Resulallah vefat edince, Ensar, Saideoğulları Sakifesinde Saad bin Ubadeye beyatte bulunmak üzere toplantılar. Onların bu durumunun haberi Ebu Bekire ulaşınca, beraberinde Ömer ile Ebü Ubeyde bin el-Cerrah olduğu halde onların bulunduğu yere gitti. Onlara: “Bu ne oluyor?” diye sorunca, Ensar: “Bizden bir emir, sizden de bir emir olsun” dediler. Ebu Bekir: “Emirler bizden vezirler de sizdendir” diye cevap verdikten sonra şunları söyledi: “Ben sizlere Ömer ile bu ümmetin emini olan Ebu Ubeydeden birisini tavsiye ediyorum.” Bunun üzerine Ömer: “Peygamberin öne geçirdiği iki ayağı, hanginiz gönül hoşluğuyla geride bırakabilir?” diye bir soru ortaya attı ve arkasından Ebu Bekire beyat ediverdi. Sonra diğer Müslümanlar da bey atte bulundular.
Ensar veya onlardan biri: “Bizler Aliden başkasına beyat etmeyiz” dediler.
Ali ile Haşimoğulları, Zübeyr ve Talha beyatten geri kaldılar. Hatta Zübeyr şunları söyledi: “Ben, Aliye beyat edilmedikçe kılıcımı kınına sokmayacağım.” Bunun üzerine Ömer: “Onun kılıcını alınız ve taşa çalınız.” diyerek onların bulundukları yere gitti ve beyat etmek konusunda onları teşvik etti.
Denildiğine göre, Ali, Ebu Bekire beyat edildiğini haber alınca, altında pantolonu ve üstünde de ridası bulunmayan bir gömlek ile alelacele çıkıp Hazreti Ebu Bekire beyat etti. Daha sonra kendi pantolon ve ridasını isteyerek örtündü.
Fakat doğrusu Alinin ancak altı ay sonra beyat ettiği şeklindedir. En doğrusunu ise Allah bilir.
Yine denildiğine göre, halk Ebu Bekire beyat etmek üzere bir araya geldiğinde, beri taraftan Ebu Süfyan şunları söyleyerek geliyormuş: “Ben öyle bir toz ve duman görüyorum ki bunu ancak kan dindirebilir. Ey Abdumenaf soyundan gelenler, Ebu Bekir nasılolur da sizin işlerinizi çekip çevirebilir? O, iki mustazaf, o iki sıkıntı çekmiş kişi olan Ali ile Abbas nerede? Niye bu iş Kureyşin en az kalabalık ailesine veriliyor?” dedikten sonra Aliye dönüp: “Uzat elini sana beyat edeyim. Allaha yemin ederim, sen dilersen burayı ona karşı süvari ve piyadelerle doldururum.” demişti. Fakat Ali bu görüşünü kabul etmeyip azarlayarak şöyle dedi: “Allaha yemin ederim, sen bununla ancak fitneyi körüklemeyi arzuluyorsun. Allaha yemin ederim, sen uzun bir süre İslam için kötülük istemiş bir kimsesin. Bizim senin nasihatine ihtiyacımız yoktur. ”
İbn Abbas der ki: “Ben Abdurrahman bin Avfa Kurandan bazı ayetleri öğretiyordum. Ömer hac etti. Biz de onunla birlikte hac ettik. Abdurrahman bana:Bugün müminlerin emirini Minada gördüm. Adamın birisi Ona; şunları söyledi: Ben filan kişinin:Ömer ölürse filan kişiye beyat edeceğim dediğini işittim, dedi. Bunun üzerine Ömer:Ben akşam herkesin ortasına dikilip onları bu insanların elinden haklarını gasp etmeyi arzulayan bu kişilerden sakınmak üzere uyaracağım dedi. Bunun üzerine ben şöyle söyledim:Ey müminlerin emiri, hac mevsimin insanların sıradan olanlarını, ağızları kalabalıkları bir araya getirir. Senin meclisinde bunlar çoğunluğu teşkil edecektir. O bakımdan korkarım ki sen bir söz söylersin onlar onu anlamaz ve bellemezler. Bundan da olumsuz anlamlar çıkartırlar. Bu bakımdan Medineye gelinceye kadar bekleyiver. Orada Resulallahın ashabıyla beraber kalırsın. Ne demek istiyorsan onlara söylersin. Onlar da senin sözlerini iyice bellerler. dedim. Bu sefer kendisi:Allaha yemin ederim o takdirde Medinede yapacağım ilk konuşmada bundan söz edeceğim. dedİ.”
