"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Resulallahın hükümdarlara mektup yazması

Bu yıl içerisinde Resulallah Kisraya, Kaysere, Necaşiye ve diğer hükümdar ve yöneticilere mektuplar yazıp gönderdi.
Hatıb bin Ebi Belteayı Mısır Hükümdarı Mukavkise, Esedli Şüca bin Vehbi Gassan Hükümdarı Haris bin Ebu Şimre, Dihyeyi Kaysere, Selit bin Amr el-Amiriyi Hevze bin Ali el-Hanefiye, Abdullah bin Huzafeyi Kisraya, Amr bin Ümeyye ed-Damriyi Necaşiye, el-Ala bin el-Hadramiyi de Kaysoğullarından el-Münzir bin Saviye gönderdi.
Resulallahın bu elçileri Hicretin sekizinci yılında gönderdiği de söylenmiştir. Doğrusunu Allah bilir.
Mukavkis, Peygamberin mektubunu saygıyla kabul edip dört cariye hediye etti. Bunlar arasında Resulallahın oğlu İbrahimin annesi Mariye de vardır.
Bizans Kayseri Hirakl (Heraklieos)e gelince, O da Resulallahın mektubunu kabul etti ve yan tarafına yerleştirdi. Romada bulunup eski semavi kitapları okuyan bir adama haber salarak kendisine bu mektubu gönderenin durumunu bildirmesini istedi. Romalı bu kişi Ona: “Muhakkak ki O bizim beklemekte olduğumuz peygamberdir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. Ona tabi ol ve Onu tasdik et” diye yazdı. Bunun üzerine Heraklieos bütün Bizans patriklerini, bir kilisede toplayıp kapılarını kapattırdı. Ondan sonra onlara yüksekten bir göz gezdirdi. Onların kendisine bir kötülük yapmalarından çekinerek şöyle söyledi:
“Bana şu bildiğiniz adamın mektubu geldi. Beni dinine davet ediyor. Allaha yemin ederim O bizim kitaplarımızda kendisinden söz edildiğini gördüğümüz peygamberdir. Haydi, geliniz Ona uyalım, Onu tasdik edelim. Böylece dünyamızı ve ahiretimizi kurtaralım. ”
Hepsi bir ağızdan homurdanıp durdular, daha sonra da dışarı çıkmak için kapılara doğru yöneldiler. Heraklieos “Onları geri yanıma getirin” diye emir verdi ve kendisine kötülük yapmalarından çekindiği için şöyle söyledi: “Ben, sizlere bu söylediklerimi dininizdeki selabetinizi ölçmek için söyledim. Sizden gördüğüm bu durum gerçekten beni sevindirdi.” Bunun üzerine bütün patrikler Onun önünde secdeye kapandı. Heraklieos oradan ayrılıp Dihyeye şunları söyledi: “Ben, kesinlikle biliyorum ki seni buraya gönderen arkadaşın, Allah tarafından elçi olarak gönderilmiş bir peygamberdir. Fakat ben bunların bana kötülük yapmasından korkuyorum. Bu durum olmasaydı, kesinlikle Ona tabi olurdum. Şimdi Bizanslıların en büyük patriği olan Dağatırın yanına git ve Ona arkadaşının durumundan sözederek söyleyeceklerine bir kulak ver” diye söyledi.
Dihye, Dağatırın yanına gidip Resulallah tarafından getirdiklerini anlatınca Dağatır şöyle söyledi:
“Allaha yemin ederim, senin bu arkadaşın Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Biz, Onu nitelikleriyle tanıyor ve kutsal kitaplarımızda Ondan söz edildiğini görüyoruz.”
Bundan sonra Dağatır asasını eline alıp, kilisede bulunan diğer Bizans patriklerinin ve Bizanslıların yanına giderek:
“Ey Rumlar, (Bizanslılar) Ahmedden bize bir mektup geldi. Bu mektubunda bizi Allahın yoluna çağırıyor. Kesinlikle ben şahitlik ederim ki Allahtan başka hiçbir ilah yoktur ve yine şahitlik ederim ki Muhammed Onun kulu ve Resulüdür” demesi üzerine hep birlikte üzerine saldırarak Onu öldürdüler.
