Bu senenin Safer (4 Mart – 1 Nisan 637) ayında Müslümanlar Behüresir şehrine girdiler. Daha önceden Saad burayı kuşatma altında tutuyordu. Süvarilerini göndererek her hangi bir antlaşması olmayan kimseler üzerine baskınlar yaptılar ve yüz bin çiftçiyi ele geçirdiler. Her birine birer çiftçi isabet etti, çünkü bütün Müslümanlar at sırtında bulunuyordu. Saad onlara yapılacak muamele hakkında Ömere haber göndermiş, Ömer de Ona şöyle cevap vermişti: “Size karşı her hangi bir düşmana yardım etmeyip elinize geçirdiğiniz ve yanınıza getirmiş olduğunuz bütün çiftçilerin emanı onların düşmanınıza yardım etmemiş olmalarıdır. Kaçıp da yakaladığınız kimselere ise istediğiniz gibi davranabilirsiniz. ”
Bunun üzerine Saad bu çiftçileri serbest bırakarak Dihkanlara haber gönderip onları ya islam dinini kabul etmeye, ya da kendilerine zimmilik statüsü vermek karşılığında cizye ödemeye davet etti. Bunun üzerine çiftçiler geri dönüp zimmiliği kabul etmekle birlikte Kisra ailesine mensup hiç bir kimse bu antlaşmanın kapsamına girmeyi kabul etmedi. Böylelikle Diclenin batısından Arap topraklarına kadar islamın güvenliğinden yararlanmayan hiç bir Sevadlı kalmadı.
Müslümanlar Behurasiri iki ay süre ile muhasara altında tuttular. Mancınıklarla atış yapıyorlar, koçbaşı arabalarla onların üzerine gidiyorlar ve her türlü savaş silah ve gereciyle onlarla çarpışıyorlardı. Behuresir üzerine yirmi mancınık kurarak bunlarla onları uğraştırdılar. Bazen Acemler surun dışına çıkar, Müslümanlar onlarla çarpışır ve Acemler direnemeyip geri çekilirlerdi. Kılıçlarını kınlarından çekmiş, savaşmak ve sabretmek üzere birbirleriyle ahitleşerek çıkmış oldukları son defada Müslümanlar onlarla kıran kırana bir savaşa tutuşmuşlardı. Zühre bin Haviyyenin delikli bir zırhı vardı. Kendisine: “Emir versen de zırhın şu deliği örülse” diye söylendiyse de Zühre onlara şu cevabı verdi: “Şayet Farslıların bir oku bütün askerleri bırakır da bu delikten geçip beni bulur ve saplanacak olursa şüphe yok ki bundan dolayı benim de kerim olan Rabbime karşı itiraz edebilecek bir halim olmayacaktır.” Bugün Müslümanlardan ilk olarak yara alan kişi o oldu; aldığı bu yara da zırhındaki bu delikten giren okun açtığı olmuştu. Çevrede bulunanlardan birisi: “Bu oku yarasından çekiniz” dediyse de kendisi: “Hayır beni bu halde bırakınız. Bu ok benim vücudumda kaldığı sürece benim de canım benden ayrılmayacaktır. Olabilir ki ben de onlara bir darbe vurur ve bir yara açarım” dedi. Daha sonra düşmana doğru yürüyerek kılıcıyla istahr halkından Şehriyarı vurup öldürdü. Ondan sonra etrafını sardılar ve öldürdüler. Öldürülünceye kadar da yanından ayrılmadılar.
Bir başka görüşe göre, Zühre, Haccac dönemine kadar hayatta kalmış, onu Haricilerden Şebib öldürmüştü. ileride bundan söz edilecektir.
Batı Medain kuşatmasının şartları gittikçe ağırlaştı. Sonunda şehir halkı kedi ve köpekleri yemek zorunda kaldılar, çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldılar ve sabrettiler. Müslümanlar bu şekilde Batı Medaini kuşatmakta iken kralın elçisi gelerek şunları söyledi: “Kralımız size der ki: Bizimle, Diclenin bize taraf olan kısmından dağlık bölgelerimize kadar olan kısmı bizim, size taraf olan dağlık bölgesi ise sizin olması karşılığında barış yapar mısınız? Doymadınız mı, Allah gözlerini doyurasıcalar!” Bunun üzerine Ebu Müfezziz elEsved bin Kutbeyi yüce Allah hiç bilmediği ve beraberinde bulunmayan bir bilgi ile konuşturdu. Bunun üzerine gelmiş olan piyadeler geri dönerek Kisranın eyvanının bulunduğu Doğu Medaine geçtiler. Ebu Müfezziz ile birlikte bulunanlar Ona: “Ya Ebu Müfezziz! Sen bu elçiye ne söyledin?” diye sorunca Ebu Müfezziz: “Muhammed i hak ile gönderene yemin ederim ki ne söylediğimi ben de bilmiyorum. Hayırlı olan şeyleri söylemiş olduğumu umarım” diye cevap verdi. Neler söylediği konusunda Saad ve diğer kimseler de kendisine soru sordularsa da Ebü Müfezziz ne söylediğini bilemedi. Bunun üzerine Saad Müslümanlara duyurarak düşmanla çarpışmaya geçtiler. Fakat şehirde hiç kimse görünmediği gibi eman isteyen bir adamdan başka bir kimseden dışarıya çıkan da olmadı. Eman verdikleri bu kimse onlara: “Artık şehirde size karşı koyabilecek hiç kimse kalmadı” diye haber verdi. Gerçekten şehre girdiklerinde ne bir şey bulabildiler, ne de kimseyle karşılaşabildiler. Orada bazı esirlerle bu adamdan başka kimseyi bulamadılar. “Bunlar ne diye kaçtılar?” diye sorulunca adam şu cevabı verdi: “Kral size barış teklifinde bulunmak üzere elçi gönderdi, fakat sizler kendisine:Efridün balı ile Kusa turuncunu birlikte yemedikçe aramızda barış olamayacaktır diye cevap verdiniz. Bunun üzerine kralımız, “Vay halimize! Melekler bunların diliyle konuşuyor ve bunların adına bize cevap veriyor dedi.”
Daha sonra şehrin uzak bölgesine kadar gittiler. Müslümanlar şehre vardıktan sonra Saad, onları evlerde iskan etti. Oradan Medaine geçmek istediklerinde Medain ile Tekrit arasında bulunan bütün geçitlerin alınmış olduğunu gördüler.