Resulallah vefat ettiğinde Hadramutun çeşitli bölgelerindeki valileri şunlar idi: Ensardan Ziyad bin Ebi Lebid Hadramutun, Ukaşe bin Ebi Ümeyye es-Sekasik ve Sekunun, Muhacir bin Ebi Ümeyye Kindenin. Peygamber MuMcir bin Ebi Umeyyeyi Kindeye tayin etmiş, fakat Peygamber vefat edinceye kadar yola çıkmamıştı. Bu bakımdan Ebu Bekir Onu önce Yemendeki isyancılarla savaşmak ve daha sonra da görevine gitmek üzere gönderdi. Muhacir, Resulallah ile birlikte Tebuk Savaşına katılmamış ve Resulallah savaştan geri döndüğünde Ona serzenişte bulunmuştu. Bir gün Um Seleme, Peygamberin başını yıkamakta iken: “Sen, benim kardeşime kırgın iken yaşamanın bana ne faydası vardır” deyince, Nebiin yumuşadığını görmüş, o da bunun üzerine hizmetçisine işaret edip Muhaciri çağırtmıştı. O da Nebii razı edinceye kadar özür beyan edip durmuştu. Sonunda Nebi Onu Kindeye tayin etti. Nebi vefat ettiğinde henüz görevine gitmek üzere yola çıkmamış, ancak onun vefatından sonra yola çıkabilmişti.
Kindelilerin irtidat ederek yalancı Esvede uymalarının ve Nebiin onlar arasından dört krala lanet etmesinin sebebine gelince:
Kindeliler islama girince, Resulallah, Hadramutlulardan alınan zekatın bir kısmının Kindelilere, Kindelilerden alınan zekatın bir kısmını da Hadramutlulara, yine Hadramutlulardan alınan zekatın bir kısmının Sekunlulara, Sekunluların zekatının bir kısmının da Hadramutlulara dağıtılmasını emretti. Bunun üzerine Veliaoğullarından bazı kimseler: “Bizim Kindeden Hadramuta kadar gidecek bineğimiz yoktur, eğer uygun görürseniz bu iş için bize binek gönderiniz” dediler. Onlar da: “Biz, durumun dediğiniz gibi olduğunu görürsek istediğinizi yerine getireceğiz” diye cevap verdiler. Resulallah vefat edince, Veliaoğulları: “Resulallaha vermiş olduğunuz sözü aynen yerine getiriniz” dedilerse de, Hadramutlular:
“Hayır, sizlerin bineğiniz vardır, siz onlara yükletip gönderiniz” dediler. Diğer taraftan Ziyada dönerek: “Sen, bize karşı ve onlarla berabersin” diye çıkıştılar. Daha sonra Hadramutlular binek vermekten imtina ettikleri gibi, Kindeliler de dediklerinden vazgeçmeyip yurtlarına geri döndüler ve ne yapacaklarına dair bir türlü karar veremediler. Ziyad, Muhacirin gelmesini beklemeyi öğütleyip onları bir süre durdurdu.