İbn Abbas devamla der ki: Medineye vardığımda cuma günü Abdurrahman bin Avfın bana söyledikleri dolayısıyla erkenden gittim. Ömer minbere oturduktan sonra Allaha hamd-ü sena etti ve Recim ile ilgili ayetin Kurandan neshedildiğini belirttikten sonra şunları söyledi: “Sizin aranızdan bir kimsenin: “Emiruül-Müminin ölecek olursa filana beyat ederim” dediğini haber aldım. Hiç kimse: “Ebu Bekirin beyati oldubittiye gelmiştir” diye düşünmesin. Evet, böyle bir fitne vardı. Fakat Allah onun kötülüğünden bizleri korudu. Aranızda Ebu Bekir gibi önünde boyunların kıl gibi inceleceği hiçbir kimse yoktur. Resulallah vefat ettiği zaman bizim en hayırlımız o idi. Ali ile Zübeyr ve onlarla beraber olanlar Fatımanın evinde bizden geri kaldılar. Aynı şekilde Ensar da bizden geri kalmıştı. Muhacirler, Ebu Bekirin yanına gelip toplandı. Ben kendisine, “Haydi seninle birlikte Ensar kardeşlerimizin yanına gidelim” dedim. Hep birlikte onların bulundukları yere doğru gittik. Orada Ensardan salih iki adam gördük. Bunlardan birisi Uveym bin Saide, diğeri ise, Man bin Adiyy idi. Bunlar bizlere dediler ki: “Geri gidiniz ve kendi işinizi kendi aranızda hallediniz.” Ömer devamla: “Bunun üzerine Ensarın yanına gittiğimizde onların Saideoğulları Sakifesinde toplanmış olduklarını gördük. Önlerinde sarıp sarmalanmış bir adam vardı. Ben: “Bu kim?” diye sorunca, bana: “Saad bin Ubade biraz hastadır” dediler. Aralarından bir adam kalkıp Allaha hamdü sena ettikten sonra şunları söyledi: “Bize gelince, biz, Ensarız ve İslamın askerleriyiz. Sizler ise ey Kureyşliler, aramızda bulunan bir topluluksunuz. Sizin kavminizden bir grup bizim yanımıza geldiler. Bir de baktık ki onlar bu işi elimizden almak istiyorlar.” O susunca benim Ebu Bekirin önünde yapmayı tasarladığım bir konuşmam vardı. Fakat ben, ileri atılıp konuşmak isteyince, Ebu Bekir: “Yavaş ol” diyerek ayağa kalktı, Allaha hamdetti. Benim söylemeyi tasarladığım her bir şeyi teker teker söyledi, hatta daha güzel bir şekilde dile getirdi. Ve şunları ekledi: “Ey Ensar topluluğu, sizler hangi bir faziletten söz ediyor iseniz, gerçekten ona sahipsiniz. Fakat gerçek şu ki Araplar bu işte ancak Kureyşe boyun eğerler ve onları tanırlar. Çünkü Kureyş Arapların hem soyca hem de bulundukları yer itibariyle en asilleridir. O bakımdan ben sizlere bu iki kişiden birini seçiyorum” diyerek benim ve Ebu Ubeyde bin el-Cerrahın ellerini tuttu. Allaha yemin ederim Onun bu sözleri dışında hoşuma gitmeyen bir tek sözü yoktu. Gerçekten ileri götürülüp boynumun vurulması, aralarında Ebu Bekir gibi birisinin bulunduğu bir topluluğa baş yapılmak günahından daha hafif gelirdi.
