"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

30. Puta Tapmak

Kanunda uzmanlaşmış biri, İsayı, denemek için akşam yemeğine çağırdı. İsa havarileriyle birlikte geldi; onu denemek için pek çok yazıcı da evde bekliyordu. Havariler, ellerini yıkamadan sofraya oturdular. Din adamları, bunun üzerine İsaya seslendiler, – Neden havarilerin ekmek yemeden önce ellerini yıkamamakla, büyüklerinin geleneklerine dikkat etmiyorlar? – Siz din adamları ve Ferisiler, başkalarının omuzlarına taşınamaz yükleri yükler, fakat kendiniz, bu esnada tek parmağınızla olsun, onları kımıldatmak istemezsiniz. Size söylüyorum, size, her şer dünyaya, sözde büyükler sebep gösterilerek girmiştir. Söyleyin bana, büyüklerin kullanmasıyla değil de, kim sokmuştur puta tapıcılığı dünyaya? Bir kral vardı, Baal adındaki babasını aşırı derecede seven ve babası ölünce, oğlu, kendini teselli etmek için, babasına benzeyen bir heykel yaptırıp, şehrin pazar yerine diktirtti. Ve bu heykele on beş gez (bir uzunluk birimi) yaklaşanın güven içinde olacağı ve her ne olursa olsun, onun incitilmeyeceğine dair bir emir çıkardı. Bundan böyle bütün kötüler ve suçlular, oradan gördükleri yarar nedeniyle, heykele güller ve çiçekler sunmaya başladılar ve kısa bir zaman sonra, sunulan bu şeyler paraya ve yiyeceğe dönüştü. O kadar ki, onurlandırmak için ona tanrı dediler. Adetten kanuna dönüşen şu şeye bakın, o kadar ki, Baal putu dünyanın her tarafına yayıldı ve Allah buna ne kadar üzüldüğünü peygamber İşayaya bildirdi. “Gerçekten benim kullarım bana boşuna tapınıyor, çünkü onlar, kulum Musa aracılığıyla kendilerine verilen benim kanunumu hükümsüz kılıp, büyüklerinin geleneklerine uymaktadırlar.” Size diyorum, temiz olmayan ellerle ekmek yemek, bir insanı kirletmez, çünkü insanın içine giren insanı kirletmez, insanı insandan çıkan şeyler kirletir. – Eğer ben domuz eti veya bir başka temiz olmayan et yersem, benim vicdanımı kirletmezler mi? – İtaatsizlik insanın içine girmez, insandan, kalbinden dışarı çıkar ve bu nedenle yasaklanmış yemeği yerse kirlenmiş olur. – İsa sanki İsrail kavminin putları varmış gibi, verdin puta tapıcılık aleyhinde konuştun ve bize haksızlık etmiş oldun. – Bugün İsrail halkında odundan heykeller olmadığını ben de pek ala biliyorum; fakat etten heykeller var. Bütün din adamları buna kızarak cevap verdi. – O halde, biz de puta tapıcılardanmı oluyoruz? – Size diyorum ki, hükümde, “Tapınacaksınız” demiyor, “Allahınız Rabbi bütün ruhunuzla, bütün kalbinizle ve bütün düşüncenizle seveceksiniz” diyor. Doğru değil mi bu? – Doğru. – Şüpheniz olmasın ki, kişinin seveceği ve uğruna her şeyden geçeceği tek şey Allahtır ve bundandır ki, zaninin hayalinde zina, pisboğaz ve sarhoşun hayalinde kendi bedeni ve dünya perestin hayalinde altın ve gümüş ve bunun gibi, her bir diğer günahkarın hayalinde kendi günah düşüncesi yatar. – Muallim, en büyük günah nedir? – Bir evi, en kötü şekilde harabe haline getiren nedir? Eğer