Taif toprakları eskiden beri Advan bin Amr bin Kays bin Aylan bin Mudaroğullarına ait bulunuyordu. Amir bin Sasaa bin Muaviye bin Bekir bin Hevazin bin Mansur bin Ikrime bin Hafsa bin Kays bin Aylanoğullarının nüfusları çoğalınca şiddetli bir savaştan sonra Taifi ellerine geçirdiler. Amiroğulları yazı Taifte, kışı da Necidde geçirirlerdi. Sakif Kabilesinin evleri Taifin çevresinde bulunuyordu.
Sakif kabilesinin nesebi konusunda alimler farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu alimlerden bazılarına göre Sakif kabilesi Maadd soyundan gelen İyada dayandırılmıştır. Buna göre Sakifin adı ve nesebi Kasiyy bin Nebt bin Münebbih bin Mansur bin Yakdüm bin Ersa bin Dumi bin İyaddır. Diğer bazı alimlere göre, Sakif kabilesi Hevazine dayandırılmış ve ona nispet edilmiştir. Buna göre Sakif in adı ve nesep şeceresi Kays bin Münebbih bin Bekir bin Hevazin bin Mansur bin Ikrime bin Hafsa bin Kays bin Aylandır.
Sakif kabilesi, Taifi gördükleri zaman buranın güzel meyveleri ve bitkileri hoşlarına gitmişti. Bunun üzerine onlar Amiroğullarına şöyle bir teklifte bulundular: “Taif arazisi tarıma elverişli değildir, hayvancılık için ise gayet uygundur. Gördüğümüz kadarıyla siz hayvancılığı ziraat ve meyveciliğe tercih etmişsiniz. Biz hayvanları olmayan bir kabilenin insanlarıyız. Eğer külfetsiz ve masrafsız bir şekilde hem zirai ürünlere ve hem de hayvanlara sahip olmak isterseniz, beldeniz Taifi bize teslim edin; zira biz topraklarınızı işler, içlerine meyve ağaçları diker ve içleri örülü güzel kuyular kazarız. Ayrıca bunların masraf ve işçiliğini biz üstleniriz ve size hiç bir masraf ve külfet yüklemeyiz. Meyveler olgunlaştığı zaman toprak sahibi olarak meyvelerin yarısını siz, çalışmamızın karşılığı olarak da yarısını biz alırız.”
Bu teklif Amiroğullarının hoşuna gitti ve arazilerini Sakiflilere teslim ettiler; bunun üzerine Sakifliler Taife indiler ve Taif topraklarını kendi aralarında taksim ettikten sonra bu toprakları işlediler ve üzerine üzüm, meyve ağaçları diktiler. Nihayet Sakifliler Amiroğullarına bu anlaşma ile ilgili olarak vermiş oldukları sözü bir müddet yerine getirdiler. Amiroğulları da bu sebeple diğer Arap kabilelerinin Sakiflilere yapmak istedikleri saldırıları önlediler.
Sakiflilerin nüfuz ve itibarları artınca Taif memleketlerini tahkim ettiler ve Taif üzerine muhkem bir sur inşa ettiler. Bundan sonra Sakifliler daha önceleri Amiroğullarına arazilerini işletmeleri karşılığında ve yan hisse şeklinde ödemekte oldukları meyveleri vermemek için direndiler. AmiroğUlları ise bu haklarım Sakiflilerden almak istediler, fakat haklarını almağa güç yetiremediler; bunun üzerine Amiroğulları Sakiflilere savaş açtılar ve neticede herhangi bir zafer elde edemediler.
Sakif Kabilesi, Ahlaf (müttefikler) ve Malikoğulları olmak üzere iki batın (boy) dan meydana gelmişti. Sakiflilerin Amiroğullarına karşı koymalarında Ahlafın büyük tesiri olmuştu. İşte bu sebeple Ahlaf Malikoğullarına karşı bir itibar kazanmış oldu ve buradaki ikametlerini bu itibar ve üstünlük üzerine devam ettirdi.
Sonra Ahlafın serveti artıp atları çoğalınca, Nasr bin Muaviye bin Bekir bin Hevazinoğullarının arazisi içerisinde bulunan ve Cilzan denilen yeri atlarına koruluk olarak seçtiler. Nasroğulları bu duruma fena halde öfkelendiler ve bu yüzden Ahlaf ile savaşa girdiler. Tarafların inatlaşması savaşı uzattı ve sürüncemede bıraktı. Bu savaşta, Nasroğullarının başında önceleri Nasroğullarından olup sonra Yerbüoğullarına intisap eden Ufeyf bin Avf bin Ubad, Ahlafın başında ise Mesud bin Kaneb bulunuyordu. Ahlaf ile Nasroğulları arasındaki bu savaşın uzamasını fırsat bilen Malikoğulları, Ahlafa karşı Yerbüoğullarıyla ittifak anlaşması yapıp birleştiler; çünkü öteden beri Malikoğulları ile Ahlaf arasında devam edip gelen bir kin ve nefret vardı. Bu sırada ise Malikoğullarının başında Sakiflilerden Cündüb bin Avf bin Haris bin Malik bin Hutayt bin Cüşem bulunuyordu.
