü adam toplamışlardı. Diğer taraftan Ebu Zeynep, Ebu Müverri ve diğer kimseler Velidin huzuruna çıkıp onunla sohbet etmişlerdi. Bu arada Velid uyuyakaldığında elindeki mührü almış ve ikisi birlikte Medineye gitmişlerdi. Velid uyandığında mührünü bulamayınca hanımlarına sormuş, onlar da kendisi uyumadan evvel şu şu evsaf ve eşkalde iki adamın en sona kaldığını söylemişlerdi. Velid onları itham ederek Ebu Zeynep ve Ebu Müverri olduklarını söylemiş ve onları bulup getirmeleri için adamlarına emirler vermişti. Ancak her ikisi de bulunamamıştı.
Ebu Zeynep ve Ebu Müverri Osmanın huzuruna çıkarak, Velidin içki içtiğini söylemiş ve şikayet etmişlerdi. Osman Velidi Medineye çağırdığında her ikisini de hazır bulundurup onlara: “Siz Velid in içki içtiğini gördüğünüze dair şahitlik eder misiniz?” diye sorunca onlar: “Hayır” diye cevap vermişler, Osman; “Peki nasıl?” deyince de: “Biz sakalından şarabın damladığını gördük” diye karşılık vermişlerdi. Bunun üzerine Osman Said bin el-Asa Velide had uygulamasını söylemişti. Bu uygulama her iki tarafın aileleri arasında bir düşmanlığın meydana gelmesine sebep olmuştur. Velide had uygulandığı sırada sırtında dört köşe bir aba vardı. Bunu çıkarması için Osman, Aliye işaret etmişti.
Bu rivayette bunlar kaydedilir. Ancak sahih olan rivayette Abdullah bin Cafer bin Ebi Talibin Velide had uyguladığı kaydedilir. Buna göre Ali oğlu Hasana bu cezayı uygulamasını söylemiş, o da: “Bunu, bu işin içinde olanlardan birine havale et,” demişti. Bunun üzerine Ali Abdullah bin Cafere Velide had uygulamasını emretmiş ve: “Al kırbacı. Resulallah ve Ebu Bekir, kırk sopa uygulamışlar, Osman ise seksen sopa vurdurmuştu. Sevimli olan sünnet de budur,” demişti.
Bir rivayete göre Velid bir gün içki içip Kufe halkına sabah namazını dört rekat olarak kıldırmış, sonra cemaate geri dönüp: “Daha da artırayım mı?” diye sormuştu. Bunun üzerine Abdullah bin Mesud Velide: “Biz bu günden itibaren seninle herhangi bir hususta artırmada bulunmayacağız.” demiş ve Osmanın huzurunda Onun yaptıklarını anlatmıştı. Bundan dolayı da Osman Aliye had uygulaması için emir vermiş, Ali de Abdullah bin Cafere bu görevi havale etmişti.
Osman Velidin içki içtiğini öğrenince görevinden azledip yerine Said bin As el-As bin Ümeyyeyi tayin etmişti. Said Ömerin evinde büyümüştü. Şam illeri fethedildiğinde Onu ordunun ileri gelenleri arasına katmış, O da Muaviyenin yanında görev yapmıştı. Bir gün Ömer Kureyşe Saidin nerede olduğunu sormuş, Şamda olduğu haberi verilince, Saidi Medineye çağırmıştı. Said, Medineye vardığında, Ömer: “Senin bir sürü belalara uğradığın gibi bir sürü iyiliklere de mazhar olduğunu duydum. Bu belaları ve musibetleri arttır da Allah da bunlara karşılık sana hayırlar versin” demişti. Bu arada Said Ömere: “Benim için bildiğin bir eş, bir zevce var mı?” diye sormuş, o da; “Hayır” şeklinde cevap vermişti. Bu arada Süfyan bin Ufeyin kızlarının anneleriyle birlikte Ömere geldikleri görülür. Anneleri Ömere şöyle hitap eder: “Bizim erkeklerimiz tümüyle helak oldu. Eğer erkekler helak olursa kadınlar da tamamen kaybolup gider. Bunun için bu kızları kendilerine denk kimselerle evlendir.” Bunun üzerine Ömer bu kızlardan birisini Said ile diğerini de Abdurrahman bin Avf ile evlendirmişti. Bir süre sonra Mesud bin Nuaym en-Nehşelinin kızları gelip Ömere: “Erkeklerimiz helak oldu, geride çoluk çocuğumuz kaldı. Bundan dolayı bizi denklerimizle birleştir,” demişlerdi. Ömer bu kızlardan birisini Saide, öbürünü de Cübeyr bin Mutime vermişti. Gerçekten Said daha evvelki dönemlerde islamın ızdıraplı günlerini yaşamıştı. Ömer vefat edinceye kadar Kureyşin ileri gelen erkekleri arasındaydı. Osman Saidi Kufe Valiliğine tayin edince Said oraya doğru yönelmiş ve el-Eşter ve Ebu Haşşe el-Gifari, Cündeb bin Abdullah ve Cesseme bin Sab bin Cesseme Ona katılmışlardı. Bu şahıslar, daha evvel Velid ile birlikte Küfede görev yapan kimselerdi.