yıkıma temel yol açarsa, bu durumda evi yeniden yapmak gerekir; fakat her bir bölüm yıkıma yol açarsa, o zaman onarmak imkansızlaşır. İşte, size diyorum ki, puta tapıcılık en büyük günahtır. Çünkü kişiyi tümüyle inançtan ve sonunda Allahtan yoksun hale getirir; böylece, kişide hiç bir manevi duygu görülemez olur. Bunun dışında her günah, merhamet olunma ümidi bırakabilir insanda ve bundan dolayı diyorum ki, puta tapıcılık en büyük günahtır. Herkes, İsanın sözlerine şaşakaldı çünkü hiç bir şekilde karşı çıkamayacaklarını anlamışlardı. Sonra İsa devam etti, – Allahın sözlerini ve Musa ile Yuşanın kanunda neler yazdıklarını hatırlayın, o zaman, bu günahın ne kadar ağır olduğunu göreceksiniz. Allah, İsrail kavmine şöyle demişti, “Gökte olanlardan ve göğün altında olan şeylerden kendinize putlar yapmayacaksınız, yerin üstünde olan şeylerden ve yerin altındakilerden de yapmayacaksınız; suyun üstünde olanlardan ve suyun altındaki şeylerden de yapmayacaksınız. Çünkü sizin Tanrınız benim, güçlü ve gayyurum, bu günahın öcünü babalardan ve dördüncü batma varıncaya kadar çocuklarından bile alırım.” Kavminiz buzağıyı yaptığı ve ona tapındığı zaman, Yuşa ve Levi kabilesinin kılıcı çekip, Allahtan merhamet dilenmeyenlerden yüz yirmi dört bin kişiyi nasıl öldürdüğünü hatırlayın. Ah, puta tapıcılar üzerine Allahın korkunç, ne korkunç cezası! Kapıda, sağ eli, kullanılamayacak biçimde büzülmüş biri dikildi. Bunun üzerine, İsa kalbini Allaha vererek dua etti ve ardından dedi, “Sözlerimin doğru olduğunu öğrenmen için diyorum ki: Allahın adıyla, ey adam, sakat olan elini aç ve uzat!” Adam, elini, sanki hiç sakatlık görmemiş gibi tümüyle açtı. Sonra, Allah korkusuyla yemeye başladılar ve bir miktar yedikten sonra, İsa yine dedi, “Bakın, size söylüyorum; bir şehri yakmak, orada kötü bir adet bırakmaktan daha iyidir. Çünkü böyle bir şey olursa, Allah, kötülükleri yok edici, kılıcı ellerine teslim ettiği yeryüzünün hükümdarlarına ve krallarına gazap eder. Bir yere çağırıldığınızda, en yüksek yerde oturmamak aklınızda olsun ki, ev sahibinin daha büyük bir dostu geldiğinde size, “Kalk ve aşağı otur!” deyip utandırmasın. Bunun yerine, gidip, en altta oturun ki, sizi davet eden gelip, “Kalk arkadaş, gel şuraya, yukarı otur!” desin. Böyle, büyük onur kazanırsın; çünkü kendini yükselten kim olursa olsun, alçaltılır ve kendini alçaltan da, yükseltilir. Bakın, size söylüyorum, şeytan başka bir günahından dolayı değil, gururu yüzünden lanete uğradı. İşaya Peygamber de onu şu sözleriyle azarlar, “Meleklerin güzeli olup, şafak gibi parlarken, nasıl oldu da gökten atıldın, ey iblis? Seni yere gönderen, gururundan başkası değildir!” Bakın, size söylüyorum, eğer insan acınacak hallerini bilse, burada, yerde daima ağlar ve kendisini en düşük, her şeyin gerisinde görür. İlk insanı karısıyla birlikte, Allahtan merhamet dilenerek, yüz yıl durup dinlenmeden ağlatan başka bir neden yoktu. Çünkü gururları yüzünden nereye