Keykubad öldükten sonra yerine oğlu Keykavus bin Keyniyye bin Keykubad geçti. Keykavus hükümdar olunca, ülkesini düşmanlardan korudu ve komşu ülkelerin ileri gelen büyüklerinden bir grup kişiyi de öldürdü. Keykavus, Belh civarında ikamet ederdi. Onun bir oğlu oldu ve adım Siyavehş koydu. Sonra oğlunu bahadır bir kişi olan Rüstem bin Dastan bin Neriman bin Cevzenk bin Girşasba teslim etti. Bu sırada Rüstem, Sicistan ve havalisinin İspehbedi (hükümdarı veya başkumandanı) idi. Keykavıls oğlunu terbiye edip eğitmesi için ona teslim etmişti. Rüstem onun oğlunu güzel bir şekilde terbiye etti ve ona çeşitli ilimleri, biniciliği, usul ve adabı, hükümdarların ihtiyaç duyacağı bilgileri öğretti. Nihayet Rüstem, onun istediği şekilde mükemmelleştiğini görünce, onu alıp babasına götürdü. Babası oğlu Siyavehşı görünce, hem dış görünüşünden, hem de sahip olduğu bilgi ve kültürden dolayı çok memnun kaldı.
Siyavehşın babası Keykavıls, Türk hükümdarı Efrasiyabın kızı ile evlenmişti. Bir rivayette onun Yemen hükümdarının kızı olduğu da söylenir. Bu kadın Siyavehşe aşık olmuş ve ondan murad almak üzere kendisine davet etmiş, fakat Siyavehş onun bu isteğini kabul etmemişti. Bunun üzerine kadın jurnalde bulunarak kocasıyla oğlunun arasını açtı. Bu durum karşısında Siyavehş Rüsteme gidip ondan babasını ikna etmesini ve babasıyla Efrasiyab arasında (kızını babasına nikahladığı sırada) kararlaştırılan bazı şeylerin Efrasiyab tarafından yerine getirilmemesi sebebiyle kendisini Efrasiyaba karşı savaşmak üzere göndermesi için teklifte bulunmasını istedi. Aslında Siyavehş, bu kadının şerrinden ve hilesinden kurtulmak için babasından uzaklaşmak istiyordu. Rüstem, onun bu dileğini yerine getirdi. Bunun üzerine babası Keykavus, onu yola çıkarıp beraberinde büyük bir ordu gönderdi. Siyavehş de Efrasiyab ile karşılaşmak üzere Türklerin ülkesine hareket etti. Nihayet Siyavehş Türk ülkesine gelince Efrasiyab ile aralarında sulh anlaşması yapıldı. Siyavehş, Efrasiyab ile aralarında yapılan sulh anlaşmasını bildirmek üzere babasına bir mektup yazdı, fakat babası da ona bir mektup gönderip sulh anlaşmasını bozmasını ve hemen Efrasiyab ile savaşa girmesini emretti. Siyavehş ise, sulhu bozmayı çirkin görüp buna yanaşmadı ve dolayısıyla babasının emrini yerine getirmedi; çünkü Siyavehş yapmış olduğu şeyleri babasına çirkin göstermek için bütün bunları tezgahlayanın babasının hanımı, yani üveyannesi olduğunu fark etmişti. Bunun üzerine Siyavehş, Efrasiyaba bir elçi gönderip yanına gelmek üzere kendisi için eman istedi. Efrasiyab, onun bu isteğini kabul etti. Bu eman meselesinde elçilik yapan kişi Kiran (Piran) bin Visan idi. Bundan sonra Siyavehş Türk ülkesine girdi ve Efrasiyab ona ikramda bulunup kendisini sarayında konuk etti, ayrıca kendisine hediyeler verdi, Keyhusrevin annesi olacak olan Vesfafrid adındaki kızı ile onu evlendirdi. Nihayet Efrasiyab, hükümdarlığını elinden almasından korktuğu Siyavehşın edep ve kahramanlığı ile devlet idaresindeki bilgisinin ileri derecede olduğunu anladı. Zamanla Efrasiyabın iki oğlu ve kardeşi Keyderin Siyavehşe olan kıskançlıkları sebebiyle Efrasiyaba yaptıkları jurnaller onların arasının daha çok açılmasına sebep oldu. Bunun üzerine Efrasiyab, kardeşiyle oğullarına Siyavehşı öldürmelerini emretti. Nihayet Siyavehşı öldürdüler ve organlarını kestiler. O öldürüldüğü zaman hanımı olan Efrasiyabın kızı ise, oğlu Keyhusreve hamile bulunuyordu. Hatta onlar, hanımının karnındaki cenini düşürmek için çeşitli çarelere başvurdular; fakat buna rağmen çocuk düşmedi. Siyavehşe eman verilmesini sağlayan Kiran, onun öldürülmesini hoş karşılamadı ve bu işin akıbetinden, babası Keykavus ile Rüstemin onun intikamını almalarından korkup endişeye kapıldı. Ayrıca o, Siyavehşın eşini (Efrasiyabın kızını), doğuracağı çocuğu öldürmek üzere yanına aldı. Ancak kadın doğurunca, Kiranın kalbi hem annesine hem de yeni doğan çocuğuna karşı yumuşadı ve çocuğu öldürmedi, hatta onu sağ bıraktığını da kimseye söylemedi. Keykavus ise çocuğun durumunu araştırmak ve onu kendisine getirmek üzere Türk ülkesine bir adam gönderdi.
