Havariler yaşlı adamın deliliğine güldüler ve İbrahimin fetanetine şaşıp kaldılar. Fakat İsa onları susturarak, dedi, “Şu andaki gülme, gelecekteki ağlamanın bir habercisidir” diyen ve “Gülmenin olduğu yere gitmeyecek, fakat ağlanılan yerde oturacaksınız, çünkü bu hayat acı ve ıstırap içinde geçer” şeklinde devam eden peygamberi unuttunuz.” Sonra, şöyle dedi İsa, “Musanın zamanında, Allahın Mısırda pek çok kişiyi, başkalarına gülüp eğlendiklerinden dolayı, çirkin hayvanlar haline getirdiğini bilmiyor musunuz? Ne olursa olsun, sakın kimseye gülmeyin, çünkü hiç kuşkusuz karşılığında ağlarsınız.” Havariler cevap verdi, – Yaşlı adamın deliliğine gülmüştük. – Bakın, size diyorum ki, herkes kendi gibi olanı sever ve ondan zevk alır. Bu nedenle, eğer deli değilseniz, deliliğe gülmezsiniz. – Allah bize merhamet etsin. – amin – Ey Rab, nasıl oldu da, İbrahimin babası oğlunu yakmak istedi? – Bir gün, İbrahim on iki yaşındayken, babası kendisine dedi; “Yarın bütün tanrıların bayramıdır; bu nedenle, büyük mabede gidecek ve tanrım büyük Baale bir hediye götüreceğiz. Ve sen de kendin için bir tanrı seçeceksin, çünkü bir tanrı edinecek yaştasın artık.” İbrahim kurnazca cevap verdi, “Hay hay ey benim babam.” Ve sabahleyin erkenden, herkesten önce mabede gittiler. Fakat İbrahim eteğinin altında gizlice bir balta taşıyordu. Gelip, mabede girdiler; kalabalık arttığından, İbrahim mabedin karanlık bir bölümünde bir putun arkasına saklandı. Babası, mabetten çıktığında, İbrahimin kendinden önce eve gittiğine inanıyordu. Bu nedenle onu aramak için geride kalmadı. Herkes mabetten ayrılınca, din adamları mabedi kapatıp gittiler. Sonra, İbrahim baltayı alarak, büyük put Baalın dışında bütün putların ayaklarını kesti. Eski ve parçalı olduklarından, düşüp parçalanan heykellerin meydana getirdiği harabeliğin ortasında kalan Baalın ayaklarına baltayı koydu. Bundan sonra mabetten çıkan İbrahimi bir takım kimseler gördüler ve mabetten bir şeyler çalmaya gitmiş olabileceği kuşkusuna kapıldılar. Önüne engel koyup, mabede vardılar ve tanrılarının parça parça edilmiş olduğunu görünce, yas ederek bağırdılar! “Çabuk gelin ey ahali, tanrılarımızı öldüreni öldürelim!” Birden, din adamlarıyla birlikte oraya on bin kişi üşüştü ve İbrahime, tanrılarını niye kırıp parçaladığım sordular. İbrahim cevap verdi, “Aptalsınız siz! Bir insan tanrı mı öldürürmüş? Onları öldüren büyük tanrıdır. Ayaklarının yanındaki baltayı görmüyor musunuz? Belli ki, hiç arkadaş istemiyor.” Sonra, İbrahimin babası geldi, oğlunun tanrılarına karşı söylediği sözleri düşünüyordu ve İbrahimin putları parçaladığı baltayı tanıyarak, bağırdı, “Tanrılarımızı öldürmüş olan bu hain benim oğlumdur, çünkü bu balta benimdir!” Ve oğluyla aralarında olup geçen her şeyi oradakilere anlattı. Hemen, bir odun toplayıp yığdılar; İbrahimin ellerini ve ayaklarını bağlayıp, odunların üzerine koydular ve altındaki odunları ateşlediler. Ama hayır; Allah, melekleri aracılığıyla ateşe, kulu İbrahimi yakmamasını emretti. Ateş şiddetle parladı ve İbrahimi