Müslümanların Yermukte bir araya gelmeleri tamamlandığında sayıları yirmi yedi bin kişi idi. Halid, dokuz bin kişi ile birlikte gelip onlara katılınca, sayıları otuz altı bini buldu. ikrime ve beraberindekiler bu sayının dışında idi. Çünkü O, destek kuvvet durumunda idi. Müslümanların sayılarının yirmi yedi bin ve üç bini de Halid bin Saidin yanından ayrılanlar, Halid bin Velid ile birlikte de on bin kişi olmak üzere toplam kırk bin kişi olduğu da söylenmiştir. Ebü Cehilin oğlu ikrime ile birlikte bulunan altı bin kişi bu sayıya dahil değildir. Müslümanların o günkü sayıları hakkında başka söylentiler de vardır. Doğrusunu Allah bilir. Onlar arasında yüz tanesi Bedire katılmış olanlar olmak üzere bin tane sahabi vardı. Bizanslıların asker sayısı ise iki yüz bini buluyordu. Bunlardan seksen bini bağlı, kırk bini de ölüme hazır zincirlenmiş, kırk bini de kaçmamak için sarıklarla birbirine bağlanmıştı. Seksen bin kişisi de piyade idi. Sayılarının yüz bin kişi olduğu da söylenmiştir. Müslümanların o ana kadar savaşları birbirleriyle yardımlaşmak suretiyle oluyordu. Her bir komutan askerlerinin başında oluyor, hepsi bir komutanın komutası altında bulunmuyorlardı. Halid bin Velidin Iraktan gelişine kadar bu böyleydi. Rum rahip ve papazlar bir ay süreyle Bizanslıları savaşa teşvik edip durdu. Daha sonra Cumadelahirede (23 Temmuz – 20 Ağustos 634) olan çarpışmaya çıkmışlar, ondan sonra da bir çarpışma olmamıştı.
Müslümanlar onların savaş alamna çıktıklarını haber alınca, yine birbirlerine yardımcı olmak suretiyle karşı çıkmak istediler. Fakat Halid bin Velid öne çıkıp Allaha hamd ü sena ettikten sonra şunları söyledi:
“Bugün Allahın günlerinden bir gündür. Bugünde övünmek ve aşırı gitmek doğru olmaz. Cihadınızı Allah için, ihlasla ve amellerinizi Allah rızası için yapınız. Bugün, geleceği tayin edecek bir gündür. Sizler bu şekilde yardımlaşmak suretiyle düzenli ve stratejik bir savaş vermiş olmuyorsunuz. Sizin bu yaptığınız helal de değildir, gerekmez de. Geride bıraktığınız kişi (yani Ebu Bekir) sizin bildiğinizi bilmiş olsa, sizin böyle bir şey yapmanıza fırsat vermezdi. O halde emir almadığınız konularda Onun da memnun olacağı, uygun göreceğiniz görüşe göre hareket ediniz.”
Ona: “Haydi söyle bakalım, doğru görüş nedir?” diye sorulunca şöyle cevap verdi: “Ebu Bekir, bizleri ancak birbirimize kolaylık göstereceğimiz görüşünde olduğu için göndermiştir. Eğer olanı ve olacağı bilse sizleri bir araya getirirdi. Sizin bu durumunuz Müslümanları çevreleyen tehlikeden daha ağırdır. Müşriklere de gelecek olan yardımlardan daha faydalıdır. Ben biliyorum ki dünyalık sizleri ayırmıştır. Allahtan korkun Allahtan. Sizin her birinize bir bölge verilmiş olsa bile, birinizin başka bir emire boyun eğmesi, bu konuda ona eksiklik olmayacağı gibi diğer emirler de ona boyun eğmekle ona fazladan bir şey kazandırmış olmazlar. Sizlerin, birinizi başınıza komutan yapmanız ne Allahın yanında, ne de Resulallahın halifesi yanında durumunuzu eksiltir. Şimdi hep birlikte bunlara hazırlanınız. Onlar hazırlanmış bulunuyorlar. Bugün, sonraki günleri belirleyecek bir gündür. Biz, bugün onları hendeklerine geri püskürtürsek onları geriletmeye devam ederiz. Onlar bizleri bozguna uğratacak olurlarsa bir daha da felah bulamayacağız. Haydi, geliniz, sırayla komutanlık yapalım. Bugün biriniz, yarın öbürümüz, bir başka gün bir diğerimiz olsun. Sonunda hepiniz komutanlık yapmış olacaksınız. Bugün bırakırsanız ben komutan olayım. ”
Bunun üzerine Onu başlarına komutan yaptılar. Onlar bu seferki çıkışlarının da diğerleri gibi olacağını ve işin fazlaca uzamayacağını sanıyorlardı.
