"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Vakit vakası

Bu vaka şöyle olmuştur: Salebe bin Ukabe bin Sab bin Ali bin Bekir bin Vailin iki oğlu Kays ve Teymül-Lat oğullarından oluşan Lehazim Kabilesiyle İcl bin Lüceym ve Aneze bin Esed bin Rabia bin Nizar toplulukları bir araya gelerek baskın maksadıyla Temimoğullarının üzerine yürüdüler. Bu sırada Temimoğulları baskın yapmakla meşguldü. Kays bin Salebenin elinde esir olarak bulunan ve el-Aver adıyla bilinen Naşib bin Beşame el-Anberi baskın yapmak gayesiyle toplandıklarını görünce onlara: “Bana bir adam verin, bazı isteklerimi bildirmesi için onu kendi kabileme göndereceğim.” dedi; bunun üzerine onlar: “Sana vereceğimiz bu adamı bizim hazır bulunduğumuz bir sırada ve gözümüzün önünde gönderebilir misin?” diye sordular. el-Aver: “Evet, gözünüzün önünde gönderebilirim.” diye cevap verdi. Bu söz üzerine onlar elAverin yanına genç bir uşak getirdiler. Bunun üzerine el-Aver: “Bana ahmak bir uşak getirdiniz.” dedi. Genç uşak: “Allaha and olsun ki, ben ahmak değilim.” diye karşılık verdi. el-Aver: “Ben seni bir deli olarak görüyorum.” dedi. Genç uşak: “And olsun ki, bende delilik falan yok.” diye cevap verdi. Bu defa el-Aver ona: “Sen akıllı mısın?” diye sordu, genç uşak: “Elbette akıllıyım.” diye karşılık verdi. el-Aver: “O halde ateş mi daha çok, yoksa yıldızlar mı?” diye sordu, genç uşak: “Yıldızlar daha çoktur. Aslında her ikisi de çoktur.” diye cevap verdi. Bunun üzerine el-Aver avucuna kum aldı ve: “Avucumda ne kadar kum var?” diye sordu, genç uşak: “Bilmiyorum ama avucunuzdaki kum bir hayli çoktur.” diye karşılık verdi. Sonra el-Aver eliyle güneşi işaret ederek: “Bu nedir?” diye sordu uşak: “Bu güneştir.” diye cevap verdi. Bunun üzerine el-Aver: “Senin akıllı birisi olduğunu sanıyorum; kavmime git, benden onlara selam ve yanlarında bulunan esirlere iyi davranmalarını söyle, zira ben öyle bir kavmin yanında bulunuyorum ki, bana ikram ve ihsanda bulunuyorlar. Yine onlara söyle ki: kırmızı erkek devemi soyup salsınlar ve dişi ak deveme binip isteklerimi Malikoğullarına iletsinler. Ayrıca onlara böğürtlen dikeninin yaprak açtığını, kadınların su tulumu diktiklerini haber ver. Söyle onlara, Hemmam bin Beşameye itaat etmesinler, çünkü o uğursuzun birisidir. Huzeyl bin Ahnese itaat etsinler; zira o kararlı ve uğurlu birisidir. Bu söylediklerimin haber ve izahını Haristen sorsunlar.” dedi.

Bundan sonra genç uşak el-Averin kavmine gelip söylediklerini iletti, fakat kavmi Onun ne demek istediğini anlayamadı; bunun üzerine onlar Harisin yanına gelip genç uşağın kendilerine getirmiş olduğu bu haberi ona baştan aşağı anlattılar. Haris genç uşağa dönüp: “el-Averin sana söylediklerini baştan sona kadar tekrar bana anlat.” dedi, genç uşak da el-Averin kendisine söylediklerini baştan itibaren sonuna kadar anlattı; bunun üzerine Haris genç uşağa: “Bizden el-Avere selam götür ve tavsiyelerine uyacağımızı haber ver.” dedi. Genç uşak böylece elçilik vazifesini yerine getirip tekrar kendi kabilesine döndü. Haris ise Anberoğullarına dönüp onlara şunu söyledi:

“Adamınız el-Averin size açıklamak istediği bir şey var: Avucundaki kuma gelince, bununla size sayılamayacak derecede kalabalık bir düşman kuvvetin üzerinize gel-mekte olduğunu haber veriyor. Eliyle güneşe işaret etmesine gelince, bununla da size gelmekte olan düşman kuvvetin güneşten daha açık ve gerçek olduğunu söylemek istiyor. Kırmızı erkek deve meselesine gelince, onunla es-Sammanı kastediyor ve size derhal burayı terk etmenizi emrediyor. Beyaz dişi deveye gelince, onunla da Dehnaya gidip korunmanızı istiyor. Malikoğullarına gitmeniz hususuna gelince, kendinizle birlikte onları da haberdar edip uyandırmanızı istiyor. Böğürtlen ağacının yaprak açması meselesine gelince, bununla, üzerinize gelmekte olan düşman kuvvetin silahlanıp hazırlandıklarım bildirmek gayesini güdüyor. Kadınların meşin tulum dikmeleri hususuna gelince, bu kadınların savaş için su tulumları dikip hazırladıklarım ima etmek istiyor. ”
Harisin bu açıklaması üzerine Anberoğulları durumdan haberdar olup uyandılar ve Dehnaya gittiler. Bu arada Malikoğullarını da uyardılar, fakat Malikoğulları onların bu uyarısına pek kulak asmadılar.