Ebu Bekir sözlerini bitirdikten sonra aralarından birisi kalkarak: “Şimdi ben size bu konuda işi kesin olarak çözüme ulaştıracak bir görüş sunacağım: Bizden bir emir olsun sizden de bir emir” dedi. Bunun üzerine her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Anlaşmazlık bir dereceye kadar dinince ben Ebu Bekire: “Uzat elini sana beyat edeyim” dedim. O da elini uzattı, ben de beyat ettim. Daha sonra başkaları da Ona beyat ettiler. Bilahare Saad bin Ubadenin yanından geçince aralarından birisi: “Saadı öldürdünüz” deyince: “Saad öldüyse Onu Allah öldürmüştür” dedim. Gerçek şu ki Allaha yemin ederim, biz, Ebu Bekire beyat etmekten daha güçlü bir çözüm bulamadık. Şundan çekindim: Eğer oradan bir beyat olmaksızın ayrılacak olsaydık, bunlar bizden sonra bir bey at yapacaklar, bu durumda bizler onlara ya razı olmadığımız şeye rağmen tabi olacağız veyahut da onlara muhalefet edeceğiz, bu sefer ortalığa fesat çıkacaktır. ”
Ebu Amra el-Ensari: der ki: “Peygamber vefat edince, Ensar Saideoğulları Sakifesinde toplandı. Başa geçirmek amacıyla da Saad bin Ubadeyi dışarı çıkardılar. Saad o sırada hasta bulunuyordu. Allaha hamd ettikten sonra şunları söyledi: “Ey Ensar topluluğu, sizin öyle bir geçmişiniz ve üstünlüğünüz var ki; bu, Araplardan hiçbir kimseye nasip olmamıştır. Gerçek şu ki Muhammed kavmi arasında on yıldan fazla bir süre kalmış, bu süre içerisinde onları davet etmiş fakat çok az kimse dışında Ona iman eden olmamıştır. Bu bakımdan bu azınlık Onu koruyamıyor, dinini himaye edemiyor ve Ona isabet edebilecek bir kötülüğü savamıyordu. Sonunda Allah sizin faziletli olmanızı murad edince, kerameti size doğru sürükledi. Kendisine ve Resulüne iman etmeyi ihsan etti. Onu ve arkadaşlarını korumak imkanını size verdi, Onu ve dinini yüceltmenize fırsat tanıdı ve sizleri Onun düşmanlarına karşı cihad ettirdi. Böylelikle düşmanlarına karşı en çetin kimseler sizler oldunuz. Sonunda Araplar isteyerek ya da istemeyerek Allahın emrini kabul ettiler. Uzakta bulunanlar da sizlere küçüle küçüle itaat ettiler. Böylece bütün Araplar kılıçlarınız sayesinde Allahın Resulüne boyun eğmiş oldu. Allah ruhunu aldığında O, sizden razı ve hoşnuttu. O halde insanlar bir tarafa bu işe kendinizi layık görmelisiniz. Çünkü bu onlardan çok sizindir. ”
Hep birlikte Ona: “Gerçekten bu konuda güzel söyledin ve görüşlerin yerindedir. Biz bu işi sana veriyoruz. Çünkü sen bütün müminlerin rahatlıkla kabul edeceği bir kimsesin” dediler. Daha sonra karşılıklı olarak konuşmalara devam ettiler ve şöyle dediler: “Kureyşten olan Muhacirler bu görüşü kabul etmeyip “Bizler muhacirleriz ve Resulallahın ilk sahabeleri, akrabaları ve yakınlarıyız” derlerse diye bir soru ortaya atınca, bunun üzerine onlardan kimileri: “O zaman biz de onlara bizden bir emir, sizden de bir emir olsun der ve bunun dışında kesinlikle hiçbir çözüm kabul etmeyiz” deyince, bu sefer Saad: “İşte bu ilk çözülmedir” dedi.
