"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Hayber gazvesi

Resulallah Hudeybiyeden döndükten sonra Medinede (H. 6. yılın) Zilhicce (12 Nisan – 10 Mayıs 628) ayını ve Muharrem ayının (11 Mayıs – 9 Haziran 628) bir kısmını geçirdi. Ondan sonra Hayber üzerine aralarında yüz atlının da bulunduğu 1400 kişi ile gitti. Haybere hicretin yedinci yılı Muharrem ayında yürüdü. Medinede kendisinin yerine Gifarlı Siba bin Urfutayı vekil olarak bıraktı. Ordusuyla birlikte -Hayber ile Gatafan arasını kesmek amacıyla-er-Raci diye bilinen yere kadar yürüdü. Çünkü Gatafanlılar Hayberlilere Resulallaha karşı yardım ediyorlardı. Gatafanlılar Resulallaha karşı Yahudilere yardımcı olmak üzere Haybere doğru yol almışlarken arkalarından Müslümanların gelerek, ailelerine ve mallarına hücum etmelerinden korktukları için geri dönerek ve Resulallah ile Yahudiler arasında bir yerde konakladılar. Resulallah yoluna devam ederken Seleme bin Amr bin el-Ekvaın amcası olan.Amir bin el-Ekvaa: “Bize develerimiz için şarkı söyle” diye söyleyince O da inip şunları söyledi:
Yemin ederim olmasaydı Allahın Lutfu, Hidayet bulmaz zekat vermez, namaz kılmazdık Allahım bize gönder yardımını, Sağlam bassın ayaklarımız, görünce düşmanlarını.
Bunun üzerine Resulallah Ona: “Allah sana rahmet buyursun” diye duada bulundu. Ömer şöyle söyledi: “Ey Allahın Resulü, bizi Ondan biraz daha faydalandırsaydın.” Resulallah: “Bir kimse içinAllah sana rahmet buyursun dedi miydi, o kişi öldürülürdü!”
Müslümanlar Hayber halkından kaleden inmelerini isteyince.Amir karşılıklı olarak teke tek çarpışması esnasında kılıcı kendisine doğru geri tepti ve çok şiddetli bir şekilde yaralandı, sonra da bu yarasından dolayı vefat etti. Bazı kimselerin, “kendi kendisini öldürdü” demeleri üzerine kardeşinin oğlu Seleme, Peygambere başkalarının söylediklerini aktarınca Nebi: “Yalan söylüyorlar, bilakis O iki kat ecir alacaktır” diye buyurdu.
Resulallah Haybere yaklaşınca, ashabına: “Durunuz” diye söyledikten sonra şu duayı yaptı:
“Ey göklerin ve gölgeledikleri şeylerin Rabbi olan Allahım, ey yerlerin ve üzerlerinde taşıdıkları şeylerin Rabbi olan Allahım, ey şeytanların ve sapıttıkları kimselerin Rabbi olan Allahım, ey rüzgarların ve savurdukları şeylerin Rabbi olan Allahım, senden bu kasabanın hayrını ve bu kasabanın halkının hayrını dileriz. Onun ve halkının şerrinden, içindekilerin kötülüklerinden sana sığınırız.”
Daha sonra da: “Allahın adıyla ilerleyiniz” diye emir verdi. Resulallah üzerine gittiği her kasaba için böyle dua yapardı.
Haybere geceleyin vardılar. Hayber halkı bundan haberdar olmadıkları için sabahleyin çapalarını alarak dışarıya çıktılar. Nebii gördüklerinde geri dönerek: “Muhammed ve askerler” diyerek uzaklaştılar. Peygamber de:
“Allahü Ekber, Muhakkak biz bir kavim düzlüğüne inecek olursak,Allahın azabıyla korkutulanların sabahı çok kötü olur,,” (saffat 177) diye buyurarak onları kuşatmaya aldı ve gittikçe çemberlerini daraltıp sıkıştırmaya başladı. Önce mallarını teker teker aldı, daha sonra da birer birer Hayberin kalelerini fethetti. ilk fethettiği kale,Naim diye bilinen kale oldu. Bu kalenin bulunduğu yerde Mahmud bin Seleme şehit oldu. Onun üstüne bir değirmen taşı bırakılmıştı ve bunun neticesinde şehit oldu. Daha sonra EbuI-Hukaykoğullarının kalesi olanel-Kamus Kalesi fethedildi. Resulallah onlardan pek çok esir aldı. Bunlar arasında Huyeyy bin Ahtabın kızı Safiye de vardı. O sırada Safiye, Kinane bin er-Rabi bin Ebil-Hukeykin zevcesi idi. Resulallah Onu kendisi için ayırdı. Müslümanlar pek çok esir aldılar ve evcil eşeklerin etlerini yemek durumunda kaldılar. Resulallah onları evcil eşeklerin etlerini yemekten nehyetti.