Bizanslılar görülmemiş bir şekilde tabya yaptılar. Halid de o ana kadar Arapların yapmadığı bir tabya yaptı. Halid, otuz altı ile kırk arasında bölük hazırladı ve: “Düşmanınız çoktur, gözün görebildiği kadarıyla bölükten daha büyük bir tabya da olamaz.” diye ekledi. Ortada bir kaç bölük bulundurup başlarına Ebu Ubeydeyi, sağda da yine birkaç bölük koyarak bunların başına Amr bin As ile Şurahbil bin Haseneyi, solda da bir grup bölük yerleştirdikten sonra başlarına Ebü Süfyanın oğlu Yezidi komutan yaptı. Kaka bin Amr da bir bölük başında idi. Her bir bölüğün başına kahramanlardan bir kişiyi yerleştirdi. Bu ordunun kadı sı Ebüd-Derda, öğütçüsü de Ebü Süfyan bin Harb idi. Öncülerin başında Kabas bin Eşyem, artçıların başında da Abdullah bin Mesud vardı.
Adamın biri Halide: “Rumlar ne kadar çok, Müslümanlar ne kadar az” deyince, Halid: “Müslümanlar ne kadar çok ve Rumlar ne kadar az! Şunu bil ki ordular zaferle çoğalır, yenilgiyle azalırlar. Allaha yemin ederim (atını kastederek) Aşkarın rahatsızlığının geçmiş olmasını çok arzu ederdim. Onlar sayıca çok azdırlar.” Atı Aşkarın fazla yol yürümekten tabanları oldukça incelmişti.
Halidin emri ile Ebu Cehilin oğlu ikrime ve Kaka bin Amr savaşı başlattılar. Her iki taraf birbirine girdi. Atlılar birbirlerini kovaladı ve çarpıştılar. Onlar bu durumda iken Medineden haberci geldi. Gelen bu habercinin adı Mahmiye bin Zuneyn idi. Ona ne haber getirdiği sorulunca, sağlık ve yeni yardım haberlerini verdi. Halbuki o, Ebu Bekirin vefatı ile Ebu Ubeydenin komutan tayin edildiği haberini getirmişti. Habercinin geldiğini Halide söyleyince, Ebu Bekirin vefat haberini gizlice bildirdi.
Cerece (George) iki safın arasına çıkarak Halidi isteyince, o da karşısına çıktı. Onların her birisi karşısındakine eman verdikten sonra Cerece: “Ey Halid! Bana doğruyu söyle ve yalana kaçma, çünkü hür kimseler yalan söylemezler. Beni aldatma, çünkü kerim olan kimseler kendilerine güvenen kimseleri aldatmaya çalışmazlar. Allahın sizin peygamberinize gökten bir kılıç indirip sana verdiği ve sen bu kılıcı kimlere karşı çekersen mutlaka yenik düşürdüğün doğru mudur?” diye sorunca, Halid: “Hayır” diye cevap verdi. Bu sefer Cerece: “Peki sana niye Allahın kılıcı adı verilmiştir?” diye sorunca, Halid: “Allah Peygamberini aramıza gönderdiğinde, ben Onu yalanlayıp onunla savaşanlar arasında idim. Daha sonra Allah bana hidayet verdi ve Ona tabi oldum. Bu sefer Peygamber bana: “Sen Allahın müşriklere karşı çekmiş olduğu kılıcısın” diye söyledi ve zafer kazanmam için bana dua etti.” Bu sefer Cerece: “Peki beni neye davet ettiğini bildir” deyince, Halid: “Seni islam, cizye ya da savaştan birisine davet ediyorum” diye cevap verince, Cerecenin: “Peki sizin davetinizi kabul edip aranıza katılanın mevkii ne olur?” diye sorması üzerine Halid: “Hepimizin değeri aynıdır.” diye söyledi. Bu sefer Cerece: “Peki onun da sizin gibi ecir ve mükafatı var mıdır?” Halid: “Evet, hatta bizden daha faziletlidir, çünkü bizler Peygamberimizi hayatta iken ve bize gayptan söz edip pek çok hayreti mucip şeyler ve mucizeler gördüğümüz sırada tabi olduk. Bizim gördüğümüzü gÖren, işittiğimizi de işiten bir kimsenin islama girmekten başka bir yolu olamazdı. Fakat sizler bizim gibi görmediniz ve bizim gibi duymadınız. Bu bakımdan samimi bir niyetle bu dine giren bir kimse bizden daha faziletlidir.” deyince, Cerece kalkanını ters çevirdi. Halidin yanına geçti, islama girdi; Halid Ona islam olmayı öğrettikten sonra gusledip iki rekat namaz kıldı ve Halid ile birlikte çıkıp Bizanslılarla savaştı.
