Bu sene Şam BölgesindeAmevas Taunu diye bilinen veba salgını baş göstermiştir. Bu salgında Ebu Ubeyde bin Cemill, bölge valisi iken vefat etmiştir. Ayrıca Muaz bin Cebel, Yezid bin Ebi Süfyan, Haris bin Hişam, Süheyl bin Amr, Utbe bin Süheyl ve babası henüz hayatta olan Sakifli Amir bin Gaylan öldüler. Pek çok kişi bu salgın dolayısıyla vefat etmiştir.
Tarik bin Şihab der ki: “Biz Küfede Ebu Musanın yanına gitmiştik.
Sohbet ederken şunları söyledi: Acele etmenizde bir sakınca yoktur, çünkü bu evde bir kişiye bu hastalık isabet etmiş bulunuyor. Yine bu kasabayı bırakıp kırlara çıkabilirsiniz. Geniş alanlara çıkıp gidebilir, orada Allah bu vebayı kaldırıncaya kadar gezinebilirsiniz. Ben size hoş olmayan sakımlması gereken şeyi haber vereceğim. Bir kişi eğer bu kasabada kalması halinde öleceğini zannederse veya burada kalıp da bu hastalığa yakalanan bir kimse buradan gitmiş olsaydı yakalanmayacağını sanırsa, işte bu güzel bir şey değildir. Eğer Müslüman böyle bir kanaate sahip olmayacaksa onun bu kasabadan çıkmasında bir sakınca yoktur. Ben Amevas Taunu sırasında Şamda Ebu Ubeyde ile birlikte bulunuyordum. Hastalık etrafı sarıp da Ömer bunu haber alınca Ebu Ubeydeyi oradan çıkarabilmek için şöyle bir mektup yazdı:Sana selam olsun. Şu anda sana ihtiyacım var. O konuda bizzat seninle karşılıklı olarak konuşmak istiyorum. Bu sebeple mektubu alır almaz yola koyulmadan elinden bırakmayasın. Fakat Ebu Ubeyde, Ömerin maksadını anlayarak şu cevabı yazdı:Ey müminlerin emiri! Senin bana niçin ihtiyacın olduğunu biliyorum. Ben Müslüman askerler arasındayım. Kendimi onlara tercih edemem. Ben Allah benimle onlar hakkında emir ve hükmünü verip uygulayıncaya kadar onlardan ayrılmak istemiyorum. Sen beni yanına çağırmaktan vazgeç. Ömer mektubu okuyunca ağlamaya başladı. Çevresindekiler kendisine:Ey müminlerin emiri! Ebu Ubeyde vefat mı etti yoksa? diye sorunca Ömer:Hayır ama vefat etmiş sayılır diye cevap verdi.”
Ömer Ebu Ubeydeye Müslümanları alıp o bölgeden uzaklaşmasını belirten bir mektup yazınca, Ebu Ubeyde Ebu Musayı çağırarak ona: “Müslümanlar için kalabilecekleri bir yer tespit et” demişti. Ebu Musa der ki: “Ben yola çıkmak üzere evime gittiğimde eşimin hastalığa yakalandığını gördüm. Ebu Ubeydeye dönüp kendisine:Yemin ederim, ailemin başına bir iş geldi deyince kendisi bana:Eşin hastalığa yakalanmış olabilir dedi. Ben de ona:Evet diye karşılık verdim. Bunun üzerine Ebu Ubeyde kendi devesinin hazırlanmasını istedi ve devesinin yanına gitti. Fakat ayağını yerleştirir yerleştirmez hastalık onu vurdu ve:Allaha yemin ederim. Ben de bu hastalığa yakalandım dedi. Daha sonra Cabiyede konaklayıncaya kadar yoluna devam etti. ”
Ebu Ubeyde Müslümanlar arasında şöyle konuşmuştu: “Ey insanlar! Bu hastalık Rabbinizin rahmeti. Peygamberinizin duası ve sizden önceki salihlerin ölüm sebebidir. Ebu Ubeyde bu hastalıktan kendisinin payının da verilmesini Allahtan dilemiştir.” Daha sonra da hastalıktan vefat etti. Yerine Muaz bin Cebeli tayin etmişti. Muaz bin CebelOndan sonra kalkıp şu konuşmayı yaptı:
“Ey insanlar! Bu hastalık Rabbinizin rahmeti, Peygamberinizin duası ve sizden öncekilerin ölüm sebebidir. Ben Muaz ailesine bu hastalıktan paylarını vermesini Allahtan dilerim.” Daha sonra oğlu Abdurrahman bu hastalığa yakalanarak öldü. Arkasından ayağa kalkarak bu hastalıktan kendisinin de payını diledi. Avucunda vebanın izleri görülmeye başladı, kendisi avucunu öper, sonra şöyle derdi: “Sendeki bu rahatsızlığa karşılık dünyadaki hiç bir şeyi tercih edip kabul edemem.” Muaz da vefat edince yerine Amr bin Ası tayin etti. Amr insanları alıp dağlara çıktı. Yüce Allah da hastalığı onların üzerinden kaldırdı. Ömer Amrın bu davranışını çirkin karşılamadı.
