"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Resulallahın hastalanması ve vefatı

Resulallahın hastalığı Safer (28 Nisan – 26 Mayıs 632) ayının son günlerinde Zeynep bint Cahşın evinde iken başladı. Hastalığı Meymunenin evinde olduğu sırada şiddetleninceye kadar hanımlarının evlerine sırayla gitmeye devam etti. Hanımlarını toplayıp Ayşenin evinde hastalığını geçirmek için onlardan izin istedi. Bu sırada Yemende el-Esved el-Ansinin, Yemamede Müseylimenin, Esedoğulları arasında Tulayhanın, Sümeyra denilen yerde de bir grup askerin toplanıp karşı çıktığı haberleri gelmeye başladı. İleride Allahın izniyle bunların haberlerinden söz edilecektir.

Resulallahın hastalığı ve el-Esved el-Ansı ile Müseylimenin haberleri dolayısıyla Üsamenin yola koyulması gecikti. Peygamber başı ağrıdığından başını bağlayarak çıkıp şunları söyledi: “Ben rüyada iki kolumda altından iki bilezik gördüm. Bunlara üfleyince ikisi de uçup gitti. Ben bunları Yemame ile Sananın yalancıları olarak yorumladım.” Daha sonra Üsame ordusunun yola koyulmasını emredip: “Allah peygamberlerinin kabirlerini namaz kılacak yer edinenlere lanet etsin” diye buyurdu.
Üsame yola çıkıp askerler el-Curf denilen yerde konakladı ve herkes ağırdan almaya başladı. Resulallah ağırlaştığı halde hastalığının şiddeti Onu Allahın emrini uygulamaktan geri bırakmadı. Bu nedenle Ensardan bir gruba Esvedin durumu ile ilgili olarak haber gönderdi. Esved, Resulallah henüz hayatta iken ve vefatından bir gün önce öldürüldü. Resulallah çeşitli kimselere haber gönderip çevrelerinde bulunan mürtetlerle cihat etmeyi teşvik ediyordu.

Resulallahın azatlısı Ebu Müveyhibe der ki: “Resulallah bir gece beni uyandırıp dedi ki:Ben el-Bakide medfrın vefat etmiş olanlara istiğfar etmekle emrolundum. Benimle geL Bunun üzerine kalkıp Onunla gittim. Onlara selam verdikten sonra:İçinde bulunduğunuz durumdan dolayı sizlere ne mutlu, fitneler karanlık gecelerin parçaları gibi gelmeye başladı. dedikten sonra şunları ekledi:Bana yeryüzünün hazinelerinin anahtarları ve yeryüzünde ebediyen kalmak verildikten sonra cennet de sunuldu. Daha sonra bunlar ile Rabbime kavuşmak arasında serbest bırakıldım. Ben de Rabbime kavuşmayı seçtim. Daha sonra Bakide bulunanlara istiğfar ettikten sonra ayrıldı. Ve vefatı ile sonuçlanan hastalığı başladı.”
Ayşe der ki: “Bakiden döndükten sonra başımın ağrıdığını ve benim:Vah başım diye söylenmekte olduğumu görünce:Hayır ya Ayşe, Allaha yemin ederim asıl benim başım ağrıyor diye buyurduktan sonra şunları söyledi:Sen benden önce vefat etsen ben de senin cenaze işlerini üzerime alıp seni kefenlesem, namazını kılıp sonra da defnetsem senin ne zararın olur? deyince, ben kendisine:Öyle mi? Allaha yemin ederim bana yapacak olsan evine döner ve sen hanımlarının birisiyle başbaşa bir yana çekilirsin deyince gülümsedi. Daha sonra hastalığı arttı ve benim evimde hastalığını geçirdi. ”
Bir gün evden dışarıya iki adam arasında çıktı. Bunlardan birisi Abbasın oğlu el-Fadl diğeri ise, Ali idi. el-Fadl der ki: Onu minber üzerinde oturuncaya kadar çıkardım. Allaha hamd etti. Peygamberin ilk konuştuğu şey, Uhudda bulunanlara ve şehit olanlara dua etmek; onlara çokça dua ve istiğfarda bulunmak oldu. Daha sonra şöyle buyurdu. “Ey insanlar, sizin aranızda bana birtakım haklar geçmiş bulunuyor. Her kimin sırtına vurmuş isem, işte sırtım gelsin aynı şekilde kısas yapsın. Her kimin namus ve şerefine dil uzattıysam işte benim namus ve şerefim gelsin ondan öcünü alsın. Her kimin malından bir şey aldıysam işte malım gelsin ondan alsın. Ben Ona düşmanlık ederim diye asla çekinmesin. Çünkü bu benim yapabileceğim bir şey değildir. Şunu biliniz ki benim en sevdiğim kişi bende hakkı varsa hakkını alan ya da helal eden kişidir. Böylelikle ben nefsim rahat ve huzur içerisinde Rabbime kavuşmuş olurum.”
