"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Peygamberin Hatice ile nikahlanması

Resulallah kendisi yirmi beş yaşında iken Hatice bint Huveylidi nikahladı, Hatice ise o sırada kırk yaşında idi.
Bunun sebebine gelince: Hatice bint Huveylid bin Esed bin Abdüluzza bin Kusayy, büyük bir şeref ve mala sahip ticaret yapan bir kadındı. Malıyla erkekleri ücretle yanında çalıştırır, onlarla belirli bir pay üzerinde anlaşarak ortaklık yapardı. Kureyş de (zaten genelde) ticaretle uğraşırdı. Resulallahın, doğru sözlü son derece güvenilir ve güzel bir ahlaka sahip olduğu haberini alınca, ona haber göndererek, Şama ticaret etmek üzere malıyla birlikte kölesi Meysere eşliğinde gitmesi teklifinde bulundu ve başkasına verdiğinden daha fazla bir hisseyi ona vereceğini söyledi. Resulallah, bu teklifini kabul etti ve Meysere ile birlikte Şama varıncaya kadar yolculuklarını sürdürdüler. Resulallah, bir rahibin manastırı yakınlarındaki bir ağacın gölgesine oturdu. Rahip kafasını dışarı çıkartıp Meysereye: “Bu kim?” diye sordu. Meysere: “Bu bir Kureyşlidir” diye cevap verdi. Bunun üzerine rahip şöyle dedi: “Bu ağacın altına peygamber olmayan bir kimse oturmamıştır. ”
Daha sonra Resulallah mallarını sattı, alacağını da alıp geri döndü. Öğle sıcağı bastırdığında, Meysere, Peygamberin devesi üzerinde olduğu halde iki melek tarafından gölgelenerek güneşin sıcağından korunduğunu görüyordu. Mekkeye geldiklerinde, Hatice çok büyük bir kar sağladığını gördü. Meysere de Ona, Rahibin söylediklerinden ve iki meleğin onu gölgelendirmesinden söz etti.
Hatice yüce Allahın kendisine verdiği şeref ve haysiyetle birlikte kararlı, akıllı ve şerefli idi. Resulallaha haber göndererek kendisiyle evlenmek teklifınde bulundu. Kureyşin nesep itibariyle en soylu kadını, en zenginleri ve en şereflileri idi. Onun tüm kabile halkı da, ellerine öyle bir imkan geçtiği takdirde, onunla evlenmeye can atardI. Peygambere haber gönderince, o da durumu amcalarına söyledi. Onunla birlikte Hamza bin Abdülmuttalib, Ebu Talib ve diğer amcaları gitti. Huveylid bin Esedin evine vardılar ve Haticeyi istediler. Nebi onunla evlendi ve (İbrahim hariç) bütün çocukları ondan oldu. İsimleri şöyledir: Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Külsum, Fatıma, Kasım (Kasım adıyla, yani Ebul-Kasım diye künyelenirdi), Abdullah, Tayyib ve Tahir, Abdullah, İslam geldikten sonra doğmuş ve Tayyib ile Tahir diye bilinen de Odur denilmiştir. Kasım, Tayyib ve Tahir, İslamdan önce öldüler. Diğer tüm kızları ise, İslamın zuhurunu görmüş, Müslüman olmuş ve Onunla birlikte hicret etmişlerdir.
Denildiğine göre (Haticeyi) evlendiren, amcası Amr bin Eseddir.

Babası da Ficar Savaşından önce vefat etmiştir. Vakıdi der ki: “Doğrusu da budur. Çünkü babası Ficar Savaşından önce vefat etmiştir.”
Haticenin o sıralardaki evi bugün kendisinin adıyla bilinen evdir.
Denildiğine göre, Muaviye onu satın alıp namaz kılınan bir mescit haline getirmiştir.

