"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

31. “Allah Her şeyden Önce Muhammedin Ruhunu Yarattı”

İsa, aşağıda kendisini bekleyen sekiz havarisinin yanlarına vardı ve dört tanesi bu sekiz taneye bütün gördüklerini anlattılar; o gün hepsinin kalbinden İsa ile ilgili tüm kuşkular silindi, yalnız hiç bir şeye inanmayan Yahuda iskariyot hariç. İsa, dağın eteğinde bir yere oturdu ve ekmekleri olmadığından, hepsi dağ meyveleri yediler. Sonra Andreas dedi, “Bize Mesih hakkında çok şeyler söylediniz, bu nedenle, lütfen bize her şeyi açıkça anlatın.” Ve aynı şekilde diğer havariler de kendisine rica ettiler. Bunun üzerine İsa dedi, “Çalışan herkes, tatmin olacağı bir gaye için çakışır. Bu bakımdan size söylüyorum ki, Allah kendinde hiç bir noksanlık olmadığı için tatmin olma ihtiyacı duymaz. Zaten Onun kendinde kemal vardır. Ve işte, çalışmak dileğiyle O, her şeyden önce, yaratıklar Allahta rıza ve doygunluk bulsunlar diye kendisi için tüm kainatı yaratmaya karar verdiği Elçisinin ruhunu yarattı ki, kulları olarak tayin ettiği tüm yaratıklarından elçisi haz ve sevinç duysun. Ve bu nedenle işte her şey bilip gördüğünüz gibi oldu. Ama O neden böyle olmasını diledi? Bakın, size diyorum ki; her peygamber geldiği zaman yalnızca bir kavme Allahın rahmetinin işaretini götürmüştür. Ve sözleri de gönderildikleri insanların ötesine uzanmamıştır. Fakat Allahın Elçisi geleceği zaman, Allah Ona kudret ve rahmetinin sonuymuş gibi verecek, o kadar ki akidesini alacak olan tüm dünya kavimlerine rahmet ve selamet götürecektir. Dinsizler üzerine güçle gidecek ve puta tapıcılığı ezecek, o kadar ki Şeytanı kahredecektir çünkü Allah İbrahime böyle vaat etmiştir, “Dikkat et, senin soyunla yeryüzünün tüm kabilelerini kutsayacağım. Ve sen Ey İbrahim, nasıl putları parça parça etmişsen, senin soyun da böyle yapacaktır.” Sonra şöyle soruldu, “Ey muallim, bu vaat kime verilmiştir, söyle bize çünkü Yahudiler “İshaka” diyorlar, İsmaililer ise “İsmaile.” İsa cevap verdi, – Davud kimin oğluydu ve hangi soydandı? – İshakın; çünkü İshak Yakupun babasıydı, Yakup da soyu Davuda varan Yahudanın babasıydı. – Öyleyse, Allahın elçisi geleceği zaman, hangi soydan olacaktır? – Davudun. – Siz kendinizi aldatıyorsunuz; çünkü Davud, şöyle söyleyerek, ona ruhundan Rab der: Allah Rabbine, “Ben düşmanlarına senin ayak taburen yapıncaya kadar sağ yanımda otur” dedi. Allah düşmanlarının ortasında Rablık kazanacak olan asanı gönderecektir. Eğer, sizin Mesih dediğiniz Allah in Elçisi Davudun oğlu ise, Davud Ona nasıl “Rab” der? Bana inanın, size söylüyorum ki, vaat İsmaile yapılmıştır, İshaka değil. – Ey muallim, Musanın kitabında böyle, yani vaadin İshaka yapılmış olduğu yazılıdır. – Öyledir, ama onu Musa yazmadı, Yuşa da yazmadı onu Allahtan korkmayan hahamlarınız yazdı. Bakın, size söylüyorum ki; melek Cebrailin sözlerine baktığınızda din adamlarınızın ve fakihlerinizin melanetini anlayacaksınız. Çünkü Cebrail demiştir ki, “İbrahim, tüm dünya Allahın seni ne kadar sevdiğini biliyor; fakat senin Allaha olan sevgini dünya nasıl bilecek? Mutlaka Allah sevgisi için bir şey yapman gerekiyor.” İbrahim cevap verdi, “Bak, Allahın kulu Allahın dileyeceği her şeyi yapmaya hazırdır.” Sonra Allah İbrahime şöyle seslendi, “Oğlunu, ilk doğan İsmaili al ve dağa çıkıp onu kurban et.” Eğer, İshak doğduğu zaman İsmail yedi yaşında idiyse, o zaman İshak nasıl ilk doğan olmuş olur? – Bizim fakihlerimizin aldattığı ortada; bu bakımdan bize gerçeği anlat, çünkü biz senin Allah tarafından gönderildiğini biliyoruz. – Bakın, size söylüyorum ki, şeytan Allahın kanunlarını hükümsüz kılmak için çalışır durur ve bu nedenle yoldaşları olan sahte imanlı münafıklar ve yaşantıları şehvet peşinde geçen günahkarlarla birlikte, bugün hemen hemen her şeyi kirletmiş bulunmaktadır ki pek az gerçeğe rastlanılmaktadır. Yazıklar olsun münafıklara, çünkü bu dünyanın övgüleri, cehennemde onlar için azaba ve hakarete dönüşecektir. Bu nedenle size diyorum ki, Allahın elçisi, Allahın yarattığı hemen her şeye mutluluk getirecek olan bir nurdur; çünkü o, anlayış ve müşavere ruhuyla, hikmet ve kudret ruhuyla, korku ve sevgi ruhuyla, akıl ve itidal ruhuyla donatılmıştır. Rahmet ve merhamet ruhuyla, adalet ve takva ruhuyla, yumuşaklık ve sabır ruhuyla donatılmıştır ki bunları, Allahtan, bütün diğer yaratıklarına verdiğinden üç kat daha fazla almıştır. Ey Onun dünyaya geleceği kutlu zaman! İnanın bana, Onun ruhunu görenlere Allah peygamberlik verdiğinden, her peygamber gibi ben de Onu gördüm ve Ona saygı gösterdim. Onu görünce, ruhum teselli ile doldu ve dedim, “Ey Muhammed, Allah seninle olsun ve beni ayakkabının bağlarını çözecek değerde kılsın. Buna ermekle ben de büyük bir peygamber ve Allahın kutsal bir kulu olacağım. Ve İsa böyle deyip, Allaha şükretti. Sonra, melek Cebrail; İsaya geldi ve Ona, bizim sesini duyabileceğimiz bir şekilde seslendi, “Kalk ve Kudüse git!” İsa, bu emre uyarak çıktı ve Kudüse gitti. Yedinci gün mabede girerek, halka öğretmeye