el-Fadl anlatmaya devamla: “Daha sonra minberden indi ve öğle namazını kıldırdıktan sonra tekrar minbere çıkıp birinci defa söylediklerini tekrarladı. Bu sefer adamın birisi ondan üç dirhem alacağının olduğunu söyleyince, karşılığını ona verdik ve şöyle buyurdu:Ey insanlar, kimin yanında ödenmesi gereken bir hak varsa dünyada utanırım, demesin. Şunu biliniz ki dünyada teşhir olup utanmak, ahirette teşhir olup utanmaktan daha önemsizdir. Daha sonra Uhud da şehit olanlara dua etti ve onlara istiğfarda bulunduktan sonra şöyle buyurdu:Allah bir kulu dünya ile kendi katındakinden birisini seçmek konusunda serbest bıraktı. Bu kul Allahın yanında olanı seçti. Bunun üzerine Ebu Bekir ağladı ve:Canlarımız, babalarımız sana feda olsun diye cevap verdi. Resulallah:Mescide açılan bütün kapılar, Ebu Bekirin kapısı dışında hep kapansın, ben benim yanımda sohbetinde ondan daha faziletli bir kimse bilmiyorum. Ben şayet bir dost edinecek olsaydım Ebu Bekiri dost edinirdim. Fakat İslam kardeşliği önde gelir. Daha sonra Ensar hakkında vasiyette bulunarak:Ey muhacirler topluluğu, siz artmaya başladınız. Ensar ise çoğalmaz oldu. Ensar benim sığındığım sığınak oldu. Onların kerim olanlarına ikramda bulunun, kusur işleyenlerinin kusurlarını bağışlayın.”
İbn Mesud der ki: “Peygamberimiz, sevgilimiz, kendisinin vefatını vefatından bir ay önce haber verdi. Ayrılık yaklaştığında bizi Ayşenin evinde toplayarak yüzümüze ısrarlı ısrarlı baktı ve iki gözü yaşardıktan sonra şöyle buyurdu: “Sizlere, hepinize merhaba, Allah size uzun ömürler versin. Allah sizlere merhamet buyursun. Allah sizleri himayesine alsın. Allah sizleri korusun. Allah, sizleri yüceltsin. Allah sizleri muvaffak kılsın. Allah sizleri (her türlü kötülükten) salim kılsın. Allah sizleri (amellerinizle) kabul buyursun. Ben sizlere Allahtan muttaki olmanızı tavsiye ediyorum. Sizleri de Allaha ısmarlıyorum. Sizin üzerinize Onu vekil bırakıyorum. Sizleri Onun eline teslim ediyorum. Ben, size Onun tarafından gönderilmiş, azabıyla korkutucu (nezir), rahmetiyle müjdeleyici (beşır)im: Allahın kulları arasında ve Onun ülke-sinde Allaha karşı büyüklük taslamayınız. Şunu biliniz ki O, hem bana hem de sizlere:İşte ahiret yurdu. Biz onu yeryüzünde ne üstünlük taslamak ne de fesat çıkartmak istemeyen kimselere nasip ederiz. (Güzel akıbet) müttakilerindir (EI-Kasas 83), diye buyurmaktadır.” Bu sefer biz Ona: “Eceliniz ne zaman?” diye sorunca, kendisi: “Ayrılık yaklaştı, dönüş Allaha, Sidretul-Müntehiiya, er-Refikl-Alaya ve Cennetul-Mevayadır” diye buyurunca bizler: “Seni kimler yıkasın?” diye sorunca, kendisi: “Ehlim” diye buyurdu. Bu sefer bizler: “Seni neyle kefenleyelim?” diye sorduk. Kendisi: “Elbiselerimle veya beyaz renklilerle” diye cevap verdi. “Senin namazını kim kıldırsın?” diye sorunca, O: “Biraz yavaş olunuz, Allah sizlere mağfiret buyursun ve peygamberinin yerine sizlere hayır mükafat versin.” diye buyurunca, biz de ağladık, kendisi de ağladı. Daha sonra şöyle buyurdu: “Beni kabrimin kenarında, sedirimin üzerine bırakınız. Daha sonra Cebrail, İsrafil, Mikail ve ölüm meleğinin diğer meleklerle birlikte namazımı kılmaları için yanımdan bir süre çıkın. Arkasından benim yanıma grup grup girerek, namazımı kılın ve beni tezkiye ile veyahut da bir gürültü yapmakla rahatsız etmeyiniz. Benden sizlere selam olsun. Ashabımdan hazır bulunmayanlara da benim selamımı iletin. Dinim üzere sizlere tabi olanlara da selamımı söyleyiniz.”