düştüklerini gerçekten biliyorlardı.” İsa bunları deyip, Allaha şükretti ve o gün gösterdiği mucizelerle birlikte, İsanın ne yüce sözler söylediği Kudüsün her tarafında öylesine yayıldı ki, halk kutsal adını tesbih ederek, Allaha şükretti. Fakat Onun büyüklerin gelenekleri aleyhinde konuştuğunu anlayan din adamları ve kahinler daha büyük bir kinle yanıp tutuştular ve Firavun gibi kalplerini sertleştirdiler; bu nedenle, Onu öldürmek için fırsat aradılarsa da bulamadılar. İsa Kudüsten ayrılıp, Erdenin ötesindeki çöle gitti ve çevresinde oturan havarileri İsaya dedi, “Ey İsa, bize şeytanın nasıl gurura kapıldığını anlat, çünkü biz onun itaatsizliği dolayısıyla düştüğünü ve insanı daima kötülüğe ittiğini anlamış bulunuyoruz. İsa cevap verdi, “Allah, bir yeryüzü kütlesi yaratıp, başka bir şey yapmadan onu yirmi beş bin yıl bekletti. Meleklerin başı ve bir hoca olan şeytan, sahip olduğu büyük anlayışla, bu yeryüzü kütlesinin Tanrının, peygamberlikle işaretlenmiş yüz kırk dört bin insan ve ruhunu öteki her şeyden altmış bin yıl önce yaratmış olduğu Allahın Elçisini yeryüzüne getireceğini biliyordu. Bu nedenle kızıp, “Bakın, bir gün Allah bu yeryüzüne bizim saygı göstermemizi irade edecek. Bu bakımdan, bizim ruh olduğumuzu ve dolayısıyla böyle bir şeyin uygun olmayacağını düşünün” diyerek melekleri kışkırttı. Bu şekilde, pek çoğu Allahı bıraktı. Bunun üzerine, bütün meleklerin toplandığı bir gün Allah dedi, “Beni Rab kabul eden her biriniz, hemen bu yeryüzüne saygı göstersin.” Allahı sevenler baş eğdiler fakat şeytan, kendi düşüncesinde olanlarla birlikte dedi, “Ey Rab; biz ruhuz ve bu nedenle, bizim bu çamura saygı göstermemiz adilane değildir.” Şeytan böyle deyince, çirkin ve korkunç görünüşlü oldu ve ardından gidenler de çirkinleşti; isyanlarından dolayı Allah kendilerinden yaratırken verdiği güzelliği çekip aldı. Bunun üzerine, kutsal melekler başlarını kaldırınca, Şeytanın ve takipçilerinin ne korkunç birer canavar olduklarını görüp, korkuyla yüzlerini yere attılar. Sonra şeytan dedi, “Ey Rab, beni haksız olarak çirkinleştirdin ama ben buna razıyım çünkü ben senin yapacağın her şeyi hükümsüz kılmak istiyorum.” Ve diğer şeytanlar da dediler, “Ona Rab deme ey İblis çünkü Rab sensin.” Bundan sonra Allah, Şeytanın peşinden gidenlere dedi, “Tevbe edin ve beni Rabbiniz, yaratıcınız olarak tanıyın.” Cevap verdiler, “Biz Sana saygı gösterdiğimiz için tövbe ediyoruz, çünkü sen adil değilsin ama şeytan adil ve suçsuzdu ve bizim Rabbimizdir.” Buna karşı Allah dedi, “Ayrılın benden ey lanetliler, artık sizin üzerinize hiç rahmetim, yok.” Ve ayrılırken şeytan yeryüzü kütlesine tükürdü ve bu tükürüğü melek Cebrail bir kısım toprakla birlikte kaldırdı ve işte bundan insanın karnındaki göbeği meydana geldi.” Havariler, meleklerin başkaldırışına şaşıp kaldılar. Sonra İsa dedi, “Bakın, size söylüyorum ki, ibadet etmeyen Şeytandan daha kötüdür ve daha büyük eziyet çekecektir. Çünkü Şeytanın önünde