Hatice ile Peygamber arasında aracılık görevini Yala bin Münyenin kız kardeşi Nefise bint Münye yapmış idi. Mekkenin fethi gününde Müslüman olmuş, Resulallah ona iyilik ve ikramda bulunmuştu.Hilful-FUDUL
İbn İshakın dediğine göre, Cürhüm ve Katura kabilelerinden birkaç kişi vardı ki onlar: Fudayl bin el-Haris el-Cürhumi, Fudayl bin Vedaa el-Katuri, Mufaddal bin Fedale el-Cürhümi diye bilinmekteydiler. Bunlar bir araya gelip, Mekke vadisinde hiçbir zalimi barındırmamak üzere sözleştiler ve şöyle dediler:
“Allah, bu beldenin hakkını çok büyük gördüğünden başka türlü olamaz.” Amr bin Avf el-Cürhümi der ki:Fudul yeminleşip sözleştiler, Mekkede zalim kalmayacak, dediler. Bu iş üzerine antlaştılar, teminat verdiler. Bu nedenle, aralarında “himayede” olan da, iyilik gören de esenliktedir.
Daha sonra bu durum tarihe karıştı ve Kureyş arasında bundan yalnızca sözü edilir oldu.

Daha sonraları, Kureyşin bir takım kabileleri tekrar aynı anlaşmaya yürürlük kazandırmaya çağrıda bulunarak şerefi ve yaşı dolayısıyla Abdullah bin Cüdanın evinde sözleştiler. Bu toplantıya, Haşimoğulları, Muttaliboğulları, Esed bin Abdil-Uzzaoğulları, Zühre bin Kilaboğulları ile Teym bin Murreoğulları katılmıştı. Bunlar şu hususlar üzerinde anlaşıp akidleştiler:
“Mekkede ister yerli halkından isterse yabancılardan olsun karşılaştıkları her bir mazlumun mutlaka yanında yer alacak, hakkı kendisine geri verilinceye kadar onunla birlikte olacaklardı.”
Kureyş, bu antlaşmayaHilful-Fudul. adını verdiler. Bu antlaşmada Resulallah de bulunmuştu. Yüce Allah ona peygamberlik verdikten sonra şöyle demişti: “Amcalarımla birlikte Abdullah bin Cudanın evinde öyle bir antlaşmaya şahit oldum ki, onu kırmızı tüylü develere bile değişmem. İslam geldikten sonra da bu antlaşmanın gereğini yerine getirmek üzere çağırılacak olursam, kesinlikle yerine getiririm.”
İbn İshakın anlattığına göre, Muhammed bin İbrahim bin el-Haris etTeymi şöyle demişti: “Hüseyn bin Ali bin Ebi Talib ile Velid bin Utbe bin Ebi Süfyan arasında bir mal ile ilgili olarak bir anlaşmazlık çıkmıştı. Velid de o sıralarda Amcası Muaviye tarafından Medine Emiri olarak görev yapmaktaydı. Elindeki otorite dolayısıyla Velid, bu işi savsaklamaya koyuldu. Bunun üzerine Hüseyn ona şöyle dedi: “Allaha yemin ederim, ya bana hakkımı verirsin, yahut kılıcımı alarak Resulallahın mescidinde dikilir, Hilful-Fudulun gereğinin yerine getirilmesi çağrısında bulunurum. Abdullah bin ez-Zübeyr de orada hazır bulunuyordu. Bunu duyunca şöyle dedi:Ben de Allaha yemin ederim, eğer bu antlaşmayı ileri sürerek çağrıda bulunursa, onun çağrısını kabul ederim. Ta ki hakkı kendisine verilinceye, ya da bizler bunun için ölünceye kadar. el-Misver bin Mahreme ez-Zühri de, Abdurrahman bin Osman bin Abdullah et-Teymi de bunu işitince aynı şeyleri söylediler. Velid, durumdan haberdar olunca, Hüseyini razı edecek şekilde hakkını verdi.”