"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Birinci ve ikinci ficar vakaları

Birinci Ficar vakasında kayda değer önemli bir şeyolmamıştır. Fakat buna rağmen bizim burada birinci Ficar vakasını zikretmemizin sebebi İkinci Ficar vakasında meydana gelen büyük hadiseler dolayısıyla Birinci Ficar vakasının da bunun gibi olduğu ve bizim bunu ihmal edip buraya almadığımız zannını bertaraf etmek içindir.

İbn İshak anlatıyor:
“Birinci Ficar Savaşı Kureyş ve onlarla beraber olan bütün Kinaneoğullarıyla Kays-ı Aylan Kabilesi arasında meydana gelmiştir. Bu savaşın sebebi şu idi: Kinaneoğullarından birisinin Nasr bin Muaviye bin Bekir bin Hevazinoğullarından birisine borcu vardı. Kinaneli bu şahıs ise fakir düşüp borcunu ödeyemeyecek hale gelmişti. Bunun üzerine Nasr bin Muaviyeoğullarından olan kişi Ukaz Panayırına bir maymun getirip: Kinane Kabilesinden olan falan kişinin bana olan borcu mukabilinde kim bunu benden satın alır? diye seslendi. O bunu, Kinaneli şahsı ve kabilesini ayıplayıp küçük düşürmek için yapmıştı. Fakat bu sırada onun yanından geçmekte olan Kinaneli birisi, Nasr bin Muaviyeoğullarından olan bu kişinin söylediği söz gururuna dokunduğundan kılıcıyla vurup maymunu öldürdü. Bunun üzerine Nasr bin Muaviyeoğullarından olan kişi Kays Kabilesini, Kinaneoğullarından olan kişi de Kinane Kabilesini yardıma çağırdı. Nihayet her iki kabilenin insanları toplanıp ağız kavgasına tutuştular. Aralarında savaş çıkmasına ramak kalmıştı, fakat sonra sulh yapıp anlaşmaya vardılar.”

Diğer bir rivayete göre ise, bu savaşın sebebi şu idi: Bir grup Kureyşli genç, Amiroğullarından yüzü peçeli güzel bir kadının yanına gelip ona: “Peçeni kaldır da yüzünü görelim.” demişlerdi. Kadın onların bu sözüne aldırış etmemiş ve yüzünü açmamıştı, fakat bu gençlerden birisi kadının elbisesinin eteğini sırtına kadar kaldırıp bir dikenle buraya tutuşturmuştu. Kadın bunun farkında değildi. Nihayet kadın ayağa kalkınca dübürü açılmış ve gençler: “Yüzüne baktırmadın, ama biz senin dübürüne baktık.” diyerek gülmüşlerdi. İşte bunun üzerine kadın: “Ey Amiroğulları! Yetişin, rezil rüsvay oldum.” diye bağırdı. Onun bağırması karşısında bir grup insan koşuşup yanına geldiler ve kavgaya tutuştular. Savaş çıkmasına ramak kaldığı bir sırada, durumun sanıldığı kadar büyük olmadığını ve basit olduğunu gördüler, bunun üzerine anlaşmazlığa son verip sulh yaptılar.
Başka bir rivayete göre, Birinci Ficar Savaşının sebebi şu idi: Gıfar oğullarından Ebu Maşer bin Mikrez adında, son derece güçlü ve kararlı birisi Ukaz Panayırında oturup ayaklarını uzatarak şu mealdeki mısraları söylemişti: “Bize Müdrike bin Hındifoğulları derler; kimin gözüne vurursak artık gözü görmez olur,

kim de bizim kavmimizden olursa artık o kişi azgın denizin dalgası gibi gururlanıp büyüklenir. ”
Sonra da: “Allaha and olsun ki, ben Arabın en şereflisi ve ulusuyum; kim benden daha şerefli ve ulu olduğunu iddia ederse, gelsin ayağıma kılıçla vursun.” demişti. İşte bunun üzerine Kays Aylandan Ahmer bin Mazin adında birisi kalkıp kılıçla ayağına vurdu ve hafifçe ayağını tahriş edip yaraladı. Bu hadise üzerine her ikisinin taraftarlarından bir hayli insan toplanıp münakaşaya tutuştular, fakat sonra anlaşmaya vardılar.