Ömer durumu haber alınca, Peygamberin evine vardı. Ebu Bekir içeride İdi. Ona çık, yanıma gel diye bir haber gönderince, Ebu Bekir, “Meşgulüm” diye bir cevap gönderdi. Bu sefer Ömer: “Mutlaka senin bulunman gereken bir durum var” deyince, Ebu Bekir çıktı ve Ona durumu haber verdi. Bu sefer ikisi hızlıca onların bulundukları yere, beraberlerinde Ebu Ubeyde olduğu halde yola koyuldular.
Ömer der ki: “Biz onların yanına vardığımızda yapmayı tasarladığım bir konuşma vardı. Konuşmak üzere ileri geçmek istediğimde Ebu Bekir beni susturup söylemek istediğim her şeyi söyledi. Allaha hamdettikten sonra şunları dedi: “Muhakkak Allah bizim aramızda ümmetine şahit olmak üzere bir Resul gönderdi. Ki yalnız Ona ibadet etsinler, Onu tevhit etsinler. Halbuki o vakit onlar Allahtan başka taştan, ağaçtan yapılmış çeşitli ilahlara tapmakta idiler. Araplar ise atalarının dinini bırakmayı bir türlü hazmedemediler. Allah onun kavminden ilk muhacirleri Onu tasdik etmek ve Onu teselli etmek, kavminin onlara çeşitli eziyetlerine ve onları yalanlamalarına karşı sabırlı olmak konusunda özellikle seçti. Bütün insanlar onlara karşı aslanın kükremesini andıran bir şekilde muhalefet etti. Fakat onlar az oldukları için ve insanlar onların dediklerini kabul etmiyorlar diye, yalnızlık duygusuna kendilerini kap tırmadılar. Bu bakımdan onlar bu yeryüzünde Allaha ilk ibadet edenler ve Allaha ve Resulüne ilk iman eden kimseler oldular. Onlar Resulallahın dostları ve Onun aşiretinin efradıdırlar. O bakımdan Ondan sonra bu işte insanlar arasında en çok sahibi olan kimselerdirler. Zalim olanın dışında bu konuda onlarla hiçbir kimse anlaşmazlığa düşmez. Size gelince, ey Ensar topluluğu, ey dindeki üstünlükleri ve İslam daki öncelikleri inkar edilmeyen kişiler, Allah sizlerin kendi dininin ve Resulünün yardımcıları olmanızı diledi. Bu bakımdan Onun size hicret etmesini takdir buyurdu. İlk muhacirler dışında sizin makamınızda bildiğimiz hiçbir kimse yoktur. O bakımdan bizler emirler, sizler ise vezirlersiniz. Hiçbir istişare siz olmadan yapılmayacağı gibi, siz olmayınca da hiçbir iş kesilip atılmaz.”
Bunun üzerine Hubab bin el-Münzir bin el-Cemuh kalkarak şöyle söyledi: “Ey Ensar topluluğu, kendi işinize kendiniz sahip çıkınız. İnsanlar sizin gölgenizde bulunuyor. Size karşı gelmeye ve görüşünüzün dışına çıkmaya hiçbir kimse cüret edemez. Sizler şeref sahibi, sizler kalabalık, sizler koruyabilecek ve sizler güç sahibi kimselersiniz. Herkes sizin ne yapacağınıza bakar. O bakımdan sizler ihtilafa düşmeyiniz. O takdirde sizin işleriniz bozulur. Bunlar sizin de işittiğiniz gibi yüz çeviriyorlar. O halde bizden bir emir olsun, sizden de bir emir olsun. ”
Bunun üzerine Ömer dedi ki: “Heyhat! Bu imkansızdır. Çünkü hiçbir dönemde iki kişi birlikte olmamıştır. Allaha yemin ederim ki, bizim Peygamberimiz sizin dışınızda kalan kimselerden iken, Araplar sizleri başa geçirip emir yapmaya asla razı olmayacaktır. Fakat buna rağmen Araplar peygamberliğin kendilerinden olduğu kimselerin eline yönetimini vermekten imtina etmeyecektir. Bu konuda bizim delilimiz açık ve diğerlerini çürütücüdür. Biz, Onun yakınları ve aşireti olduğumuz halde Muhammedin sahip olduğu yönetim otoritesi konusunda bizimle kim çekişmeye girebilir?!”