kovulmadan önce hiç bir korkma örneği yoktu ve Allah onu tövbeye çağıracak hiç bir peygamber de göndermiş değildi. İnsan şimdi, Allah böyle dediği için, benden sonra gelecek ve belki de benim yolunu hazırladığım Allahın Elçisi dışında bütün peygamberler gelmiş bulunuyor ve insan, diyorum ki Allahın adaletinin sonsuz örneklerini görmüş olmasına rağmen, hiç Allah yokmuş gibi korkusuz, keyfince yaşar. Davud Peygamberin şu sözü ne güzel örnek, “Aptal olan içinden “Allah yoktur” der. Bu nedenle o sefil ve iğrençtir, hiç bir iyiliği yoktur. Durmadan ibadet edin ey havarilerim ki, kazanasınız. Çünkü arayan bulur, kendine kapı açana açılır ve isteyen alır. Ve ibadetinize çok konuşmaya bakmayın, çünkü Allah, Süleymana, “Ey kulum, bana kalbini ver” dediği gibi, kalplere bakar. Bakın, size söylüyorum, münafıklar, halk kendilerini görsün ve veli sansın diye şehrin her yanında ibadet üstüne ibadet ederler; fakat kalpleri kötülük doludur; bu nedenle de içlerinde olan dillerinde değildir. İbadetinizi, Allahın kabul etmesini istiyorsanız kalpten yapmanız gerekir. Şimdi söyleyin bana, ilk önce kime gideceğine ve ne yapacağına karar vermiş olandan başka kim gidip, Romalı valiyle veya Hirodesle konuşur? Emin olun ki, hiç kimse ve eğer insan insanla konuşmak için böyle davranırsa, Allahla konuşmak, kendisine verdiği her şey için şükredip, günahları için merhamet istediğinde ne yapmalıdır? Size söylüyorum ki pek az kişi gerçekten ibadet eder ve bu nedenle şeytan diğerleri üzerinde güç sahibidir. Çünkü Allah, kendisini dudaklarıyla yüceltenleri istemez; mabette dudaklarıyla merhamet isterken, kalplerinden adalet diye haykıranları istemez. İşaya peygambere dediği gibi, “Beni gücendiren şu insanları benden uzaklaştır, çünkü onlar dudaklarıyla beni yüceltir, ama kalpleri benden uzaktır.” Bakın, diyorum ki, düşünmeden kayıtsızca ibadet etmeye kalkan Allahla alay eder. Şimdi, kim sırtını dönerek Hirodesle konuşmaya gider ve onun önünde ölesiye nefret ettiği vali Pilatusu övebilir? Kuşkusuz hiç kimse… Hiç hazırlıksız ibadet etmeye kalkanın hali de bundan hiç aşağı değildir: Sırtını Allaha döner ve yüzünü Şeytana vererek, onu över de över. Çünkü kalbinde kötülük aşkı yatar ve bundan tövbe de etmez. Eğer, sizi inciten biri dudaklarıyla “Bağışlayın” derken, elleriyle size bir yumruk atarsa, onu nasıl bağışlayabilirsiniz? İşte böyle de, dudaklarıyla “Rab, bize merhamet et” derken, kalplerinde kötülük aşkı taşıyanlara ve yeni yeni günahlar işlemeyi düşünenlere Allah merhamet mi edecek?” Havariler, İsanın sözleri üzerine ağlayarak, ona yalvardılar, “Rab, bize dua etmeyi öğret.” İsa cevap verdi, “Romalı vali sizi öldürmek niyetiyle yakalarsa ne yaparsınız düşünün de, duaya kalktığınızda aynen böyle davranın ve sözleriniz şöyle olsun. “Ey Allahımız Rab! Kutsal ismin yücelsin; melekutun gelsin; iraden her zaman yerine gelsin; gökte yerine geldiği gibi yerde de gelsin; bize her gün için ekmek ver. Bize karşı suç