Resulallah, Taiften ayrıldıktan sonraCirane diye bilinen yerde konaklayıncaya kadar yoluna devam etti. Hevazin Heyeti Ciranede Müslüman olmuş olarak yanına geldiler ve: “Ey Allahın Resulü, bizler bir kabilenin temeliyiz ve aşiretiz, senin bildiğin durum başımıza gelmiş bulunuyor. Bize ihsanda bulunarak azad et. Allah da sana ihsan etsin” dediler. Daha sonra Resulallahı emziren kabile olan Saad bin Bekroğullarından Züheyr bin Sürad ayağa kalkarak: “Ey Allahın Resulü, burada yakalanmış, toplanmış bulunanlar arasında senin halaların, teyzelerin ve dadıların vardır. Şayet bizler Gassanlı Haris bin Ebu Şimri ya da Numan bin el-Münziri emzirmiş olsaydık, onların bize iyilikte bulunacaklarını ümit ederdik. Sen ise bu şekilde hizmet görmüş olanların en hayırlısısın” diyerek daha sonra aralarında şu beyitlerin de yer aldığı bir şiir okudu:
Ya Resulallah, kerem et bizi azad eyle,
Çünkü senden ümitvarız bizler
Serbest bırak kaderin musibetine uğramış kadınları
Bunlar darmadağın olmuştur, devranları dönmüştür
Bunun üzerine Resulallah onları çocukları, kadınları ile mallarından birilerini tercih etmek hususunda serbest bıraktı. Onlar da çocuklarım ve kadınlarım tercih ettiler. Bunun üzerine Resulallah şöyle buyurdu: “Bana ve Abdülmuttaliboğullarına düşen sizin olsun. Ben insanların önüne geçip onlara namaz kıldırdıktan sonra sizler şöyle deyiniz: Biz, Resulallahın Müslümanlara, Müslümanların da Resulallaha şefaatçi olmalarını ve çocuklarımızı ve kadınlarımızı bize bağışlamalarını diliyoruz. O zaman ben de sizlere bunları vereceğim ve diğerlerinin de hanım ve çocuklarınızı geri vermelerini talep edeceğim. ”
Öğle namazını kıldırdıktan sonra Resulallahın kendilerine emrettiği şeyi yaptılar. Resulallah: “Bana ve Abdülmuttaliboğullarına ait olanlar sizindir” dedi. Bunun üzerine Muhacirlerle Ensar da: “Bizim olan da Resulallahındır” dedi. Akra bin Habis: “Bana ve Temimoğullarına ait olanları vermiyoruz” dedi. Diğer taraftan Uyeyne bin Hısn da: “Bana ve Fezarelilere ait olanı da vermiyoruz” dedi. Abbas bin Mirdas: “Bana ve Süleyme ait olanı vermiyoruz” dedi. Fakat Süleymoğulları: “Bize düşen Resulallahındır” dediler. Bu sefer Abbas: “Beni küçük düşürdünüz?” dedi. Bunun üzerine Resulallah şöyle buyurdu: “Kim esirlerden hakkını elinde tutar ve bu hakkından vazgeçmek istemiyorsa ben ona alacağım ilk ganimetten bunlara karşılık olmak üzere altışar pay vereceğim” diye buyurunca, bu sefer herkes elindeki esirleri bıraktı ve Hevazinlilere çocuklarını ve hanımlarını iade etti.
Resulallah, Malik bin Avfı sordu. Onlar: “Taiftedir” deyince onlara: “Ona haber veriniz, Müslüman olarak yanıma gelecek olursa ailesini, mallarını iade eder, bununla birlikte yüz deve de veririm” diye buyurdu. Malike durum haber verilince, gizlice Taiften çıkıp Resulallahın yanına geldi, Müslüman oldu ve İslama güzel bir şekilde bağlandı. Resulallah da Onu kavmine ve Taif çevresinde bulunan kabileler arasından Müslüman olanlara başkan tayin etti. Ona ailesini, malını ve ayrıca yüz deve de verdi.
Malik, Sümale, Selim ve Seleme kollarından kendisiyle birlikte Müslüman olanlarla Sakiflilere karşı çarpışıyordu. Onlar arasından çıkan her bir guruba mutlaka hücum tertipliyor ve onları gittikçe sıkıştırıyordu.