Sonra Lehazim Kabilesiyle icl ve Anezeoğulları harekete geçerek Hanzalaoğullarına geldiler ve Amroğullarını yerlerinden ayrılmış buldular; bunun üzerine Vakit denilen yerde Darimoğullarını bastırdılar ve onlarla şiddetli bir şekilde savaştılar; öyle ki, bu savaş çok büyüdü. Neticede Rabiaoğulları Temimoğullarının reislerinden bir grup kimseyi esir aldılar. Esir edilen reislerin arasında Dırar bin Kaka bin Mabed bin Zürare de bulunuyordu. Alın saçını kestikten sonra Dırar bin Kakaı serbest bıraktılar. Ayrıca Ascel bin Memlin bin Zürare ile Cüveyre bin Bedr bin Abdullah bin Dilrimi de esir aldılar. Cüveyre bin Bedr, esaret zinciri altında eli kolu bağlı bir vaziyette bulunduğu sırada, Rabiaoğullarını içki aleminde gördü ve onlara işittirmek üzere şu mealdeki mısraları söyledi:
“Nice kaylule uykusunda olanlar var ki, bu durum onların bizi ziyaret etmesine engel teşkil ediyor; zaten ben de böyle bir ziyareti yapmaktan uzağım. Bunca felaket ve musibet başımda iken güçlü, silahlı, tehlikelerin üzerine süratle giden, çirkin sözlerden geri duran ve cahilce davranışlar hariç, edepsiz ve terbiyesizlerin yanında vakarlı ve temkinli olan bir kavmin pençesine düştüm. Umarım ki, tıpkı yağmurlu bulutun kurak beldeye suyunu döküp akıttığı gibi, onlar da benim üzerime nimet yağmurlarını akıtırlar. Allah bir yiğidi zillet ve perişanlığa düştükten sonra tekrar tutup ayağa kaldırmağa kadirdir. İsterlerse İcloğulları nın asil ve şerefli kişileri, beni zilletten kurtarıp eski halime kavuşturabilirler. ” Rabiaoğulları söylediği bu mealdeki beyitleri duyunca Onu serbest bıraktılar.

Ayrıca bu savaşta Kaka bin Mabed bin Zürarenin iki oğlu Nuaym ve Avf ile birlikte Temimoğullarının ileri gelen büyüklerinden de bir kısım kimseleri esir aldılar. Bu arada Nehşel kabilesinden Hakim bin Cezime bin Usaylı en-Nehşeli öldürüldü. Zaten Nehşel kabilesinden bu savaşa ondan başkası iştirak etmemişti. Bekir kabilesi bu vakadan üç gün sonra kendi yurtlarına dönerken yolda Anberoğullarından üç kişiye rastladılar. Bunlar kendi kavimleri gittikleri halde bulundukları yeri terk etmemişlerdi. Nihayet Bekroğullarını görünce develerini kovalayarak sürüp götürdüler ve Bekroğullarının eline düşmekten kurtardılar.
Şairler bu vaka hakkında pek çok şiir söylemişlerdir. Bunlardan bir tanesi Ebu Mehveş el-Fakasinin Vakit Savaşı dolayısıyla Temim Kabilesini yerip ayıpladığı şu mealdeki mısralarıdır:
“Meydana gelen iki Vakit vakasında, ne Nehşel Kabilesi, ne de uğursuz Fukaym bin Darim Topluluğu doğru dürüst savaştılar. Beracim Kabilesi hariç, Mucaşi Kabilesinin adamları olan Avfoğulları da onların bellerini kıramadılar ve kıçlarını açtırıp kovalayamadılar. ”
Ebut-Tufeyl Amr bin Halid bin Mahmud bin Amr bin Mersed de şu mealdeki mısraları söylemiştir:
“Temim oğulları sancaklarımda karşılaştıklarında, tıpkı tavşaneli kuşlarının yere inerken kanatlarını topladıkları gibi göğüslerini kaşıyıp yoldular. Gürültülü sesler arasında düşman kabilenin askerleri ansızın Vakite geldiler; bu askerlerin süngüleri ise uzun urgan gibiydiler.