işleyenleri bağışladığımız gibi, sen de günahlarımızı bize bağışla ve bizi iğvalara kapılıp azap çektirme; bizi her şerden koru, çünkü yalnızca Sen ebede kadar izzet, azamet ve kudret sahibi, bizim Allahımızsın.” Sonra, Yuhanna cevap verdi, “Muallim, Allahın Musa aracılığıyla emrettiği şekilde biz de yıkanalım.” İsa dedi, “Benim kanunu ve peygamberleri yok etmek için geldiğimi mi sanıyorsunuz? Bakın, size diyorum ki, Allahın varlığına inandığınız gibi inanın, ben bunları yıkmak için değil, gözetmek için geldim. Çünkü her peygamber, Allahın kanununu ve Allahın diğer peygamberler aracılığıyla söylemiş olduğu her şeyi gözetmiştir. Ruhumun huzurunda durduğu Allah vardır ve diridir ki en küçük bir hükmü yerine getirmeyen kim olursa olsun, Allahı razı etmek şöyle dursun, Onun melekutunda en küçük bir şey olur. Çünkü orada hiç bir payı yoktur. Hatta size söylüyorum ki Allahın kanununun tek bir hecesi, en ağır günahı göze almadan çiğnenemez. Fakat ben, Allahın İşaya peygamber aracılığıyla bildirdiği şu sözlere uymanızın gerekli olduğunu aklınıza havale ediyorum. Yıkan ve temiz ol, düşüncelerini benim gözlerimden uzaklaştır. Bakın, size söylüyorum ki kalbi kötülükleri seven insanı denizlerin tüm suyu yıkamayacaktır ve yine size söylüyorum ki yıkanmayan kimse ibadetiyle Allahı razı etmek şöyle dursun, ruhuna puta tapıcılığa benzer günah yükleyecektir. Bana gerçekten inanın; eğer insan Allaha gerektiği gibi ibadet edecek olsa, istediği her şeyi elde eder. İbadetiyle Mısıra gazap eden Allahın kulu Musayı hatırlayın; Kızıl Denizi yardı da, Firavun ve ordusu orada boğuldu. Güneşi durduran Yuşayı hatırlayın, sayısız Filistin askerini korkudan titretmişti; gökten ateş yağdıran İlyayı, ölü bir adamı kaldıran Elişayı ve ibadet ve dua ile istedikleri her şeyi elde eden daha başka pek çok kutsal peygamberleri hatırlayın. Fakat bunlar kendi kişisel amaçları için değil, yalnız Allah ve Allahın şanı için çalıştılar.” Sonra Yuhanna dedi, “Güzel konuştun ey muallim, fakat insan gururuyla nasıl günah işledi, tam bilemiyoruz.” İsa cevapladı, “Allah Şeytanı kovup, melek Cebrail de Şeytanın tükürdüğü yeryüzü kütlesini temizleyince, Allah yaşayan her şeyi, hem uçan ve hem yürüyen ve hem de yüzen hayvanları yarattı ve dünyayı içinde bulunan her şeyle süsledi. Bir gün şeytan cennetin kapılarına yaklaşıp otlayan atları gördü ve onlara, eğer yeryüzü kütlesi bir ruh olacak olursa, kendilerine eziyet verici bir iş düşeceğini bildirdi; bu nedenle de bu yeryüzü parçasının hiçbir şeye yaramayacak şekilde çiğnemeleri faydalarına olacaktı. Atlar ayaklandılar ve hemen zambaklarla güller arasında uzanan o yeryüzü parçasını çiğnemeye giriştiler. Bunun üzerine Allah, Cebrailin kütle üzerinden almış olduğu Şeytanın tükürüğünün bulunduğu kirli yeryüzü parçasına ruh verdi ve havlayan köpekler ortaya çıkınca korkuya kapılan atlar kaçtılar. Bundan sonra Allah, tüm kutsal melekler “Senin kutsal adını tesbih ederiz ey Rabbimiz