Muhacir, Medinede kalıp görevine varmakta gecikince, yerine, Ziyadı vekil olarak tayin etmişti. Muhacir, Sanadan görevinin başına giderken Ebu Cehilin oğlu ikrime de Onunla birlikte idi. Onların birisi Esvedin üzerine giderken, diğeri Vailoğulları üzerine gitmişti. Ziyad bin Lebid ise Kindelilerden olan Amr bin Muaviyeoğullarının zekatlarını toplamayı üzerine almıştı. Onların yanına vardığında, bunlar arasından zekat almak üzere ilk olarak Şeytan bin Hucrun yanına vardı. Ondan zekat olarak genç bir dişi deve aldı ve onu işaretIedi. Fakat bu devenin Şeytanın kardeşi olan Adda bin Hucra ait olduğu anlaşıldı. Addaın kardeşi onu zekat olarak verdiğinde kendisinin sanmıştı. Bu devenin adı Şezre imiş. O da bunu fark edememişti. Bunun üzerine Adda: “Bu benim devemdir” deyince Şeytan: “Doğru söylüyor, onu bırak ondan başkasını al” dedi. Ziyad onu küfürle ve islamdan uzaklaşmakla itham edip bu deveyi onlara vermeyerek: “Artık bu Allahın hakkı olmuştur” demesi üzerine iki kardeş onu almak konusunda direndiler. Ziyad onlara: “Şezre sizin için savaşa neden olan Besus adlı deve gibi olmasın” deyince. Adda: “Ey Amroğulları, bana zulmediliyor ve ben kahrediliyorum, zelil kimse kendi yurdunda çiğnenip geçilendir” diyerek Harise bin Süraka bin Madey Keribi çağırdı. Harise gelip, henüz oradan ayrılmamış olan Ziyada: “Bu adamın devesini bırak ve ondan başkasını al” dediyse de Ziyad: “Hayır, bunu yapamam” diye cevap verince, Harise: “Onu bırakmamak için Yahudi olman gerekir” deyip devenin yularını çözdü, serbest bıraktı ve alınmasını önledi. Ziyad, Hadramut ve Sekunlulardan bir takım gençlere emir vererek, Hariseyi yaptığından alıkoydular ve arkadaşları ile birlikte ellerini bağlayıp deveyi geri aldılar. Bunun üzerine Kindeliler bağrışmaya başladı. Muaviyeoğulları, Hariseye yapılan bu işten gazaba geldi ve bunu açıkça ortaya koydular. Diğer taraftan Hadramutlular ve Sekllnlular da Ziyadın lehine gazaba geldiler. Her iki taraf da büyük asker topladı. Fakat Muaviyeoğulları esirleri dolayısıyla hiçbir şey yapmadılar. Bu nedenle Ziyadın etrafındakiler de Muaviyeoğullarının aleyhine kullanacak bir şey bulamadılar. Ziyad, Muaviyeoğullarına silahlarını bırakmalarını emrettiği halde onlar, bunu yapmayıp esirlerinin serbest bırakılmasını istediler. Ziyad ise onları serbest bırakmadı. Geceleyin Muaviyeoğulları üzerine bir baskın düzenleyip onların bir kısmını öldürdü, diğerleri de dağıldılar. Onların dağılmaları üzerine Hariseyi ve Onunla birlikte esir aldıkları diğer kimseleri serbest bıraktı. Esirler arkadaşlarının yanına vardıklarında onları Ziyada ve Onunla birlikte olanlara karşı kışkırttılar. Böylelikle oldukça kalabalık bir asker grubu toplandı ve zekatı vermemek hususunu açıkça ilan ettiler. el-Husayn bin Numeyr elçi olarak gitti, böylelikle iki taraf birbirlerine bir şey yapmadı. Bu olaydan sonra bu şekilde kısa bir süre kaldılar.
Daha sonra Kaidelilerden Amr bin Muaviyeoğulları Mahacıra indiler.
Burası kendileri için çevirdikleri sınırlar idi. Cemed, Mihlas, Mişrah, Ebzaa ve kız kardeşleri Amarrede birer mahcere indiler. işte Resulallahın, kendilerinden daha önce söz edilen ve Onun lanet etmiş olduğu Amroğullarının başkanları olan ve kendilerindendört kral diye söz edilenler bunlardır.
