"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Kureyşin muhacirlerin geri verilmesi için necaşiye elçiler göndermesi

Kureyşliler muhacirlerin Habeşistanda rahat ve güvenlikte olduklarını Necaşinin iyiliklerde bulunup sohbetlerinde bulunduğunu işitince kendi aralarında toplanıp durumu görüştüler ve Amr bin el-As ile Abdullah bin Ebu Umeyyeyi Necaşiye ve ileri gelen arkadaşlarına pek çok hediyelerle birlikte gönderdiler. Amr ile Abdullah hediyelerini takdim ettikten sonra Necaşinin yakınlarına şunları söylediler: “Bizim aramızda bazı akılsız kimseler kendi kavimlerinin dinlerini bıraktıkları gibi kralın dinine de girmediler. Bizim de sizin de bilmediğiniz bir din çıkarıp ortaya attılar. Bizleri kavimlerinin en şereflileri onları alıp geri götürmek üzere hükümdara göndermiş bulunuyor. Eğer hükümdar ile onlar hakkında konuşacak olursak siz ileri gelenler olarak hükümdara onlarla konuşmaksızın bizimle geri göndermesini öğütleyiniz.” Böylelikle Necaşinin Müslümanların sözünü dinleyip onları geri vermeyeceğinden korkmuş oldular. Necaşinin yakınları da onlara bu konuda istedikleri yardımı yapacaklarına dair söz verdiler.
Daha sonra Abdullah ile Amr, Necaşinin huzuruna çıktı ve söyleyeceklerini söylediler. Onun arkadaşları Müslümanları bu iki kişiye teslim etmesini söylediler. Fakat Necaşi bu söze kızdı ve şunları söyledi: “Allaha yemin ederim ki benim himayemi isteyen, benim ülkeme yerleşen ve başkalarına beni tercih ederek seçen kimseleri onları yanıma çağırıp bu iki kişinin haklarında söyledikleri ile ilgili olarak ne dediklerini sormadan teslim etmeyeceğim. Eğer bu iki kişinin söyledikleri doğruysa onları bunlara veririm. Aksi halde hiçbir şekilde onları vermeyecek, bilakis koruyacak ve onları güzelce himaye edeceğim.”

Necaşi, Peygamberin ashabını çağırarak gelmelerini söyledi.
Onlar da huzura geldiler. İster hoşuna gitsin, isterse gitmesin her konuda doğruyu söyleyeceklerine karar vermişlerdi. Onların adına Cafer bin Ebi Talib sözcülük ediyordu. Necaşi onlara sordu: “Kavminizden sizin ayrılmanıza neden teşkil eden ve sizi ne benim dinime ne de başkasının dinine girmekten alıkoyan bu din nedir?”
Cafer der ki: “Ey hükümdar, bizler cahiliye toplumu idik. Putlara tapardık, leş yerdik, her türlü kötülüğü yapardık. Akrabalık bağlarına riayet etmez, komşularımıza ve himaye ettiklerimize kötü davranırdık. Bizim güçlümüz zayıf olanımızı ezerdi. Bu halde iken Allahu Teala bize bizim aramızdan, nesebini, doğruluğunu, emanetini ve iffetini tanıdığımız bir Resul gönderdi. Bu Resul bizleri Allahın tevhidine, Ona hiçbir şeyi ortak koşmamaya ve o ana kadar taptığımız putları terk etmeye çağırdı. Doğru söylemeyi, emaneti sahiplerine vermeyi, akrabalık bağlarına dikkat etmeyi, komşuluk ve himaye ilişkilerinin gereğini güzelce yerine getirmeyi, haramlardan ve kan dökmekten uzak kalmayı emretti. Bizi ahlaksızlıktan, yalan söylemekten, yetimin malını yemekten alıkoydu. Nehyetti. Bize namaz kılmayı, oruç tutmayı emretti.” diyerek İslamın diğer emir ve buyruklarını sayıp döktü. Ondan sonra: “İşte biz Ona iman ettik. Onun dediğini kabul ettik. Onu tasdik ettik. Bize haram kıldığı şeyleri haram, helal kıldığı şeyleri de helal kabul ettik. Bizim kavmimiz bize saldırdı, bize hücum etti. Bizlere işkence yaptılar, tekrar putlara tapmak için bizleri dinimizden döndürmek istediler. Ne zaman ki bize baskın çıktılar ve zulmettiler bizimle dinimiz arasında engel teşkil etmeye başladılar, işte o zaman senin ülkene geldik. Seni başkalarına tercih ettik ve ey hükümdar, senin yanında zulme uğramamayı ümit ettik. ”
Necaşi: “Peki Allahın size bildirdiği şeylerden herhangi bir şey biliyor musunuz?” diye sordu. Bunun üzerine Cafer: “Evet” dedi ve “Kaf-Ha-Ya-Ayn-Sad” diye başlayan Meryem suresinden bir miktar okudu. Necaşi ve yanındaki din adamları bunun üzerine ağladılar ve Necaşi şunları söyledi: “Gerçek şu ki bu söylediklerinizle İsanın getirdikleri aynı kaynaktan fışkırmaktadır. Haydi, çıkınız Allaha yemin ederim ki sizleri bu iki elçiye teslim etmeyeceğim.”