Resulallah Hevazin esirlerini iade ettikten sonra bineğine bindi ve savaşa katılanlar da arkasından takılarak: “Ey Allahın Resulü, bizlere aldığımız ganimetleri paylaştır” diyorlardı. Sonunda bir ağacın yakınında ona yetiştiler ve ridası düşürüldü. Bunun üzerine Resulallah: “Ey insanlar, bana ridamı veriniz, Allaha yemin ederim eğer Tihame ağaçları sayısınca deve olacak olsaydı kesinlikle onları sizlere paylaştıracaktım, sizler benden ne cimrilik, ne korkaklık, ne de yalancılık asla görmeyeceksiniz” dedikten sonra bir devenin hörgücünden bir kıl kopararak şunları söyledi: “Benim sizin ganimetIeriniz arasından bana ayrılan hums (beşte bir) dışında şu kıl kadar hiçbir şeyim yoktur. Zaten bu hums da size geri dönüyor. ”
Daha sonraMüellefetul-Kulub diye bilinen kimselere çeşitli bağışlarda bulundu. Bunlar toplumlarının en şerefli kimseleri idi. Amacı onları İslama daha da ısındırmaktı. Bu amaçla Ebu Süfyana ve oğlu Muaviyeye, Hakim bin Hizama, Ala bin Cariye es-Sakafiye, Haris bin Hişama, Safvan bin Umeyyeye, Süheyl bin Amra, Huvaytib bin Abdul-Uzzaya, Uyeyne bin Hısna Akra bin Habise, Malik bin Avf en-Nasriye yüzer deve verdi. Yüze yakın kişiye çeşitli bağışlarda bulundu. Bunlar arasında Mahreme bin Nevfel ez-Zühri, Umeyr bin Vehb, Hişam bin Amr, Said bin Yerbuda vardı. Abbas bin Midasa da birkaç deve verdi. Abbas menmun olmayıp şu beyitleri okudu:
O bir talandı ve ben asıl hücum ederken
ileriye, onlarla ilgilenmedim;
Kavmimi uyardım, uyumasınlar diye
Herkes uyurken ben uyumadım
Benim ve atımın talanları
Uyeyne ile Harise düştü
Ben savaşta iyi savunucu idim
Şimdi ise ne bir şey verildi, ne de verilmedi
Ne Hısn ne de Habis toplantılarda Mirdasa üstün değildi
Ben de onlardan aşağı değilim
Bugün alçalttığın asla yükselemez.
Bunun üzerine Nebi Ona, razı edecek şekilde ihsanda bulundu.
Sahabeden birisi de: “Ey Allahın Resulü, sen Uyeyne ve Akraa verdin.
Fakat Cuayl bin Sürakaya bir şey vermedin” deyince, Resulallah şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki, Cuayl gibi birisi yeryüzünde Uyeyne ve Akra gibi gelmiş olanların hepsinden daha hayırlıdır, ben onları bu şekilde ısındırmak istedim, Cuaylı ise İslamıyla başbaşa bıraktım.”
Denildiğine göre Zul-Huvaysira et-Temimi, bu paylaştırma es-nasında Resulallaha: “Sen bugün adaletli davranmadın” deyince, Resulallah: “Ben adaletli davranmayacak olursam ya kim adaletle davranır?” diye sorar. Bu sefer Ömer bin Hattab: “Onu öldürmeyelim mi?” diye sorunca, Nebi: “Hayır, bırakın” dedi ve devamla: “İleride Onun bir şiası (taraftar grubu) olacak ve bunlar dinde o kadar teferruata dalacaklar ki okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır.” diye ekledi.
Yine denildiğine göre: Bu söz, Alinin Yemenden Resulallaha gönderdiği bir malı, aralarında Uyeyne, Akra ve Zeydülhaylin bulunduğu bir grup arasında paylaştırırken söylenmiştir.
