Celula Vakası da bu yılda olmuştur.
Bu vakanın sebebine gelince: Farslılar Medainden kaçarkenCelula denilen yere vardılar. Azerbaycanlı Bab halkı ile dağlık bölgenin halkı ve Farslar arasında farklı yollara sapmak konusunda ayrı görüşler ortaya çıktı. Daha sonra şöyle dediler: “Şimdi ayrılacak olursanız ebediyyen bir araya gelemeyeceksiniz. Burası bizi birbirimizden ayıracak bir yerdir. O halde geliniz burada bir araya gelelim ve Araplarla çarpışalım. Zafer elde edersek istediğimize kavuşmuş oluruz, edemezsek üzerimizdeki görevi yerine getirmiş olur ve bu konuda herkes de bizi mazur görmüş olur.” Daha sonra çevrelerine bir hendek kazdılar ve başlarına komutan olarak da Razlı Mehranı getirdiler. Yezdecird ise Hulvan a doğru ilerledi. Hendeğin etrafını çıkış yolları dışında dikenli demirlerle çevirdiler. Saad bu durumu haber alınca Ömere haber gönderdi. Buna karşılık Ömer Ona şöyle yazdı: “Haşim bin Utbeyi Celulaya gönder. Onun öncü kuvvetlerinin başına Kaka bin Amrı tayin et. Şayet Allah Farsları bozguna uğratacak olursa Kakaı Sevad bölgesi ile dağlık bölge arasında görevlendir. Ordu on iki bin kişilik olsun. ”
Saad emri yerine getirdi. Haşim, ganimetlerin paylaşılmasından sonra Medainden on iki bin askerle yola çıktı. Muhacirlerin, Ensarın ileri gelenleri irtidat edenlerle etmeyen Arapların belli başlı kişileri de bu ordunun askerleri arasındaydı. Medaine giderken yolda Babil Mehruzdan geçtiler. Buranın Dihkanı, Haşim ile bir cerib arazide dirhem döşeyip onları vermek karşılığında barış teklifinde bulundu. Haşim de onun bu isteğini kabul ederek barış yaptı. Daha sonra Celulaya varıncaya kadar yoluna devam etti. Celulada Farsları hendekleri içinde olmak üzere kuşatma altına aldı. Farslar karşılarında uzun süre direndiler. Ancak istedikleri zaman hendeğin dışına çıkıyorlardı. Müslümanlar seksen gün süreyle onların üzerine vardılar. Her gün zafer kazanıyorlardı. Yezdecirdden Mihrana yardımcı kuvvetler de gelmeye başladı. Diğer taraftan Saad da Müslümanlara yardımcı kuvvet gönderdi. Hep birlikte toplanıp dışarı çıktılar ve birbirleriyle çarpıştılar. Yüce Allah onların üzerine rüzgar gönderdi ve etrafta göz gözü görmez oldu. Önlerinde adeta perdeler teşekkül etti. Bu bakımdan Farsların süvarileri hendeğe düştüler. Hendeğin içerisinde kendilerine bitişik tarafta atlarının da çıkabileceği şekilde bir yol yaptılar ve kendilerini koruyan çevrelerini bozmuş oldular. Müslümanlar bunu haber alınca onların üzerine yürüdüler veHerir Gecesi dahil olmak üzere hiç bir gecede benzeri görülmemiş şiddetli bir çarpışmaya giriştiler. Şu kadar ki, Herir Gecesinde iş daha çabuk bitmişti. Kaka bin Amr, ilerlediği yönde hendeklerin kapısına doğru gitti ve bir münadiye şöyle bağırmasını söyledi: “Ey Müslümanlar! Şu anda emiriniz hendeğin içerisine girmiş ve orayı ele geçirmiş bulunuyor. Siz de onun yanına geliniz. Sizinle Farslar arasında bulunan engeller sizi hendeğe girmekten alıkoymasın.” Kakaın bu emri vermekten amacı Müslümanların maneviyatını güçlendirmekti. Müslümanlar da Haşimin hendeğin içerisinde bulunduğundan şüpheleri olmayarak ilerlediler. Müşrikler onları görünce sağa sola dağılıp bozguna uğradılar. Böylece daha önceden kendilerinin hazırlamış olduğu dikenli demirlerde can verdiler. Binekleri yaralandı. Bu bakımdan piyade olarak geri dönüp kaçışırken Müslümanlar onların peşlerini bırakmadılar. Onlardan söz edilmeye değmez kişilerin dışında kurtulan olmadı. O gün Farslardan yüz bin kişi öldürüldü. Öldürülenler ilerisiyle gerisiyle alanın her tarafını örtüp kapattıkları için burayaCelüla adı verilmiştir. Buna göre bu vaka Farsların tümünü de kapsayan bir vaka olmuştur. Kaka bin AmrHanikin denilen yere kadar kaçanları takip etmeye devam etmiştir.
Yezdecird hezimet haberini alınca Hulvandan Rey taraflarına gitti.
