Uhud Gazvesinin ertesi günü, (25 Mart 625) Resulallahın müezzini savaşa çıkılması için seslenerek: “Bizimle birlikte ancak dün beraberimizde olanlar bu gazveye çıkacaktır.” dedi. Resulallah bununla kafirler Müslümanlar hakkında güç ve kuvvetleri yerindedir demelerini amaçlamıştı. Onunla birlikte bazı yaralılar da vardı. Bu yaralılar bineklerin sırtına binmişlerdi. Hamraul-Esed diye bilinen yere varıncaya kadar yollarına devam ettiler. Burası Medineden yedi mil uzaktadır. Orada pazartesi, salı ve çarşamba günleri kaldı. Yanlarından Mabed el-Huzai geçti. Huzaa, Müslümanlarıyla, müşrikleriyle Resulallahın sırlarını güzel bir şekilde saklar ve Tihamede bulunuyorlardı. Mabed, müşrik idi. Resulallaha: “Ya Muhammed, sana isabet eden, bize çok ağır geldi” diyerek yanından ayrılıp gidince Ebu Süfyan ve beraberindekilerle er-Revha diye bilinen yerde karşılaştı. Onlar tekrar Resulallah üzerine yeni bir hamle yaparak akılları sıra Müslümanları kökten kazımak istiyordu. Ebu Süfyan, Mabedi görünce: “Ne haber?” diye sordu. Mabed şöyle dedi: “Muhammed, arkadaşlarını alıp benzerini görmediğim bir kalabalıkla peşinize takılmış bulunuyor. Ashabından Uhuda katılmayanları da almış. Bunlar yaptıklarına pişman olmuşlar. Buradan ayrılmadan atlarının kafalarını görürsün.” Ebu Süfyan şöyle söyledi: “Allaha yemin ederim ki biz de onların geri kalanlarının kökünü kazımak için geri dönmeye karar vermiştik.” Bu sefer Mabed: “Sakın böyle birşey yapmayasın.” deyince, Ebu Süfyan beraberlerinde bulunanlarla birlikte istikametlerini değiştirdiler.
Ebu Süfyanın yanından Abdu Kaysa mensup bir grup atlı geçince onlara şunu söyledi: “Muhammede bir mesajımı götürün, buna karşılık ben bu develerinize Ukazda kuru üzüm yükleyeceğim” deyince om ar kabul ettiler. Ebu Süfyan onlara şöyle söyledi: “Ona, bizim köklerini kazımak için, onun ve ashabının üzerine yürümekte olduğumuzu haber verin” Bunlar da Peygamberin yanına Hamraul-Esed mevkiinde ulaştılar. Durumu haber verince, Resulallah şöyle buyurdu: “Bize Allah yeter, O ne güzel bir vekildir.” Daha sonra Nebi Medineye geri döndü. Yolda Muaviye bin el-Muğire bin Ebiı-As ile Ebu Azze Amr bin Ubeydullah el-Cuhamiyi gördü.
Ebu Azze, Hamraul-Esed denilen yerde müşriklerden geri kalmış, uykudayken onu bırakıp gitmişlerdi. Ebu Azze Bedir Günü esir edilmişti, Resulallah da onu fidyesiz olarak serbest bırakmıştı. Çünkü Nebie çok fakir olduğundan ve fazla kalabalık bir ailesi olduğundan şekvada bulunmuştu. Resulallah Ondan, hiçbir şekilde kendisine karşı savaşmayacağına ve savaşanlara yardımcı olmayacağına dair söz almıştı. Buna rağmen Uhud Savaşında müşriklerle birlikte savaşa katılmış ve onları Müslümanlara karşı kışkırtmıştı. Resulallah huzuruna getirilince, bu sefer: “Ya Muhammed, beni bırak, ihsan buyur” dedi. Nebi: “Mümin, aynı delikten iki defa sokulmaz” diye buyurarak öldürülmesini emretti.
Hamzanın burnunu kesen ve başkalarıyla birlikte Hamzaya müsle yapan kişi olan Muaviye bin el-Muğire bin Ebul-As bin Umeyyeye gelince, yolunu şaşırmıştı. Sabah olunca, Osman bin Affanın evine vardı. Onu gören Osman: “Beni de helak ettin, kendini de helak ettin” deyince, Muaviye: “Sen akrabalık itibariyle onlara benden daha yakınsın. Beni himayene alırsın diye yanına geldim.” Osman Onu evinin içerisine aldı ve Resulallahın yanına şefaatte bulunmak üzere gitti. Resulallahın şöyle buyurmakta olduğunu duydu: “Muaviye, şu anda Medinededir, onu arayıp bulunuz.” Muaviyeyi gidip Osmanın evinden çıkardılar ve Peygamberin yanına getirince Osman şöyle dedi: “Seni hak ile gönderene yemin olsun, ben sadece ona eman istemek için yanına geldim, bana bağışla.” Bunun üzerine Nebi Onu Osmana bağışladı. Üç gün süre tanıdı ve üç günden sonra Medinede kalacak olursa kesinlikle öldüreceğine dair yemin etti. Bunun üzerine Osman: “Hazırlıklarını tamamlayıp buradan git” dedi.
Resulallah Hamraul-Esed diye bilinen yere vardı. Muaviye Peygamberin haberlerini toplamak üzere bekledi. Dördüncü gün olunca Nebi şöyle buyurdu: “Muaviye henüz yakındır, uzak değildir. Onu arayınız.” Bunun üzerine Zeyd bin Harise ile Ammar peşine takıldılar veel-Hama denilen yerde yetişip öldürdüler.
Sözü edilen bu Muaviye Abdülmelik bin Mervan bin el-Hakemin anne bir dedesidir.
Yine hicretin üçüncü yılının Ramazan ayının ortalarında (625 Şubat sonu ile Martın başı) Alinin oğlu Hasan dünyaya gelmiştir. Yine aynı yılda Hazreti Fatıma Hazreti Hüseyine hamile kalmıştır. Doğum yapması ile hamileliği arasında elli günlük bir süre vardır.
Yine aynı yılın Şevval (17 Mart-14 Nisan) ayında Abdullah bin Übeyyin kızı, Abdullah bin Hanzalaya meleklerin yıkadığı kişi olan Ebu Amirden hamile kalmıştır.