Bizanslılar Müslümanlara karşı öyle bir hamle yaptılar ki onların koruma güçleri dışında kalan Müslümanları yerlerinden ayırdılar. Koruma güçlerinin başında ikrime ve amcası olan Haris bin Hişam vardı. O gün ikrime: “Ben, Peygamber ile birlikte her alanda savaştım. Bugün mü kaçayım?” dedikten sonra şöyle seslendi: “Ölmek üzere kim sözleşir?” Haris bin Hişam ve Dırar bin el-Ezver Müslümanların ileri gelenlerinden ve atlılarından dört yüz kişi ile birlikte ona ölmek üzere söz verdiler. Halidin çadırı önünde hepsi yaralamncaya kadar savaştılar. Onlardan kimisi iyileşti, kimisi de aldığı yaraların sonucu olarak öldü. Halid ve Cerece de çetin bir şekilde çarpıştılar. Cerece günün sonlarına doğru öldürüldü. Herkes öğle ve ikindi namazlarını ima ile kıldı. Halid, Bizanslılar arasına ve içlerine doğru oldukça ilerledi. Öyle ki onların süvari ve piyadeleri arasında kalmıştı. Atlılar bozguna uğrayınca, piyadeleri bırakıp geri çekildiler.
Müslümanlar, Bizanslıların atlılarının kaçmak üzere hareket ettiklerini görünce, onları birbirlerinden ayırdılar ve böylece atlılar da dağılmış oldu. Piyadeler öldürüldü ve kendi hendekleri içerisinde baskına uğradılar. Müslümanlar hendeklerini aşıp yanlarına vardı ve Bizans askerlerinden bağlı olanlardan seksen bin kişi, serbest olanlardan da kırk bin kişi burada öldürüldü. Bu sayılar bizzat ilk çarpışmada öldürülenlerden başkadır. Feykar ve Bizans ileri gelenlerinden pek çok kişi üst elbiselerini giyinip oturdular ve bu şekilde elbiseleriyle öldürüldüler. Halid de hendeğe girip, Tezarikin bulunduğu yere vardı, sabah olduğu zaman Ebu Cehilin oğlu ikrimeyi Halidin yanına yaralanmış olarak getirdiler. Başını alıp baldırının üstüne koydu. Onunla birlikte ikrimenin oğlu Amrı da getirmişlerdi. Onun da başını baldırının üstüne koyduktan sonra her ikisinin de yüzlerini elleriyle silip, boğazlarına su damlatarak: “(Ömeri kastederek) Hantemenin oğlu bizlerin şehit olamayacağımızı ileri sürüyor” diye söyledi.
O gün kadınlar da bizzat savaştılar ve büyük bir imtihan geçirdiler. Abdullah bin Zübeyr anlatıyor: Babam ile birlikte henüz savaşamayacak kadar çocuk iken Yermukte bulunmuştum. Herkes savaşmakta iken bir tepenin üzerinde bir grup kişinin oturduğunu ve savaşmadıklarını gördüm. Atıma binip onların yanına vardım. Orada Ebu Süfyan bin Harb ile fetihten sonra hicret eden Kureyş yaşlılarından bir grup kimse vardı. Benim çocuk olduğumu görünce, benden çekinmediler. Allaha yemin ederim, onlar, Müslümanlar biraz gerileyip Bizanslılar onların üstüne gelince: “Ya bunlar Benlil-Asfardır” diyorlar, fakat Bizanslılar gerileyip, Müslümanlar onların üzerine gidince, bu sefer: “Vay canına, Benlil-Asfar bu durumda ha?” diye söylüyordu. Allah Bizanslıları yenilgiye uğrattıktan sonra babama durumu haber verince, babam: “Allah onların belasıili versin, işleri güçleri hep kin tutmak. Yemin ederim, bizler onlar için Bizanslılardan daha iyiyiz” dedi.
Yermuk Savaşında Ebü Süfyan bin Harb gözünden yaralanmıştı. Bizanslılar Yermukte yenilgiye uğradıklarında Hirakl (Heraklieos) Hımsda bulunuyordu. O da bunun üzerine hemen oradan ayrılmayı ilan etti ve Hımsı kendisiyle Müslümanlar arasında bırakarak Dımaşk (Şam)ın başına bir komutan bıraktığı gibi, Hımsa da bir komutan bırakıp çekildi.
Müslümanlardan üç bin kişi şehit olmuştu. Bunlar arasında: ikrime ve onun oğlu Amr, Seleme bin Hişam, Amr bin Said, Eban bin Said, Cündub bin Amr, Tufayı bin Amr, Tulayb bin Amr, Tulayb bin Umeyr, Hişam bin el-As ve bazılarına göre iyaş bin Ebi Rebia da bulunuyordu.
Selimli Said bin el-Harb bin Kays bin Kays bin Adiyy de şehit düştü. Said, Habeşistana hicret edenler arasındaydı. Nuaym bin Abdullah en-Nahham elAdevi de bu savaşta öldürüldü. Nuaym Ömerden önce Müslüman olmuştu. en-Nudayr bin el-Haris bin Alkame bu savaşta öldürüldü. Nudayr oldukça erken Müslüman olanlardan ve erken hicret edenlerdendir. Bedirde kafir olarak öldürülen en-Nadrın kardeşidir. Yine bu savaşta Musab bin Umeyrin kardeşi, Habeşistana hicret edenlerden ve Uhud savaşına katılmış olanlardan birisi olan Ebür-Ravm bin Umeyr bin Haşim bin el-Abded de şehit olmuştur. Onların Ecnadeyn Günü öldürüldüğü de söylenmiştir. Doğrusunu Allah bilir.