Bunun üzerine el-Hubab bin el-Münzir şunları söyledi: “Ey Ensar topluluğu, ellerinize sahip olunuz. Ve bu adamın ve arkadaşlarının sözlerine kulak asmayınız! Bunlar bu işte sizin payınıza sahip olmak isti-yorlar. Onlar bu konuda size karşı gelecek olurlarsa onları buradan dışarı çıkartır ve onların başına geçersiniz. Allaha yemin ederim sizler bu işe onlardan daha çok hak sahibisiniz. Gerçek şu ki, insanlar bu dine sizin kılıçlarınız sayesinde boyun eğmiştir. Ben bu işin yolunu, yordamını çok iyi bilirim. Ben aslanın, inine alışmış olduğu gibi, bu işlere de alışkırum. Allaha yemin ederim sizler arzu ederseniz, bu işleri başına da döndürebiliriz.”
Bunun üzerine Ömer: “O takdirde Allah seni öldürecektir” deyince, bu sefer el-Hubab: “Bilakis seni öldürecektir” diye cevap verdi.
Ebu Übeyde dedi ki: “Ey Ensar topluluğu, sizler ilk yardım edenlersiniz. Bunun için ilk değiştirenler de olmayınız.” Bunun üzerine Ensardan Numan bin Beşirin babası Beşir bin Saad ayağa kalkarak şunları söyledi: “Ey Ensar topluluğu, Allaha yemin ederim gerçek şu ki bizler müşriklere karşı yapılan cihatta bir üstünlüğe ve dinde bir ön-celiğe sahip isek de bundan ancak Rabbimizin rızasını, Peygamberimizin itaatini ve kendimiz için hayırlı işler yapmayı murad etmiştik. Bunları insanlara karşı bir üstünlük aracı olarak kullanmamamız ve bunlarla dünyalık talep etmememiz gerekir. Biliyorsunuz ki, Muhammed Kureyştendir. Onun kavminden olanlar ona daha yakındır. Allaha yemin ederim bu işte onlara karşı geldiğimi Allah görmeyecektir. Allahtan korkunuz ve onlarla bu konuda anlaşmazlığa düşmeyiniz.”
Bunun üzerine Ebu Bekir şunları söyledi: “İşte Ömer işte Ebu Ubeyde, arzu ederseniz onlara beyat ediniz.” Fakat bunun üzerine Ömer ile Ebü Ubeyde dediler ki: “Allaha yemin ederiz ki bu konuda biz senin başına emir olmayız. Çünkü sen muhacirlerin en faziletlisi ve İslam Dininin en değerli buyruğu olan namazda Resulallahın halifesisin. Elini uzat da sana beyat edelim,” dediler. Fakat ona beyat etmek üzere ilerlerken Beşir bin Saad onlardan daha erken davranıp Ebu Bekire beyat etti. el-Hubab bin elMünzir bunun üzerine Ona: “Senin bu yaptığın akrabalığa yakışmaz. Sen, emirlik konusunda amcan oğluna karşı başkalarını mı yarıştırıyor ve destekliyorsun?” deyince, Beşir şunları söyledi: “Hayır Allaha yemin ederim öyle değil, fakat ben bu kimselerin haklı oldukları bir şeyden anlaşmazlığa düşmek istemem.” diye cevap verdi.