Kaka HÜıvana gelerek ordusuyla burada konakladı. Celula zaferi 16. yılın Zilkade (24 Kasım – 23 Aralık 637) ayında gerçekleşmişti. Yezdecird, Hulvandan ayrılınca orada Hüsrev Şünlimu vekil bırakmıştı. Kaka, Şirine vardığında Hüsrev Şünum Ona karşı çıkmış ve Hülvan Dihkanı Zeynebi de yanına gelmişti. Kaka, Zeynebi ile karşılaşmış, Onu öldürmüş; Hüsrev Şünum kaçmış ve Müslümanlar da Hulvanı ele geçirmişlerdi. Saad Kufeye geçinceye kadar Hulvanda kalmış, Kufeye geçtikten sonra da Kaka, Saadın yanına giderek Hulvan üzerine Kubazı vekil bırakmıştı. Kubaz aslen Horasanlı idi.
Ömere kazanılan bu zaferi de Kakaın Hulvanda kalışını da yazarak kaçan Farsları takip etmek konusunda izin istedilerse de Ömer kabul etmeyerek şunları söyledi: “Ben Sevad ile dağlık bölge arasında büyük bir seddin olmasını arzu ederdim. Böylelikle ne onlar bize gelsin, ne de biz onların bölgesine gidebilelim. Bizlere ziraat alanı olarak Sevad bölgesi yeter. Ben Müslümanların esenliğini ganimetIere üstün tuttum.” Kaka Farsları takip ettiği sıradaHanikin denilen yerde Mihrana yetişmiş, Onu öldürmüştü. Flruzana yetiştiyse de Firuzan atıyla dağlık bölgeye girdi ve böylece kendini korudu. Kaka pek çok cariye esir aldı ve onları Haşime gönderdi. Haşim de bunları gaziler arasında paylaştırdı. Bu cariyeler evlere alındı ve bunlardan çocuklar oldu. Bu alınan cariyelere nispet edilenler arasında Şabinin annesi de vardır.
Ganimetler paylaştırılınca her süvariye dokuz bin dirhem ve dokuz at isabet etti. Denildiğine göre, alınan ganimet otuz milyon dirhem idi. Bunları Selman bin Rabia paylaştırmıştı. Ayrıca Saad ganimetlerin beşte birini Ömerin yanına göndermişti. Saad ganimetlerin hesabını Ziyad bin Ebih ile gönderdi. Ömer ile getirdiği ganimetler hakkında konuştu ve ona bunların niteliklerini anlattı. Ömer Ona: “insanların huzurunda ayağa kalkıp, benimle konuştuğun gibi onlarla konuşabilir misin?” diye sorunca Ziyad:
“Allaha yemin ederim, yeryüzünde senden başka kimseden çekindiğim yoktur. Buna göre senden başkalarının önünde nasılolur da konuşamam” diye cevap vermiş, daha sonra Müslümanlara elde ettikleri ganimetleri, yaptıkları işleri, Fars ülkesinin dört bir tarafına nasıl dağılmakta olduklarını anlattı. Bunun üzerine Ömer: “işte yüksek sesli ve açık sözlü hatip böyle olur” diye onu övmüş, buna karşılık Ziyad: “Bizim askerlerimiz dillerini çözmüş serbest bırakmışlardır” diye cevap vermişti.
Ganimetlerin beşte biri Ömerin yanına getirilince, Onun: “Allaha yemin ederim, bunu paylaştırıncaya kadar bu mal hiç bir çatının altına girmeyecektir” diye yemin etmesi üzerine Abdurrahman bin Avf ile Abdullah bin Erkam, mescitte bu beşte biri sabaha kadar beklediler. Sabah olup da herkes toplanınca üzerindeki örtü kaldırıldı. Ömer aralarındaki yakutları, zümrütleri, mücevherleri görünce ağlamaya başladı. Abdurrahman bin Avf kendisine: “Ne sebepten ağlıyorsun ey müminlerin emiri? Allaha yemin ederim, burada ağlamak değil şükretmek gerekir” deyince Ömer şöyle cevap verdi: “Allaha yemin ederim ki ben bundan dolayı ağlamıyorum. Allaha yemin ederim, Allah bunları kime verdiyse bunlar birbirlerini kıskanmış, birbirlerine kin beslemişlerdir. Birbirlerini kıskananları da mutlaka Allah birbirine düşürür.”
Ömer, Sevad arazisinin paylaştırılmasını kabul etmedi, çünkü mevcut ağaçlıklar, suların bir çekilmesi bir kabarması buna imkan vermediği gibi pek çok ateş mabedi ile posta yolları da vardı. Diğer taraftan Kisranın ve onunla beraber olanların, onunla birlikte öldürülenlerin ve Erca diye bilinen görevlilerin de birtakım mülkeleri vardı. Ayrıca Ömer Müslümanlar arasında fitne zuhur etmesinden de korkmuştu. O bakımdan Sevadı paylaştırmadığı gibi satılmasını da yasaklamıştı. Burayı karşılıklı olarak anlaştıkları kimselere ekip biçmek üzere vermek ve Müslümanlara bir çeşit vakıf arazisi olarak bırakmak statüsüne bağladılar. Onlar bu arazileri ekip biçmek üzere ancak ümeradan olan kimselerle anlaşırlar ve onlara verirlerdi. Bu bakımdan Hülvan ile Kadisiyye arasında bulunan Sevad arazisinden herhangi bir tarafın satılması helal değildir. Nitekim Cerir, Fırat kıyısında bir arazi satın almış, ancak Ömer bu satışı iade ettirmiş ve bundan memnun olmamıştı.