Haris bin Muaviyeoğulları da kendi mahcerlerine indiler. Eşas bin Kays, es-Simt bin el-Esved de birer mahcere indi. Muaviyeoğulları tümüyle zekat vermemek konusunda söz birliği ettiler. Ancak Şurahbil bin es-Sımt ile Onun oğlu, Muaviyeoğullarına: “Hür olanların kanaat değiştirmeleri çirkin bir şeydir. Kerim olan kimseler,utanırlar düşüncesiyle daha açık olan bir şeye şüpheyi bırakıp gitmezlerken; güzel ve iyi olan, hak olan bir şeyi bırakıp batıl ve çirkin olan bir şeye nasıl dönülebilir. Allahım, bizler bu konuda kavmimizle birlikte olmuyoruz” diyerek onlardan ayrıldılar ve Ahsin oğlu imruul-Kays ile birlikte Ziyadın yanına vardılar. Şurahbil ve oğlu, Ziyada: “Sen, bunların üzerine hemen bu gece hücum et, çünkü Sekasik ve SekUnlulardan bazı kimseler gelip onlara katıldıkları gibi Hadramutluların kaçkınları da bunlara gelip katılmıştır. Eğer dediğimizi yapmayacak olursan insanların bizleri bırakıp onların yanına gitmelerinden korkarız” diye söylediler. Ziyad, onların geceleyin karşı tarafa baskın yapmak fikirlerini kabul etti. Toparlanıp onları mahcerlerinde ateşlerinin etrafında oturmuş olarak buldular. Amr bin Muaviyeoğulları üzerine atıldılar. Bu hücumlarını büyük kalabalık ve silahlı olarak beş ayrı koldan yaptılar. Bu baskın sonucunda Mişrahı, Mihvası, Cemedi, Ebzaayı ve kız kardeşleri olan Amarredeyi esir aldılar. Bunlar, böylece Peygamberin lanetine uğradılar, onlardan ve beraberlerinde bulunanlardan pek çok kişi öldürüldü. Kaçabilenler kaçtılar. Ziyad bin Lebid de ganimetIeri ve esirleri alıp geri döndü. el-Eşası geride bıraktılar, o da kendi kavmi arasında isyana kalkıştı ve kavminden yardım isteyip etrafında pek çok kimseyi topladı.
Ziyad, Muhacire mektup yazıp isyancılara karşı savaşmak üzere teşvik etti. Onun bu mektubunu yolda alan Muhacir, askerlerin başına Ebu Cehilin oğlu ikrimeyi bırakarak alelacele yola koyuldu. Ziyadın yanına ulaştı ve Kindeye vardı. Orada ez-Zurkan Taşlığında karşı karşıya geldiler ve çarpışmaya tutuştular. Kindeliler bozguna uğradı ve onlardan pek çok kişi öldürülürken, kaçanlar da en-Nuceyr Kalesine sığındılar. Burasını tamir edip düzelttiler. Muhacir de onların üzerine gidip karargahım kurdu. Kindeliler enNuceyr de toplanıp kendilerini korurken, Müslümanlar onları muhasara altına aldı. ikrime de gelip onlara katıldı ve Kindelilerin muhasarası daha bir arttı. Etrafa onları ele geçirmek üzere çeşitli askeri birlikler gönderildi ve bir kısmı da öldürüldü. en-Nuceyrde bulunan Kindeliler ve diğerleri kaleden dışarıya çıkıp Müslümanlarla çarpışmaya giriştiler. Pek çoğu öldürülünce, kalelerine geri döndüler, korkuya kapıldılar ve öldürülmekten çekinir oldular. Başkanları da kendileri için korkmaya başladılar. Bunun üzerine dokuz kişi ile birlikte elEşas çıkıp Ziyaddan kendilerine ve ailelerine, kapıyı açmaları karşılığında eman verilmesini istediler. Ziyad, onlara: “istediğinizi yazınız, daha sonra bana belgeyi mühürlemek üzere getiriniz” dedi. Belgeyi hazırladılar; fakat Eşas kendi adını yazmayı unutmuştu. Çünkü Cahdem adındaki birisi elinde bir bıçak olduğu halde üzerine atılmış ve kendisine: “Ya beni yazarsın yahut seni öldürürüm” demiş, Eşas da onu yazarken kendisini yazmayı unutmuştu. Kapıyı açtılar, Müslümanlar kaleden içeriye girdiler ve bütün savaşçıların boyunlarını uçururken pek çok ganimet ve esir aldılar. Onların işlerini bitirdikten sonra Eş as bu topluluğu çağırıp beraberlerindeki belge ile bu belgede yazılı bulunanları himayesine aldı. Fakat belgede ismi geçenler arasında Eşasın olmadığı görülünce Muhacir: “Ey Allahın düşmanı Eşas! Senin ağzını yanıltan Allaha hamd ederim. Gerçekten ben, Allahın seni alçaltmasını temenni ediyordum” diyerek ellerini kollarını bağladı. Muhacire: “Onu öldürmeyip Ebu Bekire gönder, O, hakkında verilecek hükmü daha iyi bilirdeyince, esirlerle birlikte Onu Ebu Bekirin yanına gönderdi.