Kurayzalı er-Zebir bin Bata Cahiliyyede Buas Gününde Sabit bin Kays bin Şemması esir ettikten sonra karşılıksız olarak serbest bırakmıştı. Bugün olunca Sabit Onun yanına gelerek: “Beni tanıyor musun?” diye sorunca, ez-Zebir, “Benim gibi birisi senin gibi birisini hiç tanımaz olur mu?” diye cevap verince, Sabit “Ben, senin bana olan iyiliğinin karşılığını vermek istiyorum” dedi. Bunun üzerine ez-Zebir: “Kerim olan birisi kerim olan birisine elbette iyilikte karşılık verir.” Sabit, Resulallahın yanına giderek şunları söyledi:Zebirin bana bir iyiliği dokunmuştu. Şimdi ben Onun bu iyiliğinin karşılığını vermek istiyorum. Onu bana bağışla” demesi üzerine Resulallah Zebiri Sabite bağışladı. Sabit, Zebire gidip: “Peygamber seni bana bağışladı, ben de seni bağışlıyorum” deyince Zebir: “Ailesi ve çocuğu yanında olmayan yaşlı bir ihtiyar ne yapabilir ki?” diye cevap verir. Bunun üzerine Sabit, Resulallahtan Zebirin hanımını ve çocuklarını bağışlamasını istedi, onları da ona bağışladı. Bu sefer Zebir: “Hicazda bir ailenin ne malları var ne bir şeyleri” deyince Sabit, Zebirin malının da bağışlanmasını istedi. Nebi malını da bağışladı. Böylelikle Zebire her şeyi geri bağışlanmış oldu.
Zebir bunun üzerine şöyle söyledi: “Ey Sabit, yüzü parlak bir aynaya benzeyen ve bölgenin genç kızları yüzüne baktığı zaman onları yansıtan Kaab bin Esed ne yaptı?” diye sorunca Sabit: “Öldürüldü” cevabını verdi. Bu sefer Zebir: “Peki göçebenin de yerleşiğin de efendisi olan Huyeyy bin Ahtab ne yaptı?” diye sordu. Sabit: “O da öldü” dedi. Bu sefer: “Peki, savaşa çıkmak istediğimiz zaman öncümüz, hücum ettiğimiz zaman da bizim koruyucumuz olan Azzal bin Semval ne yaptı?” diye sordu. Sabit: “O da öldürüldü” diye cevap verdi. Bu sefer Zebir; Kaab bin Kurayza ile Amr bin Kurayzaoğullarını kastederek: “Bizim iki meclisimiz de ne yaptı?” diye sordu. Sabit: “Onlar geri gittiler” dedi. Zebirin: “Ey Sabit, sana olan iyiliğim için söylüyorum, beni de onların yanına gönder. Allaha yemin ederim, onlardan sonra yaşamanın tadı yoktur” demesi üzerine Sabit, Zebiri öldürdü.
Daha sonra Resulallah es-Sab Kalesini fethetti. En çok yiyecek ile et ve yağ burada bulunuyordu. Ondan sonrael-Vatib vees-Sülalim diye bilinen kalelerin üzerine yürüdü. Son fethedilen kaleler bunlar oldu. Yahudi Merhab bu kaleden çıktığında şu mısraları okuyordu:
Hayberliler bilir ki ben Merhabım, Silah kuşanan ve denenmiş bir kahramanım.
Bazen şişler, bazen vururum, Aslanlar hücum ederek geldiğinde, Benim yanıma kimse yanaşamaz.
