Cuma günü gelince, sabah erkenden namazdan sonra İsa havarilerini topladı ve onlara dedi, “Oturalım; çünkü işte bu günde Allah insanı yeryüzünün çamurundan yarattı; ben de inşallah, insanın nasıl bir şey olduğunu size anlatacağım.” Herkes oturunca yeniden dedi, “Allahımız, yaratıklarına iyiliğini, merhametini ve hoşgörülüğü ve adaletiyle birlikte kudretini de göstermek için birbirine zıt dört şeyden bir terkip meydana getirdi ve bunları, toprak, hava, su ve ateş her biri zıddını dengelesin diye insan denilen nihai bir nesnede birleştirdi. Ve bu dört şeyden, sinirler, damarlarla ve tüm iç parçaları ile birlikte et, kemik, kan, ilik ve deriden oluşan insan vücudu olarak bir kap yaptı; içine Allah, bu hayatın iki yönü olarak ruh ve nefsi yerleştirdi; orada yağ gibi yayıldığı için nefse yerleşim bölgesi olarak vücudun her parçasını verdi. Ve ruha da yerleşim bölgesi olarak, nefisle birleşip tüm hayata egemen olması için kalbi verdi. İnsanı bu şekilde yaratan Allah, içine akıl denilen bir ışık yerleştirdi ki deri, nefs ve ruhla tek bir hedefte Allaha kulluk için çalışmak birleşsin. Bundan sonra, bu eseri Cennete koyunca, akıl, Şeytanın dürtmesiyle nefsin iğvasına uğradı, beden rahatını yitirdi, nefs kendisiyle yaşadığı zevki yitirdi ve ruh da güzelliğini yitirdi. Böylesi kötü bir duruma düşen insan, akıl tarafından engellenmediğinden çalışmakta huzur bulmayıp, zevk peşinde koşan nefisle, gözlerin kendine gösterdiği ışığın peşinden gider; bundan dolayı da, gözler boş şeylerden başka bir şey görmediğinden kendini aldatır ve böylece dünyevi şeyleri seçerek günah işler. İşte, Allahın rahmetiyle, insanın aklının iyiyi kötüden seçmek ve gerçek zevki ayırt etmek için yeniden aydınlatılması gerekmektedir; bunu bilmekle günahkar tövbeye yönelir. Bu bakımdan, bakın, size diyorum ki, eğer Rabbimiz Allah insanın kalbini aydınlatmazsa, insanın akıl yürütmelerinin hiç bir önemi yoktur.” Yuhanna karşılık verdi, “O halde, insanların konuşması hangi, amaca hizmet etmektedir?” İsa cevap verdi, “İnsan, insan olarak insanı tövbeye yöneltmek için hiç bir işe yaramaz; fakat insan, Allahın insanı doğruya çekmek için kullandığı bir araç olarak işe yarar. İşte Allah böyle, insanın kurtuluşu için gizli olarak insanda bir şeyler meydana getirir. Bu nedenle kişi, Allahın kendinde konuştuğu birini bulabilirim diye herkesi dinlemelidir.” Yakup karşılık verdi, “Ey muallim, eğer sahte bir peygamber ve bize ders veriyormuş gibi davranan yalancı bir muallim gelecek olsa, ne yapmamız gerekir?” İsa bir temsille cevap verdi. “Bir insan ağını alıp balık tutmaya gider ve gittiği yerde pek çok balık yakalar, ama kötü olanları çıkarıp atar. Bir insan ekin ekmeye gider, ama yalnızca iyi toprağa düşen tane tohum taşır. Siz de aynen böyle yapmalısınız. Her şeyi dinlemeli, ama sadece gerçek ebedi hayata meyve taşıyacağından, yalnızca gerçek olanı almalısınız. O zaman, Andreas karşılık verdi, “Öyle de, gerçek nasıl bilinecektir?” İsa cevap verdi, “Musanın kitabına uyan her şeyi gerçek