Abdullah ile Amr Necaşinin yanından çıkarken Amr şöyle dedi: “Allaha yemin ederim; yarın Ona öyle birşey söyleyeceğim ki onların canlısını bile ortada bırakmayacak.” Bunun üzerine Abdullah -ki Amrdan daha bir merhametli idi-: “Hayır sakın yapma, onların bizimle akrabalıkları vardır.” dedi.
Ertesi günü Necaşiye Amr şöyle dedi: “Bunlar İsa bin Meryem hakkında çok ağır sözler söylüyorlar.” Bunun üzerine Necaşi onlara haber gönderip Mesih hakkında ne söylediklerini sordu. Cafer şöyle dedi: “Biz Onun hakkında Peygamberimizin getirdiği şeyleri söylüyoruz. O, Allahın kulu ve ruhu, tertemiz bakire Meryeme bıraktığı kelimesidir.” Bunun üzerine Necaşi yerden bir çöp alarak şöyle dedi: “İsanın senin söylediklerinden bu çöp kadar bir eksiği veya bir fazlalığı yoktur.” Bu sefer yanındaki patrikleri hırslarından solumaya başlayınca Necaşi onlara dönüp: “Hırsınızdan solusanız bile bu böyledir.” dedi ve Müslümanlara da: “Haydi gidiniz, siz burada güvenlik içindesiniz. Bir dağ altınım olması karşılığında sizden birinize bir eziyet yapmak istemiyorum” dedikten sonra Kureyşin hediyelerini geri çevirerek şöyle dedi: “Yüce Allah benden rüşvet almadı ki sizden alayım. Benim için insanlara itaat etmedi ki ben de Ona karşı onlara itaat edeyim.” Böylece Müslümanlar oraya en hayırlı bir yurtmuş gibi yerleştiler.
Habeşistanda bir kişi daha ortaya çıkarak Necaşiden hükümdarlığını almak istedi. Müslümanlara bu iş çok ağır geldi. Necaşi kendisine isyan eden bu kişiyle savaşmak üzere yola çıktı. Müslümanlar da sonucu öğrenmek üzere Zübeyr bin Avvamı göndermişlerdi. Geri kalanlar da Necaşinin muzaffer olması için dua ediyorlardı. Sonunda da Necaşi muzaffer oldu. Necaşinin kazandığı zafer dolayısı ile hiçbir şeye bu kadar sevinmemişlerdi.
Onun “Allah benden rüşvet almadı” şeklindeki sözünün manasıyla ilgili olarak şöyle denildi: “Necaşinin babasının Necaşiden başka çocuğu yoktu. Buna karşılık ise amcasının on iki oğlu vardı. Habeşliler birbirlerine şöyle dediler: “Necaşinin babasını öldürüp onun kardeşini yerine hükümdar geçirsek daha iyi olur. Çünkü onun bundan başka hiçbir çocuğu yoktur. ”
Bunun üzerine Necaşinin babasını öldürüp yerine amcasını hükümdarlığa geçirdiler. Bir süre bu şekilde devam ettiler. Necaşi de amcasının yanındaydı. Çok akıllıydı. Amcasını etkilemeye başlamıştı bile. Bunun üzerine Habeşistanlılar babasını öldürmeleri karşısında kendilerini öldürmelerinden korktuklarından amcasına gidip: “Ya Necaşiyi öldür ve yahut da onu aramızdan çıkart, biz ondan korkuyoruz” dediler. Necaşinin amcası onu istemeyerek ülkesinden çıkardı. Çarşıya götürüp altı yüz dinar karşılığında bir tacire sattılar. Tacir Onu alıp bir gemiye koydu ve yola çıktı. Akşam olunca büyük bir bulut geldi ve amcasının üzerine bir yıldırım indirdi. Habeşistanlılar amcasının çocuklarının yanına gittiler bir de ne görsünler onlarda da bir hayır kalmamış. Böylelikle hayrete düştüler. Aralarından biri dedi ki: “Allaha yemin ederim ki işinizi Necaşiden başkası düzeltemez. Eğer Habeşliler hakkında iyi bir şey düşünüyorsanız yetişip bulunuz. ”
Onu aramaya koyuldular. Sonunda bulup tekrar hükümdarlığa geçirdiler. Bu sefer tacir onlara: “Ya bana malımı geri verirsiniz, ya da bu konuda ben Onunla konuşurum” diye söyleyince Habeşistanlılar: “Konuş, söyle” dediler. Tacir Necaşiye: “Ey hükümdar, ben altı yüz dirhem karşılığında bir köle satın aldım. Sonra da bu köleyi ve bu malı da benden aldılar” dedi. Necaşi: “Ya almış olduğunuz parayı geri verirsiniz veYahut da bu köle bu tacirin elini tutarak Onun istediği yere gider.” Bunun üzerine Habeşistanlılar tacire parasını verdiler. İşte Onun bu sözünün anlamı budur. Bu hadise de Necaşinin adaletli ve dindarca uygulamasının ilki oldu.