başladı. Bunun üzerine insanlar akın akın mabede geldiler. İçlerinde bulunan baş kahin ve kahinler İsaya yaklaşarak, dediler, – Ey muallim, hakkımızda kötü şeyler diyormuşsun; bu bakımdan dikkat et de başına bir kötülük gelmesin. – Dikkat edin, size diyorum, ben münafıklar hakkında kötü konuşuyorum; eh siz de münafıksanız, sizin aleyhinizde de konuşurum. – Kim bir münafıktır? Bize açıkça anlat. – Bakın, size diyorum ki insanlar kendini görsün diye iyi bir şey yapan kişi münafıktır. Öyle ki yaptığı iş insanların göremediği kalbe işlemez, orada ancak her türlü kötü düşünce ve her türlü kirli şehvet kalır. Şimdi bildiniz mi münafığın kim olduğunu? Diliyle Allaha kulluk ederken, kalbiyle insanlara kulluk eden kişi münafıktır. Ey zavallı adam! Ölünce, bütün kazandıklarını yitirecek. Bu konuda Davud peygamber der, “Reislere güven bağlamayın. Kendileri için kurtuluş olmayan insanoğullarına da. Çünkü ölürken düşündükleri yok olur.” Heyhat, ölmeden önce kendilerini mükafattan yoksun bulurlar, çünkü Allahın peygamberi Eyüpün dediği gibi, “İnsan gelici geçicidir, hiç bir zaman bir kalışta kalmaz.” Öyle ki, bugün seni övse, yarın kötüler, bugün seni ödüllendirmek istese, yarın malını elinden almak ister. Yazıklar olsun öyleyse münafıklara, çünkü onların kazandığı boşunadır. Huzurunda durduğum Allah vardır ve hayattadır ki, münafık soyguncudur ve saygısızdır, sahtekardır, o kadar ki iyi görünmek için kanundan yararlanır ve hamd, sena ve şan ebediyen yalnızca kendine ait olan Allahın şanını çalar. Size daha da söylüyorum ki, münafığın inancı yoktur, öyle ki, eğer Allahın her şeyi gördüğüne ve kötülüğü korkunç bir hükümle cezalandıracağına inanmış olsa, inanmadığı için kötülüklerle doldurduğu kalbini arıtır. Bakın, size diyorum ki, münafık, dıştan beyaz görünen, fakat içi çürük, küf ve solucanlarla dolu bir mezardır. Size gelince ey kahinler, Allah sizi yarattığı ve sizden istediği için Allaha kulluğunuzu yerine getiriyorsanız, size lafım yok, çünkü siz Allahın kullarısınız. Fakat her şeyi kazanç için yapıyor ve Allahın mabedinin soyguncular mağarasına çevirdiğiniz bir ticaret değil, ibadet evi olduğuna bakmadan pazarda olduğu gibi mabette de alış verişte bulunuyorsunuz. Her şeyi insanları memnun etmek için yapıyor ve Allahı aklınızdan çıkarıyorsanız, o zaman size haykırarak diyorum ki, siz Allahaşkı için babasının evini terk eden ve kendi oğlunu kesmek isteyen İbrahimin değil, Şeytanın çocuklarısınız. Eğer böyleyseniz, yazıklar olsun size ey kahinler ve fakihler, çünkü Allah kahinliği sizden alacaktır! Önünüze bir mesel koyuyorum. Bir aile reisi bir bağ dikmiş ve hayvanlar tarafından çiğnenip ezilmesin diye etrafını çevirmişti. Ve orta yere de şarap çıkarmak için mengene koymuştu ve buradan çiftçilere şarap verecekti. Gel zaman, şarabın biriktirilme vakti gelince hizmetçilerini yolladı. Bunları gören çiftçiler bazılarını taşladı, bazılarını yaktı ve diğerlerini de bıçakla delik deşik ettiler. Ve bunu defalarca yaptılar. Söyleyin bana, bağın sahibi çiftçilere ne yapsın şimdi? – En kötü biçimde hepsini yok eder ve bağını başka çiftçilere verir. – Bağın İsrail ailesi ve çiftçilerin ise Yahudiye ve Kudüs halkı olduğunu bilmez misiniz? Yazıklar olsun size, Allah size gazap etmektedir, Allahın bu kadar peygamberinin karnını yardınız; öyle ki, Ahab zamanında Allahın kutsal kullarını gömecek tek bir kişi bulunamıyordu. İsa böyle deyince, kahinler onu yakalamak istedilerse de, kendisini yücelten halktan korktular. Sonra İsa, doğuştan başı öne doğru eğik bir kadın görüp, dedi, “Allahın adıyla başını kaldır ey kadın ki şunlar benim doğruyu söylediğimi ve benim Onun dilediği şeyleri bildirdiğimi anlayabilsinler.” Sonra kadın Allahı tazim ederek, başını tümüyle kaldırdı. Baş kahin bağırdı, “Bu adam Allahın göndermesi değildir, bakın, Sebti tanımıyor, çünkü sakat bir kişiyi iyileştiriyor bugün.” İsa cevap verdi, “Şimdi söyleyin bana, yedinci Sebt günde konuşmak ve başkalarının kurtulması için dua etmek meşru değil midir? Sebt günü eşeği ve öküzü bir hendeğe kaçtığında, onu Sebt günü çekip çıkarmayacak kim vardır içinizde? Eminim ki, hiç kimse. Ve ben, bir İsrail kızına sıhhat kazandırmakla yedinci günü bozmuş mu oluyorum? Evet, işte burada münafıklığınız kesinkes ortaya çıkıveriyor! Ah, kendi üzerinde başını kesmek için bir pala durup dururken, başkasının gözüne bir saman çöpü gelip de çarpacak diye korkan nice kişi vardır bugün. Ah, bir karıncadan korkarken bir fili önemsemeyen nice nice insan vardır! Ve İsa bunları söyleyip mabetten çıktı. Fakat ele geçirip, babalarının Allahın kutsal kullarına yaptığı gibi, ona istediklerini yapamayan kahinler kendi aralarında öfkeden kuduruyorlardı. İsa, peygamberlik görevinin ikinci yılında Kudüsten çıkıp Naine gitti. Şehrin kapısına yaklaştığı sırada, ahali, herkesin ölümüne ağladığı dul bir annenin tek oğlunu mezara götürüyordu. Bu sırada İsa şehre gelmiş bulunuyordu. Ve halk, Galileli bir peygamber olan İsanın geldiğini anlayıp, ölüyü bir peygamber olduğundan