Allah” diye söyleşirken, insana ruhunu verdi. Ayağı üstüne kalkan adem, havada güneş gibi parlayan bir yazı gördü, “Allahtan başka ilah yoktur ve Muhammed Allahın Resulüdür.” Bunun üzerine adem ağzını açarak, dedi, “Şükür sana ey Allahım Rab, bana hayat nimeti verdin; fakat bana söylemeni diliyorum, Bu, “Muhammed Allahın elçisidir” sözlerinin mesajı ne anlama geliyor? Benden önce yaratılmış başka insanlar mı vardı?” Bundan sonra Allah dedi, “Tabii, ey kulum adem. Sana diyorum ki: ilk yarattığım insan sensin. Ve senin görmüş olduğun, yıllar sonra dünyaya gelecek, benim resulüm olacak ve her şeyi kendisi için yarattığım oğlundur. Geldiği zaman dünyaya ışık verecektir; ruhu, ben herhangi bir şey yaratmadan altmış bin yıl önce semavi bir nur içine konmuştur.” adem Allaha şöyle yalvardı, “Rabbim, bu yazıyı el parmaklarımın tırnakları üzerinde bana bahşet.” Sonra Allah, ilk insana başparmakları üzerinde bu yazıyı verdi. Sağ elin başparmak tırnağı üzerinde, “Allahtan başka ilah yoktur” sol elin başparmak tırnağı üzerinde de, “Muhammed Allahın Resulüdür.” Sonra, babaca bir sevgiyle ilk insan bu sözleri öptü ve gözlerini ovarak dedi, “Senin dünyaya geleceğin gün mübarek olsun.” Allah insanı yalnız görünce dedi, “Onun yalnız kalması iyi değildir.” Bu nedenle onu uyuttu ve kalbinin yakınından bir kaburga kemiği alarak, yerini etle doldurdu. Bu kaburga kemiğinden Havvayı yaratıp, onu ademe eş olarak verdi. Bu ikisini Cennetin efendileri olarak yerleştirdi. Ve kendilerine dedi, “Bakın, size yemek için her meyveyi veriyorum, yalnız elmalar ve mısır hariç; ne olursa olsun, bu meyvelerden yememeye dikkat edin, yerseniz kirlenirsiniz ve öyle ki, sizi burada tutarak azap etmem; buradan sürer çıkarının ve büyük eziyetler çekersiniz.” Bunları öğrenen şeytan, kızgınlığından deli oldu ve Cennetin kapısına yaklaştı. Orada, deve gibi ayakları ve her yanında bir ustura gibi kesilmiş ayak tırnaklan olan korkunç bir yılan nöbet bekliyordu, ona dedi, – Bi zahmet et, beni Cennete koyuver! – Allah bana seni çıkarmamı emretmişken, ben nasıl seni içeri almak zahmetine katlanırım? – Allahın seni ne kadar çok sevdiğini görüyorsun ki seni insan denilen bir okka çamurun başında nöbet tutman için Cennetin dışına koydu. Bu bakımdan, eğer beni Cennete alırsan, seni öyle korkunç yaparım ki, herkes senden kaçar ve arzu ettiğin yerde gider kalırsın. – Seni içeri nasıl koyacağım ben? – Sen büyüksün; ağzını aç, ben karnına gireceğim ve sen Cennete girince, şu sıralarda yer üzerinde yürümekte olan iki okka çamurun yanında beni bırakacaksın. Sonra, yılan böyle yaptı ve Şeytanı kocası adem uyumakta olduğundan Havvanın yanında bıraktı. Şeytan, güzel bir melek gibi kadının önünde durdu ve ona dedi, – Neden şu elmalardan ve mısırdan yemiyorsunuz? – Rabbimiz bize bunlardan yersek kirleneceğimizi ve kendisinin de bizi Cennetten çıkaracağını söyledi. – O, gerçeği söylemez. Allahın kötü ve kıskanç olduğunu, bu nedenle de hiç bir