Resulallahın kendisi Allah katındaki yeri ve amcası Ebu Talib dolayısı ile sağlık ve afiyet içerisinde olmasına rağmen ashabına isabet eden bela ve musibetleri görüp bunları önleyecek takatı da kendisinde bulamayınca onlara şöyle dedi: “Yüce Allah, sizleri içinde bulunduğunuz bu durumdan kurtarıncaya ve size bir çıkış yolu gösterinceye kadar Habeşistana çıkıp gitseniz. Çünkü orada hiç kimseye zulmetmeyen bir kral varmış.”
Bunun üzerine Müslümanlar fitne korkusuyla ve dinleri uğruna Allaha kaçmak suretiyle Habeşistana gitmek üzere yola koyuldular. Böylelikle bu İslam tarihinin ilk hicreti oldu. Hicret edenler arasında Osman bin Affan ve eşi Peygamber Efendimizin kızı Rukiyye ile birlikte Ebu Huzeyfe bin Utbe bin Rabia ve eşi Sehle bint Süheyl, Zübeyr bin el-Avvam ve başkaları vardı. Erkeklerin toplam sayısı on idi. On bir erkek ve dört kadındır, diyenler de vardır. Bunlar peygamberliğin beşinci yılının Recep Ayında yola çıkmışlardı ki İslam davetinin açıkça bildirilmesinin ikinci yılına tesadüf eder. Şaban ve Ramazan ayları boyunca orada kaldılar.
Peygamberliğin beşinci yılının Şevval ayında oradan Mekkeye geri döndüler. Bunların Mekkeye Peygamberin yanına dönmelerinin nedeni şudur: Nebi kavminin uzak kalışını görünce, bu durum ağır gelmiş ve Allahın kendilerini yaklaştıracak bir şeyler takdir buyurmasını içinden geçirmişti. Bunun üzerine Yüce Allah:Battığı dem yıldıza andolsun dan itibaren:Siz Latı, Uzzayı ve diğer bir üçüncüleri olan Menatı gördünüz mü? (Necm 1 ve 20 arası) mealindeki ayetleri indirdi. Nebi bu şekilde kendi içinden temennide bulunurken Şeytan Onun söylediği zehabım uyandıracak şekilde yüksek sesle şunları okudu: “İşte bunlar yüce putlardır. Ve onların şefaatleri umulur.” Kureyş bunları işitince sevindi. Müslümanlar da Resulallahın bunu söylediği kanaatine kapıldılar. Onlar hiçbir şekilde bunun vehim olduğunu veya Resulallahtan bir vehim veya yanılma eseri olarak ortaya çıktığını hatırlarına getirmediler. Peygamber Efendimiz secde etme ayetine varınca, Müslümanlar da müşrikler de onlarla birlikte secde etti. Yalnız müşriklerden Velid bin Muğire yaşımn ileri olması nedeniyle secde edemediğinden bir avuç kum alıp almna değdirdi. Sonra da halk dağıldı. Durum Habeşistandaki Müslümanlara “Kureyş Kabilesi Müslüman oldu” şeklinde vardı. Bunun üzerine bir grup Müslüman geri dönerken öbür grup Habeşistanda kaldı. Cebrail, Resulallaha gelip okunan şeylerden onu haberdar etti. Resulallah, oldukça üzüldü ve korkuya kapıldı. Bunun üzerine Yüce Allah şu mealdeki buyruklarını indirdi:Biz senden evvel hiçbir Resul, hiçbir Nebi göndermedik ki O (bir şey) arzu ettiği zaman şeytan onun dileği hakkında mutlaka (bir fıtne meydana) atmış olmasın. (Hac 52). Böylece Resulallahın üzüntüsü ve korkusu da gitmiş oldu.
Kureyş, Müslümanların üzerindeki baskısını daha da arttırdı. Habeşistanda bulunan Müslümanlar, Mekkeye yaklaşınca, Mekkelilerin Müslüman olduğu haberinin asılsız olduğunu anladılar. Bunun üzerine ya gizli olarak ya da bir başkasının himayesini alarak Mekkeye girebildiler. Osman, Ebu Uhayha Said bin As bin Umeyyenin himayesine girerek güvenliğini elde etmiş oldu. Ebu Huzeyfe bin Utbe de babasının himayesine girdi. Osman bin Mazun Velid bin Muğirenin himayesinde Mekkeye girdi. Daha sonra: “Ben, bir müşrikin himayesinde mi olacağım? Allahın himayesi bundan daha üstündür.” diyerek onun himayesini geri çevirdi.
