Anlatıldığına göre, Süleyman deniz içerisindeki adalardan birinde bir krallık bulunduğunu, bu kralın güçlü bir saltanatı olduğunu ve sanının da çok yüksek olduğunu haber aldı. Fakat kimse oraya yol bulup gidemiyordu. Süleyman bu adaya gitmek üzere yola çıktı; rüzgar onu ve askerlerini götürüp bu adaya indirdi. Süleyman bu adanın kralını öldürdü ve pek çok ganimet aldı. Bu ganimetlerin arasında, insanların güzellikte bir benzerini görmedikleri kralın kızı da bulunuyordu. Süleyman onu kendisine ayırdı ve ona İslam dinine girmesini teklif etti, fakat o isteksiz bir şekilde Müslümanlığı kabul etti. Süleyman onu çok fazla seviyordu, fakat onun üzüntüsü gitmiyor ve ağlayıp duruyordu. Bir gün Süleyman ona: “Sana yazık oluyor. Bu bitmeyen üzüntü, tükenmeyen gözyaşları neden ileri geliyor?” diye sordu. Kadın: “Ben, babamı, onun krallığını ve başına gelenleri hatırlıyorum da bütün bunlar beni üzüyor.” diye cevap verdi. Süleyman ona: “Allah sana babanın mülkünden daha hayırlı bir mülk verdi ve sana İslam dinini nasip etti.” dedi.
Bunun üzerine kadın: “Evet öyledir; fakat babamı hatırladıkça gördüğün hale düşüyorum. Şeytanlara emretseniz de babamın suretini evimin içerisine yapıverseler. Böylece sabah akşam babamın suretini görürüm. Belki bu benim üzüntümü giderir.” dedi.
Süleyman şeytanlara emir verdi; kadına, babasının tıpkı olmak üzere bir heykelini yaptılar, o da heykele, babasının elbiselerinin aynısını giydirdi. Süleyman evinden ayrıldığı zaman kadın cariyeleriyle birlikte sabahleyin babasının heykelinin bulunduğu yere gelir ve hep birlikte ona secde ederler, akşam olunca yine oraya gelip hep birlikte onun önünde secdeye kapanırlardı. Süleyman, kadının bu hareketinden kırk gün haberdar olmadı.
Nihayet Asaf bin Berhiya durumdan haberdar oldu. Asaf sıddıklardan idi.
Gece olsun, gündüz olsun, Süleyman bulunsun veya bulunmasın, o, Süleymanın evine girmek istediği zaman dilediği vakitte girer ve geri çevrilmezdi. Bir gün Asaf Süleymanın yanına varıp ona: “Ey Allahın peygamberi! Yaşım ilerledi, gücüm kuvvetim kalmadı, ömrümün tükenmesine az kaldı. Bir yere dikilerek halka bir konuşma yapmak, bu konuşmamda Allahın peygamberlerinden bildiğim ölçüde bahsetmek, onları övmek ve halka bilmediklerini öğretmek istiyorum.” dedi. Süleyman da: “Olur, yap.” diyerek hoş karşıladı ve halkı bu iş için bir araya topladı. Asaf bin Berhiya konuşmasını yapmak üzere ayağa kalktı, geçmiş peygamberlerden bahsedip onları sena edip övdü. Sonunda sıra Süleymana gelince: “Küçüklüğünde ne kadar halim selimdin. Yine küçüklüğünde hoşa gitmeyen her şeyden ne kadar uzaktın!” dedi ve oradan ayrıldı.
Fakat Süleyman Asafa çok hiddetlendi ve birisini gönderip yanına çağırdı. Süleyman ona: “Ey Asaf! Benden söz edince benim küçüklükteki halimi övdün, yaşımın ilerlemesinden sonraki halimden hiç söz etmedin. Ben yaşlanınca ne gibi kötü şeyler yaptım?” dedi. Asaf: “Bir kadının uğruna kırk gündür senin konağında Allahtan başkasına tapılmaktadır.” dedi. Bunun üzerine Süleyman: Biz Allah içiniz ve Ona döneceğiz. (Bakara 156) dedikten sonra: “Ben, bu söylediğini mutlaka sana gelen bir habere dayanarak söylemiş olduğunu biliyorum.” diye konuştu, Sonra konağına girip putu kırdı ve o kadınla birlikte cariyeleri de cezalandırdı. Daha sonra temiz elbiseler getirilmesini emretti ve elbiseler getirildi. Bu elbiseleri hayızlı kadın eli değmemiş, henüz hayız çağına gelmemiş bakire kızlar dokurdu. Süleyman bu elbiseleri giyip kıra çıktı ve yere kül serptirdikten sonra tövbe ederek Allaha yöneldi, tevazu gösterip yalvararak küllere belendi. Hulasa Süleyman o gününü ağlamak ve istiğfar etmekle geçirdi, sonra da evine döndü.