kaldırabilir diyerek, kendisine yalvarmaya koyuldular. İsa çok korktu ve Allaha yönelerek dedi, “Beni bu dünyadan al ey Rabbim, çünkü dünya delirmiş, nerdeyse bana tanrı diyecekler!” Ve İsa böyle deyip ağladı. Sonra melek Cebrail gelip dedi, “Ey İsa, korkma, çünkü Allah sana her sakat ve noksanlık üzerine güç vermiştir, o kadar ki, senin Allahadıyla bahşedeceğin her şey tümüyle yerine gelecektir.” Bunun üzerine İsa iç çekip, dedi, “Sen ne dilersen olur, Rab Allah kadir ve rahimdir.” Böyle deyip ölünün annesine yaklaştı ve ona acıyarak dedi, “Kadın, ağlama.” Ve ölünün elini tutarak, dedi, “Sana diyorum genç, Allahın adıyla iyileşip kalk!” Sonra, çocuk yeniden canlandı ve bunun üzerine herkes korkuya kapılıp, dediler, “Allah içimizden büyük bir peygamber seçip çıkardı ve halkını ziyaret etti.” Bu sırada Roma ordusu Yahudiyede olup, memleketimiz atalarımızın günahları yüzünden onlara bağlıydı. Şimdi, Romalıların adetiydi ki, halka yararlı yeni bir şey yapan tanrıya seslenip ibadet ederlerdi. Ve Nainde bulunan bu askerlerin bazıları da bir ötekini, bir berikini paylıyor ve “Tanrılarınızdan biri sizi ziyaret etti ve siz buna hiç önem vermediniz. Eğer, bizim tanrılarımızdan biri bizi ziyaret edecek olsa, biz ona elimizde olan her şeyimizi veririz. Bizim tanrılarımızdan ne kadar korktuğumuzu görüyorsunuz. Onların heykellerine sahip olduğumuz şeylerin en iyisini veriyoruz.” diyorlardı. Nain halkı arasında en ufak bir fesat çıkaramayan şeytan, bu tür konuşmaları teşvik ediyordu. Ama İsa Nainde hiç oyalanmayıp, Kefernahuma döndü. Nainde anlaşmazlıklar öyle bir kerteye gelmişti ki bazıları, “Bizi ziyaret eden Allahımız” derken, bazıları “Allah görünmez, öyle ki, Onu kimse görmemiştir, kulu Musa bile; o halde o Allah değil, ama Onun oğludur” diyordu. Bir diğerleri de, “O Allah değil, Allahın oğlu da değildir, çünkü Allahın baba olacak bedeni de yoktur ayrıca; O, sadece Allahın bir peygamberidir.” diyordu. Ve böyle kışkırtmalarda bulunuyordu İsanın peygamberliğinin üçüncü yılında şeytan. Öyle ki, bu kışkırtmalardan halkımızın başına büyük bir yıkım gelecekti. İsa Kefernahuma gitti; burada ahali, kendisinin geldiğini öğrenince tüm hastalarını toplayıp, İsanın havarileriyle birlikte kaldığı evin sundurmasının önüne koydu. Ve İsayı dışarı çağırıp, hastalara sıhhat için ricada bulundular. Sonra, İsa ellerini her birinin üzerine koyup, dedi, “Kutsal adınla İsrailin Rabbi, bu hastaya sıhhat ver.” Böyle böyle hepsi iyileşti. Sebt gün İsa havraya girdi ve tüm halk konuştuğunu duymak üzere buraya koşuştu. Yazıcı o gün Davudun mezmurunu okudu, şöyle diyordu Davud orada, “Bir zaman bulduğumda dosdoğru hükmedeceğim.” Ardından, peygamberleri okuduktan sonra İsa kalktı ve elleriyle sus işareti yapıp, ağzını açarak şöyle konuştu, “Kardeşler, babamız Davudun, bir zaman bulduğunda dosdoğru hükmedeceğini söyleyen sözlerini duydunuz. Size gerçekten diyorum ki, pek çok hakim hükmünde, kendileri için uygun düşmeyen hüküm vermek ve kendileri için uygun düşene de zamanından önce hükmetmekten başka bir nedenle yanılgıya düşmez. Bu bakımdan, babalarımızın Allahı peygamberi Davud aracılığıyla bize şöyle bağırır, “Adaletle hükmedin ey insanoğulları” Bundan dolayı, cadde köşelerinde oturup da, gelen geçen için, “Şu güzeldir, şu çirkindir, şu iyidir, bu kötüdür” demekten başka bir şey yapmayanlar zavallılardır. Yazıklar olsun onlara, çünkü onlar, “Ben şahidim ve hakimim ve şanımı kimseye vermem” diyen Allahın elinden hükmünün asasını kapıp alırlar. Bakın, size söylüyorum ki bunlar görmedikleri ve gerçekten duymadıkları şeylere şahitlik ederler ve kendilerine yetki verilmeden hükümde bulunurlar. Bu nedenle, yerde olanlar Allahın gözüne iğrençtirler ve Allah son günde kendileri için korkunç hükmünü verecektir. Yazıklar olsun size, yazıklar olsun hayır ve şerden söz edip, hayrın yazarı olan Allaha suç isnat ederek, şerre iyi diyenlere ve tüm şerlerin kaynağı olan Şeytanı haklı çıkaranlara! Ne ceza göreceğinizi düşünün ve kötüyü para için haklı çıkaran ve yetimlerle dulların davasına bakmayanlar üzerine gelecek olan Allahın hükmüne düşmek ne korkunçtur! Size diyorum, size, öyle korkunç olacaktır ki bu, tüm şeytanlar bu hüküm karşısında titreyecektir. Ey sen, hüküm makamında oturan insan, hiç bir şeye bakma, ne yakına, ne dosta, ne şerefe, ne kazanca sadece, Allah korkusuyla, en büyük dikkatle araştıracağın gerçeğe bak, çünkü Allahın hükmünde seni kurtaracak olan budur. Ben seni uyarıyorum ki, merhametsiz hükmedene, merhametsizce hükmedilecektir. Söyle bana ey başkasını yargılayan adam, bütün insanların menşeinin aynı çamurdan olduğunu bilmez misin? Yalnızca Allahtan başka hiç bir şeyin iyi olmadığını bilmez misin? Bu bakımdan, her insan, bir yalancı ve bir günahkardır. İnan bana ey adam, eğer sen bir hatadan dolayı başkalarını yargılıyorsan, kendi kalbinin de aynı nedenle yargılanması gerekir. Ah, ne tehlikeli bir şeydir yargılamak, ah, kaç kişi helak olmuştur yanlış yargılarından dolayı! Şeytan, insanın kendinden daha