İkinci Ficar vakası ise, Fil vakasından yirmi yıl, Abdülmuttalibin vefatından on iki yıl sonra meydana gelmiştir. Araplar arasında Eyyamül-Arab adıyla bilinen savaşların en büyüğü ve en meşhuru bu ikinci Ficar vakasıdır. Bu vakaya Ficar denmesinin sebebi, Kays Aylan ve Kinane kabilelerinin bu vakada bazı haramları ihlal edip helal saymalarından ileri gelmektedir. Bu ikinci Ficar vakasından önce cereyan eden Şıbu Cebele vakası, Eyyamül-Arabın arasında zikredilmektedir, fakat bu Ficar vakası ondan daha büyüktür.
İkinci Ficar vakasının sebebi şu idi: Önce Kinane Kabilesinden olup, sonra Damre Kabilesine geçen Berrad bin Kays bin Rafi, şerli ve belalı olması yüzünden kavminin kendi aralarından çıkarıp sürdüğü bir kişiydi ve aklına eseni hiç çekinmeden yapardı. Atılgan ve pervasızlığı sebebiyle darb-ı mesel haline gelmiş ve hakkında: “Berraddan daha pervasız ve ahlaksız.” denilmiştir.

Bu hususta bir şair şu mealde beyitler söylemiştir:
“Bu genç gecelerin tanıdığı bir gençtir ve o bu gecelerde dilini çıkarıp hareket ettiren zehirli yılan gibidir. Tıpkı Berrad gibi, gecelerin geçmesiyle her gün pervasızca yaptığı bir hadise vardır. ”
Bir gün Berrad kalkıp Numan bin Münzirin yanına geldi. Numan her yıl misk ve kumaş yüklü bir kafileyi ticaret için Ukaz panayırına gönderir ve bunlar orada kendi hesabına satılırdı. Ukaz, Zül-Mecaz ve Mecenne hac mevsimi geldiğinde her yıl Arapların toplandıkları panayırlardı ve panayır günleri geçinceye kadar herkes güven içerisinde bulunurdu. Ukaz Panayırı Nahle ile Taif arasında, Mecenne Panayırı Zahranda, Zül-Mecaz ise Arafatta vakfe yerine durulduğunda sol tarafta bir yerde kurulurdu. Bir gün Numan, yanında Berrad bin Kays ile er-RahMI ismiyle tanınan -ki bu isim ona hükümdarların yanına fazla gidip geldiği için verilmişti- Urve bin Utbe bin Cafer bin Kilabın bulundukları bir sırada: “Kim benim bu misk ve kumaş yüklü kafilemi Ukaz Panayırına kadar götürebilir.” dedi. Bunun üzerine Berrad ortaya atılıp: “Ey Numan, lanetten uzak olasın! Bu kafileyi ben Kinane üzerinden götürebilirim. ” diye karşılık verdi. Numan: “Ben bu kafileyi Kinane ve Kays Aylan üzerinden götürecek birisini istiyorum.” dedi. Bu defa Urve bin Utbe ortaya atıldı ve (Berradı kasdederek): “Ey Numan, lanetten uzak olasın! Kendi kabilesinden kovulan bu köpek mi senin kafileni götürecek? Ben bu kafileyi, Tihame ve Necd halkından olan Şili ve Kaysum ahalisinin üzerinden götürebilirim. ” dedi. Fakat Berrad öfkelendi ve: “Ey Urve! Kinane üzerinden götürebilir misin?” diyerek ona çıkıştı. Urve ise: “Evet, bütün insanlar üzerinden götürebilirim.” diyerek karşılık verdi.