Süleymanın bir ümmüveled (çocuk doğurmuş) cariyesi vardı; yalnız ona güvenir, yüzüğü (mührü)nü ona teslim ederdi. O, yüzüğünü ancak tuvalete girdiği zaman, bir de hanımlarından birisine yaklaşmak istediği zaman çıkarırdı. Temizleninceye kadar da yüzüğünü bu cariyeye teslim ederdi. Saltanatının bütün hünerleri ise bu yüzükte idi. Günlerden bir gün Süleyman helaya girmiş, yüzüğü de bu cariyeye teslim etmişti.
Bu sırada cinnilerden Sahar adında bir şeytan Süleymanın suretine girip cariyenin yanına geldi ve yüzüğü aldıktan sonra Süleymanın suretini muhafaza ederek gidip onun tahtına kuruldu. Bundan sonra insanlar, cinler ve kuşlar onun başına toplanmağa başladılar. Süleyman heladan çıktığında şekil ve durumu değişmiş olarak cariyeye: “Yüzüğüm!” diye seslendi. Cariye ona: “Sen kimsin?” diye sordu. Süleyman: “Ben Süleymanım.” diye cevap verdi. Bunun üzerine cariye: “Sen Süleyman değilsin, yalan söylüyorsun. Süleyman gelip yüzüğünü benden aldı, şimdi de tahtında oturuyor.” dedi. Nihayet Süleyman hatasını anladı, sonra çıkıp gitti ve İsrailoğullarına: “Ben Süleymanım” demeğe başladı. Fakat onlar, onun Süleyman olduğuna inanmadılar ve üzerine toprak serperek sövüp saydılar. Süleyman bu durum karşısında deniz kenarına gidip balıkçıların balıklarını pazarlara taşımaya başladı. Onlar, taşıma ücreti olarak ona her gün iki balık veriyorlardı. Aldığı balığın birisini ekmek karşılığında satıyor, diğerini ise yiyordu. Süleymanın bu durumu kırk gün sürdü.
Daha sonra Asaf bin Berhiya ve İsrailoğullarının ileri gelenleri, Süleymanın kılığına giren şeytanın idaresini yadırgamağa başladılar. Bunun üzerine Asaf: “Ey İsrailoğulları! Benim Süleymanın idaresinde gördüğüm değişikliğin siz de farkına vardınız mı?” diye sordu. Onlar: “Evet, farkındayız.” diyerek cevap verdiler. Asaf bin Berhiya: “Bana mühlet verin, Süleymanın hanımlarının yanına gideyim ve onlardan bizim gibi onun hareketlerini yadırgayıp yadırgamadıklarım sorup öğreneyim.” dedi. Nihayet Asaf, onların yanına gidip sordu, fakat onlar Asafın bildiğinden daha beter şeyler anlattılar. Bunun üzerine o: Biz Allah içiniz, muhakkak Ona döneceğiz. (Bakara 156), Muhakkak bu, apaçık bir imtihandır. (Saffat 106) dedi.
Bundan sonra Asaf gidip İsrailoğullarına durumu bildirdi. Şeytan, durumunun onlar tarafından öğrenildiğini görünce, hemen oturduğu tahttan kalkıp kaçtı ve deniz kıyısına gelip elindeki yüzüğü fırlatıp attı. Atılan yüzüğü bir balık yuttu. Bu balığı ise bir balıkçı avladı. Süleyman balığın avlandığı gün o balıkçının balıklarını pazara götürmüştü. Ücret olarak balıkçının kendisine verdiği iki balıktan birisi ise yüzüğü yutmuş olan balıktı. Süleyman bu balığı aldı, yemek için içini temizlediği bir sırada içerisinde kendi yüzüğünü gördü. Hemen yüzüğünü alıp parmağına taktı ve secdeye kapandı. Bundan sonra insanlar, cinler kuşlar başına toplandı, halk da kendisine yönelmeğe başladı ve saltanatının başına geri döndü. Bu arada Süleyman günahından tövbe etti ve yüzüğünü elinden alan Sahar adındaki şeytanı yakalayıp getirmeleri için şeytanları dört bir tarafa dağıttı. Nihayet Sahar şeytanlar tarafından yakalanıp getirilince, Süleyman onun için bir kayayı oydurdu ve içerisine koydu. Sonra kayanın ağzını demir ve kurşunla kapatıp denize attı.