değersiz olduğuna hükmetti de, yaratanı Allaha karşı isyan etti ve kendisiyle konuşurken öğrendiğim gibi, bu davranışından dolayı da tövbekar olmadı. İlk anne babamız Şeytanın sözüne iyi hükmü verdiler ve bu nedenle Cennetten atılarak, tüm nesillerini de mahkum ettiler. Bakın size söylüyorum, huzurunda durduğum Allah sağ ve diridir ki yanlış hüküm tüm günahların babasıdır. Öyle ki, kimse iradesi dışında günah işlemez ve kimse de bilmediği şeyi dilemez. Bu nedenle, günaha değerli ve sevaba değersiz hükmü veren ve böylece sevabı reddedip günahı seçen hüküm sahibi günahkarlara yazıklar olsun! Emin olun ki, Allahın dünyayı yargılama zamanı geldiğinde katlanılmaz bir cezayı çekecektir o. Ah, kaç kişi helak olmuştur yanlış hüküm nedeniyle ve kaç kişi daha helak olacaktır aynı sebepten! Firavun, Musa ve İsrail kavmine dinsizler hükmünü verdi; Saul Davudun ölüme layık olduğuna hükmetti; Ahab İlyayı yargıladı, Buhtunnasır ise yalancı tanrılarına tapınmayan üç çocuğu. İki büyükler Susannayı yargıladılar ve bütün puta tapıcı reisler peygamberleri yargıladılar. Ah, Allahın azametli hükmü! Yargılayan helak olur, yargılanan kurtulur. Ve ey insan, aceleyle değilse, neden suçsuz aleyhinde hükmederler? İyilerin yanlış hüküm vermeleri nedeniyle nasıl helake yaklaştıklarını, kendini Mısırlılara satan Yusufun kardeşleri ve kardeşlerini yargılayan Harun ve Musanın kız kardeşi Miriyam gösteriyor. Eyüpün üç arkadaşı, suçsuz arkadaşları Eyüpü yargıladılar. Davud Mefibeset ve Uriyahı yargıladı. Sirus Danyalın arslanlara et olmasını hükmetti ve daha pek çokları aynı sebepten helak olmaya yaklaştılar. Bu nedenle size diyorum, yargılamayın ki, yargılanmayasınız.” Sonra, İsa bu konuşmasını bitirince, pek çokları hemen tövbeye gelip, günahlarına ağladılar ve onunla gelmek için her şeylerinden seve seve vaz geçeceklerdi. Fakat İsa dedi, “Evlerinizde kalın ve günahı bırakıp, korkarak Allaha kulluk edin; böylece kurtulursunuz; çünkü ben kendime hizmet edilsin diye değil, aksine, hizmet etmek için geldim.” Ve İsa bunu deyip, havradan ve şehirden çıkarak, ibadet etmek için çöle çekildi, çünkü o yalnızlığı ve tenhayı çok seviyordu. Rabbe ibadet ettiğinde havarileri gelip dediler, “Ey muallim, bilmek istediğimiz iki şey var. Biri, tövbekar değildir dediğiniz Şeytanla nasıl konuştuğunuz; diğeri de, Hüküm Gününde Allah hükmetmek için nasıl gelecektir?” İsa cevap verdi, “Bakın, söylüyorum size, düştüğünü bildiğimden Şeytana karşı merhametim vardı ve günaha ittiği insan cinsine karşı da merhametim vardı. Bu nedenle, Allahımız için namaz kılıp oruç tuttum ve O bana meleği Cebrail aracılığıyla dedi, – Ne ararsın ey İsa, istediğin nedir? – Rabbim, Şeytanın ne şerlere neden olduğunu ve onun fitneleriyle pek çoklarının helake sürüklendiğini bilirsin. O, Senin yarattığındır. Bu nedenle ona merhamet et. – İsa, bak Onu bağışlayacağım. Yalnızca Ona, “Rabbim Allah, ben günah işledim, bana merhamet et dedirt, o zaman Onu bağışlayacak ve ilk durumuna iade edeceğim.” Bu barışı çoktan gerçekleştirdiğime inanarak, çok sevindim. Bu nedenle Şeytanı çağırdım ve gelip dedi, – Senin için ne yapmam gerek ey İsa? – Kendin için yapacaksın, ey şeytan, çünkü senin hizmetlerini sevmiyorum, ama seni iyiliğin için çağırdım. – Sen benim hizmetlerimi arzulamıyorsan, ben de seninkileri arzulamıyorum; çünkü ben senden daha soyluyum. Bu bakımdan, sen bana hizmet edecek değerde değilsin sen çamursun, halbuki ben ruhum. – Bunu bırakalım, söyle bana, ilk güzelliğine ve ilk durumuna dönmen iyi olmaz mı? Melek Mikailin Hüküm Gününde sana Allahın kılıcıyla yüz bin defa vurması gerektiğini, vuracağını ve her vuruşun sana on cehennem azabı vereceğini bilmelisin. – O gün kimin daha çok şey yapabileceğini göreceğiz; ben kesinlikle yanıma pek çok melek ve Allahı taciz edecek en güçlü puta tapıcıları alacağım. O, pis bir çamur uğruna beni sürgün etmekle ne büyük bir hata işlemiş olduğunu bilecektir. – Ey şeytan, sen zihnen sakatsın ve ne dediğini bilmiyorsun. – Gel şimdi, benimle Allaharasında bu barışı yapalım; sen madem zihnen sağlamsın, ne yapılması gerekiyor söyle ey İsa. – Yalnızca iki sözün söylenmesi gerekli – Hangi sözlerin? – Günah işledim; bana merhamet et. – Eğer Allah bu sözleri bana söyleyecek olursa, ben şimdi bu barışı seve seve yapacağım. – Şimdi defol buradan Ey melun, sen bütün zulüm ve günahların habis yazarısın, fakat Allah, adil ve günahsızdır. – Öyle değil ey İsa, ama sen Allahı memnun etmek için yalan söylüyorsun. Şimdi zihninizde tartın, O nasıl merhamet görecek? – Asla, Rab, çünkü o tövbekar değildir. Şimdi de bize Allahın hükmünden söz edin. – Allahın Hüküm Günü öylesine korkunç olacaktır ki, bakın size söylüyorum, günahkarlar, Allahın kendilerine kızgın kızgın konuşmasını, duymaktansa, hemen on cehennemi seçeceklerdir. Onlara karşı bütün yaratıklar şahitlik edecektir. Bakın, size diyorum ki, yalnızca günahkarlar korkmakla kalmayacak, Allahın seçilmiş kulları ve veliler de korkacak, öyle ki, İbrahim takvasına güvenmeyecek, Eyüp