Ebu Said el-Hudri der ki: Resulallah, o ganimetIerden Kureyşlilerle Arap kabilelerinden çeşitli kimselere verip de Ensara hiçbir şey vermeyince, Ensar bundan biraz sıkılır gibi oldu. O kadar ki aralarından birisi: “Resulallah artık kendi kavmine karışmış bulunuyor” dedi. Saad bin Ubade, Resulallaha durumu haber verince Nebi: “Ya Saad, sen şu anda kimler arasındasın?” diye sorunca, Saad: “Ben şu anda kavmimin arasındayım” dedi. Peygamber: “Haydi kavmini bana topla” deyince, Saad onları topladı. Resulallah onların yanına giderek şöyle buyurdu: “Sizin söylediğiniz bazı sözler bana ulaşmış bulunuyor, bunlar ne demektir? Ben, sizler sapıkken size gelip benimle Allah sizleri hidayete erdirmedi mi? Fakirken benimle Allah sizleri zengin etmedi mi? Düşmanken benimle Allah sizin kalbIerinizi birbirine ısındırmadı mı?” diye sorunca onlar: “Evet Allaha yemin ederiz, ey Allahın Resulü durum böyleydi. Bütün minnet ve fazlu kerem Allaha ve Resulünedir,” dediler. Resulallah onlara:
“Bana niye cevap vermiyorsunuz?” diye sorunca Ensar: “Sana nasıl bir cevap verelim?” diye sordular. Bu sefer Nebi:
“Allaha yemin ederim arzu edip de şunları söyleseydiniz, doğru söylemiş olurdunuz: Sen bize yalanlanmış olarak geldin, biz seni tasdik ettik, sen yenik geldin, biz sana yardımcı olduk. Kovulmuş geldin, seni barındırdık. Kimsesiz geldin, seni aramıza aldık. Ey Ensar topluluğu, ben İslama girsinler diye bazı kimselerin kalbIerini dünyalık basit şeylerle ısındırdım sizleri de İslamınızIa başbaşa bıraktım diye rahatsız mı oldunuz? Herkes koyunlarını, develerini alıp giderken sizler yurtlarınıza Resulallah ile birlikte geri dönmeye razı değil misiniz? Nefsim elinde olana yemin ederim, eğer hicret olmasaydı, Ensardan bir kişi olurdum. Eğer bütün insanlar bir yoldan giderse, Ensar da bir diğer yol izlerse ben Ensarın gittiği yoldan giderim. Allahım, sen Ensara, Ensarın çocuklarına, Ensarın çocuklarının çocuklarına merhamet buyur.” Ebu Said ilave ediyor: Orada bulunanlar sakallarını ıslatıncaya kadar ağladılar ve: “Biz pay ve kısmet olarak Resulallaha razı olduk” diyerek dağıldılar.
Daha sonra Resulallah Cirane denilen yerden Unıre yaptı ve oradan Medineye döndü. Mekkede Attab bin Esidi vali tayin etti. Onun la birlikte insanlara dinlerini öğretmek amacıyla da Muaz bin Cebeli bıraktı. Attab bin Esid, Hac görevini idare etti. Bu sene de insanlar daha önce Arapların hac ettiği şekilde hac ettiler. Resulallah da Zilkade (20 Şubat – 21 Mart 630) ya da Zilhicce (22 Mart – 19 Nisan 630) ayında Medineye geri döndü.
Yine Hicretin bu sekizinci yılında Resulallah, Amr bin elAsıUmman diye bilinen yerde Ezdlilere mensup bulunan el-Cülendinin iki oğlu olan Ceyfer ve İyadın yanına zekat toplamak amacıyla gönderdi. Amr onların zengin olanlarından zekatı alıp fakirlerine dağıttı. Mecusilerden cizye aldı. Asıl yerliler de Mecusilerdi. Araplar iseUmmanın çevresinde bulunuyorlardı. Bu olayın hicretin yedinci yılında olduğu da söylenmiştir.
Yine Hicretin bu sekizinci yılında Resulallah, asıl adı Fatıma bint ed-Dahhak bin Süfyan olan el-Külabiyye ile evlenmiş, fakat dünya ile Resulallah arasında tercih yapmak söz konusu edilince dünyayı tercih etmiştir. Denildiğine göre bu kadın bu şekilde değil de ona yaklaşmasını istemediğinden Nebi de ondan ayrılmıştır.
Aynı yıl Mariyeden Peygamberin oğlu İbrahim, Zilhicce ayında dünyaya geldi. Nebi İbrahimi, Münzirin kızı, Ensardan Um Bürdeye verdi. Um Bürde, İbrahimi emziriyordu. Um Bürdenin kocası ise Ensardan Bera bin Evs idi. Mariyenin doğumunu yaptıran, Resulallahın azatlı cariyesi Selma idi. Ebu Rafii, Peygambere İbrahimin doğduğunu müjdelemek üzere gönderince, Nebi Ona bir köle hediye etti. Peygamberin diğer hanımları Mariyeden kendisine bir çocuk ihsan edilince olayı büyüttüler ve kıskandılar.
Yine aynı yıl içerisinde Resulallah, Kaab bin Ümeyri beraberinde on dört kişi ile birlikte Şam bölgesinde bulunan bir grup Huzaalıların bulunduğuZatu İtlah denilen yere gönderdi. Kaab onların yanına varıp İslama davet ettiyse de kabul etmediler. O sırada Huzaalıların başkanı Sedlis diye bilinen bir adamdı. Bunlar Müslümanları öldürdüler ve aralarından sadece Umeyr kurtulup Medineye kadar geldi.
Yine aynı yıl içerisinde Fezareli Uyeyne bin Hısnı Temimden Anberoğulları üzerine gönderdi. Uyeyne onlara hücum ederek aralarından bazı kadınları esir aldı. Ayşenin, İsmailoğullarından bir köle azat etmek şeklinde bir adağı vardı. Bu nedenle Resulallah şöyle buyurdu: “Şimdi bizlere Amberoğullarından bir grup esir gelecek, onlardan birisini sana vereceğim, sen de onu azat edersin. ”