Bunun üzerine Numan kafileyi Urve er-Rahhale teslim etti ve götürmesini emretti. Berrad Urvenin peşine takıldı; Urve Onu görüyordu ve ondan korkmuyordu. Nihayet Urve, Fedek civarında Teymen denilen vadide kavminin ortasına geldiği bir sırada, Berrad bin Kays ona yetişti ve kumar (fal) oklarını çıkarıp öldürülmesi hususunda falına baktı. Bu sırada Berradın yanına gelen Urve: “Ey Berrad! Ne yapıyorsun?” diye sordu. Berrad: “Katlin hususunda falına bakıp kura çekiyorum; bakalım katlin konusunda bana izin verilecek mi, yoksa verilmeyecek mi?” diye cevap verdi; bunun üzerine Urve:

“Bunu yapmak dübürünü sıkar.” diye tehdit etti, fakat Berrad kılıcıyla hemen Urvenin üzerine atıldı ve onu öldürdü. Kafile ve yük işleriyle meşgulolanlar Urveyi öldürülmüş görünce hemen kafileyi bırakıp dağıldılar. Berrad ise kafileyi alıp doğru Haybere gitti, fakat Kays Kabilesinden iki kişi Berradı yakalamak üzere onun peşine düştü. Bu iki kişiden birisi Gani Cemaatindendi ve ismi Esed bin Cüveyn idi, diğeri ise Gatafan Kabilesindendi ve adı Müsavir bin Malik idi. Berrad Haybere geldiğinde ilk defa bu iki kişi ile karşılaştı ve onlara: “Siz kimsiniz?” diye sordu. Onlar: “Biz Kays Kabilesindeniz, Berradı öldürmek için geldik.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Berrad onları indirip bineklerini bağladı, sonra: “Hanginiz Berrada karşı daha cesur davranıp güzel kılıç kullanır?” diye sordu. Gatafanlı olan: “Ben.” diye cevap verdi. Sonra Gani Cemaatinden olan Esed bin Cüveyne: “Sen bineklere sahip ol.” dedi ve Gatafanlı Müşavir bin Maliki yanına alıp güya Berradın bulunduğu yeri göstermek gayesiyle onu evlerden uzakta ve Hayberin kenarında izbe bir harabeye götürdü. Berrad buraya gelince Gatafanlı adam: “İşte Berradın bulunduğu harabe burasıdır ve o burada barınır. Bana biraz mühlet ver, gidip onun içerde olup olmadığına bakayım.” dedi. Gatafanlı adam beklerken Berrad içeri girip geri geldi ve: “Berrad içeridedir, hem de uyuyor. Bana kılıcını göster, keskin mi, değil mi bir bakayım?” dedi. Bunun üzerine Gatafanlı adam kılıcını Berrada verdi ve Berrad kılıcını çekip Gatafanlı adamı öldürdü. Sonra bu kılıcı saklayıp Gani Cemaatinden olan adamın yanına geldi ve ona: “Arkadaşından daha korkak birisini görmedim. Onu Berradın bulunduğu odaya bıraktım, uykuda olmasına rağmen onun üzerine gidemedi.” dedi. Bu-nun üzerine Gani Cemaatinden olan adam: “Sen şu bineklere bakacak birisini bul, ben gidip Berradı öldüreyim.” dedi. Berrad: “Sen binek hayvanlarını bırak, mes uliyeti bana aittir.” diye karşılık verdi. Sonra beraberce harabeye geldiler ve Berrad burada onu da öldürdü. Bundan sonra Berrad kafileyi alıp Mekkeye hareket etti ve yolda Esed bin Huzeymeoğullarından birine rastladı. Berrad: “Gel sana mükafat ve ödül vereyim ve Harb bin Ümeyye ile kavmime git; zira onlar hem benim kavmim, hem de senin kavmindir -çünkü Esed bin Huzeyme Hındifoğullarındandı-. Onlara, Berrad bin Kaysin Urve er-Rahhali öldürdüğünü haber ver ve Kays Kabilesinden kendilerini korusunlar. ” dedi ve bu haberi için ona on deve vermeyi kararlaştırdı. Bunun üzerine Esed bin Huzeymeoğullarından olan bu adam yola çıktı ve Ukaz Panayırına geldi. Burada bir grup insan bulunuyordu ve bu adam Harb bin Ümeyyeye gelip Berradın mesajını ona iletti. Bu durum karşısında Harb bin Ümeyye, Kureyşin yaşlılarından ve eşrafından olan Abdullah bin Cüdan et-Teymi ile Ebu Cehlin babası Hişam bin Muğire el-MahzUmiye haber gönderdi, ayrıca bütün Kureyş kabilelerine haber gönderip her birinin birer temsilci göndermelerini istedi. Bu arada Ahabiş Topluluğunun efendi ve reisi olan Huleys bin Yezid el-Harisiye de haber saldı ve durumu onlara bildirdi. Bunun üzerine onlar aralarında müşavere ettiler ve: “Biz Kays Kabilesinin kendilerinden öldürülen kişinin intikamını almasından korkuyoruz; çünkü onlar öldürülen kişi karşılığında Damreoğullarından pervasız ve ahlaksız birini (Berradı) öldürmeğe razı olmazlar.” dediler ve o gün için Kays Kabilesinin asil ve reisi olan Ebu Bera Amir bin Cafer bin Kilab Mülaıbul-esinneye gidip ona: “Bizim haberimiz yokken Necd ve Tihame arasında bir hadise meydana gelmiştir. Bunu halka duyur; böylece hem sen, hem de onlar durumu öğrenmiş olurlar.” demeyi kararlaştırdılar.
Nihayet Ebu Bera Amir bin Malikin yanına gelip düşündüklerini ona söylediler; bunun üzerine Ebu Bera kendisine söylenenleri kavmine bildirdi ve durumu halka duyurdu.