Teke tek çarpışmak için er isteyince, Muhammed bin Mesleme ileri atılarak dedi ki: “Allaha yemin ederim, ben intikam alması gereken kişiyim. Bunlar dün benim kardeşimi öldürdüler.” Bunun üzerine Resulallah Onun teke tek çarpışmaya (mübarezeye) çıkmasına izin vererek şöyle buyurdu: “Allahım, Muhammede yardımcı ol.” Muhammed Merhabın karşısına çıktı ve uzun bir süre çarpışmaları devam etti. Daha sonra Merhab, Muhammed bin Mesleme üzerine bir hamle yapıp bir darbe indirince, Muhammed elindeki kalkanla kendisini korudu. Merhabın kılıcı kalkana saplanınca, kılıcı kalkana sıkıştı ve oradan alamadı. Bunun üzerine Muhammed bin Mesleme öldürünceye kadar Ona vurmaya devam etti. Daha sonra kardeşi Yasir şu mısraları okuyarak meydana atıldı:
Hayber bilir benim Yasir olduğumu Silah kuşanıp kahramanca vuruştuğumu.
O da teke tek çarpışmak için er diledi. Zübeyr bin el-Avvam karşı çıktı ve Zübeyr Onu öldürdü.
Denildiğine göre Merhabı öldürüp bulunduğu kaleyi fetheden Ali bin Ebi Talibtir. Bu hem daha meşhur, hem de daha sahih bir rivayettir.
Bureyde el-Eslemi anlatıyor: Bazen, Resulallahı yarım bir baş ağrısı tutar, bir iki gün kimsenin yanına çıkamazdı. Haybere vardığında aynı şekilde bir baş ağrısı tutmuş ve kimsenin yanına çıkamamıştı. Bunun üzerine Ebu Bekir, Resulallahın sancağını alarak hamle yaptı. Çok şiddetli bir çarpışma oldu. Daha sonra geri döndü. Bu sefer Ömer sancağı aldı, o da bir öncekinden daha şiddetli bir şekilde çarpıştı. Daha sonra da durdu. Resulallaha durum haber verilince şunları söyledi: “Allaha yemin ederim yarın ben bunu Allahı ve Resulünü seven, Allahın ve Resulünün de kendisini sevdiği bir kimseye teslim edeceğim, o da bu kaleyi zorla alacaktır.” dedi. Ali oralarda yoktu. Çünkü gözünün rahatsızlığından dolayı Medinede kalmıştı. Resulallah bu sözlerini söyleyince, Kureyş bu konuda ilerigeri konuştu. Sabah olduğunda Ali devesi üzerinde çıkageldi. Devesini Resulallahın çadırının yakınında çöktürdü. Rahatsız olduğu için gözlerini bağlamıştı. Resulallah: “Neyin var?” deyince, “Sen gittikten sonra gözlerim rahatsızlandı.” demesi üzerine Peygamber: “Yaklaş” dedi. Ali yaklaştı, Peygamber gözlerine hafifçe dokundu Alinin gözlerindeki rahatsızlık tamamen gitti ve sonunda yoluna çekilip gitti. Daha sonra Nebi sancağı Ona teslim etti. Üzerinde kırmızı bir elbise olduğu halde kalktı ve Haybere kadar vardı. Yahudilerden bir adam Onu görünce: “Sen kimsin?” diye sordu. O da: “Ben, Ali bin Ebi Talibim” cevabını verince, Yahudi: “Ey Yahudiler artık yenildiniz” diye seslendi. Bunun üzerine kale komutanı Merhab başında bir Yemen miğferi olduğu halde dışarı çıktı. Miğferi yumurta gibi kafasının üstüne geçirmiş ve şu mısraları söylüyordu:
Hayberliler bilir ki ben Merhabım, Silah kuşanan ve denenmiş bir kahramanım.
Buna karşılık Hazreti Ali:Annem bana Haydarsın dedi. Boyunuzun kaç karış olduğunu ölçerim, Ormanda kükreyen bir aslanım ben diye cevap verdi.
Her ikisi de birer darbe vurdu. Daha sonra Ali ona vurduğu darbeyle Merhabın kalkamnı, miğferini ve kafasını biçip yere düşürdü. Böylece Hayber alınmış oldu.
Resulallahın azatlı kölesi (mevlası) Ebu Rafi der ki: “Resulallah Aliyi Haybere sancağı ile birlikte gönderdiğinde biz de beraberdik. Kaleye yaklaştığında kaledekiler Ona karşı çıktı. Onlarla savaştı. Bir Yahudi bir darbe indirip elinden kalkanını düşürünce, Ali kalenin yakımnda bulunan bir kapıyı kaldırarak kalkan yerine kullanıp, kendisini korudu. Bu kapıyı, Allah Onun eli üzere kaleyi fethedinceye kadar bırakmadı. Daha sonra elinden bıraktı. Benden başka yedi kişi daha vardı. Biz o kapıyı çevirmek İçin uğraştığımız halde bir türlü çevirememiştik.
