"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Kıtlık ve remade yılı

Hicretin on sekizinci yılında insanlar büyük bir açlık, susuzluk ve kıtlık musibetiyle karşı karşıya geldiler. Bu yılaRemade Yılı adı verilir. Bu ad, esen rüzgarların kül gibi bir toprağı önüne katıp savurması sebebiyle verilmişti. Açlık o derece ilerledi ki vahşi hayvanlar gelip insanlara sığınıyordu. Koyun kesen bir kimse, içindeki irin ve kokuların pisliğinden tiksinip bırakmak zorunda kalıyordu. Amevasta görülen veba salgını da bu yılortaya çıkmıştı. Yine Ebu Ubeydenin, aralarında Dirar ile Ebu Cendelin de bulunduğu Müslümanlardan bir grup kişinin içki içtiklerinden söz eden mektubu da Ömere bu yıl gelmişti. Ebu Ubeyde mektubunda şöyle diyordu: “Biz bunlara sorduğumuzda tövbe ettiler ve: “Bize seçim serbestliği verildi, biz de seçimde bulunduk” diye cevap verdiler. Daha sonra Ebu Ubeyde: “Siz bunu menetmiyor musunuz?” diye sordu ve kesin bir ifade kullanmadı. Ömer kendisine şunları yazdı: “Biz bunu menediyoruz. Siz de ondan vazgeçiniz” Daha sonra Ebu Ubeydeye şunları emretti: “Onları herkesin önünde çağır ve kendilerine şarabın helal mi, haram mı olduğunu sor. Eğerharamdır diyecek olurlarsa seksener sopa vur. Eğerhelaldir derlerse o takdirde boyunlarını uçur.” Bunun üzerine Ebu Ubeyde onlara şarabın helal mi, haram mı olduğunu sorunca, haram olduğu cevabını verdiler. Bunun üzerine Ebu Ubeyde onlara sopa vurdu. Kendileri de işledikleri bu suçtan dolayı pişman oldular. Ömer: “Ey Şam halkı! Sizin başınıza büyük bir musibet gelecektir” demiş veRemade Yılı musibeti ortaya çıkmıştı. Ömer yağmur yağıp bolluk oluncaya kadar yağ, süt ve etin tadına bakmamaya yemin etmişti. Nihayet pazara bir tulum yağ ve bir tulum da süt gelmişti. Ömerin bir kölesi bunları kırk dirheme satın alarak Ömere getirdi ve ona: “Ey müminlerin emiri! Allahartık senin yeminini yerine getirmiş, ec rini yüceltmiştir. çarşıya bir tulum yağ ve bir tulum süt geldi, ben de onları kırk dirheme satın aldım” dedi. Bunun üzerine Ömer kendisine: “Sen oldukça aşırı gitmişsin ve bunları pahalı almışsın.
Haydi bunları sadaka olarak dağıt. Ben israf sayılabilecek bir şeyi yemekten hoşlanmıyorum” diye emir verdi, arkasından şunları ekledi: “Onlara gelen musibet bana da gelmeyecek olursa ben raiyyemin durumuyla nasıl ilgilenme imkanı bulacağım.”
Ömer diğer bölge valilerine yazarak Medine halkına ve çevresinde bulunanlar için yardım isteyip imdada yetişmelerini söylemişti. Ona gelen ilk yardım Ebü Ubeyde bin Cerrahın dört bin deve ile birlikte getirmiş olduğu yiyecek yardımıdır. Ömer bunları Medine çevresinde bulunanlara paylaştırmakla Ebü Ubeydeyi görevlendirmişti. Ebü Ubeyde de bu yiyecekleri paylaştırıp işine geri dönmüştü. Böylece yardımlar peşpeşe gelmeye başlamış, sonunda Hicaz halkı zenginleşmişti. Amr bin As Kızıldenizde gerekli tadilatı yaparak deniz yoluyla Medineye yiyecek göndermişti. Böylelikle Medinede yiyecek fiyatları mısır fiyatlarıyla aynı olmuştu. Remade Yılından sonra Medine halkı Osmanın şehit edilmesiyle birlikte denizden hiç bir yiyecek gelmediği zamana kadar Remade gibi bir olayla karşılaşmadılar. Bu yılda Medine halkı oldukça sıkıntı çekmiş ve ellerinden bir şey gelmez olmuştu. Bu yüzden hem halkın, hem de Ömerin diğer bölgelerle bağlantıları kesilmiş ve adeta muhasara altında tutulan kimseler durumunda kalmışlardı.