Bundan sonra bir grup Kureyşli kalkıp: “Ey Ukaz ahalisi! Mekkede kavmimizin arasında bir hadisenin meydana geldiğini öğrendik. Şimdi onlardan geri duracak olursak fitne ve şerrin büyümesinden korkuyoruz. Sakın buradan ayrılmamız sizi korkutmasın.” diyerek harekete geçtiler ve her şeye rağmen dere tepe demeyip Mekke yoluna düştüler. Akşama doğru gelmekte oldukları haberi Ebu Bera Amir bin Malike ulaştırıldı, bunun üzerine: “Kureyş vaadinde durmadı, Harb bin Ümeyye ise beni aldattı. Allaha and olsun ki, artık Kinane Kabilesi bir daha Ukaz Panayırına ebediyyen gelemeyecektir.” dedi ve adamlarını alıp Kureyşlilerin peşine düşerek Nahle denilen yerde onlara yetişti. Taraflar savaşa tutuştular ve Kays Kabilesi mensupları öfkelenip iyice coştular. Kureyşliler nerdeyse hezimete uğrayacaktı; fakat onların sığınıp emniyette olacakları bir yerleri vardı, o da Harem-i Şerife girmekti. Kureyşliler bu şekilde savaşa devam ettiler, fakat geceyle birlikte hemen Hareme girdiler. Bu sırada Muhammed onlarla beraberdi ve yirmi yaşlarındaydı.
Zühri: Muhammed onlarla beraber değildi; eğer onlarla beraber olsaydı, hezimete uğramazlardı. diyor. Bu gerekçe hiç bir şey ifade etmez, çünkü Nebie vahiy verilip peygamberlik geldikten sonra bile Onun ashabı hezimete uğramış ve öldürülmüşlerdir. Kaldı ki Nebiin risaletten önce bir toplulukla beraber olması ve onların hezimete uğramaları, pek tabii ki mümkündür.

Nihayet Kureyşliler Harem-i Şerife girince, Kays Kabilesi mensupları onlardan uzaklaştılar ve ayrılırken: “Ey Kureyş Topluluğu! Urvenin kanını yerde bırakmayacağız; önümüzdeki yıl Ukaz Panayırında hesaplaşacağız.” dediler ve birbirlerini teşvik ve tahrik edip Urve er-Rahhalin öldürülmesine ağlayarak memleketlerine döndüler.