Bundan sonra Dihye Heraklieosun yanına gitti ve Onu olanlardan haberdar etti. Bunun üzerine Heraklieos: “Ben, onların bize bir kötülük yapmalarından korktuğumu söylemiştim” deyip Kayser diğer Rumlara şu teklifte bulundu: “Haydi, gelin ona cizye (vergi) ödeyelim.” Fakat kabul etmediler. Bu sefer onlara: “Ona Suriye (Şam ve çevresini) verelim ve onunla barış yapalım” teklifınde bulundu. Yine kabul etmediler. Bu sefer Heraklieos Şam bölgesine ticaret amacıyla gelmiş bulunan Ebü Süfyan i çağırdı. Ebü Süfyan Mekkelilerle Müslümanlar arasındaki barış antlaşmasının doğurduğu ortamdan yararlanıp ticaret amacıyla Şama gelmiş bulunuyordu Ebü Süfyan, Heraklieosun yanına beraberinde bir grup Kureyşli olduğu halde gitti. Heraklieos diğer Kureyşlileri Ebu Süfyanın arkasına oturtarak: “Ben, bu adama bazı sorular soracağım. Yalan söyleyecek olursa onun yalan söylediğini belirtiniz.” diye talimat verdi.
Ebu Süfyan der ki: “Eğer benim yalan söylediğime dair haberlerin anlatılmasından çekinmeseydim kesinlikle yalan söyleyecektim.”
Heraklieos, Ebu Süfyana Peygamber hakkında sorular sordu. Ebu Süfyan: “Ben, Onun durumunu mümkün olduğu kadar küçük ve önemsiz göstermeye çalıştımsa da sözlerime kulak asmayarak, bana şöyle sordu:Onun sizin aranızdaki soyunun sopunun durumu nasıldır? Buna ben:O, nesep itibariyle bizim en soylumuzdur diye cevap verince, bu sefer bana:Onun ailesi ve yakınları arasında daha önce Onun söylediklerinin benzerini söyleyenler oldu mu? diye sorunca, ben:Hayır diye cevabını verdim. Bu sefer bana:Onun sizin aranızda bir mülkü, hükümdarlığı vardı da siz onu elinden mi aldınız? diye sordu ben:Hayır deyince, bu sefer bana:Sizin aranızdan Ona kimler tabi oldu? diye sordu, ben:Zayıflar, miskinler ve gençler cevabını verdim. Bu sefer bana;Ona uyanlar Onu seviyor, yanından ayrılmıyorlar mı, yoksa bırakıp ondan uzaklaşıyorlar mı? diye sordu, buna ben:Ona uyup da ayrılan tek bir adam bile yoktur dedim. Bu sefer bana:Peki sizlerle Onun arasında savaşların sonucu nasıldır? Bu sefer ben:Değişiyor, bazen O bizi yeniyor, bazen biz Onu yeniyoruz dedim. BanaPeki antlaşmalarını ihlal ediyor mu? diye sorunca, ben, Bu konuda Onu eleştirecek başka bir şey bulamamıştım. Şöyle dedim:Hayır, fakat biz şu anda Onunla bir antlaşma halindeyiz. Onun bu antlaşmayı bozmayacağından emin değiliz. dedim. Fakat Heraklieos buna da kulak asmadı.”
Ebu Süfyan şöyle devam ediyor: “Heraklieos bana dedi ki:Ben, sana Onun soyu hakkında soru sordum, insanların en soylusu olduğunu söyledin. Peygamberler işte böyledir. Sana ailesinden daha önce Onun söylediğini söyleyen kimse olup olmadığını sordum. Böylelikle kendisinin daha önce aynı iddiada bulunan kimseye benzeyip benzemek istemediğini anlamak istedim. Sen kimsenin olmadığını söyledin. Ben sana Ona uyanların ne türden olduklarını sorduğumda onların zayıf ve miskin kimseler olduklarını söyledin. Gerçekten de peygamberlerin tabileri böyledir. Ona uyanların kendisini sevdiklerini ya da ayrılıp gittiklerini sordum. Sen bana, uyanların Onu sevdiklerini ve ayrılmadıklarını söyledin. İşte imanın lezzeti buradadır. Bir kalbe girdi mi bir daha dışarıya çıkmaz. Ben sana Onun antlaşmalara riayetsizlik edip etmediğini sordum. Sen hayır dedin. Eğer bana bu söylediklerini doğru söylemişsen şu iki ayağımın bastığı yere pek yakında hakim olacaktır. Onun yanında olup ayaklarını yıkamayı arzu ederdim. Haydi, çık işine git. ”
Ebu Süfyan der ki: “Çıktığımda ellerimi oğuşturuyor ve şöyle diyordum: Ey Allahın kulları, Ebu Kabşenin oğlunun işi gerçekten gittikçe büyüyor. Artık Bizans hükümdarları bile kendi ülkelerinde ondan korkmaya başladılar.”