İbn Abbas anlatıyor: “Perşembe günü, o perşembe günü neydi? -dedikten sonra, gözyaşları yanaklarına aktı.- O gün Resulallahın hastalığı ve ağrıları artmıştı. Şöyle buyurdu:Bana bir kalem ile bir beyaz kağıt (veya üstüne yazı yazılan herhangi bir şey), getirin ona bir şey yazacağım, benden sonra ebediyyen sapıtmazsınız. Bu sefer yanında bulunan sahabeler arasında anlaşmazlık çıktı. -Halbuki hiçbir peygamberin huzurunda anlaşmazlık çıkmaması gerekir.- Onlardan kimisi:Resulallah hastalığının etkisiyle böyle konuşuyor dedi. Fakat bu konuda yazsın veya yazmasın diyenler arasındaki tartışma uzayıp gidince, Nebi:Beni kendi halime bırakınız. Benim bu durumum sizin beni kendisine çağırdığınız şeyden hayırlıdır. Daha sonra üç husus vasiyet etti:Birincisi, Müşrikler Arap yarımadasından çıkartılsın; ikincisi, gelen heyetlere kendisi nasıl karşılık ve hüsnü kabul gösteriyorsa onun gibi davranılsın. Üçüncüsünde ise… ” (İbn Abbasın kendisi) kasti olarak sustu. Ya da:Unuttum dedi.
Ali bin Ebi Talib, hastalığı esnasında Resulallahın yanından çıkınca, ona: “Resulallah bugün nasıl?” diye sorulmuştu. Ali: “Allaha hamdolsun şifa buldu.” diye cevap verince, Abbas elinden yakalayarak şunları söyledi: “Sen, üç gün sonra (başkasının) asasına (yani otoritesine) köle olacaksın. Gerçek şu ki, Resulallah bu hastalığından yakında vefat edecektir. Ben, Abdülmuttaliboğullarının yüzünden ölümlerinin yaklaştıklarını bilirim. Bunun için Resulallahın yanına git ve bu işin (yönetimin) kimler arasında olacağını soruver. Eğer bizde ise bunu bilmiş oluruz. Bizden başkalarında olursa ona emreder ve hakkımızda tavsiyede bulunur” deyince, Ali şöyle dedi: “Eğer biz bunu Resulallaha soracak olur ve o da bunu bizden men edecek olursa, bu sefer insanlar ebediyen bize bunu vermeyecektir. Allaha yemin ederim ki, bunu Resulallaha ebediyen sormayacağım. ”
Daha kuşluk sıcağı artmadan Resulallah vefat etti.
Ayşe anlatıyor: “Esma binti Umeyr Onun hastalığı zatülcenbden başka bir şey değildir bunun için ağzından keşke ilaç verseniz” dedi. Dediğini yaptılar. Ayılıp kendisine geldiğinde: “Niye bunu yaptınız?” diye sorunca etrafındakiler: “Biz senin zatülcenb olduğunu zannettik” dediler. Nebi: “Allah bana böyle bir hastalık musallat edecek değildir” dedikten sonra şöyle devam etti: “Şu anda burada hazır olanların hepsine amcam dışında ilaç içiriniz.” O esnada Abbas hazır bulunuyordu. Dediğini yaptılar.
Üsame der ki: “Resulallah ağırlaşınca, ben ve beraberimdekiler Medineye geri gelerek yanına girdiğimizde susmuş ve konuşmuyordu. Elini göğe doğru kaldırıyor, sonra da üzerime bırakıyordu. Bana dua etmekte olduğunu anladım.” Ayşe der ki: “Ben Resulallah çokça:Muhakkak Allah hiçbir peygamberin canını onu muhayyer bırakmadıkça kabz etmez derdi.” Ayşe devam ederek: “Onun vefatı yaklaştığı sırada söylediği son sözleri:er-Refikul-Alayı tercih ederim oldu. Bunu işitince:Buna göre Allaha yemin ederim O bizi seçmiyor dedim ve onun muhayyer bırakıldığını bildim.”