Said, Küfeye vardığında mescide girip minbere çıkmış ve Allaha hamd ve sena ettikten sonra: “Vallahi ben istemediğim halde size gönderilmiş bulunuyorum. Ancak başına getirildiğim bu görevden de kaçamazdım. Şunu biliniz ki fitne başını çıkarmış ve gözlerini açmış bulunuyor. Vallahi bu fitneyi mutlaka kahredeceğim ve kökünden söküp atacağım, yoksa o beni yok edecektir. Bu konuda da kendimin murakıbı yine ben olacağım,” diyerek minberden inmiş ve Küfe halkının durumunu öğrenmeye başlamıştı. Halkın durumunu iyice öğrendikten sonra Osmana Küfelilerin ıstırap içinde olduklarını, şerefli ve üstün insanların kahredilip islamın ileri gelen şahsiyetlerinin zillete uğratıldıklarını, buna karşılık buraya hakim olanların daha sefil kimseler ve bedevi Araplar olduğunu, üstün ve şeref sahibi kimselere iltifat edilmediğini, musibetlerin de bu insanların başlarından eksik olmadığını yazmıştı.
Osman şöyle cevap vermişti: “Emma badu… Cenabı Allah bu bölgeleri fetheden islamın ilk askerlerine ayrı bir fazilet ve üstünlük vermiştir. Bu illere daha sonra gelip yerleşen halkın onlara tabi olmasını, ancak bu ilk fatihlerin hakkı terk edip ondan uzaklaşmaları halinde diğerlerinin bu üstünlüğü ele geçirmeleri gayet tabiidir, işte herkese hakka yapıştığı oranda muamele et ve mevkiini koru. Herkese hakettiğini adaletle ve ölçüyle ver. insanların haklarını gözetmek ve bilmek ile adalete varılır. ”
Said Eyyam ve Kadisiyye halkına haber gönderip onlara şöyle yazmıştı: “Siz insanların öncülerisiniz. Siz insanların yüzlerisiniz. Bir insanın yüzü de onun vücudunun aynasıdır. Bundan dolayı siz bize ihtiyaç sahibi kimseleri haber veriniz.” Daha sonra Küfe halkı bir dedikodu havasına kapılmış ve şehir içinde dedikodu bir hayli yaygınlaşmıştı. Said durumu Osmana bildirdiğinde halkı toplayarak halifeden gelen mektubu onlara okumuş ve Osmanın yazdıklarını halka iletmişti. Onlar da Saide “Evet, doğrusunu sen yaptın. Gerçekten fitneyi çıkaran insanlara ve sonradan gelenlere bu şekilde yüz verme, çünkü onlar bu işin ehli değildirler. Gerçekten işin ehli olmayan kimseler görev yüklendiklerinde onu hakkıyla yüklenemez ve işi fesada boğarlar” demişlerdi. Osman şöyle yazmıştı: “Ey şehir halkı! Siz hakka yapışınız. Şunu iyi biliniz ki fitne aranızda bir hayli yaygınlaşmış bulunmaktadır. Vallahi ben sizin hakkınız olan bir şeyi mutlaka size ulaştırmaya çalışacağım. Irak halkının hakkı olan payı mutlaka onlarla birlikte şehirlerde yaşayan insanlara ulaştıracağım.” Onlar buna karşılık Osmana şöyle sormuşlardı:
“Peki, bizim payımızı şehrimizden alıp götüreceğin şeylerle nasıl ödeyeceksin? Onu anlayamadık?” Osman da: “Sizden biriniz elindeki payını istediği şekilde, istediği yere, Hicaz, Yemen illerine götürüp satabilir. O hak onundur” diye cevap vermiş, onlar da buna son derece sevinmişlerdi. Böylelikle Cenab-ı Allah onların hiç ummadıkları fetihleri onların eliyle gerçekleştirmişti. Gerçekten onların ele geçirdikleri ganimetIeri çeşitli kabilelerden kimseler onları hoşnut edecek fiyatlarla satın almışlardı. Böylece bütün insanlara hak etmiş oldukları pay ulaşmış oluyordu.