Daha sonra Kays kabilesi toplayabileceği bütün grupları çevresine topladı; bu arada kendisine Sakif ve diğer kabileler de katıldı. Diğer taraftan Kureyş kabilesi de toplayabileceği bütün gruplarını topladı. Kinane kabilesinin tamamı, Ahabiş topluluğu ve Esed bin Huzeyme de Kureyşin yanında yer aldılar. Kureyş kabilesi ise herkese silah dağıttı; bu arada Abdullah bin Cüdan yüz kişiyi mükemmel bir şekilde silahlandırdı. Diğerleri de aynı şekilde hareket ettiler.

Nihayet Kureyş Kabilesi her boyunun başında bir reis olduğu halde vaat olunan yere (Ukaza) gitmek üzere yola çıktı. Haşimoğullarının reisi Zübeyr bin Abdülmuttalib idi ve yanında Nebi ile birlikte Abdülmuttalibin oğullarından kardeşleri Ebu Talib, Hamza ve Abbas bulunmaktaydı. Ümeyyeoğulları ile müttefiklerinin reisi Harb bin Ümeyye, Abdüddaroğullarının reisi İkrime bin Haşim bin Abd Menaf bin Abdüddar, Esed bin Abdül-Uzzaoğullarının reisi Huveylid bin Esed, Mahzumoğullarının reisi Ebu Cehilin babası Hişam bin Muğire, Teymoğullarının reisi Abdullah bin Cudan, Cumahoğullarının reisi Mamer bin Habib bin Vehb, Sehmoğullarının reisi As bin Vail, Adiyyoğullarının reisi Said bin Zeydin babası Zeyd bin Amr bin Nüfeyl, Amir bin Lüeyoğullarının reisi Süheyl bin Amrın babası Amr bin Abd Şems, Fihroğullarının reisi Ebu Ubeydenin babası Abdullah bin el-Cerrah idi. Ahabiş denilen ve Haris bin Abd Menafoğulları ile Kinane, Adal ve Kare kabilelerinden, Hun bin Huzeymeoğullarından Diş ile Mustalak bin Huzaadan meydana gelen bu topluluğun reisIeri ise başlarında kumandan olarak bulunan Huleys bin Yezid ile Süfyan bin Uveyf idi. Onlar Harisoğulları ile ittifak ettikleri için Ahabiş adını alrmşlardı. Ahabiş kelimesiyle aynı kökten gelen tahabbüş kelimesi, toplanmak manasına gelmektedir. Bekroğullarının reisi Bela bin Kays, Kinane Kabilesinden Firas bin Ganmoğullarının reisi Umeyr bin Kays Cizlüt-Taan, Esed bin Huzeymeoğullarının reisi Bişr bin Ebu Hazim idi. Diğer insan topluluklarının reisliği ise, Abd Menafoğulları arasındaki itibarından ve yaşlılığından dolayı Harb bin Ümeyyeye verilmişti.
Kays Kabilesi, Ukaz Panayırına Kureyş Kabilesinden önce gelmişti.