Denildiğine göre Ömer bin Hattab, Şama gitmek üzere yola çıkmış,Serg denilen yerde aralarında Ebu Ubeydenin de bulunduğu ordu komutanları kendisini karşılamış ve kendisine vebanın şiddetinden söz etmişlerdi. Onunla birlikte muhacirler ve ensar da vardı. Gazaya katılmak üzere çıkmıştı. Önce ilk muhacirlerle ensarı çağırdı, onlarla istişarede bulundu. Ona farklı şeyler söylediler. Kendisi: “Sen Allah rızası için yola çıktın, böyle şeyler seni yolundan alıkoymasın” derken, kimisi de: “Bu bir musibettir ve bunda yok olmak söz konusudur, dolayısıyla senin gitmeni uygun görmüyoruz.” Bunun üzerine Ömer kendilerine: “Kalkıp gidebilirsiniz” dedi ve daha sonra Kureyşlilerden fetihten önce hicret eden kimseleri çağırdı, onlarla istişare etti. Hiç birisi ihtilafa düşmeksizin, hep birlikte Ona geri dönmesini tavsiye ettiler. Bunun üzerine Ömer: “Ben sabahleyin erkenden yola çıkmak üzere bineğimin sırtına binmiş olacağım” diye ilan ettirdi. Bu sefer Ebu Ubeyde kendisine: “Allahın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye sorunca Ömer ona:
“Evet Allahın kaderinden Allahın kaderine kaçıyoruz. Şimdi söyle bana, “senin develerin olsa ve sen bu develeri alıp bir tarafı gayet bitek otlarla dolu öbür tarafı kupkuru yerlere gitsen ve deveni bitek otlaklarda otlatsan Allahın kaderiyle otlatmış olmayacak mısın? Böyle değil de kurak yerde otlatmış olsan Allahın kaderiyle otlatmış olmaz mısın?” diye sordu. Abdurrahman bin Avf onların konuşmalarını işitince onlara: “Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bir yerde veba bulunduğunu haber alırsanız, oraya gitmeyiniz, sizin bulunduğunuz yerde baş gösterirse ondan kaçmak maksadı ile de oradan çıkmayınız.”
Bunun üzerine Ömer beraberindekileri de alarak Medineye geri döndü.
Bu rivayetler diğerlerinden daha sahihtir, çünkü Buhari ve Müslim bunu kendi sahihlerinde rivayet etmişlerdir. Diğer taraftan Ebu Musa bu sene Şamda değil de Basrada bulunuyordu. Fakat Tarık bin Şihab bunu bu şekilde zikretmiştir. Biz de bu rivayeti ona dikkat çekmek maksadı ile zikrettik.
Ebu Ubeyde ve Muaz bin Cebelin: “Peygamberinizin duasıdır” şeklindeki sözlerinin manası da şudur: Cebrail, Peygamberin yanına gelerek: “Senin ümmetin siyahlarla mı, yoksa taun ile mi yok olsun?” deyince Resulallah: “Taun ile” diye cevap vermişti.
Ebu Süfyanın oğlu Yezid ölünce Ömer onun kardeşi olan Muaviye bin Ebi Süfyanı Dimaşka tayin etti ve oranın haracını toplamak görevini de verdi. Şurahbll bin Haseneyi de Ürdündeki askerlerin başına getirdi ve haracını toplamak görevini verdi.
Halk, benzeri görülmemiş bir şekilde bu hastalıktan kırıldılar. Hastalığın uzun süre, aylarca kalması düşmanın Müslümanlara karşı iştahlanmasına sebep olmuştu. Basrada da aynı şekilde hastalık baş gösterdi.
Amevas taunundan ölenlerin sayısı yirmi beş bini bulmuştu.