Bir seferinde Müzeyne Kabilesinden bir ev hanımı eşine -ki o da Bilal bin el-Haristir-: “Helak olduk. Bize hiç olmazsa bir koyun kesiver.” deyince Bilal kendisine: “Bunlarda yenecek hiçbir şey kalmadı ki!” diye cevap verdiyse de hanımı ısrar edince, o da kalkıp koyunu kesmek zorunda kaldı. Derisinin altında sadece kırmızı renkli bir kemik görünce “Ah ya Muhammed!” diye seslendi. Rüyasında Resulallahı gördü. Resulallah kendisine gelerek: “Yağmurun yağacağını sana müjdeliyorum. Ömerin yanına git, benden ona selam söyle ve kendisine: “Ben seninle sözleşmiş idim. Sen sözünde duran ve akitlerini yerine getiren bir kişisin. Aklını başına al, aklını başına al, ey Ömer” de, dedi” Bunu üzerine Bilal kalkıp Ömerin kapısına dayandı ve onun kölesine: “Resulallahın elçisine izin iste” diye söyleyince kölesi Ömerin yanına gitti. Ömere durumu haber verince, Ömer: “Onda herhangi bir kötü hal gördün mü?” diye korkuyla sorunca kölesinin: “Hayır!” diye cevap vermesi üzerine onu içeri aldı. Bilal durumu anlattı. Bunun üzerine Ömer dışarı çıktı ve halkın toplanması için seslenilmesini emretti. Minbere çıkıp: “Sizleri doğru yola ileten Allahaşkına soruyorum: “Sizler benden hoşunuza gitmeyecek bir şey gördünüz mü?” diye sordu. Cemaat: “Kesinlikle hayır, ancak neden böyle soruyorsun?” diye karşılık verince Ömer onlara Bilalın rüyasını anlattı. Herkes rüyanın ne demek olduğunu kavrayıverdiği halde Ömer kavrayamamıştı. Kendisine: “Peygamber senin yağmur duasına çıkmakta geciktiğini söylemek istiyor. Bizi de alarak yağmur duasına çık” dediler. Bunun üzerine Ömer gerekli ilanı yaptırarak Abbas ile birlikte yaya yürüyerek yağmur duasına çıktı. Ömer bir hutbe okudu ve çok özlü bir konuşma yaptı. Namaz kıldıktan sonra dizleri üzerine kapanarak şöyle dua etti: “Allahım! Bize yardımcı olacak herkes bize yardım etmekten acze düştü. Biz gücümüz ve imkanlarımızla bir şey yapamaz hale geldik, aciz kaldık. Sen olmayınca ne bir şey yapabiliriz, ne de bir kudretimiz söz konusudur. Allahım sen bize yağmur ihsan et. Kullara ve ülkelere hayat ver.” Daha sonra Resulallahın amcası Abdumuttalibin oğlu Abbasın elini yakaladı. Bu sırada Abbasın göz yaşları sakalının üzerine döküıüyordu. Ömer şöyle yakardı: “Allahım! Peygamberinin amcası diğer atalarıyla ve büyük kimseleriyle sana yaklaşıyoruz, çünkü hak sözlü olan sen:O duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğa ait idi (Kehf 82) diye buyurmaktasın. Sen bu iki çocuğu ana ve babalarının salih olmaları dolayısıyla korumuştun. Allahım! Peygamberinin amcası için koru. Bizler Onunla sana yaklaşıyor ve senden mağfiret diliyoruz” Sonra cemaate dönerek: “Rabbinizden mağfiret dileyiniz, çünkü O çokça mağfiret edendir” diye uyarıda bulundu.
Oldukça yaşlanmış bulunan Abbas, yaşaran gözlerinin yaşları sakalına ve oradan da göğsüne dökülürken şöyle diyordu: “Allahım! Görüp gözeten, koruyan sensin, Sen şu kaçışan koyunları andıran bu kimseleri ihmal etme. Kalbi kırıkların kaybolmalarına fırsat verme! Çocuklar feryadı basıyor, büyükler acımakla birlikte çaresiz ve şikayetimiz sana yükseliyor. Ve sen gizliyi, onun da gizlisini bilensin. Allahım! Ümitsizliğe kapılıp helak olmadan önce sen rahmetinle onları zengin kıl, çünkü ancak kafir olanlar senin rahmetinden ümit keserler.” Bu sırada gökte bir bulut belirdi. Herkes: “Bakınız, bakınız,” diye seslenmeye başladı. Daha sonra parça parça bulutlar bir araya geldi, rüzgar onları yürütmeye başladı, daha sonra sakinleşip yağmur yağmaya başladı. Allaha yemin olsun, onlar, yerlerine ancak duvar diplerinde yürüyerek ve elbiselerini üstlerinde tutarak dönebildiler. Herkes Abbasın yanına gidip üstünü başını siliyor ve Ona “Ne mutlu sana! Senin sayende haremeyne yağmur yağıyor” diye tebrik ediyordu. Bu münasebetle Utbe bin Ebi Lehebin oğlu Abbasın oğlu el-Fadl şunları söylemiştir:
Allah Hicaza ve halkına amcam vesilesiyle yağmur yağdırdı.
Akşamüzeriydi ve Ömer Onun yaşlı haliyle yağmur istedi.
Karanlıkta Abbasla yöneldi Allaha ümitle,
istemesiyle bir oldu yağmurun yağması.
Resulallah bizdendir, bizdedir Onun mirası;
Artık bundan öte neyle övünülebilir ki?