diye alırsınız. Biliyorsunuz, Allah birdir, gerçek birdir; buradan giderek deriz ki, akide birdir ve akidenin anlamı birdir ve dolayısıyla din birdir. Bakın, size diyorum ki, eğer gerçek Musanın kitabından silinip çıkarılmamış olsaydı, Allah, babamız Davuda ikinciyi vermeyecekti. Ve Davudun kitabı tahrif edilmemiş olsaydı, Allah İncili bana emanet etmeyecekti; çünkü Allahımız Rab değişmez ve tüm insanlara tek bir mesajla konuşmuştur. Bu bakımdan, Allahın elçisi geleceği zaman, dinsizlerin benim kitabımda yaptıkları tahrifatın tümünü temizlemek için gelecektir.” Sonra, bu satırları yazan karşılık verdi, “Ey muallim, kanunun tahrif edildiği ve yalancı peygamberin konuştuğu zamanlarda insan ne yapsın?” İsa cevap verdi, “Güzel bir soru ey Barnabas. Bu nedenle sana diyorum ki, böyle bir zamanda, insanlar sonunda Allaha varacaklarını düşünmediklerinden pek az kişi kurtulur. Ruhumun huzurunda durduğu Allah sağ ve diridir ki; insanı amacından yani Allahtan yüz çevirten her akide en kötü akidedir. Onun için, akidede göz önünde bulunduracağınız üç şey vardır, Allaha karşı sevgi, kişinin komşusuna acıması ve Allaha karşı gelen, Ona her gün karşı gelen kendinden nefret etmesi. Öyleyse, bu üç temele zıt olan her akideden kaçın. Çünkü o en şerli olandır. Şimdi de hırs ve tamaha dönüyorum ve size diyorum ki, nefs bir şeyi elde etmek istediği veya onu inatla koruduğu zaman ki, “Böyle bir şeyin sonu olacak” demelidir. Eğer onun sonu olacaksa, onu sevmenin delilik olduğu ortadadır. Bu bakımdan, kişiye yakışan, sonu gelmeyecek olanı sevmesi ve korumasıdır. Öyleyse, bir insanın haksızca kazandığı şeyleri hakça dağıtmakla, hırs ve tamah sadakaya dönüşsün. Ve sağ elin verdiğini, sol elin bilmemesine baksın. Çünkü münafıklar infakta bulunurken görünmek ve dünya tarafından övülmek arzu ederler. Ama boşunadır verdikleri, çünkü insan kim için çalışırsa, ücretini de ondan alır. O halde, eğer insan Allahtan bir şey alacaksa, onun Allaha kulluk etmesi yaraşır. Ve infakta bulunurken, verdiğiniz her şeyi Allah sevgisi için Allaha verdiğinizi düşünmeye çalışın. Bu bakımdan, vermekte yavaş davranmayın ve sahip olduğunuz şeyin, Allah sevgisi için en iyisini verin. Söyleyin bana, Allahtan kötü olan bir şeyi almak ister misiniz? Ey toz toprak, kesinlikle hayır! O halde, eğer Allah sevgisi için kötü olan bir şeyi verirseniz, kendinize nasıl inanırsınız? Kötü bir şey vermekten hiç bir şey vermemek daha iyidir; çünkü vermemekle dünyaya göre bazı mazeretleriniz olacaktır; ama değersiz bir şey vermek ve en iyiyi kendisi için alıkoymakta, mazeretiniz ne olacaktır? Pişman olmakla ilgili size söylemem gereken şeylerin tümü bu kadar.” Barnabas karşılık verdi, “Pişmanlık ne kadar sürmeli?” İsa cevapladı, “İnsan günah içinde oldukça, daima tövbe etmeli ve pişman olmalı. Dolayısıyla, insan hayatı boyunca her zaman günah işlediğinden, daima da pişman olmalıdır; ayakkabılarınızın patladığı her vakit onları onarıyorsunuz, ama ayakkabılarınıza ruhunuzdan daha çok dikkat etmeyeceksiniz.”