Dihye, Peygamberin mektubunu Heraklieosa takdim etti.
Peygamberin mektubunda şunlar yazılıydı:
“Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla, Resulallah Muhammedden Rumların büyüğü Heraklieosa… Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Müslüman ol ki selamete kavuşasın. Müslüman ol, Allah sana ecrini iki kat versin. Şayet kabul etmeyecek olursan (Bizanslı) çiftçilerin günahı senin üzerine olacaktır.”
Gassanlı Haris bin Ebu Şimre gelince, Resulallahın mektubunu Ona Şüca bin Vehb götürmüştü. Haris mektubu okuyunca “Şimdi Onun üzerine yürüyorum” dedi. Resulallah Onun bu sözlerini haber alınca: “Onun mülkü yok olsun” diye buyurdu.
Necaşiye gelince: Peygamberin mektubu Ona ulaştığında Peygambere imaan etti, Ona uydu ve Cafer bin Ebi Talibin eli üzere Müslüman oldu. Altmış Habeşistanlı ile oğlunu Nebiin yanına gönderdiyse de hepsi denizde boğuldular. Resulallah Ona haber göndererek kendisini Ebu Süfyanın kızı Ümm Habibe ile evlendirmesini istedi. Ümm Habibe eşi Ubeydullah bin Cahş ile birlikte Habeşistana hicret etmişti. Eşi hristiyanlık dinine girmiş ve Habeşistanda vefat etmişti. Necaşi, Ümm Habibeyi Resulallaha istedi, o da olumlu cevap verince, Onu Nebile nikahladı. Necaşi Ona mehir olarak dört yüz dinar verdi. Ebu Süfyan Resulallahın kızı Ümm Habibe ile evlendiğini haber alınca şunları söyledi: “Bu, bir türlü dizgine gelmeyen bir devedir.” dedi.
Resulallahın mektubu Abdullah bin Huzafe tarafından Kisraya ulaştırılınca, Kisra mektubu parçaladı. Bunun üzerine Resulallah: “Onun da mülkü darmadağın olup parçalansın” diye buyurdu. Resulallahın Kisraya gönderdiği mektup şöyleydi:
“Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla. Allahın Resulü Muhammedden Farshların büyüğü Kisraya… Hidayete erip Allaha ve Resulüne iman eden, Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammedin Onun kulu ve Resulü olduğuna şahadet edenlere selam olsun. Ben, seni Allahın çağırdığı davaya çağırıyorum. Ben, bütün insanlara gönderilmiş ve onlarınHayatta olanlarını Allahın azabıyla korkutmak ve kafirler üzerine (azap) sözü hak olmak üzere (Yasin 70) gönderildim. Onun için İslama gir ki esenliğe kavuşasın. Davetimi kabul etmeyip yüz çevirecek olursan bütün Mecusilerin günahı senin üzerine olacaktır.”
Kisra, mektubu okuyunca yırttı ve şöyle söyledi: “Bu kişi benim kölem olduğu halde bana nasılolur da böyle bir mektup yazar?” Daha sonra Yemende bulunan Bazana şunları yazdı: “Hicazda bulunan bu adamın üzerine yanından iki yiğit adam gönder ve bana Onu getirip gelsinler.”
Bazan, Nabeve adında birisini gönderdi. Nabeve okur-yazar ve hesap yapar birisiydi. Onunla birlikteHurra-Husre diye bilinen bir başka İranlıyı göndermişti. Onlarla birlikte bir mektup göndererek bu mektupta Nebie: “Bu iki kişinin refakatinde Kisranın yanına gitmeyi” emretti. Ve Nabeveye de: “Resulallahın durumundan kendisini haberdar etmesini” bildirdi. Kureyş durumdan haberdar olunca, bu olaya çok sevindiler ve birbirlerine şöyle dediler: “Müjdeler olsun! Artık hükümdarlar hükümdarı Kisra Ona karşı dikilmiş bulunuyor. O, sizin yerinize onun hakkından gelir.”