Evsliler Beşirin yaptıklarını, Hazreclilerin de Saadı emir yapmak istediğini görünce, aralarında Akabe temsilcilerinden biri olan Üseyd bin Hudayrın da bulunduğu halde şöyle söylediler: “Allaha yemin olsun eğer Hazrec bu işin başına bir defa geçecek olursa bu konuda onlar eb edi yen sizin üzerinizde olur ve ebediyen sizin bu işte bir payınız olmaz. Haydi kalkın ve Ebu Bekire beyat edin.” Sonra Ona beyatte bulundular. Böylelikle Saad ile Hazreclilerin almış oldukları karar bozulmuş ve insanlar dört bir yandan Ebu Bekire beyat etmeye başlamış oldu.
Daha sonra Saad bin Ubade evine çekildi ve birkaç gün orada kaldı.
“Ona herkes beyat etmiş bulunuyor, sen de beyat et” diye haber gönderilince, şöyle karşılık verdi: “Allaha yemin ederim ki hayır, ta ki sizlere torbamdaki okları atıp mızrağımı köreHip kılıcımla da savaşıncaya kadar ve ailemle bana itaat edenlerle birlikte sizinle çarpışıncaya kadar bu iş olmayacaktır. İsterse bütün cinler ve insanlar sizinle birlikte olsun. Ben, Rabbimin önüne çıkarılıncaya kadar size beyat etmeyeceğim” dedi. Ömer, Beşir bin Saada, “beyat edinceye kadar Onu bırakma” dedi. Beşir bin Saad şunları söyledi: “O, kızıp köpürdü ve yüz çevirdi. Öldürülünceye kadar size beyat etmeyecektir. Ayrıca ailesi ve aşiretinden bir grup kimse de öldürülmediği sürece o öldürülecek değildir. Onu bu haliyle bırakmanız size zarar vermez. Çünkü o bir başına bir adamdır.” demesi üzerine onu bıraktılar.
Daha sonra Eslemliler gelip beyat ettiler. Böylelikle Ebu Bekir onlarla daha bir güç kazanmış oldu. Diğer Müslümanlar da ondan sonra beyat ettiler.
Denildiğine göre, Amr bin Hureys, Said bin Zeyde: “Ebu Bekire ne zaman beyat edildi?” diye sormuş o da: “Resulallahın vefat ettiği günü. Çünkü onlar cemaatsiz olarak bir günün bir kısmı bile kalmaktan hoşlanmadılar” diye cevap verdi.
Zühri der ki: Ali, Haşiraoğulları ve ez-Zübeyr altı ay süreyle Fatıma vefat edinceye kadar beyat etmediler. Onun vefatından sonra beyat ettiler.
Ebu Bekire beyat edildiğinin ertesi günü minbere oturdu ve bu sefer insanlar umumi beyatte bulundular. Daha sonra bir konuşma yaptı. Allaha hamd-ü senada bulunduktan sonra şunları söyledi: “Ey insanlar, ben sizlerin en hayırlınız olmadığım halde başınıza geçirilmiş bulunuyorum. İyilik yaparsam bana yardımcı olunuz. Kötülük yaparsam beni doğrultunuz. Doğruluk bir emanettir, yalancılık ise bir hıyanettir. Sizin aranızdaki zayıf bir kimse onun başkasındaki hakkını alıp kendisine verinceye kadar benim yanımda güçlüdür. Güçlü olan bir kimse ise, ondaki başkasının hakkını alıncaya kadar da benim yanımda güçsüzdür. Allahın izniyle; aranızda hiçbir kimse cihadı terk etmeyecektir. Çünkü cihadı hangi kavim terk etmişse mutlaka Allah o kavmi zelil etmiştir. Ben Allaha ve Resulüne itaat ettikçe siz de bana itaat ediniz. Eğer Allaha ve Resulüne karşı gelip isyan edersem o zaman benim sizden itaat beklemek hakkım olmaz. Haydi, namaza kalkınız. Allahın rahmeti üzerinize olsun.”