dengine katlanamayıp, herkesi köle tuttuğunu bilmelisiniz ve kendisine eşit olmayasınız diye size böyle demiştir. Fakat sen ve yoldaşın benim tavsiyeme göre hareket ederseniz, diğerlerinden olduğu gibi şu meyvelerden de yiyecek ve başkalarına tabi olarak kalmayıp, Allah gibi iyi ve kötüyü bilecek ve istediğinizi yapacaksınız. Çünkü Allaha denk olacaksınız. Sonra, Havva o meyvelerden alıp yedi ve kocası uyandığında, Şeytanın tüm dediklerini ona anlattı ve o da karısının sunduğu meyveleri alıp yedi. Bunun üzerine, yenilenler aşağı doğru inerken Allahın sözlerini hatırladı; bu sebepten, yemeği durdurmak isteğiyle elini, her insanın işareti bulunan boğazına götürdü. Sonra, her ikisi de çıplak olduklarını anladılar; dolayısıyla utanıp, incir yaprakları alarak gizli yerleri için bir elbise yaptılar. Öğle vakti geçince, bak ki, Allah kendilerine göründü ve ademe seslenip dedi, – adem, neredesin? – Rabbim, huzurundan kendimi gizliyorum çünkü ben ve karım çıplağız. Bu nedenle de senin huzurunda bulunmaktan utanıyoruz. – Yediğiniz takdirde kirleneceğiniz ve cennette daha fazla kalamayacağınız meyveyi yemedikçe, sizi kim masumluğunuzdan soyup çıkarmıştır ki? – Ey Rabbim, bana vermiş olduğun eş yemem için yalvardı, ben de ondan yedim. Sonra Allah kadına dedi, – Neden dolayı böyle bir yemeği kocana verdin? – Şeytan beni aldattı ve ben de yedim. – Ama bu melun nasıl girdi buraya? – Kuzey kapıda duran bir yılan onu benim yanıma getirdi. Sonra Allahademe dedi, “Mademki sen karının sözünü dinledin ve meyveyi yedin, yeryüzü senin işlerinle lanetlensin, bela bulsun; senin için iğnelikler ve dikenler bitirecektir o ve yüzünün teriyle ekmek yiyeceksin. Ve toprak olduğunu hatırla ve yine toprağa döneceksin.” Ve Havvaya da şöyle konuştu “Ve Şeytana kulak asıp, kocana yemeği veren sen, seni köle tutacak olan erkeğin egemenliği altında yaşayacak ve doğum çekip, çocuklar dünyaya getireceksin.” Ve yılanı da çağıran Allah, Allahın kılıcını tutan melek Mikaile seslenip dedi, “Önce Cennetten bu kötü yılanı çıkar ve dışarıda bacaklarını kes ki yürümek isterse, yerde vücudunu sürüsün.” Ardından Allah, gülerek gelen Şeytana seslendi ve ona dedi, “Madem sen melun, bunları aldattın ve kendilerini kirlettin, öyle ise ben de diliyorum ki, onların ve bana gerçekten tövbe edip kulluk yapacak çocuklarının tüm kirlilikleri bedenlerinden çıktıkça senin ağzından girsin ve böylece sen kirliliklerle doyasın.” Şeytan sonra korkunç bir şekilde kükredi ve dedi, “Madem sen benim daha da kötü olmamı dilersin, ben de o zaman, elimden geleni arkama koymayacağım.” Sonra Allah dedi, “Defol melun, benim huzurumdan!” Sonra şeytan gitti; bunun üzerine Allahağlamakta olan ademle Havvaya dedi, “Siz de Cennetten çıkın ve cezanızı çekin ve ümidiniz de yok olmasın, çünkü ben, soyun Şeytanın egemenliğini insan cinsinin üzerinden kaldıracak şekilde oğlunu göndereceğim. Çünkü o gelecek olan, kendisine her şeyi vereceğim benim elçimdir.” Allah