günahsızlığına itimat etmeyecek. Ve ne diyorum? Allahın Elçisi bile korkacak, şu sebepten ki, Allah, ululuğunu bildirmek için, Allahın kendisine her şeyi nasıl vermiş olduğunu hatırlamasın diye Elçisini hafızadan yoksun bırakacak. Bakın, size diyorum ki, bütün kalbimle söylüyorum, dünyadakiler bana tanrı diyeceklerinden ve bundan dolayı açıklamada bulunmam gerekeceğinden ben titriyorum. Ruhumun huzurunda durduğu Allah, sağ ve diridir ki ben de diğer insanlar gibi ölümlü bir insanım. Allah beni, hastalar şifa bulsun, günahkarlar doğrulsun diye İsrail ailesi üzerine peygamber yapmışsa da, ben Allahın kuluyum ve siz, benim dünyadan ayrılmamdan sonra, Şeytanın çalışmalarıyla benim kitabımdaki gerçeği iptal edecek olan şu habislere karşı nasıl konuştuğuma şahitsiniz. Fakat ben, sonlara doğru döneceğim ve benimle birlikte Enohla İlya da gelecek ve sonları meşum olacak habisler karşısında delil ve şahit olacağız. Ve İsa böyle deyip, gözyaşı döktü, bunun üzerine havariler hüngür hüngür ağlayıp, seslerini yükselterek dediler, “Bağışla ey Rabbimiz Allah, suçsuz kuluna merhamet et.” İsa karşılık verdi, “amin, amin.” Ve sonra anlatmaya devam etti, “Bu günden önce, dünyanın üzerine büyük bir bela gelecektir; öylesine amansız ve acımasız bir savaş olacak ki, insanlar arasındaki ayrılık ve gruplaşmalar nedeniyle, baba oğlu öldürecek, oğul babayı öldürecektir. Bu şekilde şehirler yerle bir edilecek ve kırlar çöl olacaktır. Öylesine salgın hastalıklar baş gösterecek ki, ölüleri taşıyacak kimse bulunmayacak ve hayvanlara yem olsun diye terk edilecekler. Yeryüzünde kalanlara Allah öylesine bir kıtlık gönderecek ki, ekmek altından daha kıymetli olacak ve her türlü pis şeyleri yiyecekler. “Ey hiç kimseden, “Günah işledim, bana merhamet et ey Allahım” sözünün duyulmayacağı, fakat korkunç seslerle, her zaman azametli ve Sübhan olan Allaha küfredileceği zavallı çağ!” Bundan sonra, o gün yaklaşırken, yeryüzünün sakinleri üzerine, on beş gün süreyle her gün korkunç bir işaret gelecek. İlk gün, güneş gökteki yörüngesinde ışıksız, fakat kumaş boyası gibi siyah olarak seyredecek ve bir babanın ölmekte olan oğluna ah-vah ettiği gibi, ah-vah edecek. İkinci gün, ay kana dönecek ve kan yeryüzüne çığ gibi inecek. Üçüncü gün, yıldızların düşman orduları gibi, aralarında savaştıkları görülecek. Dördüncü gün, taşlar ve kayalar, vahşi düşmanlar gibi birbirleri üzerine hücum edecekler. Beşinci gün, her bitki ve ot kan ağlayacak. Altıncı gün, denizler yüz elli gez yükselip, bütün gün öyle duvar gibi kalacaklar. Yedinci gün, tersine pek az görülebilecek kadar derine batacaklar. Sekizinci gün, kuşlarla yeryüzünün ve suların hayvanları bir araya gelip, feryat ve figan edecekler. Dokuzuncu gün, öylesine korkunç bir dolu fırtınası olacak ki, ancak canlıların onda biri kalacak şekilde her şeyi öldürecek. Onuncu gün, öylesine korkunç yıldırımlar ve gök gürlemeleri meydana gelecek ki, dağların üçte bir parçası yarılıp kavrulacak. On birinci gün, her ırmak geriye doğru akacak ve su yerine kan akıtacak. On ikinci gün, her canlı figan edip, inleyecek. On üçüncü gün, gök kitap gibi dürülecek ve her canlının ölmesi için ateş yağdıracak. On dördüncü gün, öylesine korkunç bir deprem olacak ki, dağların tepeleri kuşlar gibi havada uçuşacak ve bütün yeryüzü bir ova haline gelecek. On beşinci gün, kutsal melekler ölecek ve Allah tek başına hayatta kalacak şan, şeref ve azamet Onundur.” Ve İsa böyle deyip, her iki eliyle yüzünü tokatladı ve başını yere vurdu. Ve başını kaldırıp, dedi, “Benim sözlerime, benim Allahın oğlu olduğumu katanlara lanet olsun.” Bu sözler üzerine havariler ölüler gibi yere kapandılar, bunun üzerine İsa onları kaldırıp, dedi, “O günde korkuya kapılmak istemiyorsak, şimdi Allahtan korkalım. Bu işaretler geçince, dünya üzerine kırk gün karanlık olacak, yalnızca yaşayan Allahtır o gün, şan ve azamet ebediyen Onadır. Kırk gün geçince Allah, tekrar güneş gibi fakat bin güneş kadar parlak kalkacak olan Elçisine hayat verecek. O, oturacak ve konuşmayacak, çünkü kendinden geçmiş gibi olacak. Allah, sevdiği dört meleği yeniden diriltecek ve onlar Allahın elçisini arayacak. Bulunca da, kendisine göz kulak olmak için dört yanına yerleşecekler. Ardından, Allah tüm meleklere hayat verecek ve Allahın Elçisinin çevresinde arılar gibi dönerek gelecekler. Bundan sonra, Allah tüm peygamberlerine hayat verecek ve ademin ardından hepsi Allahın Elçisinin elini öpmeye gidecek ve kendilerini Onun himayesine bırakacaklar. Sonra, Allah tüm seçkin kullarına hayat verecek ve şöyle bağıracaklar, “Ey Muhammed, bizi hatırından çıkarma!” Bu bağırışımalar üzerine Allahın elçisinde acıma duygusu uyanacak ve kurtuluşları için endişelenecek, ne yapması gerektiğini düşünecek. Bunun ardından Allah her yaratılmışa hayat verecek ve önceki varlıklarına dönecekler fakat herkes, ayrıca konuşma gücüne sahip olacak. Sonra, Allah tüm günahkarlara hayat verecek, yeniden dirildiklerinde çirkinliklerine bakarak, Allahın tüm yaratıkları bağıracaklar, “Rahmetin