Hayberin fethi Safer (10 Haziran – 8 Temmuz 628) ayında olmuştur. Hayber fethedilince Bilal, Safiye ve yanında bir başka kadın ile birlikte öldürülmüş olan Yahudilerin yanından geçti. Safiyyenin yanındaki kadın bunu görünce, feryadı bastı, yüzüne vurup dövünmeye, başına toprak saçmaya başladı. Resulallah Safiyeyi kendisi için seçti ve öbür kadını da uzaklaştırarak: “O, bu yaptıklarından dolayı dişi bir şeytandır” diye buyurdu. Daha sonra Bilale dönerek: “Senden merhamet çekilip alındı mı? Niye onları ölülerinin yanından geçirdin?” diye çıkıştı.
Safiye, Kinane bin Ebil-Hukayka yeni gelin olduğunda rüyasında koynuna bir ayın girdiğini görmüş, bu rüyasını kocasına anlatmış, kocası ona: “Bu senin Muhammedle evlenmeyi arzu ettiğinden başka bir manaya gelmez” deyip yüzüne gözlerini morartacak şekilde bir tokat indirmişti. Safiyye, Resulallahın yanına getirildiğinde hala bu tokatın izleri görülmekteydi. Peygamber sorunca, durumu anlattı. Nebi Kinane bin Ebil-Hukaykı Muhammed bin Meslemeye teslim etti. O da kardeşi Mahmudun karşılığında olmak üzere Onu öldürdü.

Resulallah Hayberlilerin el-Vatih ve es-Sülalim diye bilinen iki kalelerini muhasara altında tuttu. Kaledekiler muhasara sonucu öleceklerini anlayınca onları belirli bir yere kadar gitmek üzere serbest bırakıp canlarını bağışlamalarını istedi. Nebi onların bu isteklerini kabul etti. Böyleliklede orada bulunan bütün malları eline geçirmiş oldu. eş-Şikk, Natat ve Ketibe ile diğer bütün kaleleri de eline geçirmiş bulunuyordu.
Fedek halkı bunu haber alınca, Resulallaha haber göndererek:

“Kendilerini de Gitmek üzere serbest bırakmasını buna karşılık malları terk etmeyi” teklif ettiler. O da onların bu tekliflerini kabul etti. Hayber halkı bu şekilde kalelerinden indikten sonra, Resulallahtan mahsulün yarısı üzere kendilerini çalıştırmalarını, dilediği takdirde de kendilerini oradan çıkartabilmesini teklif ettiler. Nebi de onlarla bunun üzerine bu şekilde akitleşti, (buna: Müsakat akdi denir) ve onların bu şartlarını kabul etti. Fedek halkı da aynı şeyi yaptı. Hayber Müslümanların eline FEY olarak geçmişti. Fedek ise yalnızca Resulallaha aitti. Çünkü oraya Müslümanlar ne at sürmüş, ne de binek sırtında gitmişlerdi.

Resulallah, savaş bitip etraf sakinleştikten sonra Sellam bin Mişkemin karısı olan Zeynep bint el-Haris, Resulallaha zehir katılmış ve kızartılmış bir koyun hediye edip o koyunu önüne koydu. Resulallah ondan bir lokma aldı. Fakat yutmayıp çıkardı. Onunla birlikte Bişr bin el-Bera bin Marur da vardı. Bişr ise ondan yemişti. Resulallah: “Bu koyun bana zehirli olduğunu haber veriyor” diyerek kadının getirilmesini emretti. Kadın da yaptığını itiraf etti. Bunun üzerine Resulallah kadına: “Niçin böyle bir iş yaptın?” diye sorunca, kadın: “Sen benim kavmime karşı şu bildiğin ve gördüğün şeyleri yaptın. Kendi kendime dedim ki: Eğer bu bir peygamber ise ona durum haber verilecek, yok eğer bir hükümdar ise ondan kurtuluruz!” Bunun üzerine Resulallah onu affetti. Bişr ise yediğinden dolayı vefat etti.
Resulallah vefatından önceki son hastalığında şöyle buyurdu:

“Şu anda Hayberde çiğneyip de yutmadığım o lokmadan dolayı şah damarımın koptuğunu hissediyorum.” Bu nedenle Müslümanlar Resulallahın peygamberlik şerefiyle birlikte şehit olarak vefat ettiği görüşünde idiler.