Sahar isimli şeytan Süleymanın makamında, evinde puta tapılan süre kadar, yani kırk gün kaldı.
Rivayet edildiğine göre, Süleymanın hükümdarlığının elinden gitmesinin sebebi şu idi: Onun Cerade adında vefalı bir hanımı vardı, yüzüğünü ise ondan başkasına emanet edip teslim etmezdi. Bir gün Cerade Süleymana: “Oğlan kardeşimle falan arasında bir anlaşmazlık var, ben senden onun lehine hüküm vermeni istiyorum.” dedi. Süleyman: “Olur, yaparım.” dedi, fakat yapmadı. İşte bu yüzden belaya uğradı.
Bir ara Süleyman yüzüğünü çıkarıp bu hanımına teslim etti ve sonra helaya gitti. Bu sırada şeytan Süleymanın kılığında ortaya çıktı ve yüzüğü alıp gitti. Süleyman da hemen onun arkasından hanımının yanına gelip yüzüğünü istedi. Hanımı ona: “Az önce yüzüğü almadın mı?” diye sordu, o da: “Hayır, almadım.” dedi. Bunun üzerine Süleyman hayret ve şaşkınlık içerisinde oradan ayrıldı. Şeytan ise onun tahtına oturup kırk gün süreyle onun yerine insanlar arasında hüküm verdi. Nihayet halk onun durumunu anladı, onu kuşatıp çevreledikten sonra Tevratı açıp okumağa başladıklarında, şeytan aralarından uçup kaçtı ve yüzüğü denize attı. Yüzüğü bir balık yuttu. Daha sonra Süleyman bir balıkçının yanına gitti. Karnı aç olduğu için ondan yiyecek bir şey istedi ve ona kendisinin Süleyman olduğunu söyledi. Fakat balıkçı onun Süleyman olduğuna inanmadı ve bir sopayla vurup başını yardı. Süleyman başından akan kanları yıkamağa koyulduğu bir sırada, balıkçılar arkadaşlarının bu hareketini kınayıp yerdiler ve Süleymana iki balık verdiler. Bu balıklardan birisi ise yüzüğü yutan balıktı. Süleyman temizlemek için balığın karnını yardığında yüzüğünü gördü ve onu aldı. Böylece Allah ona mülk ve saltanatını geri verdi. Nihayet balıkçılar onun Süleyman olduğunu anlayınca özür dilediler. Süleyman onlara: “Özür dilediğiniz için sizi övmüyorum, yaptığınız bu davranış için de sizi kınamıyorum.” dedi.
İşte bu hadiseden sonra Allah cinleri, şeytanları ve rüzgarı Süleymanın emrine verdi. Bundan önce ise Allah bunları onun emrine vermemişti. Bu, Kuran-ı Kerimdeki konu ile ilgili ayetlerin zahirine daha uygun düşmektedir. Nitekim Allah bu ayetlerde şöyle buyurur: (Süleyman): Ey Rabbim! Beni affet, bana, benden sonra hiçbir kimseye nasip olmayan bir mülk (hükümdarlık) ver. Çünkü sen çok bol verenin, dedi. Biz rüzgarı onun emrine verdik. Onun emriyle, onun istediği yere yumuşak (yumuşak) akar giderdi. Şeytanları, (onlardan olan) her bina ustasını, dalgıcı, (kötülük yapmamaları için) zincirlerle birbirlerine bağlanmış olan diğerlerini de (onun emrine verdik). (Sad 35-38).
Süleymanın, hükümdarlığının elinden alınması konusunda daha başka rivayetler de vardır. Fakat doğrusunu Allah bilir.