Bazanın gönderdiği bu iki kişi Resulallahın huzuruna sakallarını tıraş etmiş ve bıyıklarını uzatmış bir halde vardılar. Resulallah onlara bakmak istemedi, tiksindi ve onlara: “Vay sizin halinize, size bunu kim emretti?” diye sorunca, onlar (krallarını) kastederek: “Bize bunu bizim rabbimiz emretti.” deyince, Nebi: “Fakat benim Rabbim bana sakalımı bırakıp bıyıklarımı kesmemi emretmiştir” diye buyurdu. İki elçi getirdikleri mektubu haber verdiler ve şöyle söylediler: “Eğer gereğini yapacak olursan Bazan senin hakkında Kisraya mektup yazar. Kabul etmeyeceksen seni de etrafındakilerini de helak eder.” Bunun üzerine Resulallah onlara: “Şimdi gidiniz, yanıma yarın geliniz” diye buyurdu. Resulallaha Semadan şöyle bir haber geldi: “Allah Kisranın üzerine oğlu Şireveyhi musallat etmiştir. O da Onu öldürmüştür.” Bunun üzerine Resulallah onları çağırıp Kisranın öldürüldüğü haberini verdi ve şunları söyledi: “Benim dinim ve egemenliğim Kisranın ülkesine varacak ve ayakların bastığı her noktaya kadar varacaktır.” Daha sonra da onlara Bazana şu mesajını götürmelerini emretti. “Müslüman ol. Müslüman olursan ben onu elinin altında bulunanların üzerine hakim kılar ve onu kavmine hükümdar yaparım.” Daha sonra Hurra Hüsreye bazı hükümdarların kendisine hediye ettiği altın ve gümüşten bir kuşak verdi.
Bazanın elçileri ayrılıp memleketlerine gittiler ve durumu haber verdiler. Bu sefer onlara şunları söyledi: “Allaha yemin ederim bu bir hükümdarın söyleyeceği söz değildir. Ben Onun bir peygamber olduğu görüşündeyim. Bekleyelim, eğer söyledikleri doğruysa, kesinlikle O Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Yok, öyle değilse o zaman görüşümüze göre Ona bir şeyler yapar, ona göre davranırız” dedi.
Fazla bir süre geçmeden Şireveyhten Bazana bir mektup gelir.
Şireveyh, Kisranın kendisi tarafından öldürüldüğünü ve İranlıların soylularını öldürdüğü için gazaba gelerek babasını öldürdüğünü söyledi. Ayrıca; Yemeni kendisi adına itaat altına alıp Peygamberden uzak kalmasını ve Ona el uzatmamasını emretti.
Bazan, Şireveyhin mektubunu alınca İslam dinine girdi. Onunla birlikte Farslardan bazı kimseler de Müslüman oldular. O sıralarda Himyerliler Hurra-Husreyi mucize sahibi diye adlandırmakta idi. Himyer dilinde mucizekuşak anlamındadır.
Hevze bin Ali, Yemame Hükümdarı idi. Selit bin Amr yanına gidip Onu İslama çağırdığında hristiyan dinine mensuptu. Hevze aralarında Müccae bin Murare ile er-Reccal bin Unfuvenin de bulunduğu bir heyeti Peygambere göndererek şu sözleri söylemelerini emretti: “Şayet beni veliaht tayin ederse İslama girerim ve Ona yardımcı olurum. Aksi takdirde Onunla savaşacağım.” Bunun üzerine Resulallah “Bir testi kapağı olsa bile vermeyeceğim. Allahım benim namıma sen onun hakkından gel” diye buyurdu. Hevze de kısa bir süre sonra ölüp gitti.
Müccae ve Reccala gelince, bunların ikisi de Müslüman oldu. Reccal Resulallahın yanında Bakara suresini ve başkalarını öğreninceye, yeterli dini bilgi sahibi oluncaya kadar kaldı. Daha sonra da Yemameye geri döndü, orada irtidat etti ve Resulallahın Müseylimeyi kendisine ortak kıldığına şahitlik etti. Böylelikle er-Reccalın bu konudaki fitneye düşmesi Müseylimenin fitneye düşmesinden daha beter bir hal aldı.
Bahreyn Valisi el-Münzir bin Saviye gelince, el-Ala bin el-Hadrami Onun yanına varıp beraberinde bulunan diğer Bahreynlilerle birlikte İslam dinine girmeyi ya da cizye vermeyi kabul etmeye çağırdı.
Onun Bahreyn valiliği İranlılar adına idi. Münzir bin Savi, İslama girdi, Onunla birlikte Bahreyn bölgesinde bulunan bütün Araplar da Müslüman oldu.
Bölgede bulunan Yahudi, hristiyan ve Mecusilere gelince, onlar da elAla ve el-Münzir ile birlikte ergenlik yaşına gelmiş her bir erkek için bir dinar cizye ödemek üzere antlaştılar. Bahreynde herhangi bir savaş olmayıp onların bir kısmı İslama girdi, bir kısmı da barış yaptı.
Bu sene de hac işlerini müşrikler yönettiler. (hicretin 6.yılında) Bu yıl Peygamberin zevcesi olan Ayşenin annesi Ümmü Ruman vefat etti.