ölüme mahkum edenlerden iki bin kişiyi yaktı, İbrahim Allahın meleği tarafından, kendini taşıyanı görmeyen babasının evinin yakınına götürülüp, serbest olduğunu gördü ve böylece ölümden kurtuldu. – Allahın kendisini sevenler üzerine rahmeti büyüktür. Anlat bize İsa, İbrahim Allahın bilgisine nasıl vardı? – İbrahim, babasının evine yaklaşınca, eve girmekten korktu; evden biraz uzağa gidip, bir palmiye ağacının altına oturdu ve burada kendi kendine dedi, “Hayat sahibi ve insandan daha güçlü bir tanrı var olmalı, çünkü insanı o meydana getiriyor ve insan, tanrı olmadan insan meydana getiremez.” Sonra, çevresine yıldızlara, aya ve güneşe baktı ve onların tanrı olduklarını düşündü. Fakat onların hareketlerinde değişken olduklarını görünce, şöyle dedi, “Bu tanrı hareket etmemeli ve bulutlar onu gizlememeli; yoksa insanlar hiç olacak.” Bu şekilde kararsız dururken, “İbrahim!” diye çağırıldığını işitti, çevresine bakındı ve dört bir yanda kimseyi göremeyip, şöyle dedi, “Adım İbrahimle çağırıldığıma eminim, ama!” Ardından, aynı şekilde iki defa daha “İbrahim” ismiyle çağırıldığını duydu. Cevap verdi, “Beni kim çağırıyor?” Sonra, şöyle dendiğini duydu, “Ben, Allahın meleği Cebrailim.” Bunun üzerine, İbrahim korkuya kapıldı; fakat melek onu rahatlatarak dedi, – Korkma, İbrahim, çünkü sen Allahın dostusun; bu nedenle, insanların tanrılarını parçaladığın zaman, meleklerin ve peygamberlerin Tanrısını seçmiştin; öyle ki, adın hayat kitabında yazılıdır. – Ben meleklerin ve kutsal peygamberlerin Tanrısına hizmet etmek için ne yapmalıyım? – Şu çeşmeye git ve yıkan, çünkü Allah seninle konuşmayı irade ediyor. – Şimdi, nasıl yıkanmam gerekiyor? Bunun üzerine melek, güzel bir genç suretinde geldi ona ve çeşmede yıkanıp, dedi, “Sen de, sırayla böyle yap, ey İbrahim.” İbrahim yıkanınca, melek dedi, “Şu dağa çık, çünkü Allah seninle orada konuşmayı irade eder.” Melek böyle deyince, İbrahim dağa çıktı ve dizleri üstüne oturup, kendi kendine dedi, “Meleklerin Tanrısı benimle ne zaman konuşacak?” Yumuşak bir sesle çağıldığını duydu, “İbrahim!” İbrahim cevap verdi, “Beni kim çağırıyor?” Ses cevap verdi, “Ben senin Tanrınım ey İbrahim.” İbrahim korkuya kapılarak, yüzünü toprağa sürdü ve dedi, “Toz ve kül olan senin kulun, seni nasıl duyabilir?” Sonra, Allah dedi, “Korkma, kalk, ben seni kullarım için seçtim ve seni kutsamak, seni büyük bir ümmet haline getirmek istiyorum. Bu nedenle, babanın ve yakınlarının evinden ayrıl ve sana ve soyuna vereceğim ülkeye gelip, yerleş.” İbrahim cevap verdi, “Her istediğini yaparım, Rabbim fakat başka bir tanrının beni incitmemesi için beni koru.” Sonra, Allah şöyle konuştu, “Ben tek olan Tanrıyım ve benden başka tanrı yoktur. Yıkan da benim, yapan da; ben öldürürüm ve ben hayat veririm; Cehenneme atarım, oradan çıkarırım da ve kimse benim elimden kurtulamaz.” Ardından, Allah ona sünnet ahdini verdi ve işte böyle babamız İbrahim Allahı tanıdı.” İsa bunları söyleyip, ellerini kaldırdı ve dedi, “Yücelik, şan ve şeref sanadır, ey Allah. Sana olsun!”