Kıbrıs Adasının Muaviye komutasında H. 28. (M. 648-649) yılda fethedildiği kaydedildiği gibi, bu adanın H. 29. veya 33. yılda fethedildiği de kaydedilir. Ayrıca ileride zikredeceğimiz gibi buranın halkının Müslümanlara zararları dokunması üzerine adanın H. 33. yılda fethedildiği ifade edilir. Bu yıl içinde Muaviye bin Ebi Sufyan adaya sefer düzenlediğinde ashabdan Ebu Zerr el-Gifari, Ubade bin es-Samit ve hanımı Ümmü Haram da bulunuyordu. Ayrıca Ebu Derda ve Şeddad bin Evs de bu ordu içindeydiler. Muaviye bin Ebi Süfyan Ömere denizde seferler yapmak konusunda bir hayli ısrar etmiş ve denizdeki adalardan birinde bulunan Rumların sahile çok yakın olduklarını söylemiş, hatta şöyle demişti: “Sahildeki köylerden birinde oturan Müslümanlar bu adada yaşayan Rumların köpeklerinin ulumalarını ve horozlarının ötüşlerini duyuyorlar.” Bunun üzerine Ömer Amr bin el-Assa mektup gönderip şöyle demişti: “Bana deniz ve denizde işleyen gemiler hakkında bilgi ver.” Bunun üzerine Amr bin el-Ass da Ömere: “Ben denizde kalabalık insanların küçücük bir şeye bindiklerini gördüm. Onların altlarında su, üstlerinde de deniz vardır. Deniz sakinleştiği zaman kalbIere dehşet verir, dalgalandığı zaman da insanların aklını çeler. Böyle bir anda insanların Allaha olan bağlılığı biraz daha artar, fakat korkuları da çok olur. Böyle bir anda o gemilere binen insanların durumu bir sopa üzerine oturmuş kurtçukların haline benzer. Eğer kıpırdayacak olursa batar ve kurtulursa da korkudan ve dehşetten gözleri görmez hale gelir,” diye cevap yazar. Ömer Amr bin el-Assın yazdıklarını okuyunca hemen Muaviyeye mektup yazıp şöyle demişti: “Muhammedi hakla gönderen Allaha yemin ederim ki, hayatta olduğum müddetçe hiç bir Müslümanı bu denize sokmayacağım. işittiğime göre, Akdeniz yeryüzündeki denizlerin en büyüklerinden birisiymiş ve böyle tehlikeli bir sefere ben nasıl Müslümanları çıkarayım da kafirler üzerine göndereyim? Vallahi benim için tek bir Müslüman Bizanstan ve Bizansın içinde bulunan her şeyden çok daha kıymetli, daha sevimli ve daha önemlidir. Sakın sakın bir daha bana bu konuda bir şey sormayasın. Sen bu konuda nasıl bir davranışta bulunacağımı benden iyi bilirsin.”
Ömer zamanında bir ara Bizans imparatoru, Müslümanlar üzerine seferden vazgeçip Ömere mektup göndererek yakınlık arzetmişti. Bu mektup ve mektupların gidip geldiği sırada yapılan seferlerden birinde Ömerin hanımı ve Alinin kızı olan Ümmü Külsum Bizans imparatorunun hanımına kadınlara yarıyabilecek bir çeşit parfüm göndermişti. Bu gönderilen hediye Bizans imparatoriçesine varmış ve o da bu hediyeye karşılık Ömerin hanımına bir gerdanlık hediye etmişti. Bizanstan geri dönen posta görevlileri Ömerin yanına varmış, O da ellerinde bulunan her şeyi onlardan almış ve Müslümanları toplu namaza davet etmişti. Müslümanlar mescide toplandıklarında Ömer onlara durumu haber vermiş ve bu gelen gerdanlığı ne yapması gerektiğini sormuştu. Bazıları bu gerdanlığın kraliçeye ait olduğunu ve bunu da Ümmü Külsume hediye edebileceğini söylediler, bir kısmı da: “Biz sevap kazanmak için hediyeleşir idik,” dediler. Ömer buna karşılık: “Ancak şunu bilin ki, Bizans a giden elçi Müslümanların elçisidir ve oraya giden posta da Müslümanların postasıdır. Böyle bir hediyeyi alma da Müslümanların hakkıdır,” dedikten sonra bu gerdanlığı Beytül-male iade etmiş, Ümmü Külsume de göndermiş olduğu hediye karşılığında bir bedel ödemişti.