Siyavehşin öldürüldüğü haberi Fars ülkesine ulaşınca, Şadus bin Cevderz (Guderz) üzüntüsünden siyahlar giydi. Şadus, matem için ilk siyah elbise giyinen kimsedir. Şadus, siyah elbiseler içinde Keykavusun huzuruna gelince: “Bu elbiseler ne oluyor?” diye sordu. O da: “Bu gün, karanlıkların ve siyahlıkların günüdür.” diye cevap verdi.
Keykavüs, oğlu Siyavehşın öldürüldüğünü haber alınca, Bahadır Rüstem ve İsfahan ispehbedi (baş kumandanı veya hükümdarı) olan Tus ile birlikte Efrasiyab ile savaşmak üzere ordular gönderdi. Bu iki kumandan askerleri ile birlikte Türklerin ülkesine girdiler ve ağır basarak birçok kimseyi öldürdüler, bir hayli de esir aldılar. Bu iki kumandan ile Efrasiyab arasında çok çetin savaşlar oldu. Bu savaşlarda Siyavehşın öldürülmesini söyleyen ve planlayan Efrasiyab ın iki oğlu ile kardeşi Keyder de öldürüldüler.
Farslar, şeytanların Keykavusun emrine verildiklerini, iddialarına göre onların Keykavüs için üç yüz fersah uzunluğunda bir şehir inşa ettiklerini, bu şehrin etrafına bakır, pirinç ve gümüş madenlerinden birer sur yaptıklarını, şeytanların bu şehri (içinde bulunan mal mülk, hayvan, insan v. s. ile birlikte) yerle gök arasında taşıyıp gezdirdiklerini, Keykavüsun yiyip içmediğini ve def-i hacet yapmadığını (veyahut yiyip içtiği halde def-i hacette bulunmadığını), sonra Allah tarafından gönderilen kuvvetlerin şehri tahrip ettiklerini, şeytanların ise şehri korumak için onlara mukavemet gösteremediklerini, bu yüzden Keykavüsun onların reislerinden bir topluluğu öldürdüğünü iddia ederler.
Geçmiş kavimlerin haberlerine vakıf olan alimlerden biri de, şeytanların Keykavüsun emrine verilmelerinin Süleyman bin DavUdun emriyle olduğunu söylüyor, Keykavüs savaşlarda muzaffer olur, hükümdarlardan karşısına çıkanları kim olursa olsun mutlaka mağlup ederdi. Hatta göklere yükselip çıkmayı içinden geçirinceye kadar bu durumu devam etti. Sonra Keykavüs Horasandan kalkıp Babile gitti. Allah, ona öyle bir güç ve kuvvet verdi ki, bu güç sayesinde beraberindekiler ile birlikte bulutlara kadar yükseldi. Sonra Allah onlardan bu gücü geri aldı, bunun üzerine onlar bulutlardan düşüp helak oldular, ancak Keykavüs kendisi kurtuldu ve o gün (ilk olarak) def-i hacette bulundu.
Bu hadiseden sonra Keykavüsun mülkü (saltanatı) parçalandı, ona karşı çıkanlar çoğaldı ve bunlar ona savaş açtılar. Kimi zaman galip geldi, kimi zaman da yenildi. Daha sonra Yemen ülkesine savaş açtı. Bu sırada Yemen ülkesinin başında Abd (Zül-ezar) bin Ebrehe (Zül-menar) bin Haris (er-Ray iş) hükümdar olarak bulunuyordu. Keykavüs Yemene geldiği zaman karşısına Zül-ezar lakabıyla bilinen Abd bin Ebrehe çıktı, fakat felçli olduğundan daha önceleri bizzat kendisi savaşa çıkmıyordu. Ama Keykavüs topraklarına ayak basıp ülkesini çiğneyince, bizzat askerleriyle birlikte kendisi savaşa çıktı. Neticede Keykavüsu ele geçirip esir aldı, askerlerini ise kılıçtan geçirdi. Daha sonra onu bir kuyuya hapsedip üzerini kapattı. Bunun üzerine Rüstem Sic istandan Yemene hareket etti ve Keykavüsu kurtarıp yanına aldı. Zül-ezar (Abd bin Ebrehe)-ise ona karşı koymak üzere askerlerini toplayıp onunla savaşmak istedi, fakat sonra yok olmaktan korktu. Bunun üzerine Rüstem ile Zülezar, Rüstemin Keykavüsu alıp Fars ülkesine geri dönmesi şartıyla aralarında bir sulh anlaşması yaptılar. Nihayet Rüstem Keykavüsu esaretten kurtarıp getirdi ve onu tekrar hükümdarlığına iade etti. Bunun üzerine Keykavüs, Sicistan ile Gazneye bağlı bir bölge olan Zabülistanı ona ikta olarak verdi ve ondan ubudiyet (kulluk) ismini kaldırdı. Daha sonra Keykavus öldü. Hükümdarlık süresi ise yüz elli yıl sürdü.