"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Cedud vakası

Bu savaş Bekir bin Vailoğullarıyla Temim Kabilesinden Minkaroğullarının arasında cereyan etmiştir.
Bu savaş şöyle olmuştu: Asıl adı Haris bin Şerik eş-Şeybani olan Havfezan ile Selit bin Y erbU oğulları arasında bir mütareke anlaşması mevcuttu. Havfezan anlaşmayı bozmağa karar verip Şeybanoğulları ile Zühl ve Lehazim kabilelerini topladı ve onların başına Humran bin Abd Amr bin Bişr bin Amrı getirdi. Sonra Yerbuoğullarının gafil bir anını yakalamak ümidiyle savaşa çıktı. Yerbüoğullarının üzerine gelince, Uteybe bin Haris bin Şihab onun gelişinden haberdar olup uyandı ve gidip kavmini uyandırdı; bunun üzerine YerbU oğulları Havfezan ile suyun arasına girdiler ve su almalarım engellediler. Bu durum karşısında Havfezan Uteybeye: “Seninle birlikte sadece kavmini görüyorum, ben ise Bekroğullarından bir kaç taifenin arasında bulunuyorum. Eğer size karşı zafer kazanırsak sayınız azalır ve düşmanlarınız size göz diker, siz zafer kazanıp bize galip gelirseniz, aşiretimin en uzak kişilerini öldürmüş olursunuz. Aslında benim maksat ve hedefim siz değilsiniz. Bizimle sulh yapıp yanımızda bulunan hurmaları almağa hazır mısınız? Allaha and olsun ki, bundan sonra bir daha ebediyyen Yerbu oğullarını korkutmayacağız.” dedi. Uteybe onun bu teklifini kabul etti ve yanlarında bulunan hurmaları aldıktan sonra onlara yol verdi. Sonra Bekroğulları, Cedüd denilen yerde kabilesinden ayrılmış vaziyette yaşayan Rubey bin Haris oğullarına baskın yaparak onların develerini, kadın ve çocuklarını ellerine geçirdiler. Rubey bin Harisin bir diğer adı da Mukaıs idi; Saad oğullarıyla yapacağı ittifak yemininden geri durduğu için kendisine bu ad verilmişti. Rubey bin Harisoğulları bu durum karşısında imdatlarına yetişmesi için Küleyboğullarına bir adam gönderdiler, fakat Küleyboğulları onların imdadına gelmediler. Bu defa imdat çağrısına giden kişi Minkar bin Ubeydoğullarına gitti. Onlar bu çağrıyı kabul edip harekete geçtiler ve savaşmakta olan Bekroğullarına yetiştiler. Bu sırada bir ağacın gölgesinde oturmakta olan Havfezan onların geldiğinin farkında değildi, ancak Ehtem bin Sümeyy bin Sinan el-Minkarinin kendi tepesinde dikildiğini görünce durumun farkına vardı ve hemen atına bindi. Ehtem bin Sinan: “Ey Saad oğulları! Hemen hazırlanın.” diye seslendi. Havfezan da: “Ey Bekir bin Vailoğulları! Siz de hazırlanın.” diye yüksek sesle bağırdı. Nihayet Minkaroğulları yetişip Bekroğulları ile savaşa tutuştular ve çok şiddetli bir şekilde savaştılar. Neticede Bekroğulları hezimete uğratıldılar ve daha önce ele geçirmiş oldukları malları ve esirleri bırakmak zorunda kaldılar. Fakat Minkaroğulları peşlerine düştüler, bir kısmını öldürüp bir kısmını esir aldılar. Bu arada Ehtem bin Sümeyy, Humran bin Abd Amrı esir etti. Kays bin Asim elMinkarinin asıl maksat ve hedefi Havfezanı ele geçirmekti, bu yüzden bir taya binip onu takibe koyuldu. Havfezan ise yeni doğum yapmış bir kısrak üzerinde idi ve Havfezana bir hayli yaklaşmasına rağmen bir türlü yetiş ememişti. Nihayet Kays bin Asım kaçıracağından korktuğu için mızrağını sırtına dürttü, fakat Havfezan mızrağın dürtülmesiyle hızlanıp kurtuldu. Kendisine o gün Havfezan adı verildi. Bir rivayete göre, ona bu ismin veriliş sebebi bu değildir.

Ehtem bin Sümeyy, Humranı esir alması konusunda şu mealdeki mısraları söylemiştir: “Şuraın yaptığı parlak demirli süngü ile donatıldığı halde, Humran ı yine de ölüm yakaladı ve o: Ey Kaysoğulları! İmdada gelin. diye onları çağırdı. Ben ise Minkaroğulları na intisap ettim; zaten ben süvariler ile karşılaştığımda mutlaka karşılaşmanın hakkını yerine getirirdim. ” Sevvar bin Hayyan el-Minkari, Bekroğullarından birisine karşı öğünerek şu mealdeki mısraları söylemiştir:
“Biz Havfezan a öyle bir mızrak vurduk ki, mızrağın karnından çıkardığı kan ona değişik bir renk giydirdi. Humrana gelince, süngülerimiz onu kahredip mağlup etti ve kollarına ağır bir halka takmak mecburiyetinde bıraktı. Keşke senin için bir mızrak (savaş) günleri olsaydı da, biz o günleri Cuvasa, Nibac ve Seytel günleri gibi addetseydik. Üstün derecelerin taksim edildiği gün, Allah, bizim bunlara sizden daha layık olduğumuza hükmetti ve bunları bize bahşetti, hem de bol bol verdi. Senin göğe yükselmeğe gücün yetmez ve sen Allahın senin fevkinde inşa ettiği ululuk mertebesine yükselmek için yol bulamazsın. “