Bu sırada Lebid bin Rabia Kureyşe şu sözlerini okumaktaydı: “Haberiniz olsun Allahın dışında olan her şey batıldır” Bunun üzerine Osman bin Mazun: “Doğru söyledin” dedi. Bu sefer Lebid: “Her bir nimet mutlaka zeval bulacaktır” deyince bu sefer Osman bin Mazun: “Yalan söyledin, çünkü cennetin nimetleri asla zeval bulmaz” dedi. Bu sefer Lebid: “Ey Kureyşliler, sizin meclisleriniz eskiden böyle değildi. Böyle akılsızca iş sizin yaptığınız işler değildi.” diye çıkışınca hazır bulunanlar Osmanın durumunu ve himayesini haber verdiler. Muğirenin oğullarından birisi kalkıp Osmanın gözüne bir darbe indirdi. Velid, himayesini daha önce reddetmiş olduğundan buna sevindi ve sonra da Osmana: “Sen hiç bu duruma da düşmeyebilirdin” dedi. Osman: “Bu gözümün başına gelenin aynısını öbür gözüm de arzu eder. Çünkü o da ona muhtaçtır” dedi. Velid: “Tekrar benim himayeme girmek ister misin?” deyince Osman: “Allahtan başkasının himayesine girmiyorum” der. Bu sefer Saad bin Ebi Vakkas ayağa kalkıp Osmanın güzüne tokat vuranın burnunu kırdı. Bir görüşe göre bu İslam tarihinde dökülen ilk kandır.
Böylece Müslümanlar Mekkede kaldılar, türlü eziyet ve işkenceler yine devam ediyordu. Bu durumu görünce Habeşistana ikinci defa hicret ettiler. Cafer bin Ebi Talib ve diğer Müslümanlar peşpeşe Habeşistana göç ettiler. Bu şekilde göç edenlerin toplamı seksen iki erkeği buldu. Peygamber Mekkede kalıyor ve gizli, açık insanları Allahın yoluna davet ediyordu. Kureyş Onun bu durumundan kurtulamayacağını anlayınca, sihirbazlıkla, kahinlikle, şairlikle ve delilikle itham etmeye başladı. Onun söylediğini dinlemekten çekindikleri kimseleri Onunla temas kurmaktan alıkoymaya çalıştılar.
Onların bu konuda vardıkları en ileri noktayı ifade etmek üzere Amr bin As şöyle diyor: “Kureyş, bir gün el-Hicr diye bilinen Kabenin yakınındaki yerde toplanmıştı. Peygamberin ve kendilerine yaptıklarının sözünü ettiler ve bu işte kendilerinin çok sabırlı davrandıklarım dile getirdiler. Onlar bu şekilde konuşurken Nebide çıkageldi. Rüknü istilam edinceye kadar yanlarına yaklaştı, daha sonra tavaf etmeye başladı, Ona bazı sözler söylediler. Bunun etkisini Onun yüzünde gördüler. Fakat O, işine devam etti. İkinci defa yanlarından geçince aynı şekilde bir daha aynı sözleri söylediler, üçüncü defa bunu tekrarladılar. Bunun üzerine Nebi: “Ey Kureyşliler, işitiyor musunuz? Muhammedin nefsini elinde bulundurana yemin ediyorum ki, ben size kesmekle gelmiş bulunuyorum.” Amr konuşmasına devam ederek: “Sanki tepelerine kuş konmuş gibi oldular. Onların en şiddetli düşmanlık yapanları bile en güzel şekilde ona karşılık vermeye başladı. Resulallah de yanlarından ayrılıp gitti. Ertesi günü olunca yine el-Hicr diye bilinen yerde toplandılar. Biri ötekine şöyle dedi. “Dün size yaptıklarından söz ettiniz, fakat hoşunuza gitmeyen bir şey söyleyince de bırakıverdiniz.” Onlar bu şekilde iken Resulallah yine çıkageldi. Hepsi tek bir hareketle tek adammış gibi üstüne atıldılar ve Ona: “Böyle böyle söyleyen sen misin?” diye söylenmeye ve vurmaya başladılar. Nebi: “Evet bunu söyleyen benim” diye cevap verdi. Ukbe bin Ebi Muayt Onu cübbesinden yakaladı. Bu sefer Ebu Bekir es-Sıddık ağlayarak ayağa kalktı:Yazıklar olsun size. Sizler Rabbim Allahtır diyen bir kimseyi öldürür müsünüz? (Mümin 28) mealindeki ayeti okudu.
İşte Kureyşin zulmü bu dereceye varmıştı.