Ravi der ki, Necaşi öldükten sonra uzun bir süre Onun kabri üzerinde bir nur görülüyordu.
Ebu Cehil birgün Resulallahın yanından geçiyordu. Resulallah Safanın yakınında oturmaktaydı. Onu rahatsız etti, hakarette bulundu, saldırdı ve dinini de kötüledi. Abdullah bin Cüdanın evinde bulunan bir cariyesi de bu sözleri işitiyordu. Daha sonra Ebu Cehil yanından çekip gitti ve Kabenin yakınında bulunan Kureyşin toplantı meclisinde oturdu. Aradan bir süre geçmeden Hamza bin Abdülmuttalib avından yayını kuşanmış olarak çıkageldi. Hamza avdan geldiğinde Kabeyi tavaf etmeden ailesinin yanına gitmezdi. Kureyşin toplantı yerlerinde bir süre durur, onlara selam verir ve onlarla konuşurdu. Kureyşlilerin en güçlüsü ve zulme karşı en idi. Bu cariyenin yanından geçerken Resulallah oradan ayrılıp evine gitmişti. Cariye Hamzaya: “Ey Ebu Umare, kardeşinin oğlu Muhammedin Hişamın oğlu EbuI-Hakemden çektiklerini bir görseydin! EbuI-Hakem senin yeğenine küfretti ve ona üzücü hakaretlerde bulundu. Sonra da çekip gitti. Buna karşılık Muhammed Ona hiç birşey söylemedi.” Bunun üzerine Hamza kızıp köpürdü. Çünkü Allah ona oldukça üstün ve değerli bir şeref vermişti. Daha önce Kabeyi tavaf etmek isterken Ebu Cehile karşı saldırmak için de hazırlandı. Mescide girdiğinde Ebu Cehilin oturmakta olduğunu gördü. Üzerine yürüyerek elindeki yayı ile kafasına vurdu. Görülmemiş bir şekilde kafasını yaralayarak: “Ben Onun dini üzere oldum ve dediklerini söylediğim halde sen Ona küfür edip hakaret mi edersin?” diye çıkıştı ve şöyle devam etti: “Gücün yetiyorsa bana bir karşılık ver!”
Mahzumoğullarından bir grup ayağa kalkarak Ebu Cehile yardım etmek istediler fakat, Ebu Cehil: “Hayır Ebu Umareyi bırakın, ben Onun kardeşinin oğluna çok çirkin bir şekilde küfrettim” diyerek onları yatıştırdı. Böylelikle Hamza da Müslüman olmuş oldu.

Hamza Müslüman olduktan sonra Kureyş, Resulallahın artık güçlendiğini ve Hamzanın Onu koruyacağını bildi. Bu nedenle o zamana kadar yapmakta oldukları bazı şeyleri yapmamaya başladılar.
Bir gün Nebiin sahabeleri bir arada toplanmışken: “Kureyş şimdiye kadar karşısında açıkça Kuran okunduğunu görmedi. Onların önünde açıkça Kuran okuyacak kim vardır?” diye konuştular. Bunun üzerine İbn Mesud ayağa kalkarak, “Ben” dedi. Sahabeler: “Bizler sana bir zarar gelmesinden korkarız, kendisini koruyacak bir aşireti olan birisinin bunu yapmasını diliyoruz” dedilerse de İbn Mesud: “Beni Allah koruyacaktır” diye cevap verdi. Sonra, kuşluk vakti Kureyş in yanına gitti. Kureyş in toplantı meclislerine gelerek, yüksek sesle er-Rahınan suresini okudu. Kureyş, Onun Kuran okumakta olduğunun farkına varınca, hep birlikte üzerine saldırdı. Daha sonra İbn Mesud arkadaşlarının yanına gitti. Yüzünde bir yara almıştı. Arkadaşları: “İşte senin için korkumuz buydu” dediler. Buna karşılık İbn Mesud: “Allahın düşmanları bugün gözümde küçüldükleri kadar hiçbir zaman küçülınemişlerdir, arzu ederseniz yarın da aynı şeyi yaparım.” dedi. Arkadaşları: “Hayır bu kadarı senin için yeterlidir. Sen onların hoşuna gitmeyen şeyleri söylüyorsun.” dediler.