bizi bırakmasın, ey Allahımız Rab.” Bunun ardından, Allah Şeytanı diriltecek ve onu görünce, görünümünün iğrençliğinden korkarak, her yaratık ölü gibi olacak. Allah razı olsun ki, bu canavarı ben o gün görmem, yalnızca Allahın Elçisi bu tür şekillerden korkuya kapılmayacak, çünkü O sadece Allahtan korkacak. Sonra, surunun sesiyle herkesin dirileceği melek, suruna yeniden üfürüp, diyecek, “Hükme gelin ey yaratıklar, çünkü Yaratıcınız sizi yargılamak diliyor!” Ardından, göğün ortasında, Yehoşafat vadisi üzerinde ışıldayan bir taht belirecek ve üzerine beyaz bir bulut gelecek, bunun üzerine melekler bağıracaklar, “Sen, bizi yaratan ve bizi Şeytanın kaydırmasından koruyan Allahımızı tesbih ve tazim ederiz.” Sonra, Allahın elçisi korkacak, şu sebepten ki, kimsenin gerektiği kadar Allahı sevmemiş olduğunu algılayacak. Çünkü karşılığında bir parça altın alacak olanın altmış akçesi olmalı; öyle de, eğer bir akçeden başka bir şey yoksa karşılığında bir şey alamayacaktır. Ya, Allahın Elçisi de korkacak olursa, kötülük ve pislik dolu dinsizler ne yapacak? Allahın Elçisi tüm peygamberleri toplamaya çıkacak, onlarla konuşup, kendilerinden müminler için birlikte Allaha yalvarmaya gitmelerini rica edecek. Ve hepsi de korkuyla özür dileyecek; Allah sağ ve diridir ki, bildiğim şeyi bilerek ben de gitmeyeceğim. Sonra Allah bu durumu görüp, Elçisine her şeyi nasıl Onun sevgisi için yarattığını hatırlatacak ve böylece korkusu gidecek ve melekler, “Ey Allah, Allahımız, Senin kutsal adını tesbih ederiz” diye söyleşirken, sevgi ve saygıyla tahta yaklaşacak.. Ve tahta yaklaştığında, Allah Elçisine, uzun zamandır bir araya gelmemiş bir dostun bir dosta açtığı gibi açacak. İlk konuşan Allahın elçisi olacak ve diyecek; “Ey Allahım, seni seviyor ve sana ibadet ediyorum; bütün kalbim ve ruhumla. Beni kulun olarak yaratmak lütfunda bulunduğun ve her şeyde, her şey için ve her şeyin üstünde seni seveyim diye her şeyi benim sevgim için yarattığından dolayı sana hamd ederim; bu bakımdan, bütün yaratıkların Sana sena etsinler, ey Allahım.” Sonra, Allahın yarattığı her şey diyecek, “Sana hamd ederiz ey Rab ve kutsal adını tesbih ederiz.” Bakın, size diyorum ki, Şeytanla birlikte cinler ve tövbe etmeyenler o zaman öyle ağlayacaklar ki, her birinin gözlerinden akan su, Erden ırmağının suyundan daha çok olacak. Ve Allahı da görmeyecekler. Ve Allah, Elçisine konuşarak, diyecek, “Hoş geldin, ey benim imanlı kulum; şimdi ne dilersen iste benden, çünkü her şeyi elde edeceksin.” Allahın Elçisi cevap verecek, “Ey Rabbim, hatırlıyorum ki beni yarattığın zaman, benim sevgim için, ben kulun aracılığıyla Seni yüceltsinler diye dünyayı ve cenneti, melekleri ve insanları yaratmak istediğini söylemiştin. Bu bakımdan rahim ve adil olan Rabbim Allah, sana, kuluna yapılan vaadi hatırlaman için yalvarıyorum.” Ve Allah, dostuyla şakalaşan bir dost gibi cevap verecek ve diyecek, “Buna şahitlerin var mı dostum Muhammed?” Ve o saygıyla diyecek, “Evet Rabbim.” Sonra, Allah cevap verecek, “Git, çağır onları ey Cebrail.” Melek Cebrail Allahın Elçisine gelip, diyecek, “Efendi, şahitlerin kimdir?” Allahın Elçisi cevap verecek, “adem, İbrahim, İsmail, Musa, Davud ve Meryem oğlu İsa.” Sonra, melek gidecek ve adı geçen şahitleri çağıracak, korkuyla oraya gidecekler. Ve hazır olduklarında, Allah onlara diyecek; “Elçimin iddia ettiği şeyi hatırlıyor musunuz?” Cevap verecekler; “Hangi şeyi ey Rabbimiz?” Allah diyecek, “Bütün şeyler kendi aracılığıyla bana sena etsinler diye, her şeyi Onun sevgisi için yarattığımı.” Sonra, onların hepsi cevap verecekler, “Bizimle birlikte, bizden daha iyi üç şahit daha var, Rabbimiz.” Bunun üzerine, Allah cevaplayacak, “Kimlerdir bu üç şahit?” Sonra, Musa diyecek, “Bana verdiğin kitab ilkidir.” Ve Davud diyecek, “Bana verdiğin kitab ikincisidir.” Ve size konuşan diyecek, “Rabbim, şeytan tarafından aldatılan tüm dünya, benim senin oğlun ve yoldaşın olduğumu söyledi ve fakat bana verdiğin kitab, gerçekte benim senin kulun olduğumu söylüyordu ve bu kitab, bana verdiğin kitap da böyle der, ey Rabbim.” Ve Allahın Elçisi bunu söyleyince Allah konuşup, diyecek, “Şimdi yapmış olduğum şeylerin hepsini herkesin seni ne kadar çok sevdiğimi bilmesi için yaptım.” Ve böyle konuştuktan sonra, Allah Elçisine, içinde bütün seçilmiş kulların adı yazılan bir kitab verecek. Bunun üzerine, her yaratık Allaha saygı gösterisinde bulunup, diyecek, “Yalnızca Sanadır, ey Allahımız şan ve izzet. Çünkü bize Elçini Sen gönderdin.” Allah, Elçisinin elindeki kitabı açacak ve Elçisi oradan okuyup, tüm melekleri, peygamberleri ve seçilmiş kulları çağıracak ve her birinin alnında Allahın Elçisinin işareti yazılı olacak. Ve kitapta Cennetin ihtişamı yazılacak. Sonra, herkes Allahın sağına geçecek; Allahın yanına elçisi oturacak ve peygamberler Onun yanına oturacaklar. Evliya peygamberlerin yanına oturacaklar. Asfiya velilerin yanına ve melek sura üfürüp, Şeytanı mahkemeye çağıracak. Sonra, bu zavallı gelecek ve en büyük küfür ve