Abdülmuttalibin Zemzem Kuyusunu kazmasının nedenine gelince, bu konuda dedi ki: “Ben (Kabenin) Hicr denen mevkiinde uyuyorken, rüyamda birisi gelip bana:Taybeyi kaz, dedi. Ben kendisine:Taybe nedir? diye sordum. Fakat o çekip gitti. Ertesi gün yine aynı yerde uyumaya gittim. Bu sefer o kişi gelip bana:Berreyi kaz, dedi. Ben ona:Berre dediğin nedir? diye sordum. Fakat adam gitti. Bir ertesi gün olunca yine aynı yere uyumaya gittim. Uyudum, adam yine gelip bana:Madnunayı kaz. dedi. Ben kendisine:Madnuna dediğin nedir? diyeSordum. Fakat o, yine çekip gitti. Aradan bir gün daha geçince daha önce uyuduğum yere yine gittim ve uyudum. Adam yine bana gelip:Zemzemi kaz, dedi.Çünkü sen orayı kazıyacak olursan, pişman olmazsın. Bu sefer ben ona:Zemzem dediğin nedir? diye sordum. Adam bana şunları söyledi:O, senin büyük atanın mirasıdır. Bu kuyu ebediyyen kurumaz ve eksilmez. Bütün hacıların su ihtiyacını karşılar. O, deve kuşu sürüsü gibi boldur. O, bir miras ve sağlam bir düğüm olacak. Senin bildiğin bir takım şeyler gibi değildir. O, (kurbanların) kanları ve tersleri dökülen yerin arasındadır. Alaca kanatlı bir karga orayı gagalar. Orada bir karınca yuvası da vardır.”
Böylelikle kuyunun durumunu ve yerini kendisine açıklayıp onun doğru söylediğine kanaat getirince, yanına oğlu Harisi de alarak kazmasıyla oraya gitti. O zamanlar ondan başka bir çocuğu da yoktu. Kureyşin putlarına kurban kestiği yer olan İsaf ve Naile adlı putların arasında kazmaya başladı. (Rüyasında kendisine tarifi yapılan) karganın orada gagalamakta olduğunu gördü. Abdülmuttalib, kuyunun örülmüş duvarım görünce tekbir getirdi. Kureyş, onun istediğini bulduğunu anladı. Bunun üzerine kalkıp yanına gittiler ve ona şöyle dediler: “Bu, babamız İsmailin kuyusudur. Bunda bizim de bir hakkımız vardır. Bizi de seninle birlikte ortak yap.” Fakat Abdülmuttalib: “Hayır, kabul etmem. Bu işe, sizin aranızda yalnız ben seçilmiş bulunuyorum.” dedi. Kureyş Ona: “Bu konuda seninle anlaşmazlığımızı çözmedikçe, bu işi yapmana imkan vermeyeceğiz.” dedi. Abdülmuttalib onlara: “O zaman benimle sizlerin arasında hüküm vermek üzere dilediğiniz kimseyi hakem yapınız.” dedi. Onlar da: “Saad bin Hüzeymin kadın olan kahineleri aramızda hakem olsun” dediler. Bu kahine de Şam dolaylarında bulunuyordu.
Abdülmuttalib, yanında Abdu Menaf oğullarından bir grup ile birlikte yola koyuldu. Kureyşin her bir kolundan bir kişi de onlarla beraber yola çıktı. Hicaz ile Şam arasında bir yerde, Abdülmuttalibin ve arkadaşlarının suyu tükendi. O derece susadılar ki, kesin olarak öleceklerine kanaat getirdiler. Beraberlerinde bulunan diğer Kureyşlilerden su istediler. Fakat kimse onlara su vermedi. Bunun üzerine arkadaşlarına sordu: “Ne yapmamızı uygun görürsünüz?” Onlar: “Bizim görüşümüz senin görüşüne bağlıdır. Ne arzu ediyorsan, emret.” dediler. Abdulmuttalib onlara: “Görüşüm şudur: Herbiriniz kendisi için bir çukur kazsın. Birimiz öldükçe, diğer arkadaşları üstünü örter. Böylelikle son olarak ölenimiz, tüm arkadaşlarını gömmüş olur. Bir kişinin yitirilmesi, bir kafilenin yitirilmesinden daha kolay birşeydir.” dedi. Onunla birlikte olanlar: “Görüşün çok güzel” dediler. Sonra da Abdülmuttalibin kendilerine verdiği emri yerine getirdiler.