Hastalığı çoğalınca Bilal Ona namaz vaktinin girdiğini haber verdi. Nebi: “Ebu Bekire söyleyiniz, Müslümanlara namaz kıldırsın” diye buyurunca, Ayşe, şu hususları ileri sürdüğünü anlatır: “O, çok ince kalpli bir insandır, senin bulunduğun makama geçecek olursa bunun altından kalkamaz.” Bunun üzerine Nebi: “Ebu Bekire emrediniz insanlara namaz kıldırsın” diye buyurdu. Ben bir öncekinin benzerini tekrarlayınca, kızdı ve: “Sizler Yusufa da eziyet etmiştiniz. Ebu Bekire emrediniz insanlara namaz kıldırsın.” Bunun üzerine Ebu Bekir mihraba geçti. Namaza başladığında Resulallah; kendisinde nispeten bir hafifleme gördüğünden iki kişinin yardımı ile (mescide) çıktı. Ebu Bekire yaklaştığında Ebu Bekir geri çekildi. Fakat Ona: “Olduğun yerde kal” anlamına bir işarette bulundu. Daha sonra Resulallah Ebu Bekirin yanında oturarak namaz kılmaya başladı. Böylelikle Ebu Bekir, Nebie, diğer insanlar da Ebu Bekire uyarak namazlarını kıldılar. Ebu Bekir Müslümanlara on yedi vakit namaz kıldırdı. Üç gün namaz kıldırdığı da söylenmiştir. Daha sonra Resulallah vefat ettiği günü sabah namazında insanların arasına çıktı. İnsanlar, Resulallahı bu halde gördüklerinden dolayı neredeyse sevinçlerinden namazlarını şaşıracaklardı. Resulallah de onları namazda gördüğünden dolayı sevinçten gülümsedi. Daha sonra geri döndü, insanlar da Resulallahın ağrılarının geçtiğini düşünerek dağıldılar. Ebu Bekir de es-Sunhdaki evine döndü. Ayşe der ki: “Ben, Resulallahı vefat ederken gördüm. yanında su dolu bir kase gördüm. Elini o kasenin içerisine sokuyor daha sonra yüzüne suyu sürerek:Allahım, ölüm sekeratına karşı sen bana yardımcı ol diyordu. Daha sonra Ebu Bekirin aile halkından birisi elinde bir misvak olduğu halde içeri girdi. Misvaka baktığı zaman onun misvak istediğini anladım. Onu alıp yumuşattıktan sonra kendisine verdim. Onunla dişlerini fırçaladıktan sonra elinde bıraktı, daha sonra benim kucağımda ağırlaşmaya başladı.”
Ayşe anlatmaya devam ediyor: “Ben yüzüne bakmaya başladım. Gözlerinin kaydığını ve:Hayır Refik-i alayı istiyorum dediğini ve sonra da ruhunun kabzedildiğini gördüm.” Ayşe der ki: “O, başı benim boynumla göğsüm arasında olduğu halde vefat etti. Aklım ermediği ve yaşım küçük olduğu için Resulallah benim kucağımda ruhu kabzedildiği halde başını bir yastık üzerine koyduktan sonra ben de diğer kadınlarla birlikte yüzüme yanağıma vurup ağlamaya koyuldum. ”
Resulallahın ağrıları çoğalıp vefatı yaklaşınca, eliyle su alıp yüzüne serpiyor ve: “Ah bu ıstırabım” diyordu. Fatıma da: “Ah babacığım senin duyduğun ıstırap dolayısıyla benim ıstırabım da ne kadar büyüktür” diye cevap veriyor; Resulallah da şöyle karşılık veriyordu: “Artık bugünden sonra senin baban için hiçbir ıstırap yoktur.” Resulallah Onun korku ve üzüntüsünün fazlalığını görünce, kendisine yaklaşmasını isteyip gizlice bir şey söyledi. Bunun üzerine Fatıma ağladı. Daha sonra Ona bir daha gizli bir şey söyleyince, bu sefer güldü. Resulallah vefat edince, Hazreti Ayşe Ona bunun sebebini sordu. Fatıma: “Bana vefat edeceğini haber verince ağladım. Daha sonra aile efradı arasında kendisine ilk olarak benim kavuşacağımı haber verdi, bunun üzerine de güldüm.” Onun şöyle söylediği de rivayet edilmiştir: “Sonra bana ikinci defa gizlice bir şeyler söyledi. V e bana benim cennet kadınlarının hanımefendisi olduğumu söyleyince, güldüm.”