hakaretlerle her yaratık tarafından suçlanacak Bu nedenle, Allah melek Mikaili çağıracak, o da Allahın kılıcıyla Şeytana yüz bin defa vuracak. Şeytana vuracak ve her vuruş on Cehennem ağırlığında olup, Cehennem çukuruna atılanların da ilki olacak. Melek, Şeytanın yoldaşlarını çağıracak ve onlar da aynı şekilde suçlanıp, hakarete uğrayacaklar. Bunun üzerine, melek Mikail, Allahtan aldığı yetkiyle bir kısmına yüz defa, bir kısmına elli, bir kısmına yirmi, bir kısmına on, bir kısmına da beş defa vuracak. Ve sonra hepsi çukura inecekler, çünkü Allah onlara diyecek, “Cehennem sizin mekanınızdır, ey melunlar.” Bundan sonra, mahkemeye tüm kafirler ve fasıklar çağırılacak, bunlara karşı önce insanın altındaki yaratıklar çıkacak ve Allahın önünde, bu insanlara nasıl hizmet ettiklerini ve bunların Allaha ve yaratıklarına nasıl rezilce davrandıklarını anlatıp, tanıklık edecekler. Ve peygamberlerin hepsi kalkıp, aleyhlerinde tanıklık edecek. Bunun üzerine, Allah tarafından cehennemi alevlere mahkum edilecekler. Bakın, size diyorum ki, bu korkunç günde hiç bir boş söz veya düşünce cezasız kalmayacak. Bakın, size söylüyorum ki, at kılından gömlek güneş gibi parlayacak ve kişinin Allahaşkıyla taşıdığı her bit inciye dönüşecek. Gerçek yoksulluk içinde Allaha yürekten kulluk eden fakirler iki kat, üç kat daha çok kutsanır. Çünkü onlar bu dünyada dünyevi hazlardan yoksundurlar. Ve bu nedenle pek çok günahlardan da azadedirler; o günde de, dünyanın zenginliklerini nasıl harcadıkları konusunda hesap vermek zorunda kalmayacaklar, tersine, sabırları ve yoksullukları nedeniyle ödüllendirilecekler. Bakın, size diyorum ki, eğer dünya bunu bilse, kaftandan önce at kılından gömleği, altından önce bitleri ve ziyafetlerden önce oruçları seçer. Her şey incelendiğinde Allah, Elçisine seslenerek, “Bak, ey dostum, kötülükleri ne kadar da büyük, halbuki yaratıcıları olan Ben, tüm yaratılmış şeyleri hizmetlerine verdim ve onlar her şeyde şanımı kırmaya çalıştılar. Bu nedenle, en adaletli şey onlara merhamet etmememdir.” Ve o bu sözleri söyledikten sonra, tüm melekler ve peygamberler Allahın seçilmişleriyle birlikte “Hayır, neden seçilmişler diyorum?” bakın, size söylüyorum ki, örümcekler ve sinekler, taşlar ve kumlar dinsizlere karşı haykıracak ve adalet isteyecekler. Sonra, Allah insanın altındaki tüm canlı ruhları yeniden toprak edecek ve dinsizleri de cehenneme gönderecek. Giderlerken, köpeklerin, atların ve diğer çirkin hayvanların katılacakları toprağı tekrar görecekler. Bunun üzerine, diyecekler, “Ey Rab Allah, bizi de şu toprağa iade et.” Fakat bu istekleri kendilerine bahşedilmeyecek. İsa konuşurken havariler acı acı ağlıyorlardı. Ve İsa da pek çok gözyaşı döktü. Yuhanna ağlamasını bitirip sordu, “Ey muallim! Öğrenmek istediğimiz iki şey var. Biri, merhamet ve acıma dolu olan Allahın Elçisinin kendisi gibi aynı çamurdan olduklarını bildiği halde, o gün tövbesizlere acımaması nasıl mümkün oluyor? Diğeri, Mikailin kılıcının on cehennem ağırlığında olmasını nasıl anlayacağız; sonra, birden fazla cehennem var mıdır?” İsa cevap verdi, “Davud Peygamberin, günahkarların helakine adaletli olanların nasıl güleceği ve “Ümidini gücüne ve zenginliğine bağlayıp Allahı unutan insanı gördüm” diyerek alay edeceğiyle ilgili sözlerini duymadınız mı? Bu bakımdan, bakın size diyorum ki, İbrahim babasıyla ve adem tüm tövbesiz günahkarlarla alay edecek ve bu olacak, çünkü seçilmişler yeniden öylesine tam ve Allaha müttefik olarak doğacaklar ki, zihinlerinde Allahın adaletine karşı en ufak bir düşünce beslemeyecekler; bu nedenle hepsi ve hepsinin üstünde Allahın Elçisi adalet isteyecek. Huzurunda durduğum Allah sağ ve diridir ki, ben şimdi insanlığa acıyarak ağlıyorum da, o gün, sözlerimi küçümseyenlere ve hepsinden çok kitabımı kirletenlere karşı acımadan adalet isteyeceğim. Cehennem birdir ey havarilerim ve içinde melunlar ebediyen ceza çekeceklerdir. Böyle de, biri diğerinden daha derin yedi odası veya bölümü vardır ve en derinine giden daha büyük azap çekecektir. Yine, benim Mikailin kılıcıyla ilgili sözlerim de doğrudur. Çünkü bir günah işleyen bir cehennemi hak eder, iki günah işleyen iki cehennemi hak eder. Bu bakımdan, bir cehennemde günahkar melunlar, on, yüz veya bin cehennemde azap çekiyormuş hissi duyacaklardır ve Kadiri Mutlak Allah, gücü ve adaleti sebebiyle, Şeytana on, yüz, bin cehennemdeymiş gibi ve geri kalanların her birine de kötülüklerine göre azap çektirecektir.” Sonra Petrus karşılık verdi, “Ey muallim, gerçekten Allahın adaleti büyüktür ve bugün bu konuşma sizi üzdü; bu nedenle sizden rica ediyoruz, dinlenin ve cehennemin nasıl olduğunu bize yarın anlatın.” İsa cevap verdi, “Ey Petrus, bana dinlenmemi söylersin; Ey Petrus, sen ne dediğini bilmiyorsun. Yoksa böyle konuşmazdın. Bakın, sana diyorum ki, bu dünya hayatında dinlenmek dindarlığın zehri ve her iyi işi tüketen ateştir. Hem, Allahın peygamberi Süleymanın bütün peygamberler gibi, üşengeçliği eleştirdiğini unuttun mu? Ne kadar doğru söylüyor