Amiroğullarının reisi Ebu Bera Amir bin Malik Mülaıbul-esinne, Nasroğulları ile Saad ve Sakif kabilelerinin reisi Sübey bin Rabi bin Muaviye, Cüşemoğullarının reisi Düreydin babası es-Simme, Gatafan Kabilesinin reisi Avf bin Ebu Harise el-Mürri, Süleymoğullarının reisi Abbas bin Zıl bin Hüneyy bin Enes, Fehm ve Advanoğullarının reisi ise Kidam bin Amr idi.
Kureyş Kabilesi hareket edip Ukaz Panayırına geldiği zaman, Kays Kabilesi burada bulunuyordu. Harb bin Ümeyyenin yanında Ümeyyenin oğullarından diğer kardeşleri Süfyan, Ebu Süfyan, As ve Ebul-As da bulunmaktaydı. Harb bin Ümeyye ve kardeşleri Süfyan ile Ebul-As kendilerini bağlayıp: “Bizden hiç bir adam, ölünceye veya muzaffer oluncaya kadar bulunduğu yerden asla ayrılmayacaktır.” dediler. İşte o zaman Anabis (aslanlar) adını aldılar. Bu kelimenin müfredi (tekili) olan anbes kelimesi aslan manasına gelmektedir. Nihayet Kays ve Kureyş kabileleri şiddetli bir savaşa tutuştular. Gündüzün ilk saatlerinde savaş Kays Kabilesinin lehine idi ve zafer onlarındı. Bu sebeple Kureyş kabilesinden ve Kinaneoğullarından pek çok sayıda kişi hezimete uğramıştı. Bu arada Zühre ve Adiyyoğulları da hezimete uğramışlardı. Ayrıca Mamer bin Habib el-Cumahi öldürülmüş ve Firasoğullarından bir grup da hezimete uğramıştı. Harb bin Ümeyye ile Abd Menafoğulları ve diğer Kureyş Kabileleri sebat ve sabır gösterip yerlerinden ayrılmamışlardı. Nihayet öğle vaktine kadar Kureyş ve Kinane kabilelerine karşı üstünlük ve zafer Kays Kabilesindeydi. Bundan sonra durum tersine dönüp zafer ve üstünlük Kureyş ve Kinane kabilelerine geçti. Bu sebeple Kays Kabilesinden pek çok sayıda insan öldürdüler. Savaş gittikçe kızıştı ve durum vahim bir hal aldı. O gün Haris bin Abd Menaf bin Kinaneoğullarının sancağı altında bulunan, sabır ve metanet gösteren yüz kişi öldürüldü. Böylece Kays kabilesi hezimete uğradı ve onların ileri gelenlerinden Abbas bin Zıl es-Sülemi ve diğerleri öldürüldü. Malik bin Avf en-Nasrinin amcası Ebus-Seyyid, Kinane Kabilesinin yaptığı bu katliamı görünce: “Ey Kinaneoğulları topluluğu! Öldürmek hususunda ileri gittiniz.” diye seslendi. Bunun üzerine Abdullah bin Cüdan: “Biz aşırı ve ileri giden müsrif bir topluluğuz.” diye karşılık verdi.

Sübey bin Rabi bin Muaviye, Kays kabilelerinin hezimete uğradıklarını görünce kendisini bağlayıp yan yattı ve: “Ey Nasroğulları Topluluğu! İster beni müdafaa edin, ister bırakıp gidin.” diye seslendi; bunun üzerine Nasr, Cüşem, Saad bin Bekr, Fehm ve Advanoğulları ona acıyıp çevresinde toplandılar, diğer Kays Kabileleri ise hezimete uğrayıp dağıldılar. Çevresinde toplanan bu kabileler benzeri görülmedik çetin bir savaş yaptılar. Sonra taraflar birbirlerini sulhe davet ettiler ve ölüleri sayıp hangi tarafın ölü sayısı daha çoksa, çok olan tarafın diğer taraftan ölülerinin diyetlerini alması şartıyla aralarında sulh yaptılar. İki tarafın ölüleri sayıldığında, Kureyş Kabilesiyle Kinaneoğullarının Kays tarafından yirmi kişi daha fazla öldürdükleri anlaşıldı, bunun üzerine Harb bin Ümeyye, o gün Kays Kabilesine diyet bedellerini ödeyinceye kadar oğlu Ebu Süfyanı ve kabilesinin ileri gelen bazı reisIerini rehin olarak bıraktı. Bundan sonra taraflar birbirlerinden ayrıldılar ve savaşı bıraktılar. Aralarındaki düşmanlık ve kötülükleri tamamen terk ettiler. Artık bir daha Berrad ile U rve arasında geçen hadiseden dolayı birbirlerine eza ve cefa etmemek üzere anlaştılar.