Ahlaf, Malikoğulları ile Yerbü oğullarının birleştiklerini duyunca hemen bir araya gelip toplandılar ve savaş için hazırlandılar. Ahlaf ile Malikoğulları ve müttefıkleri olan Nasroğulları arasında meydana gelen ilk savaş Taif vakasıdır. Bu savaşta taraflar şiddetli bir şekilde vuruştular. Neticede zaferi kazanan Ahlaf, Malikoğulları ile müttefikleri Nasroğullarını Taiften çıkardı ve onları Taifin arka tarafında bulunan ve Lahf denilen bir vadiye sürdü. Bu Taif Savaşında Eban Dağının bir yolunda Malik ve Nasroğullarından pek çok kimse öldürüldü. Sonra taraflar arasında, Nahle tarafında Gamr-Zü Kinde ve Hulvan tarafında Keruna adıyla bilinen bir kısım vakalar daha meydana geldi. Keruna vakasında Yerbuoğullarından Ufeyf bin Avfın atmış olduğu bir savaş narasıyla yetmiş hamile kadının çocuklarını düşürdükleri ileri sürülür. Her iki taraf Keruna vakasında çetin bir şekilde savaştılar, sonra savaşı bırakıp ayrıldılar. Bundan sonra Malikoğulları Ahlafa karşı kendilerine müttefik bulmak için Devs, Hasam gibi diğer kabileIere başvurdular. Bu arada Ahlaf da Malikoğullarına karşı kendilerine destek ve müttefik bulmak üzere Medineye gidip Ensardan ittifak akdi talebinde bulundular; bunun üzerine Ahlaftan Mesud bin Muattib, Evs Kabilesinin Araf bin Avfoğulları kolundan ve zamanında Ensarın ileri gelen eşrafından biri olan Uhayha bin Culaha gelip ondan destek ve ittifak akdi istedi. Bu durum karşısında Uhayha bin Culah Mesuda: “Allaha and olsun ki, bir adam kendi kavmi adına başka bir kavme gider ve onlardan yardım ve her hangi bir şey talebinde bulunursa, mutlaka kendi kavmi için hiç arzu etmediği şeyi o kavim için ikrar edip kabul etmek mecburiyetinde kalır.” diyerek ona öğütte bulundu. Bunun üzerine Mesud daha önceki dostluğundan dolayı Uhayhaya: “Ben senin kardeşinim.” dedi. Uhayha ise Ona: “Senin kardeşin geride bırakmış olduğun (Malikoğulları)dır. Onların yanına geri dön; kulakların ve burnun kesilmesi bahasına da olsa, onlarla sulh anlaşması yap, çünkü onlara muhalif olduğun takdirde hiçbir kimse kavmin hakkında sana yardımcı olmayacaktır.” diye karşılık verdi. Bu durum karşısında Mesud Uhayhanın yanından ayrılmak mecburiyetinde kaldı, fakat Uhayha Ona yol azığı katıp bir de silah verdi. Ayrıca, Medinede şato ve kaleler inşa eden bir genci de verdi. Bu genç Mesud bin Muattib için bir kale (şato) yaptı. Bu kale Taifte yapılmış olan ilk kale idi. Bundan sonra Taifte bir takım kaleler inşa edildi. Artık Taif Savaşından sonra Ahlaf ile Malik-oğulları arasında kayda değer herhangi bir savaş meydana gelmedi.
Taraflar arasında meydana gelen bu savaş hakkında pek çok şiir söylenmiştir. Bunlardan bir tanesi, Ahlaftan ve Avf bin Ukdeoğullarından Muhabbir adıyla bilinen Rabia bin Süfyanın söylemiş olduğu şu mealdeki şiirdir:
“Ahlaf ile Malikoğulları arasında savaş fitnesini kışkırtan ben değilim; bu fitneyi Sakif Kabilesi nin iki efendisi (reisi) Mesud bin Kaneb ile Cündüb bin Avf körükledi ve onların tutuşturup körükledikleri bu savaş fitnesinden kurtuluş imkanı yoktur. Malik ve Avf oğulları arasında alevlenip şiddetlenen bu savaş fitnesi, küçük yaştaki çocukların saçlarını ağartıp onları ihtiyarlattı. Bu savaş ateşini onlar kendi elleriyle tutuşturup yaktılar; fakat bu ateşi ne de güzel tutuşturdular … Onlar (Malikoğulları), yığılmış toprak kümesi gibi kalabalık hale geldiler ve onlara dönüş yerimizi çiğneyip geçtiler. Davetçi ölüm çağrısını tekrarladığı zaman, karşılaşmak için Mesud bin Muattebi, savaşmak için ise Avf bin Ukdeoğulları nı, Ilac Kabilesi ni, müttefiklerden Habibi, Ribab Topluluğu ndan bir kabilenin askeri alaylarını ve Sa doğulları nı çağırdılar. Mesud bin Muattib, Mekrasa da bir kavme (Malikoğullarına) baskın yaparak onları her taraftan kuşatıp sardı; bugün onlar için çok sıkıntılı ve ağır bir gün olmuştu. Hamile kadınlar, Ufeyf bin Avfin (atmış olduğu savaş narasıyla değil), yardım talebiyle attığı nara ile çocuklarını düşürdüler. “