Denildiğine göre, Nüceyr çevresindeki kuşatma artınca, Eşas, Muhacirin, Ziyadın ve Müslümanların yanına gelerek kendilerinden, Ebu Bekirin yanına gönderilip hakkında uygun göreceği şeyi yapmak üzere kendisine eman vermelerini, buna karşılık da Nüceyrin kapılarını onlara açıp kalede bulunanları Müslümanlara teslim etmeyi teklif etti ve böylelikle arkadaşlarına ihanet etti. Müslümanlar Onun bu teklifini kabul ettiler. O da onlara kalenin kapılarını açtı. Kalede bulunan kralları indirip öldürdüler. Eşası da bağlayıp esirlerle birlikte Ebu Bekirin yanına gönderdiler. Ona hem Müslümanlar hem de kavminin esirleri lanet okuyordu. Kavminin kadınları, kendisineateşin ibiği adını verdiler. Onlar ihanet edenlere bu adı veriyorlardı. Eş as, Medine,ye geldiğinde Ebu Bekir kendisine: “Görüşüne göre sana ne yapacağım?” diye sorunca, Eşas “Bilmiyorum” dedi. Ebu Bekir: “Ben, seni öldüreceğim” deyince, Eşas: “Ben, onlardan on kişinin kanının bağışlanmasını istemiştim. Bu bakımdan benim kanımın akıtılması helal olmaz” dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir: “Belge imzalandıktan sonra adı geçenler üzerine barış yapmak gerekir, fakat sen bundan önce sadece bir aracı idin” diye cevap verdi. Eşas öldürüleceğinden korkunca: “Sen bana bir iyilik yap da beni esirlikten kurtar, benim yanılmamı bağışla ve benim gibilere ne yaptınsa bana da aynı şeyi yapıp zevcemi bana iade et” diye yalvardı. Eşas, daha önce Nebiin yanına geldiğinde Ebu Bekirin kız kardeşi olan Um Ferveyi istemiş ve onunla nikahlanmayı ikinci gelişine bırakmıştı. Fakat Peygamber vefat etmiş, Eşas da irtidat etmişti. “Sen bana bu iyiliği yapacak olursan benim ülkemin halkı arasında Allahın dinine en yararlı kişi olduğumu göreceksin” diye ekleyince, Ebu Bekir kanını bağışlayıp Ona ailesini vermiş, Irak Fethine kadar Medinede kalmış ve hak sahipleri arasında ganimetleri paylaştırmıştı.
Denildiğine göre, ikrime zaferden sonra gelmiş ve Ziyad ile Muhacir de beraberinde bulunanlara: “Sizin kardeşleriniz sizlere yardımcı olmak üzere gelmiş bulunuyorlar, bu bakımdan onları aldığınız ganimetlerde ortak yapınız demişler; kabul ederek ganimetIerde onları ortak yapmışlardı.
Ömer bin el-Hattab halife olunca, şunları söyledi: “Arapların birbirleri maliki olmaları çirkin bir şeydir. Yüce Allah bu konuda genişlik vermiş ve Acem diyarlarını fethetmeyi nasip kılmıştır” diyerek ister Cahiliye Döneminde, isterse islam döneminde olsun efendisinden çocuğu olmuş cariyelerin dışındaki esirlerin, esirlikten kurtarılması konusunda danışmıştı. Sonunda her bir esirin fidyesini altı ya da yedi deve olarak tespit etmişti. Ancak Hanife ve Kindeoğullarının bu konuda yüklerini hafifletmişti; çünkü onların erkekleri öldürülmüş bulunuyordu. Bu bakımdan Hanifeoğulları ile Kindelilerden esir bulunan kadınları her yerde tespit etmiş ve onların fidyelerini ödemişlerdi.
Yine hicretin bu 11. yılında Muaz bin Cebel Yemenden geri dönmüştü. Aynı yıl Ebu Bekir, Ömeri kadılığa tayin etmişti. Ebu Bekirin halifeliği süresince, Ömer, insanlar arasında hakimlik yapıyordu.
Bu yıl Hac emirliğini Attab bin Esid yaptı. Abdurrahman bin Avfın yaptığını söyleyenler de vardır.