Resulallah Rabiülevvel ayının on ikinci (7 Haziran 632) Pazartesi günü vefat etmiş, ertesi günün ortalarında defnedilmiştir. Yine bazılarına göre onun Rebiülevvel ayının bitmesine iki gün kala ve Pazartesiye rastlayan gün ortasında vefat etmiştir.
Vefat ettiğinde, Ebu Bekir, es-Sunhdaki evinde bulunuyordu. Ömer ise yakınında idi. Vefat ettiğinde Ömer ayağa kalkarak: “Münafıklardan bir takım kimseler Resulallahın vefat ettiğini ileri sürüyorlar. Halbuki Allaha yemin ederim muhakkak ki O, vefat etmemiştir. Bilakis İmranın oğlu Musanın gidişi gibi Rabbinin katına gitmiştir. Allaha yemin ederim Resulallah kesinlikle geri dönecek ve kendisinin vefat ettiğini ileri süren bir takım adamların ellerini ve ayaklarını kesecektir” diyordu. Ömer bu şekilde insanlarla konuşurken Ebu Bekir çıkageldi. Resulallahın yanına girdi. Nebiin evin bir tarafında üzeri örtülü durduğunu gördü. Yüzünü açtı, sonra onu öptü ve: “Anam babam sana feda olsun hayatın da güzel, ölümün de. Allahın sana tatmayı yazmış olduğu ölümü tatmış bulunuyorsun” diyerek tekrar örtüyü yüzüne örttü ve dışarıya çıktı. Ömer hala konuşmasına devam ediyordu. Susmasını emrettiyse de susmadı. Bu sefer Ebu Bekir halka doğru yürüdü. Halk Onun sözlerini işitince, Ömeri bırakıp yanına doğru gelmeye başladı. Ebu Bekir Allaha hamd ve sena ettikten sonra: “Ey insanlar, kim Muhammede ibadet ediyor idiyse, gerçek şu ki Muhammed ölmüş bulunuyor. Kim de Allaha ibadet ediyorsa gerçek şu ki Allah haydır ve ölmez.” dedikten sonra şu mealdeki ayeti okudu:Muhammed ancak bir Resuldür. Ondan önce pek çok Resuller gelip geçmiştir. Eğer ölecek ya da öldürülecek olursa sizler ökçelerinizin üzerine gerisin geri mi döneceksiniz? (Şunu biliniz ki) kim ökçelerinin üzerine gerisin geri dönerse Allaha hiçbir şey ile zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır. (Al-i İmran 144). Ravi der ki: Allaha yemin ederim insanlar bu ayeti sanki ilk olarak işitiyorlar gibi idiler. Ömer de şöyle der: “Allaha yemin ederim bunu işitir-işitmez bacaklarımın dermanı kesildi. Ayaklarım beni taşımaz oldu ve yere düştüm. Resulallahın vefat etmiş olduğunu da böylece öğrenmiş oldum.”
Resulallahın vefat haberi Mekkeye ulaştığında Mekkenin başında Resulallahın valisi sıfatıyla Attab bin Esid bin Ebil-As bin Ümeyye valilik görevi yapmakta idi. Attab gizlendi, Mekke de çalkalandı. Mekkeliler az kalsın irtidad ediyordu. Bunun üzerine Süheyl bin Amr, Kabenin kapısına dikilerek Mekkelilere seslendi. Hepsi etrafında toplandıktan sonra şöyle söyledi: “Ey Mekke halkı, en son Müslüman olanlar ve ilk olarak irtidad edenler olmayın. Allaha yemin ederim Allah bu işi Resulallahın belirttiği gibi tamamlayacaktır. Ben, kendisini şu bulunduğum yerde ve tek başına şöyle derken görmüştüm:Benimle birlikte La ilahe illallah deyiniz. Bütün Araplar size boyun eğeceği gibi Arap olmayanlar da size cizye ödeyecektir. Allaha yemin ederim Kisranın ve Kayserin hazinelerini Allah yolunda harcayacaksınız. İşte kimisi bununla alayetti, kimisi bu sözleri tasdik etti. Sonunda şu gördükleriniz oldu. Allaha yemin ederim bundan sonra da geri kalanlar kesinlikle gerçekleşecektir. Bunun üzerine Mekke halkı irtidad etmekten vazgeçti.
İşte Süheyl bin Amr, Bedir Savaşında esir alındığında, Resulallahın Ömer bin el-Hattaba: “Süheylin övünülecek bir şekilde bir iş göreceğini” zikrettiği makam budur. Bunu Bedir Savaşından söz ederken anlatmış idik.