Osman hilMete geçtikten sonra Muaviye bin Ebi Süfyan Ona defalarca mektuplar yazıp denizde sefer yapma konusunda izin istemişti. Nihayet, Osman Muaviyenin bu isteklerinin en sonuncusunda izin verip şöyle demişti: “Bu sefer için Müslümanlardan asker seçme. Sefer için aralarında kura da çekme. Onları serbest bırak. Böyle bir gazaya çıkmak isteyen varsa kendi arzusuyla ve gönüllü olarak çıksın. Sen de ona gerekli teçhizat yardımında bulun.” Muaviye, Benu Fezare Kabilesi ile bir anlaşması bulunan Abdullah bin Kaysı bu sefer için kumandan tayin etmiş ve Müslümanlar da Şamdan Kıbrısa sefere çıkmışlardı. Diğer yandan Abdullah bin Saad bin Ebi Serhin Mısırdan gönderdiği ordular da oraya varmıştı. Müslümanlar Kıbrısa varıp halkıyla yılda yedi bin dinar cizye ödemek şartıyla anlaşma yapmışlardı.
Bizansa da aynı miktarda bir vergi ödemekteydiler. Müslümanlar bu vergiyi engellemiş ve kendilerini ilgilendirmeyen bir husus olarak yorumlamışlardı. Ayrıca buranın halkı Müslümanlara adadan geçiş izni verecek ve Müslümanlar da Bizans ülkesine gitmek üzere buradan ordu sevk edebileceklerdi.
Cübeyr bin Nüfeyr şöyle anlatır: “Kıbrıs Adası fethedilip de oradan bazı esirler alındığında Ebud-Derdanın ağlamakta olduğunu gördüm. Ona şöyle dedim: “Müslümanların zafer elde ettiği ve islamın aziz olduğu bir günde neden ağlıyorsun?” Omuzuma elini vurarak: “Bir zamanlar her şeye hakim ve her şeye sahip olan bir ümmet bir bakıyorsun Allahın emirlerini terk ediyor ve Allah onların üzerine başka bir üm-meti musallat ediyor ve bu şekilde onları esir alıyorlar. Eğer Allah bir milletin başına esir olma belasını musallat ederse onlar için kurtuluş kalmaz.”
Bu sefer sırasında ensardan Milhanın kızı Ümmü Haram vefat etmişti. Ümmü Haram, üzerine binmiş olduğu katırdan düşmüş ve boynu kırılıp orada göçüp gitmişti. Bu da Resulallahın bir hadisini ve mucizesini doğrular. Çünkü Resulallah Ümmü Harama denizde ilk sefere çıkacak Müslümanlar arasında olacağını haber vermişti. Abdullah bin Kays el-eaşi deniz kumandanı olarak kalmış, yaz kış denizde ve karada sürekli elliye yakın sefer düzenlemiş, bu seferler esnasında hiç bir gemi batmamış, kimse de zarar görmemişti. Kumandan Abdullah bin Kays sürekli olarak seferinde Allaha yalvarıp kendisine afiyet ve ordularına sağlık vermesini diliyordu. Yüce Allah da bu duasını kabul etmiş ayrıca Ona gaza yarası sevabı vermek dilemişti. Abdullah bir gün öncülerden ayrılarak el-Merfa diye adlandırılan bir köye gelmiş ve oranın fakirlerine sadakalar dağıtmıştı. Bu fakirlerden bir kadın geri dönmüş ve köy halkına: “işte orada, Abdullah bin Kays Marfada duruyor,” diyerek haber vermiş, köyün erkekleri de hemen Onu yalnız başına yakalayıp hücum etmişlerdi. Kays bu hücum sırasında bir yara alarak ellerinden kurtulup kaçmış ve arkadaşlarının yanına gelmişti. Bunun üzerine askerleri hemen Merfaa gelip orada demirlemişti. Bu arada Müslümanların başında Süfyan bin Avf el-Ezdi bulunuyordu. Abdullah bin Kays bu düşmana karşı çatışmaya girişmiş, bir ara son derece sıkıntıya kapılıp kendi adamlarına küfretmeye başlamıştı. Abdullahın sahip olduğu cariyelerden bir tanesi duruma hayret ederek şöyle demişti: “Bu adam savaştığı zaman neden böyle söylenip duruyor?” Süfyan bin Avf Ona: “Nasıl söylüyordu?” diye sormuş, cariye de:
“Sıkıntılar, sıkıntılar ve ondan sonra da korkup kaçmalar” diye söylemişti. Süfyan onun bu dedikleriyle onu ilzam etmiş ve o gün Müslümanlar zafer elde etmişlerdi. Abdullah bin Kaysı köylülere ihbar eden kadına “Onun kumandan olduğunu nerden bildin?” diye sorulmuş kadın: “O önce bir tüccar gibi geldi bana. Ondan bir şey istediğim zaman bir hükümdar edasıyla verdi. Onun için onun Müslümanların kumandanı olduğunu anladım,” dedi.
Bu yıl içinde Habib bin Mesleme halen Bizansın elinde bulunan Suriyenin diğer bölgelerine sefer düzenlemişti.
Bu yıl içinde Osman, daha evvel hristiyan olan Naile binti Ferasa ile evlenmişti. Naile Osman ile gerdeğe girmeden evvel islamı kabul etmişti. Yine bu yıl Osman ez-Zevraı inşa ettirmiş ve hac emirliği görevini Müslümanlarla birlikte ifa etmişti.