"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Lührasb ile oğlu büştasbın hükümdarlıkları ve zerdüştün ortaya çıkması

Daha önce, Keyhusrevin ölümü yaklaştığında amcasının oğlu Lührasb bin Keyvehi (Keyveci) bin Keykavusu kendisine veliaht tayin etmiş olduğunu zikrettik. Buna göre Lührasb, Keykavüsun oğlunun oğlu, yani torunu olur. Lührasb hükümdar olunca, kendisine altından bir taht yaptırdı ve onu çeşitli mücevherlerle süsledi. Horasan topraklarındaki Belli şehri onun emriyle kendi adına yaptırıldı ve bu şehre Hasna adını verdi. Ayrıca devlet için gerekli olan daire ve defterleri tanzim etti. Kendisi için askerler seçip hükümdarlığını kuvvetlendirdi. Ülkesini imar edip toprakları işletti ve askerlerin beslenme ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla halktan haraç topladı.
Onun hükümdarlığı zamanında Türklerin kuvvet ve kudreti iyice artmıştı. Bu yüzden onlarla savaşmak için Belh şehrine gelip yerleşmişti. Lührasb, kendi ülkesinin halkı tarafından sevilen ve hoşlanılan bir kişiydi. Komşu düşmanlarına karşı ise onları silip süpürecek bir güçte idi. Adamlarını kontrol etmede çok dikkatli, imar ve yapı işlerinde ileri düşünceli, gayret ve engin himmet sahibi bir şahıstı. Ülkesini imar edip sulama kanalları açmıştı. Ayrıca, Hind, Rum ve Mağrib hükümdarlarını haraca bağlamıştı; bunlar korkularından ve kendisinden çekindiklerinden mektuplar yazarak onu hükümdarların hükümdarı olarak tanımışlardı.

Daha sonra Lührasb kendini ibadete verdi, hükümdarlığı bıraktı ve ibadetle meşgul olmağa başladı. Kendi yerine ise hükümdar olarak oğlu Büştasbı halef bıraktı. Lührasb, yüz yirmi yıl hükümdarlık yaptı. Sonra oğlu Büştasb hükümdar oldu. Onun döneminde peygamberlik iddiasında bulunan ve Mecusi (ateşperest)leri peşine takan Zeradeşt (Zerdüşt) bin Sekiman ortaya çıktı. Ehl-i Kitabın iddialarına göre Zerdüşt, Filistin halkından olup İrmiya (Ermiya) peygamberin öğrencilerinden birinin özel hizmetini gören ve ona çok yakın olan bir kimseydi. Zerdüşt hainlik edip iftira etti, bunun üzerine İrmiyanın öğrencisi de ona beddua etti ve hemen ala tenlilik hastalığına yakalandı. Bundan sonra Zerdüşt ayrılıp Azerbaycana gitti ve orada Mecusilerin dinini ortaya koyup yaymağa başladı.
Bir rivayette, Zerdüştün Acemlerden olduğu söylenir. Bir kitap yazıp, bununla yeryüzünün birçok yerini dolaştı, hiç bir kimse bunun ne demek olduğunu anlamayınca da kendisine hitap edilen semavi bir dil olduğunu ileri sürdü. Sonra bu kitabına Eşta adını verdi. Daha sonra Azerbaycandan Fars ülkesine geçti. Onlar da bu kitabın neyi İhtiva ettiğini anlayamadılar ve kabul de etmediler. Bundan sonra Hindistana geçti ve kitabım Hint hükümdarlarına sundu. Daha sonra buradan Çin ve Türk ülkelerine geldi, fakat onlar onu kabul etmediler ve ülkelerinden sürüp çıkardılar. O da Ferganeye gitmek üzere yola çıktı, fakat Fergane hükümdarının onu öldürmek istemesi üzerine buradan kaçıp Büştasb bin Lührasbın yanına geldi. Büştasb Zerdüştün hapsedilmesini emretti ve bir müddet hapsedildi. Bu defa Zerdüşt kitabını şerh etti ve ona tefsir manasına gelen Zend adını verdi. Daha sonra Zendin de şerhini (açıklamasını) yaparak ona: Tefsirin Tefsiri manasına gelen Bazend adını verdi. Zerdüştün bu kitabı, matematik, astroloji, tıp, geçmiş kavimlere ait haberler, peygamberlere gönderilen kitaplar gibi çeşitli konulardaki bilgileri İhtiva ediyordu. Ayrıca bu kitapta: “Kırmızı develi kişi gelinceye kadar, size getirmiş olduğum bu kitaba sıkı sarılın.” gibi cümleler de yer almıştı. Kırmızı develi den maksat, Muhammed idi. Onun kitabında Muhammedin bin altı yüz yıl sonra geleceği de belirtilmişti. İşte bu sebepten Mecusilerle Araplar arasında düşmanlık ortaya çıktı. Diğer taraftan Sabur Zül-ektafdan bahsedilirken, Araplara karşı girişilen savaşın sebepleri arasında bu sözün de bulunduğu zikredilmektedir. Doğrusunu ise Allah bilir.

Daha sonra Büştasb, Belhte iken Zerdüştü yanına getirtti. Zerdüşt, onun huzuruna girdiğinde ona dinini açıklayıp sundu. Büştasb onun sunduğu dini beğendi ve bu dine girdi, halkı da bu dine girmeleri için zorladı, hatta bu dini kabul edip ona uyuncaya kadar halktan pek çok kimseyi öldürdü.
Mecusiler ise Zerdüştün aslen Azerbaycanlı olduğunu ileri sürerler; Ayrıca onun, hükümdarın yanına eyvanının tavanından indiğini, elinde bir ateş tomarıyla geldiğini ve bu ateşle oynadığı halde onu yakmadığını; hatta bu ateşin onu elinden alan kimseleri de yakmadığını, hükümdarın ona uyup dinine girdiğini ve hükümdarın, ülkesinin çeşitli yerlerine ateşgedeler (Mecusi mabetIeri) inşa ettirdiğini, ateşgedelerde yanınakta olan ateşin bu ateşten tutuşturulduğunu ve ateşgedelerinde yanmakta olan ateşin bu güne kadar sönmeden aralıksız devam ettiğini de iddia ederler.
Halbuki onlar bu hususta yalan söylüyorlar; çünkü ileride de zikredeceğimiz üzere, Allah Muhammedi peygamber olarak gönderdiği zaman (yani dünyaya geldiği zaman), Mecusilerin bütün ateşgedelerinde yanmakta olan bu ateş sönmüştü.

Zerdüşt, Büştasbın hükümdarlığının üzerinden otuz yıl geçtikten sonra ortaya çıkmıştı. Allahtan vahiy yoluyla aldığını iddia ettiği kitabım da ona sunmuştu. Bu kitap, on iki bin sığır derisinin üzerine kazdırılarak altın ile yazdırılıp nakşedilmişti. Büştasb, bu kitabı Istahrda bir yere koydurup, halka öğretilmesini yasaklamıştı.
Büştasb ve ataları bundan önce Sabiilik (yıldızlara tapanlar) dininde idiler. Zerdüşte ait diğer haberler ise pek yakında ileride zikredilecektir.