gizlendi ve Melek Mikail onları Cennetten çıkardı. Bunun üzerine adem, çevresine bakınarak kapının üstünde yazılı olan “Allahtan başka ilah yoktur ve Muhammed Allahın elçisidir” sözünü gördü. Bu nedenle, ağlayarak dedi, “Allahı razı edici olsun ki ey oğlum, çabucak gelesin ve bizi perişanlıktan kurtarasın.” Sonra bu konuşmanın ardından havariler ağladılar ve İsa da ağlıyordu. O sırada onu bulmaya gelen pek çok kişi gördüler; kahinler onu konuşurken yakalamak için aralarında müşavere yapmış ve bu nedenle de, Levililerle din adamlarının bazılarını ona, “Sen kimsin?” diye sormaya göndermişlerdi. İsa itirafta bulunup, gerçeği söyledi, – Ben Mesih değilim. – İlya mısın? Yeremya mısın, yoksa eski peygamberlerden biri misin, kimsin sen? Bizi yollayanlara doğru şahitlikte bulunabilmemiz için bize söyle. – Ben bütün Yahudiyede haykıran ve İşayada da yazılı olduğu gibi, “Rabbin elçisi için yol açın” diye haykıran sesim. – Eğer sen Mesih veya İlya veyahut da herhangi bir peygamber değilsen, neden yeni akide vaz eder ve kendini Mesihten daha çok saydırırsın? – Allahın benim elimde meydana getirdiği mucizeler, benim Allahın dilediği şeyleri konuştuğumu gösteriyor, ben hiç bir zaman sözünü ettiğiniz kişiden kendimi daha çok saydırmıyorum da çünkü ben, sizin “Mesih” dediğiniz, benden önce yaratılmış ve benden sonra gelecek ve inancı son bulmasın diye gerçeğin sözlerini getirecek olan Allahın Elçisinin ayakkabılarının iplerini veya çoraplarının bağlarını çözecek değerde değilim. Levililer şaşkınlık içinde ayrılıp gittiler ve ileri gelen kahinlere her şeyi anlattılar da, bunlar dediler, “Onun sırtında her şeyi kendine anlatan cini var” Sonra İsa havarilere dedi, “Bakın, size diyorum, reisler ve halkımızın büyükleri bana karşı fırsat kolluyorlar.” Sonra Petrus dedi, “Öyleyse, bir daha Kudüse gitmeyin.” Bunun üzerine İsa ona dedi, “Sen budalasın ve ne söylediğini bilmiyorsun. Pek çok eziyetler çekmem gerek, çünkü bütün peygamberler ve Allahın kutsal kulları çekmişlerdir. Ama korkmayın, bizimle birlikte olanlar da vardır, bize karşı olanlar da.” Ve İsa böyle deyip ayrılarak Tabur dağına gitti ve oraya yanında Petrus, Yakup ve kardeşi Yuhannayla bunu yazan da çıktı. Bunun üzerine üstünde büyük bir nur parladı, elbiseleri beyaz kar gibi oldu ve yüce güneş gibi ışıldadı ve bir de ne görelim! Oraya cinsimiz ve kutsal şehir üzerine gelmesi gereken tüm şeylerle ilgili olarak İsa ile konuşan Musa ve İlya gelmesinler mi? Petrus şöyle konuştu, “Rab, burada bulunmakla iyi ettik. Bu bakımdan, eğer dilerseniz burada, biri sizin için biri Musa ve diğeri de İlya için üç çardak kuralım.” Ve o konuşurken, beyaz bir bulut üzerlerini örttü ve “Kendinden çok hoşnut olduğum kuluma bakın; onu dinleyin” diyen bir ses duydular. Havariler korkuya kapılarak, ölü gibi yüz üstü yere düştüler. İsa geldi ve havarilerini kaldırıp dedi, “Korkmayın, çünkü Allah sizi seviyor ve benim sözlerime inanmanız için böyle yapmıştır.”