Daha sonra Abdülmuttalib, arkadaşlarına şöyle dedi: “Bizlerin kendimizi bu şekilde ölüme teslim etmemiz ve kendimiz için bir çıkar yol aramayışımız, Allaha yemin ederim ki, acizliğin ta kendisidir.” Daha sonra oldukları yerden ayrıldılar. Beraberlerinde bulunan Kureyş Kabilesinin diğer üyeleri ise, onların ne yapacaklarına bakıp duruyorlardı. Abdülmuttalib bineğine bindiğinde, bineğinin ayağını kaldırdığı yerden çok tatlı bir su kaynağı çıktı. Abdülmuttalib ve arkadaşları tekbir getirdiler. Oradan su içtiler ve kırbalarını doldurdular. Daha sonra da Kureyşin diğer kabilelerinden olan kişileri çağırarak: “Suya gelin Allah bizim su ihtiyacımızı gidermiş bulunuyor.” dedi. Onunla birlikte olan arkadaşları: “Hayır, onlara su vermeyeceğiz. Çünkü onlar da bize su vermemişlerdi.” dediler. Ancak Abdülmuttalib onlara kulak asmadı ve: “O takdirde biz de onlar gibi oluruz. ” dedi. Beraberlerinde bulunan Kureyşliler geldi, su içti ve kaplarını doldurdu, sonra da şöyle dediler: “Ey Abdülmuttalib, Allaha yemin ederiz, Allah, senin lehine ve bizim aleyhimize hüküm vermiş bulunuyor. Allaha yemin ederiz, ebediyyen Zemzem konusunda seninle anlaşmazlık çıkartmayacağız. Bu çölde sana bu suyu veren, sana Zemzemi verenin kendisidir. O halde, dosdoğru su verme işine geri dön. ”
Böylelikle kadın kahinenin yanına gitmekten vazgeçerek geri döndüler ve onun Zemzem kuyusunu kazmasına karışmadılar.
Abdülmuttalib, kuyunun kazma işini bitirince, Cürhümilerin oraya gömmüş oldukları iki geyik buldu. Bunlar altındandı. Ayrıca orada kılıçlar ve zırhlar da buldu. Kureyş ona şunları söyledi: “Ey Abdülmuttalib, biz bunlarda seninle ortağız ve seninle birlikte hakkımız vardır.” O: “Hayır, fakat aramızda adil olan bir çözüme varalım. Bunun için fal okları çekelim.” Kureyş: “Nasıl yapacağız bunu?” dediler. Abdülmuttalib: “Kabenin iki, sizin iki, benim de iki okum olsun. Kimin oku belirli birşey için çıkarsa, o onu alacak. Okları kalıp çıkmayan ise birşey alamayacak.” Kureyş: “Tamam, adaletli bir çözüm yolu gösterdin.” dediler ve öyle yaptılar. Hübelin yanında oklar çekildi. Kabenin iki oku iki geyiği, Abdülmuttalibin okları ise, kılıçlarla zırhları gösterdi. Kureyşin oklarına hiçbir şey çıkmadı. Abdülmuttalib, kılıçları Kabeye kapı yaptı. İki geyiği de parçalar haline getirerek kapıyı süsledi. Böylelikle Kabe ilk olarak altın ile süslenmiş oldu. Bu geyiklerin Kabe üzerinde kalıp bilahare çalındıkları da söylenmiştir. İleride bundan söz edeceğiz.
Halk ve hacılar, oraya arzuyla ve teberrüken Zemzem Kuyusuna yönelmeye başladı ve diğer kuyulara hiç iltifat etmediler. Abdülmuttalib Kureyşin kendisine karşı birleşmekte olduğunu görünce, Yüce Allaha şöyle bir adakta bulundu: Eğer kendisine on erkek çocuk verecek ve bu çocuklar kendisini koruyacak yaşa gelecek olurlarsa; onların bir tanesini Allaha kurban edecekti.
Peygamberin babası Abdullahtan söz ederken, bu adaktan da söz edilmiş idi.
Abdülmuttalib, saçlarını ilk siyaha boyayan kişidir. Çünkü saçları çok erken beyazlaşmıştı.