o; “Haylaz, soğuk korkusuyla toprağı işlemeyecek ve yaz gelince dilenecektir!” Bundan dolayı, dedi, “Elinden ne geliyorsa, hepsini dinlenmeden yap.” Ve Allahın en suçsuz dostu Eyüp ne diyor, “Kuşun uçmak için doğduğu gibi, insan da çalışmak için doğmuştur.” Bakın, size diyorum ki, her şeyden çok dinlenmekten nefret ederim. Cehennem birdir ve kış yazın, soğuk da sıcağın zıddı olduğu gibi, o da Cennetin zıddıdır. Bu bakımdan, Cehennemin alçaklığını tanımlayan, Allahın nimetlerinin Cennetini görmüş olmalıdır. Cidden, hiç şekillenmemiş olmak, böylesine dehşetli işkencelerden daha iyi olurdu. Çünkü vücudunun her yanında işkenceler çeken ve kendisine merhamet gösterecek olması şöyle dursun, herkes tarafından alay edilen bir insan düşünün; söyleyin bana, bu büyük bir azap olmaz mı?” Havariler cevap verdiler, “En büyüğü.” Sonra İsa dedi, “Şimdi bu cehenneme kıyasla bir sevinçtir. Size gerçekten diyorum ki, eğer Allah, tüm insanların bu dünyada çektikleri ve Hüküm Gününe kadar çekecekleri azabı bir kefeye ve cehennem azabının tek bir saatini da öbür kefeye koysa, fasık ve facirler kuşkusuz bu dünyanın acılarını seçerler. Çünkü dünyanın acıları, insanların elinden gelirken, diğer acılar merhamet nedir bilmeyen cinlerin, zebanilerin elinden gelir. Ne zalim ateş verecektir onlar zavallı günahkarlara! Ne acı, ama yine de alevleri hafifletmeyecek olan bir soğuk! Ne gıcırdayan dişler, hıçkırıklar ve ağlamalar! Öyle ki, Erden Irmağının suyu, onların gözlerinden her saniye dökülecek yaşlardan daha azdır. Ve burada dilleri, anneleri, babaları ve ebedi Sübhan olan Yaratıcılarıyla birlikte yaratılmış her şeye lanet okuyacaktır.” İsa böyle deyip, Musanın kitabında yazılı olan Allahın kanununa göre havarileriyle birlikte yıkandı ve sonra namaz kıldılar. Ve onu böyle üzgün gören havariler kendisiyle o gün hiç konuşmadılar, her biri onun sözleri üzerine dehşetten dona kalmıştı. Sonra İsa, akşam namazının ardından ağzını açıp dedi, “Hangi aile babası bir hırsızın evine girmek niyetinde olduğunu bilirse uyuyabilir? Emin olun, hiç biri; çünkü etrafı gözetler ve hırsızı öldürmek için hazır bekler. Öyle de, Şeytanın yiyebileceği kişiyi bulmak için dolaşan azgın bir arslan olduğunu bilmez misiniz? O, insana günah işletmenin yolunu arar. Bakın, size diyorum ki, eğer insan şu tüccar gibi davranırsa, o gün hiç bir korkusu olmaz. Çünkü hazırlığı iyidir. Ticaret yapmaları ve karı adil bir şekilde bölüşmeleri için komşularına para veren bir adam vardı. Ve bir kısmının ticareti iyi gitti ve parayı iki katına çıkardılar. Fakat bir kısmı ise parayı, onu kendilerine veren adamı kötüleyip, düşmanının hizmetinde kullandılar. Şimdi söyleyin bana, bu komşu borçlularını hesap vermeğe çağırdığında, ne olacaktır? İnanın, o ticareti iyi gidenleri ödüllendirecek, fakat diğerlerine karşı kızgınlığı paylama biçiminde kendini gösterecektir. Ve sonra onları kanuna göre cezalandıracaktır. Ruhum huzurunda duran Allah sağ ve diridir ki, komşu, kendisi sena olunsun ve insan Cennetin ihtişamına ersin ve dünyada iyi yaşasın diye, insana hayatla birlikte sahip olduğu her şeyi veren Allahtır. İyi yaşayanların örneği, paraları iki katına çıkanlardır. Çünkü günahkarlar onların gösterdiği örneğe bakarak tövbeye gelirler, böylece iyi yaşayan insanlar daha büyük bir ödülle ödüllendirileceklerdir. Fakat günahlarıyla ve Allahın düşmanı Şeytanın hizmetinde geçen hayatlarıyla Allahın kendilerine verdiği şeyleri yarıya indiren, Allaha küfreden ve başkalarına saldırılarda bulunan lanetli günahkarlar, söyleyin bana, bunların cezası ne olacaktır? İyi yaşayacak olan, dükkanını kilitleyip, onu gece gündüz büyük bir dikkatle koruyan tüccardan örnek almalıdır. Ve aldığı şeyleri satarak kar etmek isteyecektir, çünkü bu şekilde kaybedeceğini sezerse, kendi kardeşine bile satmayacaktır. Öyleyse sizin de böyle yapmanız gerekir. Çünkü gerçekten ruhunuz bir tüccardır, beden ise dükkandır; bu bakımdan, duyular yoluyla dışarıdan aldığını satar. Ve para sevgidir. Bakın bakayım, sevginizi vererek kendisiyle kar edemeyeceğiniz en küçük bir düşünceyi alıp satmazsınız. Ama düşünce, söz, iş tümüyle Allahın sevgisi için olmalı, çünkü bu şekilde o gün emniyette olursunuz. Bakın, size diyorum ki, pek çokları abdest alıp namaza gider, pek çokları oruç tutup zekat verir, pek çokları ilimle uğraşır ve başkalarına vaaz verir, ama hepsinin sonu Allah katında kötüdür; çünkü bedeni temizlerler, kalbi değil; ağızla ağlarlar, kalple değil; etlerden uzak dururlar. Kendilerini günahlarla doyururlar; kendilerine iyi densin diye, başkalarına kendileri için iyi olmayan şeyler verirler; işe yarasın diye değil, konuşmayı bilmek için ilimle uğraşırlar. Kendilerinin tersini yaptıkları şeyleri başkalarına öğütlerler. Ve böylece kendi dilleriyle kendilerini mahkum ederler. Allah, sağ ve diridir ki, bunlar Allahı kalpleriyle tanımazlar; çünkü tanımış olsalardı severlerdi ve insan mademki sahip olduğu her şeyi Allahtan almıştır, Öyle de, her şeyi Allahın sevgisi uğrunda harcamalıdır.”